51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali - ödül yeniden tasarlandı -
51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde verilecek ödül, 1964'te "Gurbet Kuşları" filmiyle Altın Portakal alan ilk yönetmen Halit Refiğ'e verilen ödülden yola çıkarak tekrar tasarlandı.
51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde verilecek ödül, 1964'te "Gurbet Kuşları" filmiyle Altın Portakal alan ilk yönetmen Halit Refiğ'e verilen ödülden yola çıkarak tekrar tasarlandı.
Salt Galata'da festivale ilişkin düzenlenen buluşmada konuşan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, kısa bir süre içinde festivali hem ulusal anlamda güçlendirmek hem de uluslararası platformda yeniden eski günlerine döndürmek için birçok çalışma yaptıklarını söyledi.
Yeniliklerle yola çıkarak doğru yönde ilerlediklerini dile getiren Türel, "Gelenekten geleceğe ve yerelden evrensele uzanmayı düşünerek yola çıktı bu festival. Çünkü Altın Portakal, yarım asrı geçen tarihiyle, gelecek vizyonuyla 'Gelenekten Geleceğe' sloganını gerçekten hak ediyor" diye konuştu.
Türel, festivalin önceki yıllarda olduğu gibi sadece yerel ölçekli bir festival olarak bırakılmasının kabul edilemeyeceğini belirterek, "Festivalin yurt dışındaki rakipleriyle yarışabilecek, uluslararası platformda da adını hem Antalya'ya hem ülkemize yakışır biçimde duyuracak bir iddiayı taşıması, kabul etmemiz gereken bir gerçektir" ifadelerini kullandı.
Anadolu toprakları mirasının her alanda kendini gösterdiğini kaydeden Türel, şöyle konuştu:
"Son zamanlarda şiirin filmi yapıldı. Yılmaz Erdoğan, 'Kelebeğin Rüyası' filmiyle bir şiirin filmini şiir gibi çekti ve onu sinemaseverlere sundu. Roman gibi bir filmde edebiyat, resim ve tiyatro birleştirildi ve Nuri Bilge Ceylan, 'Kış Uykusu' ile bunun çok başarılı bir örneğini ortaya koydu. Anadolu mirası, adeta Türk sinemasında yeniden filizlenmeye başladı. Bu filizlenmede, 100 yıllık tarihinde Türk sinemasına ömrünü, hayatını vermiş ustaların da payı büyüktür."
Türel, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 1964'te verilen ödül ne ise ona tekrar geri dönmek gerektiğinin düşünüldüğünü dile getirerek, "İlk günkü ödüle benzeyecek bir ödül olması düşüncesiyle bugün yeniden ödül, modern sinemanın da izlerini taşıyan ve gelenektekini geleceğe taşıyan bir şekle dönüştürüldü" dedi.
- "Bir ödülün olduğu gibi kalmasından daha değerli bir şey olamaz"
Festivalin direktörü Elif Dağdeviren, festival için yaklaşık iki aydır yaptıkları çalışmaları anlattı.
"Gelenekten Geleceğe" vurgusunun çok önemli olduğuna dikkati çeken Dağdeviren, şunları kaydetti:
"Bu festival, gerçekten de hem geleneklerine sahip çıkan hem de geleneklerini oluşturan ve bunlarla sinemanın ve bulunduğu coğrafyanın, ülkenin geleceğine katkıda bulunan bir festival. Festivalin zayıf ve eksik taraflarda karşımıza çıkan, arşiv meselesi oldu. Bu festivalin teknolojinin de yardımıyla sadece 15 gün değil, 12 ay boyunca gittikçe yükselen bir heyecanla gündemde kalabilmesini sağlamak için elimizdeki internet sitesini yeniden yaptık, altyapısını düzenledik, orayı daha dinamik bir hale getirdik. Sosyal medya hesaplarının hepsini toparladık ve dijital üzerinde gittikçe daha sağlam halini göreceğiniz bir altyapı çalışması yaptık. Bir yandan arşivi de toparlıyoruz. Önümüzdeki seneye kadar her şeyin tamamlanmasını umuyoruz."
Dağdeviren, dünya festivallerinin ödüllerinde yıllar geçse de hiçbir değişiklik yapılmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Bizim ödülümüz sürekli değişmiş. 'Bir ödülün olduğu gibi kalmasından daha değerli bir şey olamaz' diye konuştuk aramızda. Bunun doğrusu 1964'te ne haldeyse ona tekrar geri dönmek gerektiğini düşündük. Bunun üzerine ilk ödülü aradık ve bulduk. İlk ödül, benim çocukluğumun da geçtiği bir evdeydi, Halit Refiğ ve Gülper Refiğ'in evi. Halit Refiğ, 'Gurbet Kuşları' ile 1964'te Altın Portakal'ı alan ilk yönetmen. Gülper Refiğ'i aradım, beni kahvaltıya çağırdı. Orada 'Bana bu ödülü ödünç verir misiniz' dedim. 'Sana güvenirim Elif, hemen' dedi."
Ödülü, Halit Refiğ'in ödülünden yola çıkarak tekrar tasarladıklarını anlatan Urart firmasının sahibi Erol Sağmanlı da "Antalya'nın sevgilisi haline gelen festival ödülünü, venüs heykeliyle ilk ödüle sadık kalarak bir kez daha yorumladık. Festivalin uluslararası ödülünü de modern sanatın izleriyle tasarladık" dedi.
- "O gönülçelen filmler, unutulmuyor"
Eşine verilen ödülü orada Dağdeviren'den geri alan Gülper Refiğ ise Yeşilçam Sineması'nın Anadolu destan ve masallarından beslendiğini söyledi. Türk sinemasında dünyanın başka hiçbir ülkesinde olmayan eşsiz bir şey olduğunu aktaran Refiğ, şöyle konuştu:
"Bizim silahımızın arkasında çok büyük bir entelektüel birikim ve sermaye yok. Şartlar zor ama yürek var. Bunun kırıntıları hala devam ediyor. Aşkla, yürekle, fedakarlık ve cefakarlıkla çalışılıyor. Onun için bu filmler, garip bir şekilde gönle hitap ediyor ve yürek yakıyor. O gönülçelen filmler, unutulmuyor. Benim eşim, büyük bir ruhi anarşistti. Onun için neredeyse bu ödülü zorla vermişler ona ama onun için de benim için de çok kıymetli. Bu sinemada içtenlik, sıcaklık var. Temiz, başka türlü bir şey... Biraz da mahsun ama sevgi ötesi bir şey var. Çok şükür o su, engeller olsa da akmaya devam ediyor. Bu geleneği geleceğe taşımaya çalışan herkese teşekkür ediyorum."
- "Çok az insanı kızdırmaya gayret edeceğiz"
Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jüri başkanlığına seçilen Yılmaz Erdoğan da insanın sinemayla kurduğu ilk teması hiç unutamadığını ifade ederek, Hakkari'de yaşadıklarını anlattı.
Lale Sineması'nda yarım saatlik bir kasedin her film seansından önce çalındığını dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"O kaset başlayınca 'Filme yarım saat var' derdik. Önce Orhan Gencebay çalardı bir iki tane. Son türkü de 'Dam üstüne çul serer'di. Benim bu türküyü unutmama imkan yok. Neden o son seçilmiş bilmiyorum, türkülerin kralı da değildi halbuki ama o türküye bir köy dönüşünde, bazen dağın tepesinde denk gelirdik ve o türkü süresince biz o tepeden sinemaya ulaşmaya çalışırdık. Girmemiz de kolay olmazdı. Kapıda hem biletçi, hem güvenlikçi vardı ve çok sert bir değneği vardı. Sık sık dayak yemeden film seyretme şansımız olmuyordu. Dolayısıyla benim için 'sinema' deyince burada söylenen evrenseller, kırmızı halıların yanında bu geliyor aklıma."
Erdoğan, sinemanın en saf olduğu yerlerin bu küçük şehirler olduğuna işaret ederek, "Antalya Film Festivali de bence geleneğiyle o saflığa çok işaret eden, entelektüel olmadan sinema aşığı olan çocukların festivali. Her yelpazeye açık. Hayalimdeki şey de 'Evet bu film Antalya'da ödül aldıysa o zaman sinemaya koşalım' dedirten bir festivaldir. Bu turda da bizim buna bir katkımız olursa büyük onur duyacağım. Elimizden geleni yapmaya, çok az insanı kızdırmaya gayret edeceğiz. Ben daha önce çok kızdım jürilere. Zaten jürilere çok itiraz edenlere 'Oğlum fazla bağırmayın ileride başkan yaparlar' diyorum" dedi.
Geceye, Kültür ve Turizm Bakanlığı Başdanışmanı Abdurrahman Çelik, Sevin Okyay, Bülent Emin Yarar, Meral Çetinkaya, Ebru Ceylan, Yusuf Sezgin ve sinema dünyasından isimler katıldı.