Türk Kahvesi Gibi Kısık Ateşte Pişiyorum
Sufi müziği yeni tınılarla harmanlayan Arkın Ilıcalı, nam-ı diğer Mercan Dede, yeni albümünün tanıtım konserini, yarın İstanbul'da verecek.
Tünel’de bulunan Borusan Müzik Evi, yarın özel bir tanıtım konserine ev sahipliği yapacak. 17 yıldır Kanada’ya yaşayan, Montreal-İstanbul hattında mekik dokuyarak müzik çalışmalarını sürdüren, dünyanın dört bir yanında, yine kendisi gibi dünya çapında müzisyenlerle konserler veren Arkın Ilıcalı, nam-ı diğer Mercan Dede, bugünlerde sevinçli bir telaş içinde. Sanatçı, Oneeart Records’tan çıkan yeni albümü ‘Dünya’ ile dünyayı dolaşmaya başlamadan önce Star’a konuştu.
-Adı ‘Dünya’ olan bir albümündünyaya dair söyleyecekleri olmalı.
Dünya, kelime manası olarak aynı zamanda “ yaşam” anlamına geliyor. Dünyayı ve içindeki yaşamı, değişik boyutları ile yansıtan bir albüm yapmaya çalıştık. Tabi burada bahsettiğim “Dünya” benim gözlemlediğim, tecrübelerimi içleştirip dış dünyaya sesler, yankılar olarak yansıttığım bir “Dünya.” Bu anlamda albüm benim dünya görüşümü de yansıtıyor.
- “Dünya” için 6 yıl bekledik. Neden bu kadar uzun bir ara verdiniz albüm yapmaya?
Argo tabiri ile asla “otomatiğe bağlanmış “halde bir şeyler üretmek isteyen, böyle ticari zihniyetle yaratılan eserlere inanan biri değilim. Hayat, sanat, müzik, insanın kalbinde Türk kahvesi gibi kısık ateşte pişmeli, oluşmalı, oturmalı, kabarmalı. Ben de kendimi kısık ateşte pişen kahveye benzetirim, sanat acelesi olan bir şey değildir. İnsanın hayatta kaç albüm yaptığı, kaç sanat eseri yarattığı değil, hakkıyla yapıp yapmadığı daha önemli.
-Albümü hazırlarken sizi en çok etkileyen şeyler nelerdi? Bir sembol, bir insan, bir şehir?
“Dünya”, benim hayatımın günlüğü gibi. Günlüğün sayfaları başka ülkelerde, başka coğrafyalarda, başka kıtalarda, farklı ruh hallerinde, farklı seslerin kâğıtlarına farklı sazların mürekkepleri ile yazıldı ama derinlerde bir yerlerde, elimden tutup şefkatle harfleri karalamasını öğreteni hissedebiliyorum. Şehirlere gelince, en başta elbette Istanbul var, ardından Hindistan, Delhi, Montreal, New York, Ürdün, Lübnan, tüm bu şehirlerde yaşadığım anlar, kalbime kayıt ettiğim anılar var.
-Yaşadığımız dünyanın gidişatında sizi en çok ne endişelendiriyor?
Dünya ne kadar muazzam bir ev, cömert bir ev sahibi... Boyu uzamadığı, derinliği artmadığı, öz kaynakları yenilenmediği halde, bu mucizevî gemideki insan sayısı hızla artıyor, artmakla da kalmıyor, mümkün olan en sorumsuz yöntemlerle bu kaynakları, bu gemiyi tüketiyoruz. Oturduğu dalı kesen Nasreddin Hoca’nın haline gülüyoruz ama Hoca’nın işaret ettiği kendi halimizin farkında değiliz.
-Misafir sanatçılar da var...
Evet, vokalde Azam Ali ve çok değerli Sabahat Akkiraz misafir sanatçılar olarak katıldılar. Kanada’dan olağanüstü şair Jeff Bien, topraklarımızdan Mahir Karayazı gibi çok değerli dostlar bizi yalnız bırakmadılar.
-“Dünya” albümünü yeni bir plak şirketinden yayımlıyorsunuz. Nedir OnEarth Records’ı seçmenizin sebebi?
OnEarth’ün amaçlarından biri her sene genç bir müzisyen keşfetmek ve her aşamada onu desteklemek. Bu yüzden oradayım. OnEarth, bana en az “Dünya” albümü kadar heyecan veren bir proje.