O gün Ankara'ya gidemedi ve Türk tiyatrosu büyük bir yıldız kazandı: Gazanfer Özcan ölümünün 12'inci yılında anılıyor
'TİYATRO VİRÜSÜNÜ KAPTI' Polis Okulu için Ankara'ya gidemediği o yıl lise müsameresinde sahneye çıktı ve o andan sonra da kendi deyimiyle "tiyatro virüsünü kaptı.
'TİYATRO VİRÜSÜNÜ KAPTI' Polis Okulu için Ankara'ya gidemediği o yıl lise müsameresinde sahneye çıktı ve o andan sonra da kendi deyimiyle "tiyatro virüsünü kaptı." Hayatının sonuna kadar da sahneden hiç inmedi.
GAZANFER ÖZCAN ÖLÜMÜNÜN 12'NCİ YILINDA ANILIYOR
Türk tiyatrosunun ustalarından, ekranın "Hüsnü Kuruntu'su ve son olarak da Avrupa Yakası'nın "Tahsin Sütçüoğlu"su Gazanfer Özcan, ölümünün 12'inci yılında anılıyor.
İSTANBUL'DA DÜNYAYA GELDİ
Gazanfer Özcan, 27 Ocak 1931'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tam adı Saim Gazanfer Özcan olan usta sanatçının dört kardeşi daha vardı. İlkokulu, Cihangir'de, ortaokulu da Beyoğlu'nda okudu.
AĞABEYİ VE AMCASI DA OYUNCUYDU
Aslında Gazanfer Özcan, ailesindeki tek sanatçı değildi. Amcası Şükrü Bey de Darülbedayi'de oyuncuydu. Ağabeyi Rüstem Bey de tiyatro oyuncusuydu. Gazanfer Özcan'ın tiyatroya ilgi duymasında bunların da büyük etkisi vardı. Gazanfer Özcan, belki de ağabeyiyle birlikte Türk tiyatrosuna damgasını vuran yıldızlardan olacaktı. Ama olmadı, Rüstem Bey henüz 17 yaşındayken vereme yakalandı ve hayata veda etti.
ASLINDA ÇOCUKLUĞUNDAN BERİ POLİS OLMAK İSTİYORDU
Her ne kadar tiyatroya ilgi duysa da Özcan'ın gönlünde yatan bir aslan vardı: Polis olmak. Hatta 1947 yılında Polis Okulu'na kabul edildi. Bu yüzden Ankara'ya gitmesi gerekirken gidemedi ve bu "sayfa da" onun için kapanmış oldu. Bu durum onun çocukluk tutkusu olan polislikten vazgeçmesine neden olsa da çocukluktan beri ilgi duyduğu tiyatroya yönelmesine yol açtı.
DÖNÜM NOKTASI 'BİRCAN EFENDİ' ROLÜ
Gazanfer Özcan, lise yıllarında okulunu bitiremeden ayrılmak zorunda kaldı. Fakat bu durum onu tiyatro konusunda hırslandırdı. Yıl sonu müsameresinde bir rol alabilmek için çok çabaladı. Sonunda da sahnelenecek olan oyunda "Bircan Efendi" rolünü aldı. İşte bu onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Sahneye çıktı ve hayatının gidiş yönü de o sırada belli oldu. Gazanfer Özcan bir röportajında o deneyimi şöyle anlatmıştı: "Çıktık, oynadık. Bana bir güven gelmesin mi? Kendi kendime dedim, 'oğlum Gazanfer, sen bu yolda bir şeyler yapabilirsin."
BAŞROL OYUNCUSU HASTALANINCA
Özcan'ın hayatındaki bir başka dönüm noktası da 1955 yılında yaşandı. Liseyi bitirmeden önce Eminönü Halk Evi'nin temsil koluna katılmıştı. Grup, Mahallenin Romanı adlı oyunu sergilemeye hazırlanıyordu. Oyunda rol alan Reşit Gürzap hastalanınca onun rolü Gazanfer Özcan'a verildi.
BİR SAATTE ROLÜ EZBERLEDİ
Gazanfer Özcan sadece bir saatlik bir çalışmanın adından rolü ezberledi ve sahneye çıktı. Bu, onun ilk önemli rolüydü aynı zamanda. Daha önce de bazı roller için sahneye çıkmıştı ama onlar daha küçük rollerdi. Bu ise onun için bir dönüm noktasıydı.
DÖNÜM NOKTASI
Gazanfer Özcan tiyatro sanatında yükselişi konusunda bir röportajında şunları söylemişti. ""1947'de Taksim Erkek Lisesi'nde yıl sonu müsameresine çıktım. İlk virüsü böylece almış oldum. İlk defa sahneye çıktığımda başarılı olduğumu söylediler. Çok kısa bir süre sonra da İstanbul Şehir Tiyatroları'na girdim. Allah da bana çok yardım etti. Büyük tiyatrolarda küçük rollerde oynamaya başladım. Sonra bir gün rahmetli Reşit Gürzap'ın Mahallenin Romanı'ndaki rolünü bana uygun gördüler. Çok ani oldu ve ben 1 saat içinde hazırlanıp sahneye çıktım. Yine Allah'ın yardımı ile çok başarılı bir performans sergiledim. O zaman İstanbul belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökalp'ti ve ondan bir takdirname geldi bana."
İKİ ARKADAŞ GİBİ Usta oyuncu, hayatının bir başka dönüm noktasını ise 1949 yılında yaşadı. Tiyatroya kayıt yaptırmaya gittiği gün Gönül Ülkü ile tanıştı. Önce arkadaş oldular. O dönemde aralarında bir aşk doğacağını belki kendileri de bilmiyordu. Özcan o günleri "İki erkek ya da kız arkadaş gibiydik. Kısa zamanda ekmeğimizi, suyumuzu, sırlarımızı paylaşır olduk" diyerek anlatmıştı.
İLK EVLİLİĞİNDEN BİR KIZ BABASI OLDU
Özcan ve Ülkü, her ne kadar "ölüm onları ayırıncaya kadar" evliliklerini sürdürseler de o ilk dönemde ikisi de birbirlerini arkadaş olarak gördü ve başkalarıyla evlilikler yaptı. Günül Ülkü ilk evliliğinden Kılıç Işılay adında bir erkek çocuk annesi oldu. Özcan ise ilk evliliğinden Fulya adında bir kız çocuk sahibi oldu. Ama her ikisinin de bu ilk evlilikleri yürümedi ve ayrıldılar.
ARKADAŞLARI ALTI AY ÖMÜR BİÇMİŞTİ
1962 yılına gelindiğinde ise ilişkileri başka bir yöne evrildi. Gazanfer Özcan, Gönül Ülküye evlenme teklif etti. İkili, hayatlarını birleştirdi. Aslına bakılırsa arkadaşları bu evliliğe en fazla altı ay ömür biçmişti. Ama onlar herkesi yanılttılar. Özcan'ın, 2009'daki vefatına kadar 47 yıl bir yastığa baş koydular.
KENDİ TİYATROLARINI KURDULAR
Gazanfer Özcan uzun yıllar İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahne tozu yuttu. 1961 yılında ise hayatının bu bölümüne nokta koydu ve evlendikleri yıl olan 1962'de Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nu kurdular. O dönemi de Özcan öyle anlatmıştı: "Önce Aksaray Küçük Tiyatro'da sezon ortası Aralık'tan Mayıs'a kadar çalıştık, daha sonra Beyazıt Azak Tiyatrosu'nda 7 yıl çalıştık. Daha sonra Zincirlikuyu'da Hodri Meydan Tiyatrosu'nda bir dostumuz burada tiyatro yapın dedi, oraya geçtik. 1972'de Şişli Tiyatrosu'na geçtik, tam 21 yıl burada kaldık."
SİNEMAYI ÇOK SEVMEDİ
Gazanfer Özcan, 1952 yılıda sinemaya adım attı. İngiliz Kemal Lawrance'a karşı filminde rol aldı. Bu yıldan 1975'e kadar çok sayıda filmi için kamera karşısına geçen Özcan, bu dönemde ise sinemaya uzun bir ara verdi. 2000 yılında Komser Şekspir ile tekrar sinemaya döndü. Aslında kendi anlattığına göre sinemayı çok da sevememişti Özcan. Bu konudaki görüşlerini de şöyle anlatmıştı: "Ben sinemayı başından beri hiç sevemedim. Belirli bir ölçüsü olmayan bir ilişki gibi geldi bana. Biraz da insanların birbiri ile olan ilişkileri pek tutarlı gelmedi bana. En kötüsü de zaman mefhumu yok. Bir de benim çok yabancı olduğum bir teknik. Bana göre tiyatroyla eşdeğer de değil. Sevemedim işte. Ben onu sevmediğim için o da beni sevemedi. Tiyatroda seyirci ile göz göze gelirsiniz. Anında verirsiniz, anında verdiğinizi alma imkanınız vardır. Sinemada bu yok. Buna rağmen yine de 20- 25 filmde oynadım."
HÜSNÜ KURUNTU KARAKTERİ BABASINDAN ESİNLENDİ
Gazanfer Özcan tiyatro ve sinemanın ardından ekranın da unutulmaz yüzleri arasına girdi. Bu da 1982 yılında yayınlanmaya başlayan Kuruntu Ailesi adlı dizi ile oldu. Bu dizide Gönül Ülkü'nün yanı sıra ilk evliliğinden olan kızı Fulya Özcan ve damadı Gazanfer Ündüz de kamera karşısına geçti. Özcan'ın canlandırdığı evhamlı Hüsnü Kuruntu karakteri ekranın unutulmazları arasına girdi. Anlattığına göre bu karakterin yüzde 70'i kendi babasından esinlenmişti.
TAHSİN SÜTÇÜOĞLU KARAKTERİ DE ÇOK SEVİLDİ
Bu unutulmaz dizinin ardından Gazanfer Özcan, Bu Nasıl İş?, Başımıza Gelenler, Baba gibi dizilerde de oynadı. Türkiye'nin popüler tarihinde farkı kuşaklar tarafından tanınan ve sevilen Özcan'ın dönemin gençleriyle tanışması ise Avrupa Yakası adlı diziyle oldu. Onun canlandırdığı Tahsin Sütçüoğlu karakteri de TV tarihine geçti ve hafızalarda yer etti.
ZOR GÜNLER GEÇİRDİ
Gazanfer Özcan, bir dönem özel hayatında zorlu günler geçirdi. 2002 yılında eşi hastalanınca üç yıl onu tedavisi, aileyi maddi olarak yıprattı. Sonra da kendi sağlık sorunları başladı. O dönemde vergi borçları yüzünden de zor günler geçirdi Özcan. Usta oyuncu bu zorlu günlerini "78 yaşındayım, devletimize milletimize hep hürmet ettik, mahcup oluyorum. 78 yaşında hala çalışıyorum, mecburum, kazandığım parayı komple vergi borcuna yatırıyorum, mesela geçen yıl 110 bin lira yatırdım, sadece faize gitti, anaparadan bile düşmedi. Eşime, dostuma, çocuklarıma karşı hep rol yapıyorum; neşeli görünmeye gayret ediyorum. Hayatım boyunca Anadolu'yu karış karış gezdim, yurt dışında devletimi milletimi temsil ettim, borcum nedeniyle seyahat yasağı kondu, oğlumuz İngiltere'de, gidip göremiyoruz. Çok ağır geliyor" sözleriyle anlatmıştı.
GÖZYAŞLARIYLA UĞURLANDI
Gazanfer Özcan, iki yıl süren bir rahatsızlığın ardından 17 Şubat 2009'da hayata veda etti. Ama hem tiyatro sahnesinde hem de ekranda onun geride bıraktığı hoş sada hiç silinmedi.