Haberler

    'Kadın araba kullanamaz lafı nereden çıkmış acaba? Hep aynı hikâye... Halen kadın komedyen olur mu diyen var'

    Güncelleme:
    Abone Ol

    Cem Yılmaz ve Burcu Burkut Erenkul ile söyleşi yapmak için İstanbul, Kemerburgaz'daki bir setteyim. Opet'in yeni reklam filminin otomobil içi çekimleri yapılacak.

    Cem Yılmaz ve Burcu Burkut Erenkul ile söyleşi yapmak için İstanbul, Kemerburgaz'daki bir setteyim. Opet'in yeni reklam filminin otomobil içi çekimleri yapılacak. Sıcak bir gün. Herkes sağa sola koşturuyor. Bir gölge bulup beklemeye başlıyorum, sıranın söyleşiye ne zaman geleceği belli değil. Neyse ki şanslıyım, mekanik bir kaideye benzeyen ve bir otomobili üzerinde tutan cihaz tam hazır değilmiş. Çekimler gecikiyor, söyleşi öne çekiliyor. Maiyetiyle birlikte Cem Yılmaz ve Burcu Burkut Erenkul gölgesine sığındığım çardağa geliyor...

    Senaryo aşamasında mı karar verdiniz Burcu Hanım'la çalışmaya?

    Cem Yılmaz: Burcu'nun bu senaryoya dahil olması ajansın fikriydi. Ben 'başımıza ne gelecek' bölümünde dahil oldum olaya. Motorsporlarına ilgim olduğunu söyleyemem. Ama gençliği özel bir durum yaratıyor. Elbette sosyal medyada yaptığı bazı operasyonlarla da biçilmiş kaftandı.

    Sizin için nasıl bir tecrübe oldu bu?

    Burcu Burkut Erenkul: Günlerdir uyuyamıyordum.

    Bildiğim kadarıyla radyo, sinema ve televizyon bölümünden mezunsunuz ve bu ilk oyunculuk deneyiminiz değil...

    Burcu Burkut Erenkul: Türkiye'nin ilk kadın otomobil yarışçısı Samiye Morkaya'yı canlandırmıştım bir belgesel için. Oyunculuk olduğu söylenemez.

    Cem Yılmaz: Hangi yıldı?

    Burcu Burkut Erenkul: 2012'de TRT Belgesel için çektik. Hikayesi de şöyle: Samiye Morkaya bir yarışa katmak istiyor ama 'Kadınlar bu yarışa katılamaz' deniyor. Olay mahkemeye taşınıyor. Bu arada Morkaya bir kaza yapıyor ve yarışmaları bırakıyor.

    Cem Yılmaz: Olay kaç yılında oluyor?

    Burcu Burkut Erenkul: 1940'larda...

    Cem Yılmaz: Her zaman aynı hikaye! İnsanoğlu çok acayip. İyi ki akıllarına 'Kadınlar doğurmasın' demek gelmiyor. Ne acı... O yıllarda, hatta günümüzde olanlar... Hala var bu, bizim meslekte de var. Emin ol, geçen sene kulaklarımla duydum: "Kadın komedyen olur mu?" Allah Allah! Olur ve senin haberin olmaz. Belli ki konudan çok uzaksın.

    '7 YAŞINDA BAŞLADIM'

    Burcu Hanım'ın Kadınlar Günü için çektiği ve sosyal medyada viral olan video da aslında kadın sürücülerle ilgili önyargılara işaret ediyor... Hala trafikte karşı karşıya kalıyor musunuz?

    Burcu Burkut Erenkul: Ne yazık ki! Kadınsanız zaten o korna çalınıyor, genelde bir el de havada oluyor. Ben bunlara takılmıyorum ama bunlar kadınların otomobil kullanmaktan soğumasına neden olabiliyor. Tabii ki kaza riski de var.

    Bu önyargı hiç azalmıyor mu?

    Burcu Burkut Erenkul: Bence hiç değişmiyor.

    Cem Yılmaz: 'Kadınlar iyi araba kullanamaz' önyargısı nereden çıkmış acaba? Ayrıca hangi kadınlar? Bu şuna benziyor: "Adamlar yapıyor abi!" Hangi adamlar, bunu da anlamıyorum. "Sen yaparsın oğlum" cümlesiyle "Yapamazsın kızım" arasındaki farkın başlangıcı çok tuhaf.

    Burcu Hanım'ın babası (Korkut Erenkul) tam tersi şekilde davranmış...

    Cem Yılmaz: Aman bırak, babası onun kadar iyi kullanamıyor!

    Burcu Burkut Erenkul: Onun ilgisi sayesinde yedi yaşında motorsporlarına başladım.

    Cem Yılmaz: Çabuk öğrenilecek bir şey değil, değil mi?

    Burcu Burkut Erenkul: Vakit ayırmak gerekiyor.

    Cem Yılmaz: Ben Burcu'yla çalıştığımız üç gün boyunca hünerleriyle ilgili çok düşündüm. Hayatım boyunca 'Hünerler ne kadar bir zamanda edinilir' diye hep merak ettim zaten... Ben 30 senedir araba kullanıyorum. Sen ne zaman başladın otomobil kullanmaya?

    Burcu Burkut Erenkul: 10 yaşında...

    Cem Yılmaz: 30 yıl değil sonuçta. Yani ben Burcu'dan daha fazla araba kullandım ama aslında kullanmıyormuşum. Geçen gün gördüm, Burcu güvenlik sistemlerini kapatarak kullanıyor, "Sen mi büyüksün, ben mi" diyor otomobile...

    'BENİM CİHAZ TUTKUM VAR'

    Cem Bey, sizin otomobil merakınız var ama hız tutkunuz yok belli ki... Hızla ilgili değilse bu merak mekanikten, mühendislikten mi kaynaklanıyor?

    Cem Yılmaz: Mühendislik ve estetik. Benim aslında cihaz tutkum var. Otomobille ilgili aklıma ilk gelen hız değildir.

    Burcu Hanım'a babası vesile olmuş, sizin vesileniz var mıydı?

    Cem Yılmaz: Vardı, para (gülüşmeler)... Şaka yapıyorum. Bu işin komik tarafı ama bir otomobili, sahip olabileceğin zaman arzularsın. Bir de tutku başka, beğeni başka şey. Yoğun bir tutkum yok ama güzel şeyler ilgimi çekiyor.

    Trafikte ilginç tepkiler geliyor mu?

    Cem Yılmaz: İlk reklamlarda "Sizin gibi gençleri pistlerde görmek isteriz", "Arabanın hakkını ver, hakkını" demiştik. Ankara'dan İstanbul'a gelirken bir Ferrari kullanıyordum. Kartal bir otomobil, yanıma gelip gelip "Kartal'ı ezemezsin, hakkını ver arabanın" diyor. Bir saatte bir denk geliyoruz.

    Siz mola veriyorsunuz...

    Cem Yılmaz: Tabii tabii, köfte-ekmek yiyorum, o arada yetişiyor. Ama olsun! Çocukken arabanın camından kadrana bakıp kaç yaptığını anlamaya çalışırsın ya... Aslında benim ilk sorduğum frendir. Bence daha önemli.

    BURCU BURKUT ERENKUL:  BUNDAN DAHA İYİ BİR KARİYER BAŞLANGICI OLAMAZDI

    Motorsporları erkeklerin yoğunlukta olduğu bir alan. Siz böyle bir alanda dikkatleri üzerinize çekmeyi başardınız.

    Kadınlara gerekli imkanlar verildiği zaman, hiç akıllara gelmeyecek alanlarda büyük başarı elde edebiliyorlar. Bu algıları yıkacak binlerce kadın olduğunu düşünüyorum. Destekler çok önemli. Opet, Kadın Gücü projesiyle önyargıları yıkmak ve kadınlara kendini daha güçlü hissettirmek istiyor mesela. Kadınlar ne kadar güçlü olduklarını hatırlamalı.

    Motorsporları özelinde yeni hedefleriniz neler?

    Türkiye Ralli Şampiyonası'nda yarışmaya devam etmek, yurtdışında ülkemizi temsil etmek. Sosyal sorumluluk projelerinde yer almak da hedeflerim arasında.

    Kamera önündeki kariyerinizi de sürdürmek istiyor musunuz? Bu çekimler özgüven sağladı mı?

    Tabii. Bundan daha iyi bir kariyer başlangıcı olamazdı. Kamera önünde olmak hiç kolay değil, ciddi emek vermek gerekiyor.

    Burcu Burkut Erenkul, Türkiye'nin en genç kadın ralli şampiyonu.

    CEM YILMAZ: SETLERDE BİZE ÇİN VAZOSU GİBİ BAKIYORLAR

    Uzun yol yapar mısınız? Sinematografik bir tarafı da var çünkü. 'Her Şey Çok Güzel Olacak' geliyor aklımıza hemen...

    Çok yapmam. Ama evet, yol filmi diye bir kalıp vardır. Çok severim. Aslında benim yolda geçen iki filmim var, 'Hokkabaz'da da tatlı bir turne yalanıyla İstanbul'dan Ege'ye gidiyorlar. 'Her Şey Çok Güzel Olacak'ta da Bodrum'a gidiyorlar. Daha fazlasını da yapmak isterim doğrusu.

    Çocukluğunuzda ailece yapar mıydınız?

    Çok nadir. Memleketimizde çok önemli seyahat noktaları var ama ben yeteri kadar gezdiğimi düşünmüyorum. Merakım var ama uygulayamıyorum. Çok garip. İnsan için en anlamlı şeylerden biri bence farklı yerleri, kültürleri görmek. Mekan değiştirmek, o son mekan değişikliğinden önce yapılabilecek en güzel şey!

    Reklam filminde bir otostop sahnesi de var... Otostop yaptınız mı hiç?

    Yaptım tabii. Gençliğimde, lise yıllarında özellikle... Okulum evden çok uzaktı. Dönerken çok otostop yaptığım oldu.

    Diğer koltukta oldunuz mu  peki hiç?

    Evet, üniversitede de otostop yapanları aldım arabama. O yıllarda bir aile arabamız vardı, aslında sadece abim ve ben kullanırdık. Babamın ehliyeti yoktu. Lisenin sonunda arabalıydım, keyfim yerindeydi.

    Maceracı bir yönünüz var mı? Otostop genelde macerayla özdeşleştirilir...

    Doğru, işin ekonomisinden ziyade macera daha ağır basıyor sanırım. Ben tek başıma hiç otostop yapmadım, hep arkadaşlarım vardı yanımda. Tek başınayken birini de almam.

    Ünlü olduktan sonra otostopçu almamışsınızdır sanırım...

    Çok genç yaşta tanındım, muhakkak almışımdır. Ehliyeti aldım ve meşhur oldum (gülüşmeler). İsmen bilinip cismen bilinmediğim 3-4 sene var. Çizerken... Okuldaki arkadaşlarım "Bu hafta söyleşiye Lemancılar geliyor" dediklerinde "Ben de onlardan biriyim" diyordum ama inanmıyorlardı. Macera sorusuna dönmek istiyorum: Çok yapmadım ama yapmayacağım anlamına gelmiyor. Seyahat meselesi için de geçerli bu. Ülkemizin her bölgesi çok güzel. Bir ara, özellikle de son zamanlarda, karavan meselesi çok konuşulur oldu. Ancak bence bu iş biraz adanmışlık istiyor. Abim çok meraklıdır ama bence uygun bir insan değil. Sadece arzusu var.

    Filmlerden alışık değil misiniz karavana, kamp ortamına?

    Ama orada bize Çin vazosu gibi bakıyorlar. Siz kendiniz bir motokaravana atlayıp, park edip suyunu, elektriğini çekmek isteseniz, bir de tencere-tava çıkarıp patates kızartayım deseniz  zor iş... Setlerde Arap şeyhinin oğlu gibiyiz biz... Bu nedenle bazı şeyleri de kolay öğrenemiyoruz. Elinden iş gelmesi lazım, ben o kadar becerikli değilim. Komik bir örnek vereyim: Güneşli bir ortamda çekim yaparken aktörlerin yanına şemsiyeyle duran biri gelir, o nereye giderse gider. Bazen magazin haberlerinde şöyle tercüme ediyorlar: 'Şemsiye tutturuyor kendine!' Halbuki bu aktör güneşten etkilenmesin, rengi değişmesin diye yapılıyor. Filmde bir kesekağıdı olsa ona da yapılır.

    Seyahat konusunda 'bucket list' (ölmeden önce yapmak istenenlerin listesi) dedikleri bir listeniz var mı?

    Var. Morgan Freeman ve Anthony Hopkins ile bir yerlere gitmek. Yok, gerçekten var: Uzun bir süreyi, mesela üç ayı gezmeye ayırmak gibi bir düşüncem, isteğim var. İnşallah yaparım.

    Onlarca set çalışanı, teknikerler, görüntü yönetmenleri, ajans sahipleri... Cem Yılmaz'ın doğaçlama yaptığı sahnelerde kimse kıkırdamalarına hakim olamıyor.

    ARİF GİBİ BİR SÜRÜ ADAM VAR, AZALSINLAR DİYE UĞRAŞIYORUZ

    Sayısız karakter yazdınız. Bunların ne kadarı hayatınızda var olmayı sürdürüyor?

    Bir sihirbaz yazarken sizin başarı ya da başarısızlık duygunuzdan muhakkak bir şeyler oluyor. Bu adamı yaratırken (reklam filmindeki karakter Faruk Etmez) ya da Gora'ya giden Arif'i, -ki bunlar kardeş karakterler gibidir- karakter yerel olsa da evrensel meselelerden yararlanıyorsunuz. Kabiliyeti az ama arzu ve hırsı fazla olan tipler... Benim çoğu karakterimin meselesi bu. Sihirbaz olmak istiyorsanız gereğini yapacaksınız. Bu uğurda kendini kaybederek sihirbaz olamazsın, gerçekten kendini kaybetmen lazım! Arif gibi bir sürü adam var! Azalsınlar diye uğraşıyoruz.

    O yüzden mi keskin karakterler bunlar?

    Evet! İnsanlar bu davranışları hayatlarından çıkarsın diye. Bence mizahçının gizli görevi bu. 'Her Şey Güzel Olacak'taki adam da böyle. Siz onu başarılı bitirseniz vurdumduymazlığın işe yaradığı duygusu geçebilir.

    Bunun hayatta geçer akçe olduğu sanılmasın istiyorsunuz...

    Bazı filmlerde antikahramanlar galip gelir. Onlar daha incelikli seyirciler için. Kalabalıklar için iş yaparken durum farklı... Bizim sinemamızda da böyle... "60 sene önce aile ilişkileri ne acayipmiş." Aslında o filmdeki aile ilişkileri gerçekte öyle değil, 'öyle olsun' duygusuyla tasarlanmış. Geleceğe doğru iyi niyetli bir çapa atılmış. Peki ne kadar anlamlı? İzleyip diyorsun ki: "Adile Naşit'in anne, Münir Özkul'un baba olduğu o aileyi istiyorum." E, o yıllarda insanlar sokakta birbirlerini öldürüyordu! Var olmasını istediğin bir aile veya dünya tasarlamakla sanatçı anlamlı bir şey üretiyor.

    BENİM DE EĞLENMEYE HAKKIM VAR!

    Cem Yılmaz izleyicisi değişti mi?

    "Eskiden gülüyordum, şimdi gülmüyorum" diyor. Bu beni ilgilendiren bir konu değil.

    Bu size sosyal medyadan gelmedi mi?

    Taze bu. Bana 30 sene önce beş kişi gülüyordu. Bundan korkmam. Bana şimdi beş kişi gülse en fazla başlangıç noktasına dönmüş olurum.

    Ben hep şunu merak ediyorum, neden sosyal medyadan gelen mesajları okuyorsunuz?

    Bir kere katiyen takılmıyorum o yorum ve mesajlara. İnsanlar beni kurum zannediyor ama değilim. "Cem Yılmaz bir marka" lafı doğru değil, ben bir insanım. Sosyal medyada herkes kadar benim de eğlenmeye hakkım var. Elbette sorumluluğum daha fazla ama Nurettin bana bir şey yazdığında ben de "Öyle mi Nurettin" yapıyorum tabii. Şenleniyorum.

    Kaynak: Hürriyet / Magazin

    Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title