Yüz Yüze Söyleşiler Devam Ediyor
Bursa'da 'Yüz Yüze Söyleşiler' programına katılan Prof.Dr.Doğu Ergil ve Cumhuriyet gazetesi yazarı, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı, ülke gündemini değerlendirdi.
Bursa'da 'Yüz Yüze Söyleşiler' programına katılan Prof. Dr. Doğu Ergil ve Cumhuriyet gazetesi yazarı, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı, ülke gündemini değerlendirdi.
Nilüfer Belediyesi, Uludağ Üniversitesi ve Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nin birlikte düzenlediği "Yüz Yüze Söyleşiler", Prof. Dr. Doğu Ergil ve Cumhuriyet gazetesi yazarı, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı ile sürdü. Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu'nda "Büyük Oyunun Hedefinde Türkiye" genel başlığıyla gerçekleşen söyleşide, Ergil ve Bursalı; Büyük Orta Doğu Projesi, Arap Baharı, iç savaş yolunda ilerlediği gözlemlenen Suriye'deki gelişmeler ile Türkiye'nin olup
bitenler konusundaki politikasını ve konumunu değerlendirdi.
Türkiye'nin, ne demokrasi ne de özgürlüklerle ilişkisi bulunan ama ABD'nin bölgedeki hegemonyasının güçlendirilmesi ile doğrudan ilişkili bu projede, bazı Arap rejimleri ile birlikte ABD'nin en yakın ortağı olmak konusunda çaba harcadığını ifade eden Bursalı, ABD Başkanı Obama'nın Başbakan Erdoğan'ı "en içten" dostları arasında saymasına dikkat çekti. Bursalı, "Türkiye'nin, komşu ülkelerle sıfır sorun politikası, bana kalırsa yerinde ve doğru bir politikaydı. Bunu yazılarımda da ortaya koyduğum
hatırlanacaktır. Sıfır sorun politikası, komşu ülkelere tarihsel sorunlarımızı ve kimi siyasal anlaşmazlıklarımızı bir yana bırakıp geleceğe bakmayı, bu amaçla da karşılıklı olarak ekonomik ilişkileri geliştirmeyi önermek anlamına geliyordu. Türkiye, komşularıyla ilişkileri bakımından aslında yalnız bir ülkedir. Örneğin en az ihracatı komşu ülkeleredir. En az ithalatı da onlardan yapar. Türkiye, bu duruma son vermeyi hedefliyordu ve bu da hem Türkiye'nin hem de komşu ülkelerin yararınaydı" dedi.
"ABD ELİNİ ATEŞE SOKMADAN KESTANELERİ TOPLAMA SİYASETİ GÜDÜYOR"
ABD'nin, Irak ve Afganistan'dan sonra Orta Doğu'da yeni bir savaşa girmeyi istemediğini fakat bunun bölgedeki hegemonyasını güçlendirmekten vazgeçtiği veya bu konuda mevcut durumla yetineceği anlamına gelmediğini ifade eden Bursalı, "ABD'nin güdümündeki Arap ülkeleri, ortak düşman gördükleri İsrail'e karşı hiçbir zaman oluşturamadıkları ortaklığı bir Arap ülkesi veya İran söz konusu olduğunda kolayca kurabilmekte ve ona karşı askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik alanlarda etkin bir seferberliğe
girişebilmektedir. Libya'da Kaddafi'nin devrilmesi, başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin bu alanlardaki faaliyeti ile mümkün olmuştur. Fransa ve İngiltere'nin Türkiye'nin de desteğiyle yürüttükleri askeri eylemleri Kaddafi'yi kuşkusuz zayıflatır, zorda bırakır ama bu kadar kısa sürede devrilmesini herhalde sağlayamazdı. Bugün Suriye'ye karşı kurulan cephe de ABD'nin ellerini ateşe sokmadan kestaneleri toplama siyasetinin bir sonucudur. ABD için Suriye, İsrail'in güvenliği ve enerji yollarının
denetlenmesinin yanında İran'ın yalnızlaştırılması bakımından önemlidir. Ama orada savaşmak istemiyor. Mali nedenleri, siyasal nedenleri, askeri nedenleri var bunun. Irak bataklığı da orta yerde. Arap komşular ve Türkiye bu işin ihalesini alsın, Suriye'nin defterini tez zamanda dürsün istiyor" ifadelerini kullandı.
"DÜNYA ÖLÇEĞİNDE OYUNU BELİRLEYEN ABD'DİR"
Prof. Dr. Doğu Ergil ise, emperyalist kapitalizmin ayırıcı kimi özelliklerini hatırlatarak başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:
"Büyük oyun dediğimizde, küresel oyun dediğimizde oyun alanı bütün bir dünya. Oyunu oynayan kurallarını da koyuyor ve istiyor ki oyunun yerel aktörleri sorun çıkarmasın, kurallara uysun. İyi güzel de kapitalizm birleşik ve eşitsiz bir gelişme de üretiyor.
Bundan kaçınması söz konusu değil.
Doğasında var eşitsiz gelişim. Bunun sonucu olarak bir dönem yalnızca yerel bir aktör olan, bir dönem sonra küresel oynamaya başlayabiliyor. Geçmişte Avrupa her şeye hükmederken, siklet merkezinin ABD'ye kaymasıyla
ikinci plana düştü. Dünya ölçeğinde oyunu belirleyen ABD oldu. Çin ve Hindistan'ın günümüzdeki konumu, bu iki ülkenin küresel yeni aktörler olduğunu, olabileceğini gösteriyor. Rusya da büyük askeri harcamalardan kaçınarak ve ABD ile hegemonya yarışından uzak durarak ekonomik bir güç olarak bu yolda ilerleme isteğinde. Dolayısıyla emperyalizmi, 'Her şeye gücü yeter, her istediğini yapar' diye düşünmemek gerek. Merkezkaç eğilimler her zaman olacaktır, yerel aktörlerin oyuna veya oyunun kurallarına itirazları
da her zaman olacaktır. Bunun tersini düşünen yalnızca teslimiyet içinde olur, başkasının belirlediği kadere razı olur. Bunu da milliyetçilik sanır." - BURSA