Yazar Adnan Özyalçıner: "Televizyon ya da bilgisayar değil, kitaplar düş kurdurur"
Yazar Adnan Özyalçıner, "Bir televizyon ya da bilgisayar size düş kurdurmaz ama kitaplar düş kurdurur.
Yazar Adnan Özyalçıner, "Bir televizyon ya da bilgisayar size düş kurdurmaz ama kitaplar düş kurdurur. Bu anlamda tüm iletişim alanında kitap ölmez ve hep devam edecektir." dedi.
TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği iş birliğiyle düzenlenen "38. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı", okurlarla buluşmaya devam ediyor.
Anadolu Ajansının (AA) global iletişim ortağı olduğu ve bu yıl "Edebiyatımızda 50 Kuşağı" ana temasıyla TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece'de ziyaretçilerini ağırlayan fuar, 10 Kasım'da sona erecek.
Fuarın bu yılki "Onur Yazarı", aynı zamanda Türk edebiyatında 1950 kuşağının önemli öykücülerinden biri olarak gösterilen Adnan Özyalçıner, AA muhabirine edebiyat hayatına ve fuara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"1950 kuşağı arasında yaşanan dayanışma bugün yok"
Özyalçıner, "Onur Yazarı" olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, "Benim onur yazarlığımdan, fark edilmemden çok kuşağımın da fark edilmesi, yeniden konuşulması çok önemliydi. 1950 kuşağı içerisinde yazarlığımla fuara onur konuğu olmak beni çok daha mutlu etti." diye konuştu.
1950 kuşağını "atılımcı bir kuşak" olarak nitelendiren Özyalçıner, şöyle devam etti:
"1950 kuşağı, hem siyasal hem de edebiyat açısından kendine göre değişim isteyen bir kuşaktı. Özgürlük istemindeydi ve her alanda baskılara karşı çıktı. Edebiyatta da gerçeği anlama ve anlatma noktasında daha geniş, kapsamlı bir durum ortaya koydu. Bu anlamda o dönem tüm arkadaşlar birleşik durumdaydı. Görüş farklılıkları vardı ama hiç kimse birbirinin düşüncesine karışmıyordu. Bir kültürel açılımdı 1950 kuşağı. Ne yazık ki 1950 kuşağı arasında yaşanan dayanışma bugün yok ve 1950 kuşağı yalnızca yazarlardan oluşmuyordu. Tiyatro sanatçılarının, ressamların ve müzisyenlerin de bir araya gelmesiyle oluşan bir kuşaktı."
Usta yazar, bugün Türk edebiyatının daha içe kapanık bir hale geldiği yorumunda bulunarak, "Bugün herkes duygu ve düşüncelerini anlatıyor. Zaten yazarlık kendini ifade etme durumudur evet ama kendi duygu ve düşüncelerini paylaşırken, bir de kendini ifade edemeyenlerin duygu ve düşüncelerini paylaşması gerekir. Bugün sanıyorum ki bu ikinci unsur biraz es geçiliyor." değerlendirmesini yaptı.
"Öykü yazmaya kenar mahallelerden başladım"
Fuarın onur yazarlarının kitaplarını 13 yıldır hazırlayan gazeteci, yazar Faruk Şüyün'un kendi adına kaleme aldığı "Mahallem İstanbul" adlı kitaba da değinen Özyalçıner, şunları kaydetti:
"Ben öykü yazmaya kenar mahallelerden başladım. Karagümrük doğumluyum. Gençliğim de Karagümrük'te geçti ve kenar mahalledeki insanların, yani kendilerini ifade edemeyenlerin duygu ve düşüncelerini anlattım. Tabii yalnız kenar mahalle değil, bütün İstanbul'u anlattım. Tüm güzelliklerin ve zenginliklerin eşit şekilde paylaşılmasını istedim. Çünkü İstanbul herkesin İstanbul'u. Bu bakımdan kitabın adı da 'Mahallem İstanbul' yani mahalleden başlayarak, İstanbul'a açılmak, mahalleyi İstanbul'a yaymak tüm mesele burada. Çok ilginç bir kitap oldu. Liseyi Babıali Erkek Lisesi'nde okumuştum. Faruk Şüyün'la ilk söyleşiyi yaparken de bütün yaşamımın geçtiği Babıali'de oturduk. Babıali yıllarını, gazeteleri, yayınevlerini, kitaplarını konuştuk. Ben Eyüpsultan'da ortaokulu okudum. Sonra o zaman ki Eyüpsultan'ı, Haliç'i bir de Büyükada'yı konuştuk. Çünkü dayımın adada bir manav dükkanı vardı. Yazları yanına gider, manav çırağı olarak çalışırdım. Orada da yaşadıklarımı, gördüklerimi kitapta anlattım. Böylece Mahallem İstanbul, İstanbul kapsamlı bir söyleşi kitabı oldu."
Adnan Özyalçıner, yedek subay olarak bir dönem Bitlis'in dağ köyünde öğretmenlik yaptığını aktararak, şunları söyledi:
"Aynı benim mahallemdeki gibi orada da birçok insanın okuması ve yazması yoktu. Annem ve babam da aynısıydı ve Bitlis'te o köye gittiğimde aynı benim mahallemin insanları ile karşılaşmış oldum. Çünkü okumasız, yazmasız insanlar, birtakım şeyleri duyup görüyorlar ama kendilerini ifade edemiyorlar. O zaman ben onların da duygu ve düşüncelerini eserlerime aktarmayı düşündüm. Bunun için bizim 1950 kuşağının en önemli noktası yedek subay öğretmenliğiydi. Batı şehirleri ve İstanbul dışında ilk defa Anadolu'ya açıldık. Benim için oradaki yaşamı, insanların duygularını, düşüncelerini, isteklerini, gelecek umutlarını yeşertmek ve anlatmak çok önemliydi. Onun için karamsar bir edebiyat değil, iyimser bir edebiyattan yanayım."
"Kitap ölmez ve hep devam edecektir"
Bugüne kadar 50'nin üzerinde esere imza atan Özyalçıner, hala yapacak çok şeyi olduğunu dile getirerek, "Yaşamım el verdiği sürece gördüğüm, yaşadığım şeyleri yazmak istiyorum, elimin erdiği kadar. Öykülerim zaten devam ediyor. Yeni E dergisinde onlar yayımlanıyor. Bundan sonra 'Değinmeler' diye edebi metinler oluşan bir şey yazıyorum. Onlar da Evrensel gazetesinde pazar günleri yayımlanıyor." ifadelerini kullandı.
Usta yazar, fuarların düşünce özgürlüğünün ortaya konuluşu açısından önemli olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Kitap fuarı, çeşitli düşüncelerin bir araya gelişidir. O bakımdan bence her türlü kitap fuarı benim için çok önemli. Çünkü bütün düşünceleri özgür olarak kitaplarda görebiliyorsunuz ve fuar gelen ziyaretçilere de kitabın sıcaklığını, güzelliğini aşılıyor ve hayal, düş kurduracağı noktaları da açıklamış oluyor. Bir televizyon ya da bilgisayar size düş kurdurmaz ama kitaplar düş kurdurur. Bu anlamda tüm iletişim alanında kitap ölmez ve hep devam edecektir. Bugün iyi bir şekilde kitaba ilgi var ve insanlara daha çok sevdirmek, kitapları özgürleştirerek, yaşamı özgürleştirmek gerekir."