Haberler

    Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun kurucusu ve temsilcisi Gülsüm Kav'ın kitabı 'Yaşasın...

    Abone Ol

    * Türkiye'nin önde gelen bir kadın örgütünün temsilcisi olarak 8 Mart'ta kalabalıkla yürürken ne hissediyorsunuz?Ben olmaktan çıkıp koskocaman bir bedene dönüştüğümü hissediyorum.

    * Türkiye'nin önde gelen bir kadın örgütünün temsilcisi olarak 8 Mart'ta kalabalıkla yürürken ne hissediyorsunuz?

    Ben olmaktan çıkıp koskocaman bir bedene dönüştüğümü hissediyorum. Tüm dünyanın kadınlarıyla tek vücut olarak hareket ediyormuşum gibi geliyor.

    * Şiddet gören, tacize uğrayan ve aslında tüm kadınların seslerini artık daha rahat çıkarabilmesinde örgütlü mücadelenin katkısı çok büyük. Gurur duyuyor musunuz?

    Tabii ki ama Türkiye'deki kadınlar modern haklarını arama çabasında bu kadar kararlı olmasaydı, bu hareket böyle toplumsallaşamayabilirdi. O yüzden bizim asıl gurur kaynağımız, bugün Türkiye'de hiçbir mücadele alanında görülmeyen bir direnme potansiyelinin kadın mücadelesinde görülmesidir. Kadınların uyanışında emeği olan herkesle gurur duyuyorum ben.

    * İşin bir de sorumluluk boyutu var. Ne yaşarlarsa yaşasınlar herkesten, her kurumdan önce size başvuruyor pek çok hak arayan kadın...

    Böyle bir güvenin sağlanmış olması bir başarı ama bu, bizim hedeflediğimiz şey değil. Bizim hedefimiz; sorumluların görevlerini yapması. Fon oluşturup sığınmaevi kurmak gibi çözümlere de mesafeliyiz. Bizim hem azımsanmayacak bir yasa kuvvetimiz var hem de bakanlığından taşra teşkilatına, belediyesinden STK'sına çok geniş mali imkanlara sahip kurumlarımız var. Vergilerimizle oluşturulan kaynaklardan öldürülmemek için yararlanmalıyız. O yüzden sistem işlesin istiyoruz.

    Bir genelgenin neleri düzeltebildiğini gördüm

    * Ama bu sağlanana kadar da size başvuran hiçbir kadını boş çevirmiyorsunuz...

    Asla. Kadınlara, "Hak aramaya karar verdiğinizde mutlaka bir kadın örgütüyle bağ kurun, birlikte ilerleyin" diyoruz. Çünkü tek başlarına gittiklerinde evlerine geri gönderilebiliyorlar.

    * Kitapta çok çarpıcı örnekler var. "Senin yüzünden A4 kağıtlarımız bitiyor, ölsen de kurtulsak" diyen olmuş!

    Evet. Beraber gittiğimizde korunma tedbiri aldırıyoruz, davanın takipçisi oluyoruz. Birlikte harekete ihtiyaç kalmayana kadar bu böyle. Yetkililere de "Kadınları koruyamıyorsanız o makamları bize bırakın" diyoruz. Mali kaynaklarımız yok. Bütçesizliğe, fon almamamıza rağmen dayanışmayla, cebimizden vererek koruyoruz.

    * Ne yaparsınız size bıraksalar?

    Çocuk istismarının önlenmesi için hekim olarak sahada çalışırken bir genelgenin aksayan işleri ne kadar düzeltebildiğini gördüm. O yüzden son birkaç yıldır "İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ile ilgili genelge çıkarın" diyordum. Genelge yetmiyorsa uygulama yönergeleri çıkarırsınız. O da yetmiyorsa pilotlara hazırlanan 'checklist' gibi bir kontrol listesi hazırlarsınız. Şiddetin çözümünü, "Eğitim şart", "Önce zihniyet değişmeli" diye belirsiz bir geleceğe atamazsınız.

    "Karşılık vereceğim ama yasaaak"

    * Geçen aralıkta ve ocakta iki genelge çıktı. Bunlara göre; kolluk personeline kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda hizmet içi eğitim verilecek, Kadın Acil Destek (Kades) uygulaması yaygınlaştırılacaktı. Uygulamada değişimler görüyor musunuz?

    Görüyoruz. Ocakta ilk defa cinayet sayısında düşüş ihtimali tespit ettik. Şubattaki sayı da geçen yıla göre daha az ama şüpheli ölüm sayısı yüksek. Süreci biraz daha izlememiz gerekiyor.

    * 2011'de ilk defa cinayet sayısı azalmıştı. Buna benzer bir durum olabilir mi yani?

    Evet, cinayet sayısı bir tek İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı, anaakım medyada devlet yetkililerinin, "Kadına şiddete izin vermeyeceğiz" dediği 2011 yılında azaldı. Yine ona benzer bir durum olabilir ama bunu söylemek için erken.

    * Bürokrasideki işleyişe ilişkin bir genelge nasıl bu kadar çabuk karşılık bulabiliyor toplumda?

    Hiç unutmuyorum, 2011'de bir haber izlemiştim. Bir Roman kadın kocasını darp etmiş. Abiye mikrofon uzatmışlar, "Ben karşılık vereceğim ama yasaaak! Yeni yasaklandı" diyor. Ayşe Paşalı cinayetinin failinin bilgisayarından da ceza indirimlerini araştırdığı ortaya çıkmıştı. Bir şekilde öğreniyorlar, biliyorlar.

    Ceza Kanunu'muz gayet yeterli

    * Kadına yönelik şiddette bugün en acil neye ihtiyaç var?

    Kitabı hazırlarken şöyle bir sonuca ulaştık; kadınlar en çok boşanma aşamasında, ateşli silahlarla öldürülüyor. Türkiye Polis Akademisi'nin araştırmasına göre silahların yüzde 80'i ruhsatsız. Boşanma davası açan her kadın korunmalı, ruhsatsız silah satışları derhal durdurulmalı, satılanlarsa toplatılmalı. Bunlar önemli.

    * Yasalarda nasıl bir değişiklik yapılması gerekiyor?

    Ceza ve koruma kanunumuz gayet yeterli. Sadece indirimlere geniş alan tanınıyor. Hakimler takdir yetkileriyle bol keseden 'erkeklik indirimi' diye adlandırdığımız indirimler verebiliyorlar. Bunların sınırlandırılması için Türk Ceza Kanunu'na ek madde öneriyoruz.

    Şiddet, feminizmi yenemez

    * Kitabı hazırlamaya nasıl karar verdiniz?

    Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nu kurduğumuz günden bugüne çok yaralandık, çok öldürüldük ama mücadeleyi hiç bırakmadık. Davaları takip ettik, yakınlarını kaybeden ailelere destek olduk, büyük eylemler organize ettik, sosyal medyayı kullanarak kamuoyu oluşturduk, basından arkadaşlarımızla bir araya geldik, Meclis'te görüşmeler yaptık, yasa taslakları hazırlayıp sunduk, lobicilik yaptık... Sokakta, adliyede, bürokraside, Meclis'te... Her yerde olmaya gayret ettik. Bütün olan bitenin derli toplu anlatılması ihtiyacı uzun zamandır gündemimizdeydi. Şimdi sıra ona geldi, kitabımız çıktı. Filmi, belgeseli de olabilirdi, olacaktır.

    * Bundan sonra ne yapacaksınız?

    Örgütlenmemizi 81 ile yaymaya gayret edeceğiz.

    Erkekler cinsiyetçilikle karşılaştıklarında yalnız kalmayı göze almalılar

    * Mücadeleye katılmak isteyen kadınlar nereden başlayabilir?

    Her görüşten kadının her aşamada yapabileceği bir şey var. Mümkünse dışarı çıkmalarını, faaliyetlere katılmalarını isteriz ama evden de yapabilecekleri çok şey var. Platformun internet sitesinden başvurabilirler. Gelsinler katılsınlar. Şiddet, feminizmi yenemez.

    Biz şiddeti örgütlü mücadelemizle yeneceğiz.

    * Kadına yönelik şiddete karşı çıkan ama kadın mücadelesine de dahil olamadığı için kendini dışlanmış hisseden erkeklere ne önerirsiniz?

    Cinsiyetçiliğe rastladıklarında erkeklik dünyasında yalnız kalmayı göze almalılar.

    Sabahtan akşama evin her işini yapan kadınları işgücü olarak görmemek büyük hakaret

    * Kadın hakları mücadelesinde bugün Türkiye'nin bulunduğu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yolun neresindeyiz?

    Bir ülkenin medeniyet seviyesini kadınların konumu, geleceğe verdiği değeri de çocukların konumu gösterir denir ya... Her sene Dünya Ekonomi Forumu bir sıralama yapıyor. Son senenin verisine göre biz 153 ülke arasında 130'uncu sıradayız. Ancak kadın mücadelesinde de 10 yıl önceye göre çok daha ileri durumdayız. Türkiye'nin gerilemediği tek gösterge; sağlık. Demek ki orada yaptıysak eğitim, çalışma hayatına katılma, siyasi hayata katılma gibi diğer göstergelerde de yapabiliriz.

    * "Kadın işsizliği şiddetin en temel nedenlerinden biri" diyorsunuz...

    Türkiye'de 11 milyon kadın ev işiyle meşgul diye işgücü hesabına dahil edilmiyor bile. Kadınların yüzde 56'sı ev işiyle meşgul. Bu kategoride erkeklerin oranı yüzde 0. Eşitsizliğin çok net bir resmi bu. Sabahtan akşama kadar evin en acayip işlerini yapan kadınları işgücü olarak görmemek büyük hakaret.

    * Siyasi hayata katılımda durum ne?

    Kadın temsiliyetinde dünya ortalaması yüzde 20. Türkiye ortalaması yüzde 2!

    * Cinayetler sorunun en ileri boyutu olduğu için onları konuşuyoruz ama çok açık ki sorun ondan ibaret değil. Kitapta da dediğiniz gibi, "Kadınlar öldürülmesin, hayatta kalsın. Ama yaşamak nefes almak değildir sadece. Kadınlar kendi istediği gibi yaşasın"...

    Asıl olan adalet değil, eşitliktir. Çünkü ölçülebilir olan odur. İlacın etken maddesi gibi düşünün eşitliği. Olmazsa olmaz. Ama eşit bir toplum yaratamadıysak kadınlar için etkili koruma sağlanmalı, 6284 harfiyen uygulanmalı. Koruyamadıysak zararın ortadan kaldırılması için etkin bir kovuşturma yürütülmeli, suç cezasız kalmamalı. Ama sonra yine başa dönmeli ve kadınlar geleceğe yönelik güçlendirilmeli. Bütün bu sürecin yürütülebilmesi için de kadın bakanlığı şart.

    Güç elden gidiyor diye panikteler

    Şiddetin kökeni deyince söz hemen genetiğe, hormonlara, hayvani ihtiyaçlarımıza, atalarımıza geliyor. Siz buna karşı çıkıyorsunuz. Sizce erkekler kadınları neden öldürüyor?

    Kadınlar çok sağlıklı şekilde değişime ayak uyduruyor. Kentleşme arttı, iletişim araçları gelişti… Artık AVM'lerden, otoyollardan, havaalanlarından kadınlar da faydalanıyor. Artık IKEA'da İsveç köftesiyle altın günü yapıyorlar. O beğenmediğimiz evlilik programları bile kadınların boşanıp başka biriyle evlenebileceğini, evleneceği kişiyi kendi kriterlerine göre seçebileceğini gösteriyor...

    Kitapta 'yeni Havva'lar ifadesini kullanıyorsunuz...

    Türkiyeli kadınların özgürlük arayışının çok tatlı bir sembolü var; Ayşe Teyzemiz. İşte o 'yeni Havva'lardan biri. Çok tatlı, çok tonton bir kadın. Kocasından boşanıp dünyayı gezdi. Biz ondan kaybettiği fotoğraf makinesini genç bir çift bulunca haberdar olduk. Bir röportaj verdi; orada, "Ben hep topluma karışmak isterdim, çok severim insanlarla konuşmayı. Boşandım, prenses gibi oldum, dünyayı dolaşıyorum" dedi. Türkiye'de farklı dünya görüşlerinden pek çok kadın modern haklarına daha fazla sahip çıkmaya başladı. Hayatta kalmak için elinden geleni yapıyor ama boşanmaya karar verdiyse kararından caymıyor. Her gün televizyonda kadın cinayeti duyduğu halde dilekçesini geri almıyor. Canı pahasına kendi kararını uygulamaya çalışıyor.

    'Eski Adem'leri rahatsız eden de bu...

    Evet, güç elden gidiyor diye panikteler. Ama kaçış yok, yeni Havva'lar, eski Adem'leri yenecek! Eski Ademlere, "Kadınlar eşittir. Yeni Havva'lara uyum sağla. Sen de değiş" diyen bir siyasi irade ortaya koyulsa o kadar güzel bir ülkede yaşayacağız ki… İşte o zaman Emine Bulut o şiddet videosu sayesinde değil, hayalini kurduğu gibi başarılı bir mikrobiyolog olarak ünlenecek. Ceren Özdemir dans edecek, Ceren Damar ders verecek, hayat olması gerektiği gibi akacak...

    Peki nasıl öldürüyorlar? Yolda yanımızdan geçen, taksisine, minibüsüne bindiğimiz, apartmana girerken selam verdiğimiz erkekler… Ağır kriminal vakalar değil, normal insanlar… İşin ahlaki boyutunu bir saniyeliğine kenara koyalım, bir insanı öldürmek hiç kolay bir şey olmasa gerek. Nasıl yapacağını nereden biliyor? Cinayetten sonraki hayatı için hiç mi endişelenmiyor?

    Sorumluluk transferi yapıyorlar. Faillerle yapılan görüşmelerden anlıyoruz ki erkekler hiçbir zaman kendilerini sorumlu görmüyorlar, "Bana kendini öldürttü. Bak iyi mi oldu şimdi, kendisi orada, ben burada yatıyorum, çocuklar ortada kaldı" diyor. Yüzlerce dava izledik, sadece bir hakim indirim almak için her yolu deneyen sanığa, "Bu saydıkların cinayet davası sebebi olamaz. Madem memnun değildin, boşansaydın" dedi.

    Kadın hakları mücadelesinin son 10 yılı

    2010

    17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut cinayetinden sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kuruldu.

    2011

    Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan ilk ülke oldu. Daha sonra Avrupa Konseyi üyesi olan 45 ülke ve Avrupa Birliği imzaladı.

    2012

    Ayşe Paşalı 2010'da Koruma Kanunu yeterli gelmediği için boşandığı erkek tarafından öldürülmüştü. Önceki kanunun eksikleri giderildi, 2012'de 6284 sayılı Koruma Kanunu çıkarıldı.

    2015

    Özgecan Aslan cinayetiyle Türkiye'de kadın ayaklanması çağı açıldı. Genç kızın Tarsus'ta bir minibüste cinsel saldırıya direnirken öldürüldüğü ve bedeninin yakıldığı haberini alan Türkiye'deki kadınlar bir daha asla hiçbir şeyin eskisi gibi olmasına izin vermedi.

    2016

    Ayşegül Terzi'ye 'şort giydiği gerekçesiyle' atılan tekme sonucunda Türkiye'nin dört bir yanında 'Kıyafetime Karışma' eylemleri düzenlendi, şortlu ve başörtülü kadınlar yan yana yürüdü.

    2019

    23 kez başvurmasına rağmen koruma kararı verilmediği için öldürülen Ayşe Tuba Arslan... Görevini yaptığı için katledilen Ceren Damar... "Ölmek istemiyorum" diye haykırırken boğazı kesilen Emine Bulut... Evinin önünde kalbinden bıçaklanan Ceren Özdemir... İnfial yarattılar. Öte yanda dünyanın farklı ülkelerine yayılan Las Tesis danslı eylemine Türkiye'deki kadınlar da katıldı.

    Bir telefonun sana hep açık olması gibi

    Futbol seven erkeklerin sloganı 'Asla yalnız yürümeyeceksin' nasıl kadın hareketine transfer oldu?

    Evet aslında bir tribün şarkısı o. Münevver davasında, platform yeni yeni şekillenirken biz bir içgüdüyle ailenin yanına gittik. Onlara, "Yalnız değilsiniz, biz de varız" demek istedik. Sözün kendi dinamiği onu bize getirdi aslında. Zamanla gücünün farkına daha iyi vardır. Bir arkadaşımız şöyle tarif ediyor o cümleyi; 'bir telefonun sana hep açık olması gibi'... Yarattığı bu hissiyatla da platforma çok uyuyor, bizim telefonlarımız da kadınlara hep açık.

    %11 Gördüğü şiddet karşısında hak arayan kadınların oranı. 2015'in resmi verilerine göre Türkiye'de kadınların üçte biri şiddetin herhangi bir türüne maruz kalıyor.

    Öldürülen kadınların aileleri kuvvet veriyor

    Aslında bir doktorsunuz.

    Evet, tıp etiği uzmanıyım. Edirne'de üniversitede ders veriyorum.

    Bir gününüz nasıl geçiyor?

    Hafta içi Edirne'de derslere, toplantılara girip çıkmakla geçiyor. Aralarda telefona bakıyorum, sürekli bir şey geliyor. Değiştirmem gerektiğinde telefoncular inanamıyor, canını çıkarıyorum cihazın. Platformun ilk yıllarında davalar için çok sık yolculuk yapıyordum, artık daha çok panel ve oturumlar yapıyorum. Mesajları, mektupları cevapsız bırakmamaya çalışıyorum. Çok yolculukla, çok toplantıyla, çok buluşmayla, çok konuşmayla geçiyor.

    Kendinize vakit kalıyor mu?

    Yüzmek istiyorum. Ama daha fırsat bulamadım.

    Bunca dertle ilgilendikten sonra günlük hayatta basit şeylerden keyif almak mümkün oluyor mu?

    Kitabı yazarken fark ettim; öldürülen o kadınlarla yaşıyorum ben. Ormanda yürüyorum mesela, 'Ormanlık alanda öldürüldü' haberi aklıma geliyor. Çocuklara sınav yaparken Ceren Damar'ı düşünüyorum. Bunu fark ettikten sonra silkelenip kendime geldim ama. "Öldürülmekten daha zor olamaz" dedim. En iyi gelen şey ailelerle haberleşmek. Onlardan kuvvet alıyorum.

    Kaynak: Hürriyet / Magazin

    Türkiye Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title