Duran Adam Tarık Buğra
Tarık Buğra’nın, Macarların Sovyet işgaline karşı direnişini anlattığı ‘Ayakta Durmak İstiyorum’ adlı piyesi karşısında Türk solu dehşete düşüp ‘DT ırkçı ve Turancı bir eseri oynuyor’ diye çığlık atmış.
Gezi protestocularının yeni bir eylem biçimi olarak piyasaya sürdükleri ‘duran adam’ yönteminin yaratıcılığından dem vurulması, Tarık Buğra’nın 1966’da yayınlanan ‘Ayakta Durmak İstiyorum’ adlı tiyatro eserini akıllara getirdi. Konuyu gündeme taşıyan Beşir Ayvazoğlu, ‘Ayakta durarak yapılan protestoların yaratıcılıkla bir alakası yok. Onu 1956’da Macarlar Sovyet işgaline karşı icat etmiş ve Tarık Buğra Türkiye’de zihinlere kazımıştır’ diye yazdı. Macarlar 1956’da Sovyet Rusya’nın desteklediği Stalinist hükümete başkaldırmış, bir öğrenci mitingi şeklinde başlayan olaylar bir anda bütün ülkeye yayılmıştı. Sovyet ordusunun kanlı bir şekilde bastırdığı bu isyan sırasında 2 bin 500 Macar katledilmiş, yüz binler ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Hür dünya sustuğu gibi, bizim sosyalistlerin de bu vahşet karşısında kılları kıpırdamamıştı. Meseleyi dert edinen Tarık Buğra’nın piyesinde ise, Sovyet askerleri, bir odaya hapsettikleri ‘özgürlükçü’ Macar gençlerinden oturmalarını isterler. Gençlerden biri bu emre uymaz ve tehditlere rağmen ayakta durmakta ısrar eder. Buğra’nın piyesi ismini bu direnişten alır. Gerisini yine Beşir Ayvazoğlu anlatıyor: ‘Şimdi sıkı durun: Ayakta Durmak İstiyorum, Devlet Tiyatroları tarafından ilk defa 1966’da sahnelendiğinde Türk solu dehşetle irkilmiş ve ‘DT ırkçı ve Turancı bir oyunu oynuyor’ çığlıkları atmıştı. Ayvazoğlu yazısında bir konuya daha dikkat çekiyor: Muhafazakar kimlikli yazarlar oyunlar yazmış ancak Şe hir ve Devlet Tiyatroları tarafından çoğu zaman görmezden gelinmiş. Hal böyle olunca muhafazakarlar Devlet ve Şehir Tiyatroları’nda oynanma şansı sıfır olan oyunlar yazmaktansa, yazmamayı tercih etmişler. Ayvazoğlu yazısında şu satırlara da yer veriyor: Bu ülkede sesiz çoğunluk ve onun temsilcileri öyle baskılar gördüler ki, anlatılamaz. Şu sıralar baskılardan şikayet ederek ‘özgürlük’ isteyenler, baskı nedir, hürriyetsizlik nedir, anlamak istiyorlarsa, 1930’lara, 1940’lara, 1960’lara ve 1980’lere ve 28 Şubat 1997 sonrasına baksınlar.