Yaralı" Enstrümanlara Sosyolog Dokunuşu - Kocaeli
Lisans eğitimini Galatasaray Üniversitesi sosyoloji bölümünde tamamladıktan sonra Fransa'da antropoloji alanında yüksek lisans eğitimi alan Çağdaş Önder, kırık ve yıpranmış gitarları tamir ederek 7 yıl önce başladığı enstrüman tamirciliğini, doğup büyüdüğü Kocaeli'nin İzmit ilçesindeki...
TAHİR TURAN EROĞLU - Lisans eğitimini Galatasaray Üniversitesi sosyoloji bölümünde tamamladıktan sonra Fransa'da antropoloji alanında yüksek lisans eğitimi alan Çağdaş Önder, kırık ve yıpranmış gitarları tamir ederek 7 yıl önce başladığı enstrüman tamirciliğini, doğup büyüdüğü Kocaeli'nin İzmit ilçesindeki 15 metrekarelik atölyesinde devam ettiriyor.
Sosyolog olarak göçmenlere danışmanlık yaptığı yıllarda, "kırık, bozuk enstrümanları tamir ederek birilerine ulaştırma" düşüncesiyle kariyer planına yeniden yön veren Önder, atölyesinde her türlü akustik enstrüman tamiri ile gitar ve çağlama imalatı yapıyor.
AA muhabirine konuşan Çağdaş Önder, memur anne ve işçi babanın çocuğu olduğunu, sürekli bir üretim içinde bulunduklarını, hayatının her evresinde müzik, spor ve eğitimin yer aldığını söyledi.
Önder, müzisyenlik yapmadığını ancak gitar, akordeon, davul başta olmak üzere çeşitli enstrümanlar çalabildiğini kaydetti.
Müziğin evrensel bir dil olduğuna, insanlarla bağ kurulmasında köprü vazifesi yaptığına işaret eden Önder, şöyle devam etti:
"Ne yaparsak yapalım bu hayatta bir sistem var, bunda da hep müzik olacak. Gitarla başladım. Gitar, akordeon, davul çaldım ama hiç müzisyen olmadım. İstanbul yaşamım sürecinde Beyoğlu, müzik piyasası, müzik grupları, sanatçılar, göçmenler derken, işim gereği de herkesle muhatap oluyordum. Bu işe başlarken tamir ve dağıtım diye başladım. Zenginden al fakire ver, kırıkları al tamir et ve birilerine ver... İnsanların enstrümana ulaşması lazım. Kırık, bozuk enstrümanları erişmesi gereken insanlara ulaştırma ihtiyacı duydum. Öyle başladım.
Tamir edilmesi gereken enstrümanları alıp çevredeki ustalara fikir sora sora başladım. Sonrasında da kendi tezgahımı kurdum. Sosyoloji ve antropoloji eğitimi aldım. 10 yıl danışmanlık yaptım, mültecilerle çalıştım. Meslek olarak duygusal anlamda içime sinmedi, yapamadım. Göçmenlerle daha çok kültürel aktivite yapmak istiyordum, işin içinde sürekli müzik vardı. İnsanların mağduriyetini değil de içlerindeki zenginlikleri, duyguları ortaya çıkarmaya çalışıyordum."
"Her enstrümana benimmiş gibi yaklaşıyorum"
Müzik endüstrisinin büyüklüğüne dikkati çeken Önder, "Her zaman önce emeğe saygı. Müzik yapan kişi, her bastığı notada, telde üreticisini düşünsün. Sosyoloji dediğin hayatın gerçekliği; bir gitar dediğin, bir gitar değildir. Gitarı üreten, gitarın geldiği coğrafya, onu alan, satan, pazarlayan, kıran, onun üretildiği diller, kültürler, sesler, sessizlikler, yasaklı olduğu kültürler, her şey bir bütün, hepsini düşünsünler." diye konuştu.
Önder, kişinin enstrümanını benimsemesinin önemli olduğunu, 2 yıl önce kurduğu atölyesinde tamir ettiği ya da ürettiği her enstrümana kendisininmiş gibi yaklaştığını vurguladı.
Küçüklüğünde yaşadığı muhitte böyle bir atölye olmasını istediğini dile getiren Önder, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İnsanların tepkisi de böyle. Burada epeyce bir tarih var aslında. 80 yaşında bir nine, tamir için evinden mandolin getirebiliyor ya da bir dedemiz, anneannesinin Osmanlı udunu, 130-150 yıllık tuğralı udunu getirebiliyor. Onların bakımlarını yapmak çok keyifli oluyor. Bu yaşayan bir şey. Kim bilir o udda ne tarihler var, kimlere çalındı, kimlerin gönlü alındı, kimlerin gönlü kırıldı, buraya gelene kadar kaç şehir değiştirdi? Her enstrümanda bunları düşünmek gerekiyor. Enstrümana kol, bacak, kafa gibi insanın bir parçası gibi bakmak gerekir. Enstrümanda yaraları kapatmam, boyamam. Tamir yaparım, kırık alan gözükür, ömrü boyunca orada bulunsun. Onunla sürekli yüzleşerek, onu içselleştirerek devam etsinler isterim."
Önder, "kapı, penceresi olmayan, gömülüp iş yapılabilecek bir tezgah" anlayışıyla kurduğu atölyesinin iş ve okul çıkışlarında uğranılan, emeklilerin ziyaret ettiği, müzik gönüllülerinin müdavimi olduğu, yaşayan bir mekan haline dönüştüğünü sözlerine ekledi.