Alp Navruz: İçinde bulunduğum şartlar dahilinde çapkın değilim
Kendinizi en kısa nasıl anlatırsınız?Herkesin tanımladığı gibi sakin, kendi halinde, işinde gücünde.
Kendinizi en kısa nasıl anlatırsınız?
Herkesin tanımladığı gibi sakin, kendi halinde, işinde gücünde... Bir şeyler başarmaya çalışan bir adam.
Genç yaşta hiç mi neşeli bir tarafınız yok?
Var. Aslında soğukkanlı görünen ama tanıdıkça sıcak tarafı keşfedilen insanlardanım. Ama yeni tanıştığım insanlara karşı duvarlarım var. Ne kırar bunu?
Kalıplaşmış şeyler yaşamayı sevmiyorum. Sınırlarıma gerçekten tanıdığım kişileri dahil ediyorum. Neysen o ol, ben de o olayım.
Biraz zor bir adam mısınız?
Öyle bir söylenti var...
Herkesin size temas etmek, yakın olmak istediği bir meslek yaptığınızı düşünürsek hiç yanlış bir iş seçtiğinizi düşündüğünüz olmuyor mu?
Dediğin gibi çok insan seninle iletişime geçip hayatına dahil olmak istiyor. Siz de arasından seçerek hayatınıza kimin dokunacağına karar veriyorsunuz. Bu da kendinizi tanımanızı sağlıyor.
Yönlendirme olmazsa zor bir dünya
Beş yıldır içinde bulunduğunuz oyunculuk dünyasını nasıl özetlersiniz?
Kalabalık ve zor. Doğru yönlendirme olmazsa daha da zorlaşan bir dünya.
Neredeyse her gün yeni bir oyuncu çıkıyor. Nedir sizi farklı kılan?
Farkımı anlatmayarak farkımı belli etmeye çalışıyorum.
Peki aldığınız başrollerle hayatınızda neler değişti?
Kendim dışında birçok şey değişti. Popülarite artıyor. Hayatınız kısıtlanıyor. Gittiğiniz yerleri bile sektörün trendleri belirlemeye başlıyor. Hobilerinizi, standartlarınızı biraz değiştirmek zorunda kalıyorsunuz.
Peki bu ışıltılı dünya size ne ifade ediyor?
Benim için bir anlamı yok. Çok tanınmak, sevgi ya da nefret, bunlar sadece yaptığım işten dolayı. Gördüğünüz ilgi tabii ki hoşunuza gidiyor. Ama bunun dışında şöhreti anlamlandırmıyorum. Spor arabalara binmek, yat sahibi olmak, köşklerde oturmak gibi hayallerim hiç olmadı. Her şeyi minimal ve paylaşımcı yaşamayı seviyorum.
Sosyal medya bana
tuzak gibi geliyor
Kadınların bu size bayılma hali yeni bir şey mi?
Okul yıllarımdan beri hep ilgi gördüm. Ama ben hayata hiç bu açıdan yaklaşmadım. "Beğenilen biriyim" gibi şeyleri bir zırh olarak görmek yerine hep içime odaklanmayı seçtim.
Sosyal medyada "Yüz hatların mükemmel" diyen de size ilanı aşk edenler de var. Bunlar ne hissettiriyor?
Okumamaya çalışıyorum. Sosyal medya bana biraz tuzak gibi geliyor. Oradaki övgülere de yergilere de inanmıyorum.
Neden?
Mesela dizide canlandırdığınız karakterden dolayı sizi sevmiyorlar, o kötüyse sizin de kötü olduğunuzu sanıyorlar, düşmanca ve kinle yorumlar yazıyorlar. E övgülerin de aynı şekilde beni seven, desteklemek isteyen insanlar tarafından yazıldığını düşünüyorum. Benim kendimi değerlendirdiğim yer, tanıdığım, güvendiğim insanların yorumları.
Taciz demeyelim de tatlı mesajlar alabiliyorum
Son dönemde ünlülerin dert yandığı gibi siz de sosyal medya üzerinden tacize uğruyor musunuz?
Bunlara taciz demeyelim de tatlı mesajlar alabiliyorum, bunlar da insanın hoşuna gidiyor. Masum şeyler de geliyor. Tabii şaka barındıranlar da var (gülüyor).
m ve hiç aklınız kaymıyor mu?
Belli bir kariyer hedefim var, yanlış anlaşılmak ya da niyetimin yanlış yorumlanmasını istemiyorum. O yüzden ekstra dikkat ediyor ve sosyal medyadaki flörtleşmelere girmemeyi tercih ediyorum.
Ayrışma yaşamaktansa beni yaptığım iş için sevsinler
Apolitik misiniz?
Öyle olmam gerektiğini düşünüyorum.
Neden?
Bence hizmet ettiğimiz sektör bunu gerektiriyor.
Oysa sanatçı, topluma ve izleyicilerine fikrini söyleyen değil midir?
Sanatçı tabii ki fikir söyleyen ve muhalif olandır. Ama ben tuttuğum takımın bile çok büyük taraftarı değilim. Mesela oyunculukta sizi sevme nedenleri, onlara verdiğiniz dünya. Siz o dünyaya bir renk katarsanız, bu bir takım rengi de olabilir ya da siyasi bir fikir de, hemen bizden ya da bizden değil gibi bir algı oluşuyor. Öyle bir ayrışma yaşamaktansa beni yaptığım iş için sevsinler ya da sevmesinler diye düşünüyorum.
Karamsarlıktan beslendiğim çok oluyor
Şiir yazıyormuşsunuz. Ne üstüne?
Hayat üzerine, genelde yaşanmışlıklar ve yaşanacaklar. Hayal dünyama yakın olan ne varsa. Daha çok karamsar şeyler... Karamsar bir tip misiniz?
Karamsarlıktan beslendiğim çok oluyor. Yazma nedenim de biraz bu aslında, kendi içimdeki muhalefet. 13 yaşımda kendimde ya da insanlarda eleştirdiğim, olmasını istediğim şeyleri yazarak şiire başladım. Başarılısınız, yakışıklısınız; ne bu karamsarlık?
Acı çeken birinden o acıyı dinleyince hissetmek ya da yaptığımız işten dolayı gözlemlemek, kendini başkasının yerine koymak, bana sürekli bir şeyler öğretiyor. Sanıyorum üzerimde biraz bunun ağırlığı var. Çocukluğumdan beri hep kendimden büyük kişilerle konuşup sohbet ettim. Benim eğlence anlayışım tamamen sohbetlerdi. Büyüklerimden ve kitaplardan çok beslendim. Hep gerçeği görüp, gerçek yaşamayı tercih ettim.
Sizi o yüzden mi gece kulüplerinden çıkarken, magazin sayfalarında göremiyoruz?
Arkadaşlarımın ısrarıyla gece çıktığım oluyor ama çok nadir. Eğer organizasyonu bana bıraksalar gitmem. Sakin bir yerde oturup sohbet etmek benim için daha eğlenceli, daha çok deşarj olduğumu hissediyorum.
İçinde bulunduğum şartlar dahilinde çapkın değilim
Çapkın mısınız?
İçinde bulunduğum şartlar ve imkanlar düşünülünce çapkın sayılmam. Şu an çok ilgi görüyorum diye bu imkanları kullanmak istemedim, kullanmadım. Aslında öncesinde de değildim.
Sevgiliniz var mı?
Yok. Peki şiirler yazan bir adam olarak ilişkilerinizde romantik misiniz?
Romantik tarafımı henüz ortaya çıkarabilen olmadı. Aşk diye anlatılan o çok güçlü duyguyu yaşatan biri olmadı. İşten dolayı çok yoğunuz ve hayatın bu taraflarına zaman ayıramıyoruz. O yüzden o konuda da biraz soğuk bir insan olduğumu düşünüyorum.
Böyle hayat mı geçer?
Bakalım 30 olduk. Geçiyor demek.
Dokunmadan da aşk yaşanabiliyormuş, bunu gösterdik
Diziniz 'Elimi Bırakma' ikinci senesinde. Bu kadar sevilme sebebi sizce ne?
Bize en çok söylenen oyuncuların arasındaki uyumdu. Bir de bizim işimizde eski filmlerin tadı var. Mesela Şener Şen ya da Münir Özkul filmi izlediğimizde nasıl mutlu oluyoruz, o filmlere yakın duygular verdik sanırım. Ailenin ve arkadaşlığın önemini anlattık. Aşkı da farklı yöntemlerle anlattık. Aslında dokunmadan da aşk yaşanabiliyormuş bunu gösterdik.
Sizce dokunmadan aşk olur mu?
Oluyormuş ki tutuyor.
Rusya ve Arabistan'da çok hayranınız varmış. Nasıl keşfettiler sizi oralarda?
Sanırım bir önceki işimle oldu, birçok ülkeye satıldı. Bu yaz bir sosyal sorumluluk projesi için Rusya'ya gitmiştim. Birkaç gün kalıp dönecektim. Fakat hiç beklemediğim bir şekilde, etkinlik sonrasında, nasıl duyuldu bilmiyorum ama hem yerli halktan, hem farklı ülkelerden kapıya birçok insan gelmişti. Başta şaşırıyorsunuz ama sonra hoşunuza gidiyor. Düşünsenize ülkenizden dışarı çıkıyorsunuz, oynadığınız bir işten dolayı insanlar size ilgi gösteriyor.
Görseli iyi olanı vitrine koyarlar
Kendinizi beğenir misiniz, seksi bulur musunuz?
Kendimi beğenmeye çalışıyorum. Ama görsellik tamamen göreceli. Ben hiç "Çok yakışıklıyım" gibi algılara girmedim.
Estetik yaptırıp yaptırmadığınızı merak edenler de var...
Kaşımı bile aldırmam, tıraş olmak dışında hiçbir şeyim yok (gülüyor).
Peki bir oyuncunun fiziği bu kadar ön planda olunca mesleğinde kendisini kanıtlaması için ekstra çaba sarf etmesi gerekiyor mu?
Bu duruma bir showroom üzerinden örnek verelim. Elinizde birçok kıyafet var, bunu sergilemek istiyorsunuz. Görseli iyi olanı, ilgi çekebilecek şeyleri alıp vitrine koyarlar. Sonra insanlar gelir, içerideki şeylere de bakar. Belki içerdekiler daha da çok beğenilebilir. Ama kısaca ekranda birbirine kimya olarak yakışan, güzel bir kız, yakışıklı erkek görmek istedikleri bir gerçek. Bu da bir önyargı yaratıyor. Bunun için de efor sarf edilmeli, evet edilmeli. Yemeklerimi kendim yapıyorum
İstanbul doğumluyum. 29 yaşımdayım. Annem ve babam emekli. Üç kardeşin en büyüğüyüm.
Bundan sonra hedefim jön ya da başrol algısından sıyrılıp karakter rollere odaklanmak. Gerçekte olmadığım ya da olamayacağım karakterleri oynamak isterim.
*İşim olmadığı zamanlar spora gidiyorum. Kitap okumak, film izlemek ve seyahat etmeyi seviyorum. Şiir, öykü ve kişisel gelişim kitapları ilgimi çekiyor. Şair Şükrü Erbaş hayranıyım.
*Yeni sahiplendiğim bir kedim var, Mio. İtalyanca'da 'Benim' anlamına geliyor. Mutfakla aram çok iyi. Yemeklerimi yardım almadan kendi başıma yapıyorum. Bu bana daha lezzetli geliyor.