Çok zor olsa da kadınlar pes etmiyor
Onunla oyunu 'Ben Anadolu'nun prova arasında konuşma fırsatı buluyoruz.
Onunla oyunu 'Ben Anadolu'nun prova arasında konuşma fırsatı buluyoruz. Yıldız Kenter'in oyununu oynayacağından heyecanının büyük olduğunu söylüyor. Tek kişilik oyun için sabah akşam çalışıyor. Ayça Bingöl çayından bir yudum alıyor, kadın meselesinden aşka, başlıyoruz konuşmaya...
Pandemide hayat nasıl gidiyor?
Başladığından beri inzivada yaşadım. Belirsizlik insanı bitiren bir duygu. Çocuklarımın kronik rahatsızlıkları var. Önce üç ay eve kapandık. Seyahat yasağı bitince Urla'ya geçtik. Orada izole bir köydeydik.
Bir şeye kendini adamak çok önemli
İzmir depremini yaşadın sen...
Evet, arabadaydım, çocuklar komşuda... Allah'tan bahçedelermiş, başta anlayamadım ama tabii korkunçtu. Bize bir şey olmadı ama yaşananlar hepimizi mahvetti. Bu işin sorumluları cezalandırılsın istiyorum. Dünyaya bakar mısın? Koronavirüs, iç savaş, deprem, tsunami... Bu kadar acıya artık gerçekten katlanamıyoruz. Bazen dünyayla ilgili umutsuzluğa düşüyorum. Neyse ki sanat var. Cam fanuslarımızda sanatla teselli bulmaya çalışıyoruz.
Ölümden korkuyor musun?
Kendi ölümümden değil, sevdiklerimin kılına zarar gelecek olmasından... Acı çekmekten ve onları kaybedecek olma ihtimalinden korkuyorum.
Bu sezon televizyonda olmama sebebin de koronavirüs korkusu muydu?
Evet. Yoksa birçok teklif geldi. Ama set ortamına, ailemi düşünerek girmek istemedim.
Bu oyuna nasıl ikna oldun?
Tek kişilik bir oyun. Riskini çok az gördüm. Bir de üç kadınız; ben, yönetmenimiz Görkem Yeltan ve Mamart Tiyatro'nun kurucusu, yapımcımız Feri Güler... Üçümüz de Yıldız Kenter'in öğrencileriyiz. Görkem bu proje üzerinde bir senedir çalışıyordu. ve Yıldız Hoca'nın ölüm yıldönümüne ithafen 22 Kasım'da sahnelemek istedik. Bu 'Hayır' diyebileceğim bir şey değildi. Provalarımızın çoğunu çevrimiçi yaptık. Son provalar için İstanbul'a geldim.
Hocan Yıldız Kenter'le ilişkiniz nasıldı?
Konservatuvarda Yıldız Hoca'nın 'canikoları' vardı. Öyle derdi. Ben de onlardan biriydim.
Kimler caniko olabiliyordu?
Çalışkan ve azimliydim. O da böyle tipleri severdi. Sana güvenirdi, o değeri verirdi. Mezun olduktan sonra ona saygım, hayranlığım daha da evrildi. Küçükken onun söylediği, anlamlandıramadığım şeyleri yaş aldıkça anladım. Mesela bir şeye kendini adamanın ne kadar önemli olduğunu ondan öğrendim.
Tiyatro izleyicilerinin çoğu 'Ben Anadolu'yu biliyordur ama sen nasıl anlatırsın?
Kadının varoluşu, hırsı, zaferi, savaşı, barışı, ağlayışı... Kadının tüm halleri Anadolu'dan geçmiş. Tarihöncesinden Türkiye'ye gelen geniş bir seçkiyle, tarihten ve mitolojik karakterlerle kadının yolculuğunu anlatıyoruz. Bunun için gölge oyunu, yeni çektiğimiz kısa filmler, animasyon ve ebru sanatı gibi farklı disiplinler de kullanacağız.
Tarih boyunca yaşamış 16 farklı kadın karakteri canlandırıyorsun... Peki kadınlar adına değişen ne olmuş?
Kadınlar adına değişen bir şey olmamış. Aslında anaerkil bir medeniyetten çıkma bir toplumuz, sonradan ataerkilleşmişiz. Ama anaerkil yapının içinde bile kadın her zaman mücadelesini, tırmalamasını; barışa, sevgiye, cömertliğe olan inancını kaybetmemiş. Karşılaştığı zorluklarsa hala devam ediyor. İçimizde öldürülen kadınların, Anadolu'da ağlayan, evladını enkazın altında bırakanların acısı var. Değişen bir şey de yok.
'Ben Anadolu', İKSV'nin düzenlediği 24. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında, 22-23 Kasım'da Zorlu PSM Drama Sahnesi'nde; 28 Kasım'da Caddebostan Kültür Merkezi'nde sahnelenecek. Ardından Türkiye turnesi başlayacak.
Tarım bile kadının bedeninden çıkmış
Kadın olmayı nasıl anlatırsın, nasıl tanımlarsın?
Dünyayı ve doğayı algılayış kadın olmaktan geçiyor. Doğanın ritmi, tohumdan başlayan var etme hali kadının bedeninde de var. Şunu biliyor musun? Mesela tarım, kadının vücudundaki döngüden çıkmış.
Yok bilmiyorum...
Kadının yumurtlaması, bir insan yavrusu dünyaya getirmesinden toprağı tohumlamak, oradan da ürün almak çıkmış. Yani tarım bile kadının bedeninden çıkmış. Bu yüzden kadınlık bir lütuf.
Lütuf olduğu kadar zor...
Çok zor çünkü ne yapsan, her zaman bir şeylere 'rağmen' yapıyorsun. Ama kadın pes etmiyor.
Kendi değerimi kendim biçiyorum
Türkiye'de kadın olmanın zorlukları nedir?
Dünyanın en zor şeylerinden biri. Ben yine şanslıyım; mesleğim, ekonomik özgürlüğüm, sağımda solumda okumuş insanlar var. Ama bilinçli insanlarla yaşamayan, ekonomik özgürlüğü olamayan; baskıların, tabuların arasına sıkışmış kadınlarımız var ve çok üzgünüm.
Kendini şanslı olarak tanımlasan da bir erkek kadar özgür müsün?
Hayır. Kadın oyunculara, sektöre bakalım; senaryolardan ücretlendirmelere her yerde ayrımcılık var.
Ayça Bingöl bile para konusunda eşitsizlik yaşıyor mu?
Hayır, para konusunda eşitsizlik yaşamıyorum çünkü kendi değerimi kendim biçiyorum. Başkasının benim adıma değer biçmesine izin vermiyorum. O alanıma hiçbir erkek oyuncu ya da yapımcı giremez. Ama ben yaşamasam da bu sorun var maalesef.
Erkeklerin kadınlarla alıp veremediği ne?
Kadınlar erkek dünyası için biraz korkutucu olabilir.
Neden?
Kadının birçok şeyi aynı anda düşünebilmesi, yapabilmesi ve doğurması... Buna da 'rahim kıskançlığı' deniyor aslında. Çünkü kadın doğurabiliyor. Arkaik bir duygu bu. İlkel toplumlardan beri süregelen bir şey...
Anneliğin kutsallaştırılmasını sempatik bulmuyorum
İkizleriniz 5 yaşında. İki kız çocuk hayatı nasıl değiştirdi?
Muazzam. Önceliklerim değişti. Büyüdüm, daha korkusuz olup efelenmeye başladım. Mesela çocuklarımın kılına zarar gelse dünyayı yıkarım.
41 yaşında doğum yaptın. Hiç geç kaldığını düşündün mü?
Tam tersi, çok güzel bir yaşta anne olmuşum. İşimde de, özel hayatımda da her şeyi tadında yaşadım. Aklımda kalan bir şey yok. Bunun yanı sıra annelik dünyanın en zor işi. Ama bunu söylerken de anneliği çok kutsal bir yere koymuyorum.
Neden?
E öyle olduğunu düşünmüyorum. Günün sonunda anne olmak bencilce verilmiş bir karar. Türünü devam ettirmek için güdüsel bir yanı da var. Anneliğin kutsallaştırılmasını sempatik bulmuyorum diyeyim. Çocukları nesneleştirmeden, onları her zaman bir birey olarak görüp sadece iyi bir yol gösterici olmaya çalışıyorum.
Aynı yaşta iki çocuğun zorlukları neler?
İki kız olunca rekabet çok oluyor. İkiz olmak da ilginçmiş. Hem birbirlerinden vazgeçemiyor hem birbirlerine gıcık oluyorlar (gülüyor).
'Aşk devam ediyor' dersem yalan olur
Eşinle (Ali Gökmen Altuğ) 19 yaşında tanışıp 26 yaşında evlendin... Neredeyse çeyrek asırdır hayatımda...Aynı kişiyle bütün hayatı geçirmek nasıl bir şey?
Yıllar içinde sen de değişiyorsun, o da değişiyor. Hele ebeveyn olduktan sonra format atılıyor. Bambaşka insanlar oluyorsunuz. Aramızda çok güzel bir yol arkadaşlığı var.
Aşk devam ediyor mu peki?
'Aşk devam ediyor' dersem yalan olur (gülüyor). Aşk, heyecan zaten çok uzun sürmüyor. Yıllar içinde başka şeylere evriliyor. Klasik tanımındaki aşkı yaşamasan da başka formlarını yaşıyorsun. Mesela şu an eşimin babalığına bakıp babalığına aşık oluyorum. ya da kafamı omzuna koyuyorum ve aşk duyuyorum.
Hep aynı orlon çorap ve ayakkabı!
'Öyle Bir Geçer Zaman ki' dizisinde Cemile karakterini canlandırdı.
Rollerinle ilgili pişmanlıkların oldu mu?
Evet. O filmi izlerken kurdeşen döktüm.
'Ay Büyürken Uyuyamam' mı?
İsmini vermeyeyim (gülüyor). Elbette hayatta yanılıyorsun. Kendini "Neyse ondan da öğreneceğim bir şeyler oldu" diye avutuyorsun.
Kaçırdığına pişman olduğun roller oldu mu?
'Ufak Tefek Cinayetler'i izlerken "Ben de böyle bir dizide oynamak istiyorum" demiştim. Saçlar yıkılıyor, kostümler yıkılıyor... Ben hiç oynayamadım öyle rollerde. Bir işe başlıyorum, kostümlerim için konuşuyoruz; hep aynı orlon çorap ve ayakkabı.
Beyin cerrahı, oyuncudan daha önemli bir iş yapıyor
Güzel bir kadın olmana rağmen genelde ağlayan anne rollerinde oynadın. Bu senin tercihin miydi?
Öyle roller geldi... Onlar beğenildikçe o tarz rollere beni uygun gördüler. İlk zamanlar "Hep bunu mu oynayacağım" diye düşündüm. Sonra 'Benim Adım Gültepe'de farklı bir şey yaptım. Çok izlenmedi. Döndüm ağlak ana rollerine (gülüyor). Enteresan, bu sene iki-üç çok farklı iş geldi.
Yıllarca tiyatro yapıp 30'lardan sonra tanındın. Şimdilerde sanki ünlü olmak daha kolay...
Şöhret ve oyunculuk farklı şeyler. Yeteneği olan, bu işe kafa patlatan herkes oyuncu olabilir. Diğer tarafta bir arz talep meselesi var. Dünyanın her yerinde böyle. İnsanlar güzel kadın, kaslı erkek görmek isteyebiliyor. Nasıl anneliği kutsal bir yere koymuyorsam oyunculuk da kutsal değil. Mesela beyin cerrahı, oyuncudan daha önemli bir iş yapıyor, hayat kurtarıyor.