Haberler

    'Mavzer'in evrensel hikayesi Saraybosna'dan dünyaya uzanacak

    Güncelleme:
    Abone Ol

    Yönetmen ve senarist Fatih Özcan, ilk uzun metraj filmi "Mavzer"in Orta Anadolu'da çekilmiş, yerel bir hikayeyi anlatan evrensel bir film olduğunu belirterek, "Kısıtlaması olmayan A kategorideki festivallerin tamamına başvuracağız. Fakat benim asıl hedefim daha çok Asya'daki festivaller.

    Yönetmen ve senarist Fatih Özcan, ilk uzun metraj filmi "Mavzer"in Orta Anadolu'da çekilmiş, yerel bir hikayeyi anlatan evrensel bir film olduğunu belirterek, "Kısıtlaması olmayan A kategorideki festivallerin tamamına başvuracağız. Fakat benim asıl hedefim daha çok Asya'daki festivaller. Şangay, Tokyo, Asya Pasifik... Bence 'Mavzer' o coğrafyalara yakın bir hikaye." dedi.

    Hikayesi Anadolu'da bir dağ köyünde geçen filmin dünya prömiyeri, yarın online ortamda başlayacak olan 26. Saraybosna Film Festivali'nde yapılacak.

    Film, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle online olarak gerçekleştirilecek festivalde "Andromeda Galaxy", "Otto The Barbarian", "The Island Within", "All The Pretty Little Horses", "Digger", "Exile" ve "Mare" filmleriyle yarışacak.

    Ayrıca Tallinn, Kahire, MedFilm, Mannheim ve Göteborg film festivalleriyle katılım süreçleri devam ettirilen film, koyunlarını kurtlardan korumak için bir mavzer satın almaya çalışan Veysi'nin, oğlu Mustafa ve kardeşleriyle yaşadıklarını konu ediniyor.

    Yönetmenlik koltuğunda oturduğu ilk filmin hikayesini, çekim aşamasını ve festival yolculuğunu AA muhabirine anlatan Özcan, "Mavzer"in kendi hayatından, doğup büyüdüğü çevre ve ailesinin bağlı olduğu köyden izler taşıdığını söyledi.

    "Dağlar kurtların yurdu, insan insanın kurdudur"

    Kökleri çocukluğuna uzanan hikayeden bahseden genç yönetmen, şunları kaydetti: "1990'lı yıllarda çok ağır kış şartlarında yaşarken, şehre kurtların geliyor olması tabii bir korku efekti yapmıştı. Çünkü herkes hayvanlarına sahip çıkma çabasındaydı. O süreç içerisinde ninemin bir lafı vardı mevzu üzerine, 'İnsan da kurt gibidir'... Aslında bütün hikayenin belleği böyle bir yerden çıkma. Tabii ilerleyen zamanda okumalar ve eğitimle birlikte devam edince, aslında sosyolojik olarak da en temel toplumsal yapı böyle bir evrenden ortaya çıktı hikayenin içinde."

    Özcan, filmin odaklandığı noktaları barınma, mülkiyet, aile kurma ve kendi hayatını kazanma olarak belirlediğini vurgulayarak, "Filmde asıl sormak istediğimiz, biz insanlar olarak bir başkasının mülkiyet haklarını taciz ederken, bir hayvanın yaşam alanına girdiğimiz zaman onun kendi doğal dengesini bozduğumuz andan itibaren aslında görünmeyen yerde ne olduğuydu. Bütün hikaye aslında bunu sorguluyordu." diye konuştu.

    "Ne zaman biz bir başkasının yaşam alanına müdahale ediyoruz, o andan itibaren farkında olmadan bizi insan yapan bütün ilkelerden de vazgeçme serüvenimiz başlıyor." diyen Özcan, filmde geçen "Dağlar kurtların yurdu, insan insanın kurdudur" repliğinin filmin asıl hikayesini anlattığını dile getirdi.

    "Bu film Türkiye'nin herhangi bir yerinde geçebilirdi"

    Özcan, geçen sene şubat ayının ilk günlerinde başlayıp yaklaşık bir ayda tamamladıkları çekimler için Niğde'nin Çamardı ilçesindeki Demirkazık ve Aladağlar'ı kullandıkları bilgisini verdi.

    Coğrafyanın dağ-kurt, dağ-insan ilişkisi adına çok büyük fırsatlar sunduğunu aktaran yönetmen, "Daha önce görmüştüm ben oraları, hep aklımdaydı. Bir diğer tarafı da filmde ben mekan betimlemekle çok fazla ilgilenmedim. Bu film Türkiye'nin herhangi bir yerinde geçebilirdi. Bu yüzden Çamardı benim için çok iyi bir mekan oldu. Bölge halkı da çok yardım sağladı. Böyle bir coğrafyaya film çekmeye gittiğiniz zaman yerel halk size rehberlik etmeden çok işin içinden çıkamıyorsunuz." ifadelerini kullandı.

    Özcan, senaryo yazarlığından yönetmen koltuğuna geçmesine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:  "Senaryo yazarken birçok karakterin eylemi, oyunculuğu, tavrı, dili, ilişkisi, mekanla bütünleşmiş hali ve hatta ne giyeceğine kadar birçok şeyi tahayyül ediyorsunuz ve buna göre çalışıyorsunuz. Metin kurgusu üzerine çalışıyor olmak bir metin yönetmenliği, bunu sete taşıyor olmanın yani yönetmen olarak o koltuğa oturuyor olmanın en zor tarafı senaryo yazarken tek kişisiniz fakat sette sizin haricinizde çok kalabalık bir ekip var. Burada kendi adıma çok zorlanmadım. Daha önceki tecrübelerim de bana faydalı oldu. Sorumlu kişilere sorumlu oldukları alanlarla ilgili direktifleri verdim ve aslında iş orada çok rahat yürüdü.

    Sete çıkmadan önce görüntü yönetmeni ve yardımcı yönetmenle bir araya geldik ve ben onlara nasıl bir şey çekmek istediğimi tek tek senaryonun üzerinde anlattım. O yüzden sette çok büyük bir kargaşa yaşamadım. Aynı şekilde oyunculuklarla da ilgili mekanda provalara başlayınca, ne istediğim hakkında bir bocalama yaşamadım. Zaten bildiğim bir coğrafyanın, bildiğim insanların hikayesini anlatıyorum. Oyunu ve oyuncunun kendi içgüdüsel oyun algısı üzerine çalıştık ve orada bitti zaten."

    "Yurt dışı görünürlüğü adına daha fazla efor sarfediyor olmamız lazım"

    Fatih Özcan, Saraybosna Film Festivali sürecinin postprodüksiyon döneminde başladığını belirterek, "Orta Anadolu'da çekilmiş ve yerel bir hikayeyi anlatan, alt metni itibariyle evrensel olan bir filmin Saraybosna Film Festivali'nde prömiyerini yapıyor olmak benim için mutluluk verici. Türkiye'de iyi çekilen filmlerin birçoğunun hakkının yendiğini düşünüyorum. Çünkü Türk sineması olarak bizler geçen yıllara oranla çok daha ileri seviyedeyiz. Çok daha farklı hikayeler anlatma kabiliyetimiz var. Ancak yurt dışı görünürlüğü adına daha fazla efor sarfediyor olmamız lazım." değerlendirmesinde bulundu.

    Filmin yapımcısı Enes Erbay'ın festival katılımları konusunda ciddi bir gayret sarfettiğini vurgulayan Özcan, "Festival ve yurt dışı iletişimlerini sağlayan kişi o aslında. Bu adım adım denediğimiz bir serüven oldu. Önümüzde Antalya Film Festivali, Boğaziçi Film Festivali, Ayvalık Film Festivali ve Malatya Film Festivali var. Tabii bir film bir festivalde açıldıktan sonra bazı kısıtlamalar olabiliyor. Kısıtlaması olmayan A kategorideki festivallerin tamamına başvuracağız. Fakat benim asıl hedefim daha çok Asya'daki festivaller. Şangay, Tokyo, Asya Pasifik... Bence 'Mavzer' o coğrafyalara yakın bir hikaye." şeklinde konuştu.

    Özcan, bu dönemde "Saçma" ve "Tanrının Ayakları" isimli yeni projeler üzerinde çalıştığı bilgisini vererek, sözlerini şöyle tamamladı:

    "Ben 'yola bir çıkayım' diyerek plansız, programsız çıkmadım. Ancak bunların hepsinin öncelik tercihlerinde finans, bütçe ve içinde bulunduğumuz dönem etkili. 'Saçma', gerçek bir hikaye, biçim olarak İskandinav sinemasıyla Avrupa sinemasının hareketli omuz biçiminin kesişimi bir noktada. Daha ileri seviyede daha ütopik bir hikaye var, 'Tanrının Ayakları' adında. Bütçe olarak biraz yüksek. Muhtemelen bir kişinin yönetmen olmaya karar verme serüveninde rastlantı yoktur. Biraz kararlı olmak lazım, çünkü uzun bir serüven."

    Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle TRT'nin ortak yapımcılığında çekilen "Mavzer"in Başrollerini Serhat Kılıç ve Ozan Çelik paylaşıyor.

    5. Boğaziçi Film Festivali'nde Bosphorus Film Lab Working Progress kategorisinde Kültür Bakanlığı Özel Ödülüne, 7. Boğaziçi Film Festivali'nde ise TRT Ortak Yapım Ödülüne layık görülen filmde kadrosunda, Seda Türkmen, Ahmet Aydın, İbrahim Kalkan, Burçak Dilekli, Güliz Şirinyan, Mehmet Ali Kaptanlar, Kemal Zeydan, Erengül Öztürk, Yaşar Karakulak ve Tuba Erdem de yer alıyor.

    Kaynak: Hürriyet / Magazin

    Film Festivali Yönetmen Magazin Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title