Portakal'a Uzanan Yumurta Vizyonda
44. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Film Seçilen Yumurta İzleyenleri İkiye Bölecek Bir Film.
44. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film seçilen Yumurta izleyenleri ikiye bölecek bir film. Sabit planları olduğu, ağır ilerlediği, düşündürdüğü ve minimalist olduğu için filmden sıkılanlar olacağı kesin. Diğer yanda ise yine aynı nedenlerle Yumurta’yı sevenler olacaktır. Başrollerdeki Nejat İşler ve Saadet Işıl Aksoy’un başarılı performansları konusunda hemfikir olunacağı ise kesin.
YUMURTA
Yön: Semih Kaplanoğlu
Oyn: Nejat İşler, Ufuk Bayraktar, Saadet Işıl Aksoy, Tülin Özen
Tür: Dram - Gizem
Süre: 97 dk.
Herkes Kendi Evinde’den sonra Meleğin Düşüşü’nü çeken Semih Kaplanoğlu şimdi de bir üçlemeyle karşımızda.
Yumurta, Kaplanoğlu’nun Bal-Süt-Yumurta üçlemesinin son filmi ama ilk çekileni.
Sondan başa doğru gidecek bir hikayeyle karşı karşıya olmak tabii ki ayrı bir heyecan veriyor bizlere. Yumurta’da olgunluk döneminde tanıdığımız Yusuf’un sırasıyla gençlik ve çocukluk yıllarını Süt ve Bal’da göreceğiz.
Yumrta’da karanlıkta kalan pek çok şey, kuşkusuz diğer iki filmde aydınlanacak ve kafamızdaki soru işaretleri birer birer dağılacak.
ANNE BAŞKA YERE GİDİYOR
Ana karakterimiz şehir ve kasaba yaşamı arasında sıkışmış olan bir şair. Yusuf’la (Nejat İşler) İstanbul’da bir kitapçıda tanışıyoruz. Hayattan bezmiş, küsmüş bir izlenim veren şairimiz belli ki yazar tıkanıklığı yaşıyor.
Yusuf’u uyuşmuş gibi kalakaldığı yerinden kaldıracak şey memleketinden gelen bir ölüm haberi. Hem de en yakınının, annesinin ölüm haberi.
İzleyici bu ölüm haberini açılış sahnesinde almıştı zaten. Yumurta, Yusuf’un annesinin yavaş adımlarla bir dönemece gelmesi ve oradan farklı bir yola, başka bir aleme yürümesiyle açılmıştı.
İSTEYİP DE GİDEMEMEK
Bir zamanlar kendi yolunu bulmak, özgür hissetmek için ayrıldığı kasabaya geri dönüş bileti annenin ölümüyle oluyor.
Yusuf’un kasabada çok kalmaya niyeti yok. Ama gitmesi de o kadar zor oluyor.
Film boyunca tekrarlanan bir tema bu. Gitmek istemek ama gidememek halini sık sık yaşıyor Yusuf.
Engel kimi zaman annesinin son arzusu, kimi zaman üzerine çullanan bir köpek, kimi zaman ise hiç beklenmedik anda karşısına çıkan alakasız bir şey oluyor.
Yumurta’daki naif aşk hikayesi Yusuf ve annesinin yanında büyümüş olan Ayla (Saadet Işıl Aksoy) arasında.
Filmin ilk başında kitapçı dükkanında karşılaştığımız şehirli kız ile taşralı bir kız olan Ayla arasındaki farklar da şehir ve taşra ayrımının yapılmasına yardımcı olan detaylardan sadece bir tanesi.
Saflığı, temizliği, Yusuf’un annesiyle olan son bağını simgeleyen Ayla, Yusuf’tan annesinin son isteğini yerine getirmesini istiyor. “Benim adakla işim olmaz” diyen Yusuf’un zaman içinde değiştiğini ve köklerine döndüğünü görüyoruz. Çok istekli ya da bilinçli bir değişim değil belki onunki. Ama kaçınılmaz olduğu ve onu annesine yaklaştırdığı da bir gerçek.
Yumurta’dan sonra gelecek olan Süt ve Bal’da daha da geriye gidip, Yusuf’un annesiyle ve doğup büyüdüğü yerle olan ilişkisini, kız arkadaşına yazdığını şiirlerle dolu olan şiir kitabının nasıl ortaya çıktığını daha da iyi anlamayı umuyoruz.
ANNENİN ÖLÜMÜYLE GERİYE DÖNÜŞ
Büyük şehirler, taşrada büyümüş ve bir şeylerden kaçmak, daha iyiye ulaşmak için kendini şehre atmış insanlarla dolu.
İşte bu nedenle Yumurta, herkesin doğduğu yerden uzakta yaşadığı ülkemizde çoğunluğun kendiyle özdeşleştirebileceği bir konuya sahip. Film, “Bir insan yıllar sonra annesinin ölümüyle evine, taşrasına döndüğünde neler hisseder” sorusunun cevaplarını arıyor.
Geldiği yeri ve orayı hatırlatan her şeyi reddetmenin ardından gelen geriye dönüş, bu dönüşte çekilen zorluklar, yitirilen değerlerin zor da olsa tekrar kazanılması var filmde.
Şehir ve taşra arasındaki tezatları da görüyoruz. Şehirdeki şarabın taşradaki karşılığı çay. Karanlık sahaf dükkanını karşısında daha aydınlık ve her şeyin düzenli olduğu köy evi duruyor. Gece yarısı dükkana gelen seksi kıyafetler giymiş kıza karşı da başı önde, saf ve temiz bir kız olan Ayla var.
Yavaş ilerleyen, konusunu, ele aldığı tezatları sindire sindire anlatan Yumurta, sinemada aksiyondan, sürekli değişen planlardan, hareketten hoşlananlara göre bir film değil.
Ama bunlardan fedakarlık yapabilirseniz sizi minimalist, derinliği olan, ardından konuşup, üzerine düşünebileceğiniz etkileyici bir sanat filminin beklediğini söyleyebilirim.
ŞİMDİ DE SÜT'Ü ÇEKİYOR
Dünya prömiyerini bu yıl Cannes Film Festivali’nde yapan Yumurta dış basında adından övgüyle söz ettirmişti. Geçtiğimiz haftalarda sona eren 44. Antalya Film Festivali’nin en iyi filmi de Yumurta oldu.
Semih Kaplanoğlu, filmin galasının yapıldığı gün Antalya’daydı ama kapanış töreninde ödülünü almaya gelemedi. Çünkü o sırada Tire’de, başrolünü Başak Köklükaya’ya yer verdiği Süt’ü çekiyordu.
NEDEN NEJAT İŞLER
Tanınmayan, popüler olmayan yüzlerle çalışmayı tercih eden Semih Kaplanoğlu, Yumurta’nın başrolünü Nejat İşler’e vermiş olmasıyla ilgili olarak şöyle diyor: “Nejat’ın popüler bir isim olmasını hiç önemsemedim. Ben onun kural tanımazlığını ve her kalıba girebilme yeteneğini seviyorum. O, filme tamamen kendini bırakabilen, oynadığı karakteri çok iyi özümseyen bir oyuncu.”