Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu Açıklaması
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (IUC) Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, “İslam coğrafyasına 6 yılda 100 yıllık kaoslar ve savaşlar yaşatıldı” dedi.
Uluslararası Üniversiteler Konseyi (IUC) Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, "İslam coğrafyasına 6 yılda 100 yıllık kaoslar ve savaşlar yaşatıldı" dedi.
Türkmeneli televizyonunda yayınlanan "Coğrafyamıza Akademik Bakış" programına hafta Elazığ Milletvekilli Tarihçi Ejder Açıkkapı'yı konuk eden Azizoğlu, Türkiye ve coğrafyanın birkaç yılda yüzyıla sığacak yaşatılan kaos ve sebeplerini analiz edildi. Programda, yakın zamanda yaşanan olayların 100 yıla sığmayacak kapasitede olduğunu ifade eden Azizoğlu, "Bu hızlı değişim ve dönüşümde çok büyük bölümü aynı dili, aynı tarihi, aynı kültürü, aynı değer ve kavramları paylaşan İslam coğrafyasında inanılmaz olaylar yaşanıyor. Tarihçiler, entelektüeller, bilim insanları bunları değerlendirirken analiz etmekte zorlanacaklar. Önce Libya'da cereyan eden iç savaşlar Libya'da sözde rejim değişikliğiyle daha çok kaoslar oldu daha çok iç savaşlar oldu daha çok Müslüman insanlar kendi ırkdaşlarının, dindaşlarının kanlarını dökmek mecburiyetinde bırakıldılar. Türkiye'de, de bir teşebbüste bulunuldu. Keza gezi olaylarında Türkiye'yi bir iç savaşa, bir kaosa sürükleyebilir miyiz? projesi tüm detayları düşünülerek hesaplanarak hayata geçirilmeye çalışılıyordu. Ama milletin, devletin, hükümetin sağduyusu, birlikte tek vücut olarak hareket etmesiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti bu sinsi planı bertaraf etmiş oldu" dedi.
Mısır'da batı toplumlarının bize öğrettiği demokratik sistemle veya bazen bizi mecbur kıldıkları demokratik sistem rejim kurallarına göre seçim kazanmış Mursi'nin batı toplumlarının sözde çağdaş, uygar, medeni olan batı toplumlarının, askeri darbe, antidemokratik rejim ve sistemlerinin sonucu olarak General Sisi'ye ihtilal yaptırdıklarını kaydeden Azizoğlu, şunları söyledi:
Mısırda büyük bir kaos, iç kargaşa, sistemsizlik, rejimsizlik devam etmektedir. Daha sonra Suriye iç savaşı oluşturuldu. Suriye iç savaşında sözde 5-6 ayda bitecek, bir Esat rejimi değişecek denen olaylarda büyük bir insanlık dramını şuanda küremiz yaşamakta. Milyonlarca insan evlerini, yurtlarını, yaşamsal alanlarını terk ederek farklı coğrafyalardaki ki bizim de ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyalara sığınarak hayatlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Türkiye'de 2,5 milyon civarında söylenilen bir rakamla Suriyeli ve Iraklı var. Irak'ın Federal Kürt bölgesinde 2 milyondan fazla sadece iki ülkede Ürdün'ü de katarsanız 6 milyon civarında. Çoluk çocuk bir insanlık dramı yaşıyor, insanlık ailesi DEAŞ denilen bir terör örgütü oluşturuldu. Irak'ta oluşturulan Kürt, Şii, Sünni karmaşık kaoslarında, da iç savaşa gidildi. DEAŞ denilen çağın vebası bir terör örgütü yaratılmış oldu. Türkiye'de son günlerde tekrar canlanan bir terörizm Ukrayna'da ve Ukrayna'ya bağlı olan Kırım Rusya tarafından ilhak edildi. Sebepsiz, nedensiz, niçin siz. Batı toplumları önce reaksiyon gösterdiler ama hiçbir yaptırım yapmadılar ve Kırım ilhak edilmiş oldu. Ülkemizde uzun yıllar hükümet, devlet, millet, güvenlik birimleri elbirliğiyle kangren haline gelmiş Türkiye'deki terörizmi yok etme çabası içinde oldular. Fakat sonuca giden bir süreçte terörizm toprağa gömülü silahlarını çıkartarak ya da art niyetle stratejik olarak bir savaş alanı yaratmak için, kaos yaratmak için şehirlerde sakladığı silahları çıkartarak tekrar Türkiye'nin terörizmle anılan bir ülke olması, yurttaşlarının evlerini terk ettiği, sefalete zorlandığı, eğitimin durduğu, yaşamsal alanların durma noktasına geldi. Güneydoğu, Doğu Anadolu bölgesindeki bir dram Türkiye'de tekrar bahsettiğim bu başlıklar altındaki coğrafyada cereyan eden olaylarda gezi olaylarından sonra tekrar terörizmle Türkiye'nin bir imtihana zorlanması, bir kaosa zorlanması projesi hayata geçirilmek istenmektedir."
Programda Elazığ Milletvekilli Ejder Açıkkapı ise, "Birçok devletin dikkatini çeken ve burada egemen güçlerin buralara sahip olmak arzusuyla yanıp tutuştukları bir coğrafyadayız. Öyle bir coğrafya ki, hem semavi dinlerin çıkış noktası hem sahip olduğu zenginliklerle yer altı kaynaklarıyla ilgi ve alaka çeken bir coğrafya hem de jeopolitik konumuyla her dönem dikkati çeken bir coğrafya. Tabi bu terim özellikle Orta Doğu terimi birçok kardeşimiz tarafından belki çok dar bir bölge gibi anlaşılabilir ama Orta Doğu coğrafyası sadece Irakla, İsrail'le, Suriye'yle, Lübnan'la sınırlı bir bölge değil. Bu bölge 16 ülkeyi içerisinde barındıran 9,7 milyon kilometre karelik bir alanda ve bu alanlar üzerindeki bu 16 devlette var olan bir coğrafya" dedi.
Hangi devlete bakarsanız bakın hep bir acı ve gözyaşı görüldüğünü kaydeden Açıkkapı, şunları söyledi:
"Yani bu coğrafyada yaşayan insanlar asırlar boyunca hep acı ve gözyaşı dökerek bu coğrafyada hayatlarını devam ettirmişlerdir. Yine günümüzde de özellikle Orta Doğu teriminin 20. Yüzyılda İngiltere tarafından adı konulan bir bölge olduğunu görürüz. Çünkü İngilizler yakın Doğu coğrafyası olarak Osmanlının sahip olduğu coğrafyaları yetersiz görmüş ve Hindistan'daki sömürge hakimiyetini devam ettirebilmek adına özellikle bu coğrafyayı da kendi hinterlandına katabilmek amacıyla böyle bir terimi oluşturmuştur. ve bu terim Türkiye, İran, Afganistan'la başlayan yine mümbit hilal dediğimiz bölgeyi kapsayan Afrika'dan Mısıra kadar uzanan Suudi Arabistan Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar gibi Yemen gibi ülkeleri kapsayan gerçekten geniş bir coğrafya. ve bu coğrafyada bugün maalesef sadece bu coğrafyada fiziki mekanlar yanmıyor aynı zamanda insanlıkta yanıyor, insanlıkta tutuşuyor. Bu anlamda bu coğrafyanın gerçekten çok iyi anlaşılması ve buna göre bir siyasi anlayış, insanlık anlayışı geliştirilmesi gerekiyor. Bu anlamda coğrafyamız gerçekten çok önemli ve bizler Türkiye olarak bu coğrafyaya sınır bir ülke olarak bu coğrafyanın içerisinde yer alan bir ülke olarak etrafımız bir yangın yerine dönmüşken buna kayıtsız kalmak imkanına sahip değiliz. Çünkü Türkiye sadece Cumhuriyet tarihiyle sınırlı bir devlet değil bizim tarihimiz çok eskilere dayanır ve köklü bir devletin mirasçılarıyız. Türkiye Cumhuriyeti devleti olaraktan bu köklü mirası devralmış torunlar olarak üzerimize düşen insani vazifelerimizi, vicdani vazifelerimizi ve daha da önemlisi İslami vazifelerimizi yerine getirmekle mükellefiz. ve bugün bunu yerine getirmenin gayreti içerisindeyiz." - ANKARA