"Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" - Prof. Dr. Dursun Ali Tokel, Nasrettin Hoca Enstitüsü kurulması gerektiğini söyledi
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dursun Ali Tokel, Nasrettin Hoca fıkralarına ilişkin, "Nasrettin Hoca'nın fıkralarında asıl konuşan binlerce yıllık birikim, tecrübe ve görgüsüyle bütün bir millettir.
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dursun Ali Tokel, Nasrettin Hoca fıkralarına ilişkin, "Nasrettin Hoca'nın fıkralarında asıl konuşan binlerce yıllık birikim, tecrübe ve görgüsüyle bütün bir millettir." dedi.
"Divan Şiirinde Mitolojik Unsurlar", "Divan Şairi de Okur'du", "Sizin Ömrünüz Kaç Saniye?" kitaplarını kaleme alan Prof. Dr. Tokel, Türkçenin önemli temsilcilerinden Nasrettin Hoca ile ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Tarihe, topluma ve insanlığa mal olmuş şahsiyetlerin kim olduğunu aydınlatmanın neredeyse imkansız olduğunu aktaran Tokel, Nasrettin Hoca'nın da anonim bir şahsiyet olarak, herkes için farklı bir anlama sahip olduğunu belirtti.
Dursun Ali Tokel, Nasrettin Hoca ve ona benzer figürlerin sadece kendi zamanında yaşayan insanların değil, onu okuyanların da çağlar boyunca sözcüsü olduğunu vurgulayarak, "Onlar, geniş kitlelerin derin duygularının, hayallerinin, sevgi ve nefretlerinin, beklenti ve arzularının tercümanı olmuştur, olmaya da devam etmektedir. İnsanlar bu bilge tercümanlarını unutmak, unutturmak istememektedir. Zira onların unutulmasıyla sanki kendisi de sessiz ve haykırmasız kalacak gibidir. Nasrettin Hoca ve benzeri büyük bilgeler, asırlar boyunca gönüllerde ve dillerde taşınır ve yaşayanlar da onu hala bir sözcü gibi tedavülde tutmaya devam eder." ifadelerini kullandı.
"Nasrettin Hoca, sadece gösterilenden ibaret olmayan kişidir"
Anlatılarda Hoca'nın bir "nesne" değil "özne" olarak var olduğunun altını çizen Tokel, şunları kaydetti:
"Nasrettin Hoca'nın var olduğu bütün temsillerde, o hakiki bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar. Ama onun bir fıkrasını kullanan kişi hocayı değil de kendisini özne yapar. Hoca arada onun duygularının adeta bir mütercimidir. Burada Hoca, onu dilinde taşıyan kişinin kim olmasını istiyorsa, o kişi olur. Kimine göre o, çağın haksızlık ve zulümlerine baş kaldırmış bir devrimci, kimine göre yaşanılan haksızlıkları kibarca ve kimseyi kırmadan sese döken bir kadı, kimine göre ise insanlara olayların sadece bir yüzüne değil, başka yüzlerine de bakmayı öğreten bir bilgedir. Sonuç olarak Nasrettin Hoca'nın kim olduğundan ziyade, nasıl ve kim olarak gösterildiği tartışma mevzuudur. Zira birbirine zıt uçlarda o kadar çok Nasrettin Hoca tiplemeleri vardır ki bunlar arasında tarihi şahsiyeti aramanın imkan ve ihtimali kalmamıştır. Nasrettin Hoca kim olarak gösteriliyorsa sadece gösterilenden ibaret olmayan kişidir."
Tokel, Nasrettin Hoca fıkralarının sözlü edebiyat ile halk üzerindeki kuvvetli etkisine dikkati çekerek, kendisinden sonraki edebi kamuya etkisinin de farklı boyutlarda ele alınması gerektiğini vurguladı.
Nasrettin Hoca fıkralarının unutulmadan yüzyıllar boyu taşınması ve fıkra sayısının artarak devam etmesinin onun bu alandaki etkisinin bir göstergesi olduğunun altını çizen Tokel, şu bilgileri verdi:
"Mizah edebiyatımız onunla zirveye çıkar. Araya Bekri Mustafa veya benzeri kahramanlar da karışsa, o hala zirvededir. Demek ki vefatından sonra etkisi hiç eksilmemiştir. Yazılı edebiyattaki etkinin mahiyeti ise başka bir tartışma konusudur. Zira 'Nasrettin Hoca fıkrası' olarak yazılı edebiyata geçen ilk edebi ürün, onun vefatından iki yüzyıl sonra, 1480'de Ebul Hayr Rumi tarafından kaleme alınan 'Saltukname'de görülen iki fıkrasıdır. Demek ki aradan iki yüzyıl geçmiş olmasına rağmen fıkralar halk dilinde yaşamaktadır. Bir müddet sonra Güvahi'nin 'Pendname'sinde, Taşlıcalı Yahya Bey'in 'Gencine-i Raz'ında ve 'Usulname'sinde, Nev'izade Atayi'nin 'Sohbetü'l-Ebkar'ında, daha sonraları Nabi'nin şiirlerinde Nasrettin Hoca adına ve fıkralarına rastlanır. Nabi'nin bir mısraında Hoca bir metafora dönüşür ve Nabi onu 'Çiçeklerin za'feranı' olarak takdim eder."
Prof. Dr. Tokel, Nasrettin Hoca'nın vefatından yaklaşık üç asır sonra kaleme alınan "Hikayat-ı Kitab-ı Nasreddin" adlı eserde fıkralarının kitap halinde bir araya getirildiğine işaret ederek, Mehmet Tevfik tarafından hazırlanan "Letaif-i Nasrettin Hoca" adlı 1883 basımı kitap sonrası fıkra sayısının daha da arttığını kaydetti.
"Eski kaynakların çoğunda Hoca'dan, evliya olarak bahsedilir"
Nasrettin Hoca'nın yaşadığı bölgenin 13. yüzyılda büyük kaos içinde olduğunu vurgulayan Tokel, bu tür zamanlarda insanların manevi duygularının çok daha baskın olduğunu ve manevi ocakların birer sığınma merkezine dönüştüğünü söyledi.
Tokel, Nasrettin Hoca'nın bu kaotik ortamda insanların hayata ümit ve neşeyle bakabilmesini, olayları başka açıdan görebilmesini sağlayan bir bilge göz olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:
"Hoca hem medreseli hem tekkeli hem de kamu görevlisi kimliğiyle kendisini çok yönlü beslemiş birisidir. Kadı olması vesilesiyle insanların pek çok soru ve sorunlarıyla karşı karşıya kalmış, bu vesileyle insanları yakından tanımıştır. Eski tabirle zülcenaheyn (iki kanatlı hem tekkeli ve hem medreseli) olması ona çok geniş bir bakış açısı kazandırmıştır. Şahsiyetinin mizah ve rindliğe meyilli hali, onu meselelere çok farklı ve daima iyi ve güzel yönden bakmaya sevk etmiştir. Bu yüzden konuşanın veya fıkra kahramanının sadece Nasrettin Hoca olduğunu düşünmemek gerekiyor. Nasrettin Hoca'nın fıkralarında asıl konuşan, binlerce yıllık birikim, tecrübe ve görgüsüyle bütün bir millettir."
Nasrettin Hoca'yı sadece mizahçı kimliği ile anmanın ona ve yaşadığı kültüre yapılacak büyük bir haksızlık olacağının altını çizen Tokel, eski kaynakların pek çoğunda Hoca'dan evliya olarak bahsedildiğini ifade etti.
Tokel, Hoca'nın, Mutasavvıf Seyyid Muhammed Hayrani'nin talebesi olmasının, tarihsel bir gerçekliği anlattığını aktararak, "Evliya Çelebi de onu ehl-i kerametten, yani evliyadan sayar ve onun için, 'Fazilet-i bahire sahibi olup hazır-cevab keşf u keramet sahibi ulu sultan idi.' der. Nasrettin Hoca fıkralarını tasavvufi açıdan şerh eden eserler, onun bu yönünü çok veciz bir dille izaha kafidir. Seyyid Burhaneddin'in, Nasrettin Hoca'nın 121 fıkrasını şerh ettiği 'Burhaniye Tercümesi' eseri, Hoca'nın fıkralarına bambaşka bir nazarla bakıştır. Mesela Hoca'nın eşeği 'nefsi', ona ters binmesi ise 'nefsin dediğinin tersini yapma' hakikatinin bir ifadesidir." şeklinde konuştu.
Nasrettin Hoca'nın çizdiği ufkun, Türkleri üç kıtanın fatihi yapan muazzam söylem ve eylem olduğunun altını çizen Tokel, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Nasrettin Hoca'nın bize telkin ettiği, 'Kimseyi hor görme, sakın kibre kapılma, insanları aşağılama, fakiri, yoksulu, garibi koru ki Allah da seni korusun.' şeklindeki insan anlayışı, en temelde Peygamber Efendimizin insana bakışıdır ve o bakış zamanla Osmanlı'nın da şiarı olmuştur. Bu yüce erdemler onun latifelerinde hoş bir üslup dahilinde kendisinde yurt bulmuştu. Devlet adamı, kadı, müderris, komşu, köylü, kadın, erkek, çocuk, kim olursa olsun bu temel erdemlerden birazcık bile uzaklaşmışsa hemen Hoca'nın latifeli azarına veya uyarısına muhatap olurdu. Bu, söz konusu ilkelere uyanların tekrar cihan hakimi olacağına da derin, kavi ve müşahhas, mücerrep bir senettir."
"Nasrettin Hoca Enstitüsü kurmak için fazlasıyla geç kaldık"
Japon folklor araştırmacı Mitsuko Kojima'nın Nasrettin Hoca'yla ilgili oldukça dikkate değer çalışmaları olduğunu kaydeden Tokel, Nasrettin Hoca'nın günümüze doğru şekilde taşınmasında önemli bir örnek teşkil ettiğini aktardı.
Tokel, Kojima'nın Nasrettin Hoca ile tesadüfen karşılaştığını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Kojima okuduğu bir fıkradan o kadar etkileniyor ki onun Türk olduğunu öğrenince Mayıs 1987'de atlayıp Türkiye'ye geliyor. Burada 2,5 yıl kalıyor. Hoca'ya hayranlığı onu derinden sarıyor ve onun fıkraları üzerine yüksek lisansını yapıyor. Tez olarak da Nasrettin Hoca ile Japonların Nasrettin Hocası sayılan İkkyu'nun fıkralarını karşılaştırmayı seçiyor. İlgisi bununla da kalmıyor ve Japonya'da, Nasrettin Hoca ile terapi grubu kuruyor, oraya gelen insanlara fıkra ile terapi yapıyor. Ona göre Hoca'nın fıkraları çok yüksek insani değerler içermekte, insanları kendi hataları ile yüzleştirmekte ve kendisini düzeltmeye çağırmakta. Kojima'ya göre bu fıkralar, 'İyi ki' başlığı altında toplanabilir. Hoca asla umutsuzluğa, karamsarlığa düşmez. Kojima'ya göre her olaydan güzel, iyi yön bularak tatlı bir hayat yolu açan Hoca, nispeten karamsar Japonlar için ilaç gibi gelen bir figürdür."
Kojima'nın Nasrettin Hoca üzerine yaptığı çalışmanın Hoca'nın günümüze tercümesi açısından çok değerli bir çaba olduğunun altını çizen Tokel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizler, Nasrettin Hoca Enstitüsü kurmak için fazlasıyla geç kaldık. Bu enstitüyü kurmalı, orada araştırmacılar istihdam etmeli, fıkraları bir külliyat halinde yayınlamalı, felsefeciden edebiyatçıya, sosyologdan tarihçiye, ilahiyatçıdan psikoloğa kadar, insanla ilgilenen ne kadar sosyal bilim varsa Nasreddin Hoca'yı mevzu edip çalıştırmalıydık. Ama biz yine de umudumuzu kesmeyelim. Yapmadığımız, yapmayacağımız anlamına gelmiyor. Ola ki bir gün bizden de Nasrettin Hoca'yı mevcut halinden bambaşka mecralara taşıyıp yolunu ve yönünü kaybetmiş insanlığa şifalar sunan, yol ve yön gösteren bir Nasrettin Hoca kaşifi Mitsuko Kojimalar çıkar."