Haberler

Ömrü İstanbul'u fethetme idealiyle geçen Osmanlı sultanı: Yıldırım Bayezid (2)

Güncelleme:
Abone Ol

Osmanlı Devleti'nin 4'üncü sultanı olan ve korkusuz, savaşçı kimliği, askeri idare gücüyle dönemine adını yazdıran Yıldırım Bayezid, vefatının 618'inci yılında anılıyor.

Osmanlı Devleti'nin 4'üncü sultanı olan ve korkusuz, savaşçı kimliği, askeri idare gücüyle dönemine adını yazdıran Yıldırım Bayezid, vefatının 618'inci yılında anılıyor.

Babası 1. Murad'ın (Hüdavendigar), 1. Kosova Savaşı'nda 1389'da şehit edilmesinin ardından tahta geçen Bayezid'e, kararlarını hızlıca alıp hayata geçirmesi ve seri bir şekilde at kullanmasından dolayı "Yıldırım" lakabı verildi.

Anadolu Türk birliğinin sağlanması için çalışan ve birçok beyliği Osmanlı Devleti'ne katan Bayezid, 1396'da "Orta Çağ'ın sonuncu büyük Haçlı Seferi" olarak da anılan Niğbolu Savaşı'nda, Avrupa devletlerinin ordularından oluşan Haçlı Ordusunu yenerek önemli bir zafer kazandı.

En büyük ideali İstanbul'u fethetmek olan ve Boğaz'a, öncelikle deniz yardımının kesilmesi gerektiği düşüncesiyle Anadolu Hisarı'nı inşa ettiren Yıldırım Bayezid, şehri defalarca kuşatmasına rağmen bu emeline ulaşamadı.

1402'de Timur ile girdiği Ankara Savaşı'nda esir düşen ve 8 Mart 1403'te, 49 yaşındayken hayata gözlerini yuman sultanın türbesi, Bursa'da bulunuyor.

" İstanbul'a ilk Türk mahallesinin kurulmasını sağlayan sultandır"

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Sezai Sevim, AA muhabirine, Yıldırım Bayezid'in çok hızlı at kullandığını söyledi.

Sevim, "Kaynaklar, Bayezid'in birçok seferinde at çatlattığından bahseder. İşte bu özelliği dolayısıyla kaynaklarda kendisine 'Yıldırım' unvanı verildiği geçer. Bazı kaynaklar, bunun başka yönleri nedeniyle olabileceği yönünde yorumlar yapar. Mesela süratli karar vermesi yönünden bahsedilir. Bazıları Niğbolu'daki sürati dolayısıyla o lakabın verildiğini söyler. Bazıları, tahta oturmak için hızlı gelmesinden dolayı bu lakabın verildiğini belirtir." dedi.

Bayezid'in, İstanbul'u almak için çok hevesli olduğunu vurgulayan Sezai Sevim, şöyle devam etti:

" İstanbul'u 4-5 defa kuşatmıştır. Timur sıkıntısı olmasaydı belki de İstanbul'u almak ona nasip olacaktı; o derece yakınlaşmıştı fakat bir türlü nasip olmadı. Bizans imparatoru çaresiz kalmış artık şehri savunabilmede başarı göstermesi mümkün olmayacak bir noktaya düşmüş ama Timur'un doğudan güçlü ordularıyla geldiği haberi Yıldırım'a ulaşınca Yıldırım mecburen İstanbul'da Bizans İmparatorluğu ile anlaşmaya varmış ve şehir içindeki ilk Türk mahallesinin kurulmasının iznini almıştır. İnsanların oraya yerleşmesini sağlamış hatta bir de cami inşa ettirmiştir. Hristiyan bir İstanbul ve buraya mahalle ile cami inşa ettiriyor. Bunları niçin yapıyor? Şehrin bilgilerini Yıldırım'a ulaştırsınlar diye, içeriden haber alabilmek için."

Sevim, Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızıyla evlenen Yıldırım Bayezid'in, Mevlana dergahının damadı haline geldiğini aktardı.

Yıldırım'ın bu evliliği ile Germiyanoğlu topraklarının tamamının, Germiyan beyi tarafından kızının çeyizi olarak Osmanlı'ya bağışlandığını hatırlatan Sevim, "Yıldırım bu yönüyle de bir başka kimliktir. Hem Mevlana dergahının damadı haline geliyor hem Osmanlı'nın o gönül dünyası insanlarıyla irtibatını geliştirebilecek bağ kurulmuş oluyor. Zaten onun için Yıldırım'ın çocuklarına ' Çelebi' unvanı kullanılır. Çelebi unvanı, Mevlevi ekolünün unvanlarındandır." bilgisini paylaştı.

"Kararlarından geri dönmeyen bir karaktere sahipti"

Dr. Öğr. Üyesi Sevim, Yıldırım'ın Müslüman Türk hükümdar Timur'la savaşma mukadderatı yaşadığını dile getirdi.

Yıldırım Bayezid ve Timur'un ordularını karşı karşıya getiren sürece değinen Sevim, şunları anlattı:

"Osmanlıların sona erdirdiği beylik yöneticileri, aileler Timur'a sığındı. Timur'un sona erdirdiği beyliklerin yöneticileri Yıldırım'a sığındı ve onları birbirine karşı kışkırttılar. Bu kışkırtmalar neticesinde Ankara Savaşı oldu. Yıldırım geri dönmedi, geri durmadı. Savaş ortamını düşünün, daha Osmanlı'nın savaş tekniği açısından hiç görmediği, bilmediği bir araç olan filler kullanılıyor ve o güç Osmanlı'yı çaresiz bıraktı. Tabii Timur'un ordusu da güçlüydü. Çevresindeki vezirler uyardı Yıldırım'ı fakat o kararlarından geri dönmeyen bir karaktere sahipti. Öyle bir noktaya geldi ki artık vezirler savaşın olumsuza gittiğini gördükleri için en büyük şehzadeyi alıp savaş meydanından çıkardılar. 'Sultanı durduramıyoruz en azından sultan esir ya da şehit olursa hiç olmazsa namzet anlamında en büyük şehzade Süleyman Çelebi'yi savaş meydanından kaçıralım ki Osmanlı Devleti devam etme imkanı bulsun.' dediler ve Süleyman Çelebi'yi savaş meydanından alıp kaçırdılar. Önce Bursa'ya getirdiler, burada saraydaki bir kısım önemli eşyaları alıp Edirne'ye götürdüler. Edirne'de Süleyman Çelebi ile bir yerde Osmanlı Devleti'nin devamlılığını sağlamak için bir organizasyon oluşturuldu."

Sevim, savaş meydanında Yıldırım Bayezid'in esir düştüğünü, bir yıl sonra da Akşehir'de vefat ettiğini belirtti.

Osmanlı mimarisindeki ilk revaklı türbe ona ait

Yıldırım Bayezid'in vefatından sonra cenazesinin geçici olarak Akşehir'e defnedildiğini bildiren Sevim, şöyle konuştu:

"Timur'un izniyle Musa Çelebi'nin onu alıp Kütahya'ya getirdiği bazı kaynaklarda geçiyor. Bazı kaynaklarda 'Bursa'ya getirdi' deniliyor. Yıldırım'ın Akşehir'de defnedildiği yerden Musa Çelebi aldı Bursa'ya mı getirdi? Ama o sırada daha Bursa'da türbe yok. Bu türbe 1406'da inşa edilmiş. Süleyman Çelebi inşa ettirdi diye biliyoruz. Musa Çelebi buraya getirmiş olmamalıdır bu bilgiler çerçevesinde. Kütahya'ya ancak getirmiş olabilir. Sonradan buraya nakledilmiş olmalıdır. Yıldırım Bayezid'in daha önceden burada külliyeleri yaptırdığı sırada bir türbesi var mıydı? Bununla ilgili de tartışma var. Acaba kendisi burada türbeyi başlatmıştı da yarım kaldı, Süleyman Çelebi mi tamamlattı, yoksa Süleyman Çelebi sıfırdan bir türbe mi yaptı?' diye bir tartışma hala var."

Sevim, Bursa'daki türbesinde en büyük sandukanın Yıldırım Bayezid'e ait olduğunu ifade etti.

Türbedeki diğer sandukalarla ilgili bilgi veren Sevim, "Onun yanındaki bir sandukanın İsa Çelebi'ye ait olduğu biliniyor, onda bir tereddüt yok ama buradaki ikinci sanduka oğlu Kasım'ın mıdır yoksa Musa Çelebi'nin midir? Bu konuda bir tereddüt var. Burada kadın sandukası var, bu kadınların da kim olduğu net değil. 'İsa Çelebi'nin eşidir', 'Musa Çelebi'nin eşidir' diyen var. Tartışmalar netleşmiş değil." ifadelerini kullandı.

Sezai Sevim bu türbenin, Osmanlı mimarisindeki ilk revaklı türbe olduğunu sözlerine ekledi.

Kaynak: AA / Kültür Sanat

Yıldırım Bayezid Osmanlı Devleti İstanbul Çelebi Kültür Sanat Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title