213 parçada memleket sosyolojisi! Şarkılarla Türkiye tarihi
Türkiye'de müziğin en önemli derdi ne? Tarihinin bilinmemesi, irdelenmemesi mi?İnsanlar kendi tarihlerine yabancı. Benim kitapta yapmaya çalıştığım, bunun karşısına dikilmek ve var olanı, aslında hepimizin bildiğini hatırlatmak.
Türkiye'de müziğin en önemli derdi ne? Tarihinin bilinmemesi, irdelenmemesi mi?
İnsanlar kendi tarihlerine yabancı. Benim kitapta yapmaya çalıştığım, bunun karşısına dikilmek ve var olanı, aslında hepimizin bildiğini hatırlatmak. Bir çeşit kazı belki bu. Unutturulanı hatırlatmayı, bildiğimizi temize çekmeyi, bir kültürü yaşatmayı amaçlıyorum.
Kitaplardaki şarkıları neye göre belirlediniz?
Hikayesi olduğunu bildiğim ve 225 şarkı belirledim. Ama 213'te kaldım. Kiminin içinde kayboldum, kiminin öyküsünü bulamadım. Türkiye'nin eğlence kültürüyle ilgili şarkılar. Belki içinde tek tek şarkı hikayeleri var ama toplamında eğlence kültürüne dair çok söz söylüyor.
****"Şarkılardan Türkiye'nin tarihini, sosyolojisini anlamak mümkün. Bu kitapta yaptığım şey de bu. Şarkılar aracılığıyla bir dönemi, bir kültürü anlatmaya çalışıyorum."****
Arabesk Türkiye'ye Mısır filmleriyle girdi
Ülkemizde bir müzik türünün geleceğini ne belirliyor?
Kesin bir yanıt veremem. O müzik türünün ana artere yerleşip yerleşmemesiyle ilgili bir durum.
Yerleştiren ne?
Dinleyicinin algısı. Çünkü dinleyici, bir anda bambaşka bir müzik türüne yönelebiliyor ve bir müzik türü, medya araçlarından ne kadar pompalarsanız pompalayın, bir türlü yerleşemeyebiliyor. Son dönemde, ısrarla arabesk pompalanıyor mesela. Popun içindeki arabesk, rap'in içindeki arabesk, rock'ın içindeki arabesk... Ama olmuyor, tutmuyor.
Yani arabesk miadını doldurdu mu?
Bence evet. Yapan var mı, var; dinleyen var mı, çok! Ama 1980'lerin ortasındaki gibi bir patlama, en azından şimdilik bir daha olmayacak gibi görünüyor.
"Her şey girmiş şarkılara. Boğaziçi Köprüsü'nün açılması o kadar heyecan verici bir olay ki üzerine birden fazla şarkı yazılmış."
Arabesk müziğin, ülkemize Mısır filmleriyle girdiğini kitabınızdan öğrendim.
O filmlerde çalacak Türkçe şarkıları, Mısırlı oyuncuların ağız hareketlerine göre yazdırmışlar. Bir dönem bunu Murathan Mungan da yaptı. Yunanca şarkı 'Ola Se Thimizoun'u 'Olmasa Mektubun' yaptı mesela. Mısır filmlerinde yapılan da buydu işte.
O yıllarda arabeskin patlamasının 12 Eylül ile bir alakası var mı?
Tabii ki... Darbede bütün türlerin önü kapanınca ve en iyi şarkıları yapanların çalışmalarının önüne engel konunca, arabesk aradan sıyrıldı. Dönemin karanlığının üstüne sindiği bir tür... Öte taraftan Turgut Özal arabeski çok seviyordu. Hem TRT'de ön plana çıkardı hem de arabeskçileri Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde ağırladı. Neticede arabesk, bir dönemi çok iyi anlatıyor.
Peki bugünü rap mi anlatıyor?
Evet... Bundan 20 sene sonra, bugünkü rap şarkılarını dinleyerek 2010'lu yıllardaki durumu anlayabileceğiz. Bundan önce bizi rock müzik anlatıyordu. Duman, Mor ve Ötesi, Redd, Aylin Aslım dinleyerek hayatımızdaki değişimleri algılamak mümkündü. Aylin Aslım'ın 'Beyoğlu Kimin Oğlu' şarkısı çok önemlidir mesela. Beyoğlu'ndaki o değişimi en iyi anlatan şey, o dönemde yapılmış bir şarkıdır.
O halde şarkılar, resmi tarihin yazmadıklarını mı anlatıyor?
Şarkılar, resmi tarihin önüne geçebilen tek şey! Şarkılardan Türkiye'nin tarihini, sosyolojisini anlamak mümkün. Kitapta yaptığım da bu. Müziğin yasaklanması mümkün değil
Bir müzik türü, toplumu depresyona sürükler veya tam tersi 'yükseltebilir' mi?
Arabesk, toplumdaki depresifliğin müziğe bulaşması mı, yoksa müzik mi toplumu arabeske yönlendirdi? Ama şu kesin: Arabeskin palazlandığı yıllarda toplum karanlık bir dönemden geçiyordu. Sokakta üç kişi yan yana yürüyemiyordu. O dönem ilk büyük gösteri, Ruhi Su'nun cenazesi oldu. O cenaze olmasaydı, belki de insanlar yine yan yana gelemeyecekti.
Kasetlerin üzerine, 'Danıştay kararıyla' yazılan dönem, değil mi?
Karanlık ve saçma günlerdi... Müziğin yasaklanabileceğini düşünenler vardı. Notaları yok etseniz de toplumsal hafızayı yok edemiyorsunuz. Şarkı, onu bilen son insan ölene kadar yaşıyor. Göz ardı ettikleri şey buydu. Onlar öldü, devirleri bitti ama yasaklamaya çalıştıkları şarkılar hala kitlelerce söyleniyor.
Günümüzün şarkıları da eskilerdeki kadar çok söz söylüyor mu?
Olabilir. Yarın öyle bir şarkıcı çıkar, öyle şarkılar yapar ki ortalık karışır. Kitapta yok ama Tarkan şarkıları üzerinden Türkiye'nin kültür tarihindeki değişimleri, Türkiye'yi anlamak mümkün. Şarkılarında kullandığı kelimeler, deyimler, güne dair çok ipucu veriyor. Yarın baktığımızda günün tarihini bu ipuçları üzerinden yazacağız.
Bir örnek verseniz...
'Kıl Oldum Abi' şarkısı mesela. O deyim tam da o yıllarda kullanılıyordu, yeni çıkmıştı, dillere dolanmıştı. Tarkan'ın sözleri o dönemki kültür algısını ve insanların birbirine bakışını iyi anlatır.
Bugün şarkıcılardan ne beklemeliyiz?
Şarkıcılara her dönem bir sorumluluk düşüyor. Farkında olmadan günün tarihini yazıyorlar çünkü. Bugün, yaşananlardan kopuk şarkılar yazanlar, bir şeyleri görmeyenler yarına kalamayacak. Hep böyle oldu bu. İyi bir aşk şarkısı elbette kalır ama hayatı başka türlü göstermeye kalkarsanız, yaşananları çarpıtırsanız, toplumla ters düşerseniz ilerleyemezsiniz.
Bugünün popçuları memleket dertlerini önemsiyor mu?
Bu tavır isme göre değişiyor. Eski-yeni karşılaştırması da doğru değil. En basitinden, "Ajda Pekkan memleketin dertlerini hiç önemsemedi" gibi bir cümle kurmaya kalksam 'Petrol' şarkısı beni yalanlar. 1980'de Eurovision'a katıldığı şarkı bu. O dönem yaşanan petrol krizinden yola çıkılarak yapılmıştı. Aşk şarkısı kıvamındaydı ama piyasada bulunamayan petrole bir güzellemeydi.
Eğlence kültürü ansiklopedisi
İki cilt halinde yayımlanan 'Hayat Dudaklarda Mey', beş ana türde (alaturka, pop, arabesk, halk müziği ve rock) toplam 213 şarkıdan oluşan bir liste. Her türde öne çıkardığı isimler (Müzeyyen Senar, Sezen Aksu, Müslüm Gürses, Neşet Ertaş ve Erkin Koray) için birer saygı duruşu olduğu kadar, 'eğlence kültürü ansiklopedisi' özelliği de taşıyor.
Firuze'yi kim yazdı?
SEZEN AKSU
Atilla Özdemiroğlu'nun kemanda bir melodi üzerinde çalıştığını görmüş, melodiyi çok sevmiş. Sözlerini yazmaya başlamış. Şahane bir şey yazdığını düşünürken Özdemiroğlu sözleri beğenmemiş. Bu kez Aysel Gürel'le oturmuşlar şarkının başına. Aksu, yıllar sonra verdiği bir röportajda "Aysel, adımı nezaketen yazdırdı şarkıya. Birlikte yazdık gibi görünüyor ama Firuze'nin sözleri aslında Aysel'in sözleridir" demiş.
Emel Sayın'dan da önce
SAFİYE AYLA
'Çile Bülbülüm Çile' 1970'lerin ortalarında Emel Sayın'la dillere yerleşti. Ama önce Safiye Ayla'nın sesinden sevildi. Bugün hep bir ağızdan ritüel olarak söylenen 'Allah' nidası da onun katkısı.
En çok politik gönderme yapan isim
CEM KARACA
Cem Karaca, politik göndermeyi en çok yapan isim. Kendi şarkılarını yazıyor. Arkasından Selda Bağcan, Edip Akbayram gibi isimler geliyor ama onları Cem Karaca'dan ayıran, başta Aşık Mahzuni Şerif, farklı isimleri yorumlamaları. Zülfü Livaneli, Grup Yorum ve Ahmet Kaya'yı da onların yanına koyabiliriz.
Şirketin sahibi ağlamış
NEŞET ERTAŞ
Keşfedilme hikayesi şöyle: 1950'lerin başında İstanbul'a gelmiş. Doğu İşhanı'nda Şençalar Plak'a gitmiş. Ayakta bekliyor... "Niye geldiniz?" diye sormuşlar. "İyi saz çalarım" demiş. Babasından bir bozlak (Neden Garip Garip Ötersin) çalmış. Şirketin sahibi Kadri Şençalar ağlamış. Plak başına 25 kuruş karşılığında bir kağıt imzalatmışlar. Sonra da elinden tutup Beyoğlu Saz'a götürmüşler.
Pek çok şarkıda azınlıkların izi var
Tatyos Efendi, gelmiş geçmiş en büyük bestecilerden biri ama cenazesinde mezarını çevreleyecek kadar bile insan yokmuş. - Bu bize çok şey söylüyor. Cem Karaca ve Barış Manço'nun cenazeleri inanılmazdı ama çok sessiz sedasız uğurlanan isimler de oldu. Kıymetlerini bilmedik. Tatyos Efendi de onlardan biri. 'Sakın Geç Kalma Erken Gel' gibi bugün herkesin bildiği şarkıları yapmasına rağmen adını kimse bilmiyor. Kadıköy'deki Ermeni Mezarlığı'nda yatıyor. Geçmişte pek çok şarkıda azınlıkların izi var çünkü o dönem müzikle yakınlığı olanlar onlar. Şimdi böyle bir yelpazeden söz edemiyoruz elbette.
Sizi bilmem ama Zeki Müren beni gördü
Müzikle ilgili en eski anınız...
Annem beni plaklarla büyütmüş. 6 yaşında İlhan İrem ve Füsun Önal'ın şarkılarını ezberlemişim. Konservatuvara girmek için çok çabaladım ama olmadı. Yine de müzik benim hayatım oldu.
O günden beri müziğin değdiği her şeyi araştırıyorsunuz...
Bir anı hep hafızamdadır: Bir bayram gecesi, TRT'de Zeki Müren konseri izliyorduk. Müren, konserin sonunda 'Altın Dişli Hayriye' türküsüyle göbek atıyordu. Bizimkiler 'Koskoca Zeki Müren göbek atıyor' diye çok üzülmüştü. O akşam aklımda bir Zeki Müren imgesi oluştu. Zeki Müren'in Bodrum'a yerleştiği yıllarda, bizi Çanakkale'den Bodrum'a geziye götürdüler. İlk sorduğum soru, "Zeki Müren'i görecek miyiz" olmuştu.
Ve gördünüz...
Evet, sizi bilmem ama Zeki Müren beni gördü. Bu ülkenin en büyüğüydü. İşin ilginci, insanların içindeydi. Evinin telefonunu kendi açar, girişteki konuk odasında hayranlarıyla konuşurdu. Şişli'deki kiracılarından her ay başında, kirayı kendisi toplarmış. Düşünsenize, ev sahibiniz Zeki Müren ve her ay başı kapınızı çalıyor.
Var olanı değiştirdi, yenileştirdi
ZEKİ MÜREN
Cemal Süreya, Zeki Müren'den söz ederken, "En çok hafif Batı müziğinden korktu" diyor. Çünkü kendi yaptığı yeniliğin daha ötesinde bir yenilik. Zeki Müren, var olanı değiştirdi, yenileştirdi. Hafif Batı müziği, bir anda ortaya çıktı ve yeni bir tür olarak hayatımıza girdi. Bu, başta Zeki Müren'i ürkütse de sonrasında kendini ona uydurdu. Bu da büyüklüğünden geliyor.
Geciken mektubun getirdiği ölüm
HAMİYET YÜCESES
Onun sesinden bildiğimiz 'Ada Sahillerinde Bekliyorum', kaynaklara İstanbul türküsü olarak geçmiş. Aslında hazin bir aşk hikayesi. Suat'ın yazın ailesiyle adadaki konaklarına gelen Şadiye'ye duyduğu aşkın... Şadiye'nin ailesinin karşı çıkması, sevdanın önünde engel. Yaz sonu adadan ayrılmaları, gizli buluşmalarını mektuplara taşıyor ve Suat her gün iskelede Şadiye'nin mektubunu taşıyan vapurun gelmesini bekliyor, yazdığı mektubu vapura teslim ediyor. Fırtınalı bir günde ne vapur geliyor ne mektup. Suat, bu aşkın imkansızlığını o gün fark ediyor ve kendini dalgalı sulara atıyor. Ertesi gün, beklenen mektup, fırtına yüzünden bir gün önce gelemeyen vapurla birlikte geldiğinden içindeki müjdeyi okuyacak bir bekleyen bulamıyor. Mektupta mealen şunlar yazıyor: "Suat, babamı ikna ettim, izdivacımızın önünde engel kalmadı. Gelip ailemden beni isteyebilirsiniz." Yine çok ilginç, şarkı 27 Mayıs sonrası Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı Yassıada mahkemelerine gönderme yapıyor gerekçesiyle yasaklanmış.
Rock'n roll'dan 'Anadolu pop'a...
1950'li yıllarda rock'n'roll'un Türkiye'ye girişi tesadüf değil. ABD'ye hayranlık beslediğimiz yıllar.
1960'larda özgürlük rüzgarı esiyor. Politikacılar yüzünü köye çeviriyor, aynı anda türküler kentlilerin radarına giriyor ve Anadolu pop doğuyor.
1970'ler, her şeye toz pembe baktığımız dönem. Pop patlıyor, eğlenceli şarkılar yapılıyor, gazinolar altın çağını yaşıyor.
12 Eylül ve sonrasında arabeskin ortaya çıkışı, tamamen dönemin karanlığıyla ilgili. O karanlık dağılınca, 1990'lı yıllarda pop yeniden patlıyor.
2000'li yıllar ve sonrası, biraz kafası karışık yıllar. Bu, müziğe de yansıyor ama sonrasında her şey yolunu buluyor.
Şarkılara sadece acılar değil, her şey girmiş
Türkiye'de müziğin en özgün olduğu dönem hangisi?
1960'lı yılların sonu... Yani Anadolu pop'un ortaya çıktığı, Tülay German'ın 'Burçak Tarlası'nı yaptığı, Moğollar'ın bağlamayı, curayı kullandığı dönem... Hep yeni denemeler yapılmış. Bugün Baba Zula varsa, Hey Douglas seviliyorsa, Elektro Hafız sazıyla Avrupa'da iş yapıyorsa o dönem sayesinde...
Bir önceki kitabınız '100 Şarkıda Memleket Tarihi'nden yola çıkarak soruyorum: Türkiye'de hemen her konuda şarkı yapılmış, değil mi? Deprem, 6-7 Eylül, Boğaziçi Köprüsü, Ay'a ayak basılması vs...
Evet, kesinlikle. Müzik, bir tarih aracı... Sadece acılar değil, her şey girmiş şarkılara. Boğaziçi Köprüsü'nün açılması o kadar heyecan verici bir olay ki üzerine birden fazla şarkı yazılmış. Bulutsuzluk Özlemi, Taksim Metrosu açıldığında şarkı yaptı. Uzayla ilgili pek çok şarkı var. Üstelik bunların hiçbiri ısmarlama yapılmış şeyler değil.
Grup Yorum kapağının içine Müslüm Gürses kaseti koyardık
Gençliğinizde Müslüm Gürses dinlediğinizi saklıyormuşsunuz...
Müslüm Gürses'i çok genç yaşta tanıdım. Kaldığım yurdun yanındaki küçücük bir pavyonda şarkı söylerdi, yaşım tutmadığı için gidemezdim ve oradan gelen sesini dinlerdim. O dönem, evet, Müslüm Gürses dinlediğimizi her yerde söyleyemezdik. ya da Grup Yorum kasetinin kapağının içine Müslüm Gürses kaseti koyardık. Türkiye'de o zamanda da insanlar dinledikleri şarkılar yüzünden eleştiriliyordu. Bir toplulukta, Orhan Gencebay dinlediğimi söyledim diye, benden özeleştiri istediklerini hatırlarım. 18-19 yaşındayım. Çok sinirlenmiştim. Sonra dinlediklerimi ortalıkta söylememeye başladım. Yıllar geçti... Ankara'da DJ'lik yaptığım bir akşam, Orhan Gencebay dinledim diye benden özeleştiri isteyen o abiler, Orhan Gencebay şarkısı istemeye başladı. Çünkü zaman değişti ve o şarkılar dinlenebilir oldu.