Yargıtayın "Şike Davası" Kararı
Aziz Yıldırım'ın avukatları, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin verdiği onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilmesini ve dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesini talep etti Dilekçeden: "6222 sayılı Kanunun o tarihlerde henüz yürürlüğe girmediği de dikkate alındığında, hiçbir suç şüphesi yokken müvekkilimizin telefonları dinlenmeye başlanmış ve müvekkilimize ilişkin suç üretme çabasına girişilmiştir.
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın avukatları, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin verdiği onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından itiraz edilmesini ve dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesini talep etti.
Futbolda "şike davası" kapsamında hakkında verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezası onanan Aziz Yıldırım'ın avukatları, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin onama kararına itiraz edilmesi talebine ilişkin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe sundu.
Dilekçede, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin onama kararının henüz kendilerine tebliğ edilmemesine rağmen, hemen hemen tüm yayın organlarında yer aldığı, hatta 50 sayfadan ibaret karar metninin paylaşıldığı aktarılarak, "basit bir inceleme neticesinde dahi kararda birçok çelişkinin rahatlıkla tespit edilebileceği" savunuldu.
"Kanun tasarısı beklenmeksizin karar verilerek telafisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet verilmektedir" ifadesi kullanılan dilekçede, Türkiye Barolar Birliğinin ortaya koyduğu öneri doğrultusunda Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesi ile görevli ve yetkili mahkemelerin kaldırılması ve daha önce bu mahkemeler tarafından verilen hükümlerin bozularak yeniden yargılama yapılması konusunda çalışmaların başlatıldığı hatırlatıldı.
CHP'nin bu çalışmayı tevsik eden kanun değişikliği tasarısını TBMM'ye sunduğu, söz konusu değişiklik hakkında diğer muhalefet partilerinin desteğinin de bulunduğu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın bu konuda çalışma yapıldığını kamuoyuna açıkladığı belirtilen dilekçede, "Bu nedenledir ki; Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığına sunduğumuz 6 Ocak 2014 tarihli dilekçemizde, 'lehimize olsa dahi' karar verilmemesi gerekliliğini ortaya koymuştuk. Çünkü gerçekleşmesi muhtemel yasa değişikliği neticesinde verilecek karar yeniden ele alınacak, milyonlarca insan boşuna sevince veya üzüntüye kapılacak, dahası milyonlarca liralık haksız bir ekonomi oluşacak, kısaca telafisi mümkün olmayan bir zarar meydana gelecektir. Ne yazık ki bugün yaşadığımız ve ileriki günlerde yaşayacağımız durum gerçekleşmiştir" ifadeleri kullanıldı.
Zaman aşımının söz konusu olmadığı ve tutukluların bulunmadığı bir dosyada aceleyle karar verildiği öne sürülen dilekçede, Yargıtay ilamının 27. sayfasında, 'kararın bekletilmesi' talebinin değerlendirildiği, ancak 'yargılamanın yenilenmesine neden oluşturacak herhangi somut kanıt, belge ibraz edilemediği'nin belirtildiği anlatıldı.
"Yargıtay tasarıyı dikkate almadı"
"Meclis'e sunulan tasarıdan daha somut bir delil veya belgenin varlığı olası değildir" denilen dilekçede, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin bu tasarıyı dikkate almadığı ve Yargıtayın yerleşik tutumuyla çelişkiye düştüğü iddia edilerek, "Çünkü Yargıtay daha önce Çek Kanunu ve Elektrik Hırsızlığına İlişkin Kanun henüz tasarı aşamasındayken, 'sonradan yapılacak değişikliklerin sanıklar lehine uygulama olanağı bulunduğu' görüşünü benimsemeyerek tasarının yasalaşmasını beklemiş ve daha sonra karar vermiştir" denildi.
"Yargıtay Ceza Genel Kuruluna itiraz edilerek bu hatalı kararın infaz edilmesinin önüne geçilmesi" gerektiği aktarılan dilekçede, kararda belirtilen ek tebliğnamenin tebliğ edilmediği ve kararın içeriğinin halen bilinmediği bildirildi.
Yargıtay ilamında iki farklı tebliğname düzenlendiğinin öğrenildiği ve ek tebliğnamenin tebliğ edilmemesi dolayısıyla bu gelişmeden haberdar olunmasının mümkün olmadığı vurgulanan dilekçede, "Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 297/3. maddesi, tebliğnamenin 'aleyhe görüş içermesi halinde' tebliğ edilmesi gerekliliğini düzenlemektedir. Ancak ikinci bir tebliğname düzenleniyorsa lehe ya da aleyhe olduğuna bakılmaksızın, taraflara tebliğ edilmelidir. Çünkü durum yeniden ele alınmış ve mevcut bir görüş değiştirilmiştir. Bu değişikliği bilmek, tarafların en tabi hakkıdır" ifadesi yer aldı.
"Yeniden tebliğname düzenlenmeli"
Dilekçede, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği ek tebliğnamenin, dosyadaki eksiklik giderildikten sonra dosya yeniden ele alınarak düzenlendiği ve yerel mahkemenin kararının bozulması şeklinde bir görüş benimsenmesi durumunda, görüşe aykırı olarak verilen karara karşı Ceza Genel Kuruluna itiraz edilmesinin talep edildiğine dikkat çekilirken, "Şayet ek tebliğname başka bir nedenden düzenlemiş ise dosya eksikliği giderildikten sonra yeniden tebliğname düzenlenmesi gerekliliği nedeniyle, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna itiraz edilmesini talep etmekteyiz" ifadeleri kullanıldı.
CMK'nın 308. maddesi gereğince yapılan bu itirazın geçerli ve çok ciddi olduğunun, basında yer alan bazı önemli yazılarda da kuvvetle ileri sürüldüğü savunulan dilekçede, söz konusu yazılara göre "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mutlaka itiraz ederek konuyu Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna götürmesi, temyizin önceki aşamalarında onama isteminde bulunulan tebliğnamenin varlığına rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yoluna gitmesinde yarar olduğu ve hiçbir yasal engelin bulunmadığı"nın açıkça belirtildiğine işaret edildi.
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi kanununda yer alan kavramların, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne götürülmesi ve burada incelenmesinin, hem somut olayda hem de Türk hukukunun gelişiminde büyük bir önem taşıyacağı vurgulanan dilekçede, kararda iletişimin tespitine ilişkin hatalı değerlendirmeler bulunduğu ve kuvvetli suç şüphesinin yanlış değerlendirildiği de öne sürüldü.
"Suç üretme çabası meşrulaştırıldı"
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, iletişimin tespitine ilişkin, kanun koyucunun kuvvetli suç şüphesinin varlığını öngören düzenlemesini son derece hatalı bir şekilde yorumlayarak makul şüphenin varlığının yeterli olacağına kanaat getirdiği savunulan dilekçede, kanun koyucunun ne kadar haklı olduğu ve kuvvetli suç şüphesinin iletişimin tespiti için gerekliliğinin bu davayla bir kez daha ortaya çıktığı aktarıldı.
Dilekçede, şunlar kaydedildi:
"Kararda müvekkilimiz Aziz Yıldırım ile ilgili iletişimin tespiti kararının Mahmut Özgener ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra 17 Şubat 2011 tarihinde, 'örgüt ve örgüt faaliyetindeki suçlara' ilişkin alındığı belirtilmektedir. Bu tedbire gerek duyulma nedeni de müvekkilimiz ile dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener arasında geçen konuşmada müvekkilimizin düdük çalmasını istediği hakemleri belirtmesi gösterilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, bu konuşmanın 'suç örgütü' için yeterli olduğuna kanaat getirmiş ancak bu konuşmada geçen iyi hakem atanmasına ilişkin ifadenin hangi suçu oluşturduğu belirtilmemiştir. 6222 sayılı kanunun o tarihlerde henüz yürürlüğe girmediği de dikkate alındığında, hiçbir suç şüphesi yokken müvekkilimizin telefonları dinlenmeye başlanmış ve müvekkilimize ilişkin suç üretme çabasına girişilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararı ile bu tutum meşrulaştırmaktadır. Dairesinin vermiş olduğu karardaki en büyük yanlışlık; müvekkilimizin konuşmalarını kabul ettiğine yönelik tespitidir. Duruşma tutanağından yapılan alıntı, ne yazık ki eksiktir. Duruşmada tapeler okunmaksızın, müvekkilimize sorulmuştur. Her ne kadar 'zabıtta okundu' denilse de klasörlerce tutan tapelerin teker teker okunması, birkaç hafta sürecek duruşmada ancak tamamlanabilir. Ancak daha da önemlisi Yargıtay 5. Ceza Dairesinin üç nokta ile tamamladığı ve devamına yer vermediği müvekkilimizin beyanıdır."
"Cımbızlayarak karar vermiştir"
Yıldırım'ın duruşmada, "Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir, ancak gerek emniyetin gerekse iddia makamının kasıtlı olarak yaptıkları iddiaları kabul etmiyorum" ifadesini kullandığı ve avukatı Köksal Bayraktar'ın da "Telefon kayıtları hiçbir zaman mutlak delil değildir. Dolayısıyla biz bu telefon konuşmaları hakkında mutlaka ve mutlaka şüpheyle karşılamamız lazım. İnsicam yok. Zaman ve mekan karışıklığı var" beyanlarında bulunduğu hatırlatılan dilekçede, "Aynen aktardığımız beyanların yok sayılarak müvekkilimizin eksik nakledilen bir beyanına dayanılarak hüküm kurulması, son derece yanlıştır, hukuka aykırıdır. Bu nedenle Ceza Genel Kuruluna itiraz edilmesini talep etmekteyiz" denildi.
Dosya içinde lehe rapor ve beyanlara yer verilmediği de savunulan dilekçede, "Mahal mahkemesinde görülen yargılamada, onlarca tanık ve bilirkişi niteliğinde raporlar mahkemeye sunulmuş ve böylelikle atılı suçun işlenmediği ortaya konulmuştur. Ancak Yargıtay 5. Ceza Dairesi bu raporlara ve tanık beyanlarına değinmek bir yana yalnızca aleyhe olarak değerlendirilebilecek birkaç hususu cımbızlayarak karar vermiştir" ifadelerine yer verildi.
"Lehe raporlara yer verilmedi"
Yargıtay ilamında, yargılamada mahkemeye sunulan Etik Kurulu Raporu, Profesyonel Disiplin Kurulu Raporu, Tahkim Kurulu Raporu, Mali Denetim Raporu, UEFA Disiplin Müfettişliği ve UEFA Kontrol ve Disiplin Kurulu Kararı, Spor Toto Teşkilatının cevabi yazısı ve hukuki mütalaaların hiçbirine yer verilmediği savunulan dilekçede, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, sadece Aziz Yıldırım aleyhine olarak değerlendirdiği hususlara, kararında yer verdiği ileri sürüldü.
Yargılama yapan mahkemede onlarca tanığın herhangi bir şike olayının gerçekleşmediğine ilişkin beyanlarına da kararda yer verilmediği ve son derece önemli, savunmanın lehine olan delillerin değerlendirme dışı bırakıldığı iddia edilen dilekçede, şunlar aktarıldı:
"Serbest avukatlık yapan bir meslektaşımızın hem müvekkilimiz Aziz Yıldırım'ın hem de Olgun Peker'in farklı olaylarda vekaletini yürütmesi, iki örgüt arasındaki ilişki olarak değerlendirilebilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin bütün bu lehe hususları dikkate almayarak vermiş olduğu karar, hatalıdır ve Ceza Genel Kurulu tarafından gözden geçirilmelidir."
6222 sayılı kanunun anayasaya aykırılığının Yargıtay tarafından değil Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiği belirtilen dilekçede, "Aykırılığa ilişkin tespiti de Anayasa Mahkemesi yapacak ve karara bağlayacaktır. Yargıtaydan beklenen, ilgili kanunun Anayasa Mahkemesine talebimiz doğrultusunda taşınmasıdır. Oysa Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu ve bizim emsal olarak sunduğumuz Askeri Ceza Kanununun iptal edilen maddesi ile ilgili bile açıklama yapmıştır. 6222 sayılı kanun anayasaya aykırıdır. Gerek CMK'nın 231. maddesinin uygulama alanı bulamaması, gerekse de teşebbüse ilişkin hükmün açık olmaması anayasaya açıkça aykırılık teşkil etmektedir" ifadeleri kullanıldı.
Dilekçede, Aziz Yıldırım hakkında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince 2 Temmuz 2012'de verilen mahkumiyet hükmüne Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmesi ve dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi talep edildi. - İstanbul