Yaşar Alptekin, Hayatını Değiştirmeye Sakıp Sabancı'nın Cenazesinde Karar Vermiş
90'ların popüler isimlerinden Yaşar Alptekin, verdiği son röportajda hayatındaki değişimle ilgili "Ben son derece modern, laik bir insandım ama Sakıp Sabancı'nın cenazesi bende büyük etki yarattı" dedi.
Cübbe taktı, sarıkla şalvarla gezdi, sonra tekrar takım elbiseye döndü. Kimi "Delirdi" dedi, kimi de "Meczup". O ise "Bataklık ve pislikteydim. Doğru yolu buldum" diyor.
Bir döneme damga vuran isimlerin başında gelen Yaşar Alptekin, hayatındaki değişimle ilgili Posta gazetesindenAlev Gürsoy Cimin'e çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Değişmeye Sakıp Sabancı'nın cenazesinde karar verdiğini belirten Alptekin, "Türkiye'nin yarısına sahip servet sahibi biri ölmüş, giderken yanında bir bez parçası dışında bir şey götüremiyor" ifadelerini kullandı.
İşte röportajdan bir kesit;
- Bu dönem nasıl başladı?
Y.A: Ben son derece modern, laik bir insandım ama Sakıp Sabancı'nın cenazesi bende büyük etki yarattı. Türkiye'nin yarısına sahip servet sahibi biri ölmüş, giderken yanında bir bez parçası dışında bir şey götüremiyor. Cenaze, şöhretlerle fotoğraf çektirmek isteyen insanlarla doluydu. Kimisi de iş için gelmiş, kartvizit alışverişi yapıyordu. Orada ölüm diye bir gerçek var ve kimse farkında değil.
- Peki ya sonra?
Y.A: O zamanlar ne boy abdesti almayı biliyorum ne de namaz kılmayı. Tüm kutsal kitapları okudum ama hiçbiri bana göre değildi. Sanırım Rabbim de bu arayışımı gördü. "Bu şapşal kulum beni arıyor ama başka yerlerde arıyor" demiş olmalı. Sakıp Sabancı'nın cenaze namazı dönüşümüme vesile oldu. Fatih Camii'nin yolunu bile bilmeyen adamdım. Ve din konusunda sıfır kilometreydim. İçki, rakı, şarap boldu... Namaza başladığımda kendi ailem bile şaşırdı ve hatta beni dışladı. Bir arkadaşım "Sen gerçekten delirdin. Seni psikoloğa götüreyim" dedi. Ben bile neredeyse delirdiğime inanacaktım.
- Herhangi bir tarikata katıldınız mı?
Y.A: Dine aç olduğum için Türkiye'de ne kadar tarikat ve cemaat varsa dolaştım. Çünkü kendi çevrem, mahallem bu konuda bana yardımcı olamazdı. Her yerden bir şey öğrenmek istiyordum. Namaza ilk başladığımda takım elbiseliydim. Sonradan şalvar ve cübbeye girdim. Önceden şalvarlı, sarıklı insanları gördüğümde "Bu devirde böyle dolaşılmaz. Bunlar kafayı yemiş" diye kızardım.
- Cübbe ve sarığı ilk giydiğinizde neler hissettiniz?
Y.A: İlk zamanlar tenhalarda yürür, insanlardan kaçardım. Beş yıl boyunca böyle dolaştım. Sonra Menzil tarikatına mensup bir ağabey "Bizi kisvemizden dolayı kabul etmiyorlar, dinlemiyorlar. Sen de bizim gibi dolaşırsan, seni de ciddiye almazlar. Namazını kıl ama böyle dolaşma" dedi. Ben yine ikna olmadım ama sonra yine vekil ağabey "Cat Stevens, Yusuf İslam olunca cübbe ve sarığa büründü ve hayranları onu takip etmeyi bıraktı. Fakat boksör Muhammed Ali, takım elbise ile dolaştı ve birçok insanın Müslüman olmasına vesile oldu. Sen Cat Stevens değil Muhammed Ali ol" deyince kafama yattı.
- Nilgün Hanım, Yaşar Bey'in bu halleri size garip gelmedi mi? Nasıl kabullendiniz?
N.A: İlk başta çoook garipsedim. Onun meczup olmadığını biliyordum. Ruhunu arındırdığını ve samimi olduğunu sonunda anladım. Başkaları gibi alkolik olsa, uyuşturucu kullansa daha mı iyiydi? Herkes bir yere sapıyor, Yaşar, kaybettiği yolunu arayan bir çocuk gibi geldi bana. Yaşar'a benimle evlendiği için "Jigolo" bile dediler ama bilakis Yaşar çok zengin. Şarköy'de ailesinden kalan ciddi bir serveti var.
- Sizi bu süreçte çok yargılayan ailenizin tutumu değişti mi artık?
Y.A: Annem ve babam CHP'li. Bir gün abdest almaya gidiyordum. Annem "Sen bir tarikata üye mi oldun? Doğruyu söyle. Sen salaksın seni kandırırlar. Seni İran'da canlı bomba yaparlar" diye isyan etti. Nasıl ağlıyor, anlatamam. "Yok öyle bir şey" dedim. Bu sefer de "Nereden çıktı o zaman bu beş vakit namaz" dedi. Babam da peşime adam taktı, uzunca bir süre beni takip ettirdi. Ama sonrasında annemi Umre'ye götürmeyi Rabbim bana nasip etti. Rahmetli bana "Oğlum beni affet. Sana yapamadığımızı sen bize yaptın, bizi Allah'la tanıştırdın" dedi. "Anne sen beni doğurmasan ben seni buraya getiremezdim" dedim. Bu kadar bataklıktan, pislikten çıkıp hidayete erdim. İslamiyet'le şerefendim.
"MUHAFAZAKARLAR MİNİ ETEKLİ KADINA KARIŞMAMALI"
- O kadar mı kötü bir hayatınız vardı?
Y.A: Bana göre kötü. Hele de şimdiki yaşantıma baktığımda… Sonuçta zina yaptım, alkol içtim, diskolarda, barlarda eğlendim. Günaha girdim. Bana 14 yıl önce beş vakit namaz kılacağımı söyleseler "Ya yürüyün gidin! Manyak mısınız" derdim.
"KIZIM BENDEN UTANDI"
- Kızınız bu yaşadıklarınıza nasıl bakıyor?
Y.A: Kızım ilk zamanlar benden çok utandı. Yanımdayken bir arkadaşını görünce kaçardı. Modern bir kız sonuçta... Şalvarlı bir baba var yanında. Ben de utanmasın diye çok yanına yaklaşmıyordum. Öyle bir dönem yaşadık. Ama biz farklılıkların birleştirdiği güzel bir aileyiz. Mardin gibiyiz. Orada bütün dinler bir arada ve mutlu. Biz de aile olarak küçük bir Mardin'iz. Ben de teklif vardır ısrar baskı yoktur.
"SOKAKTA SİGARA İÇEN KADIN UCUZDUR"
- Türkiye'nin muhafazakarlaştığını düşünüyor musunuz?
Y.A: Tabii. Tesettürlü hanımlar bu kadar rahatlıkla sokakta dolaşamıyordu. Evlerinde oturuyorlardı. Özgür değillerdi. Şimdi ise kendi hayatlarını yaşayabiliyorlar. Böyle olması da gerek zaten. Muhafazakarlar mini etekli kadına karışmamalı. Mini etekli bir kadın da sakallı bir adama karışmamalı. Kadınlar, tesettürle harama karşı kendilerini korurlar. Bazı tesettürlü kadınlara bakıyorum; dudaklarda ruj, gözler sürmeli, koku yoğun, dapdaracık kıyafetler...
Tesettür bu olamaz. Bu şekilde Müslüman değil ancak Süslüman olurlar. Böyle yaparak İslam'a zarar veriyorlar. Bir de tesettürlü olsun ya da olmasın sokakta sigara içen kadın ucuzdur.
- Ama önceden bir kadınla rahatlıkla alkol alıyordunuz, sigara içiyordunuz. O zaman tuhaf gelmiyordu galiba?
Y.A: Hayır, sigaraya o zaman da karşıydım. Benim iki diskom vardı. Beni içki içiyor zannetsinler diye şarap kadehine vişne suyu koyardım. İçki içtim. Ama hayatım boyunca bir kasa içmişimdir. İçkiyi hiçbir zaman sevmedim. İçince zaten gözlerim kıpkırmızı olur.