Haberler

    Yönetmen Cem Karcı: Kırmızı Oda, bir iyileşme hikayesi

    Güncelleme:
    Abone Ol

    RÖPORTAJ NAZAN ORTAÇ nortac@hurriyet.com.tr Sezonun en başarılı işlerinden birine imza attınız... Bu projede sizi çeken ne oldu?

    RÖPORTAJ NAZAN ORTAÇ nortac@hurriyet.com.tr

    Sezonun en başarılı işlerinden birine imza attınız… Bu projede sizi çeken ne oldu?

    Genel olarak dizi senaryolarında, sürelerimizin ne yazık ki çok uzun olmasından kaynaklanan, olay üstüne olay var. Oysa kişi, durumlara, kendi karakteri, yapısından kaynaklanan tepkiler gereği hikayesini oluşturur. Karakter temel alınarak hikaye anlatıyor olması beni ilk etkileyen yeri oldu senaryonun. Bir "iyileşme", kendinin en iyi versiyonunu arama, bunun için emek verme gördüm bu hikayede. Bu durum, özellikle içinden geçtiğimiz bu zor pandemi sürecinde bana ve izleyiciye iyi gelir hissi yarattı bende. Her ne olursa olsun aslolan "yaşamak". İyileşerek yaşamak. Okuduğumda bu cümleleri kurdurttu içimde.

    Hazırlık sürecinde nasıl bir yol haritası çizdiniz? Nasıl bir dünya kurguladınız?

    Bu öyle bir dünya olmalıydı ki, şefkat, huzur ve düzen dolu olmalıydı. Yaşadığımız hayatın kaptik baskısının dışında sakin ve güvenli hissettirmeliydi. Buna uygun olmasına çalıştım her bir ayrıntının. Hem anlatım dilimde, hem de dekor, obje, renk vs. seçimimde. Senaryonun bende bıraktığı hisse uygun gitmek için özverili bir ekip çalışması yaptık. Elbette başta yapımcım olmak üzere her bir birimin bana güveniyor olması, çok daha rahat yüzmemi sağladı duygularımda.

    "SORGULAYAN HER OYUNCU İLGİMİ ÇEKER"

    "Doktor Hanım" rolü için çok riskli bir seçim yaptınız ve komedi rolleriyle tanınan Binnur Kaya'yı seçtiniz. Amaç ters köşe yapmak mıydı? Başka oyuncular da düşünülmüş müydü bu rol için?

    Ters köşeyi severim ama bu cast çalışmasında hiçbir zaman birincim olmamıştır. Binnur Kaya, beğenerek takip ettiğim oyunculardan. Elbette pek çok aday vardı. Ancak önceliğim her zaman senaryoya ve bana inanan oyuncudan yana olmuştur. Eğer bir oyuncunun hikaye ve karakterle ilgili çok endişesi varsa genelde daha zor bir yoldan yürür. İnanç bizim işlerde her şeyin başında gelir. Binnur Hanım, en başta isteği, sonra projeye, bana inancı ve güveni ile çok güzel bir performans sergiliyor. Çok iyi bir uyum yakaladığımızı düşünüyorum. Çok kısa bir sürede 'iyi ki' lerimden oldu. Kendisiyle çalışmaktan çok mutluyum.

    Diğer oyuncuların seçimini nasıl yaptınız? Oyuncu kadrosu adeta "Şampiyonlar Ligi"…

    Bir önceki sorunun yanıtı genel olarak cast çalışmalarına bakış açımı içeriyor. Sorgulayan, boyutlandırma arzusunda olan her oyuncuyla çalışmak ilgimi cezbeder. Ancak belirttiğim gibi işin bütününe inanan oyuncu elbette çok daha avantajlı oluyor. Bütün oyuncularımız da aynı şevk ve heyecanla yol arkadaşlığı yaptığım, çok değer verdiğim, kimi eskiden de çalışma şansım olan kimi ise uzaktan uzağa beğenip bu işte çalışma fırsatı yakaladığım çok değerli isimler. Bütüne bakabilen değerli oyuncularla karşılaştığım için şanslıyım sanırım.

    Projenin başında, hikayenin aslında kahramanı Gülseren Budayıcıoğlu var. Aynı zamanda sağlık söz konusu olduğundan bıçak sırtı bir konu. Bu bilgiler ışığında sizin senaryoya müdahaleniz ne yönde oluyor?

    Haftada altı günde 150 dakika seyir zevki yaşatabilmek, en güzel senaryoda bile çok çok zor. Senaryoya müdahalem elbette fikirlerimi paylaşmak zemininde oluyor. Bununla beraber daha çok çekim realitesi ile ilgili olur paylaşımım. Bir hikayeci, senarist genel olarak yaratıcı insanlar ne kadar özgür olabilirse o kadar keyif alır bunu tüketen zannımca.

    "BAZEN DÜŞÜK TEMPODA SAHNE DAHA SAMİMİDİR"

    Hikayelerin gerçek olması üzerinizde bir baskı oluşturuyor mu?

    Tam tersi; gerçek hikaye anlatıyor olmanın bilinci daha çok şevklendiriyor beni. Gerçek; saygı ve dikkat arttırıyor.

    Diyalogla ilerleyen ve yakın çekimin ağırlıkla olduğu bir dizi. Tempoyu düşürmemek için neler yapıyorsunuz?

    Amacım "tempoyu düşürmemek" değil. Amacım inandığımı ifade edebilmek. Bu ifadede tempo düşebilir de. Bazen çok düşük tempolar gerçek ve samimidir. Amacı doğru belirlemek gerekir. Benim önceliklerim daha farklı hikaye anlatırken.

    İkinci sezonu olacak mı?

    Seyircimiz arzu ederse, yapımcımız ve kanalımız da uygun görürse olabilir tabii ki.

    Dizinin yurt dışında şansı nedir sizce?

    Genel olarak yurt dışı satışlarında işleyen klasik bir anlatımımız yok, mesela süregelen ve ileriye dönük göz kırpan bir aşk hikayemiz yok, intikam, entrika yok. Bu değişik bir format hem Türkiye hem de yurtdışı için. Hep birlikte göreceğiz ilerleyen süreçte yurtdışı şansını.

    "NESRİN VE MEHMET'İN HİKAYESİ O KADAR YAYGIN Kİ"

    Çektiğiniz hikayeler arasında sizi en çok hangisi etkiledi?

    Açıkçası şu ana kadar ki her hikayemiz çok özel ve güzel. Ama beni en çok Mehmet ve Nesrin'in hikayesi etkiledi. Çünkü Türkiye'nin acı bir gerçeğini vermeye çalıştık o hikayede. O kadar çok tanıdığım, dinlediğin Nesrin'ler ve Mehmet'ler var ki. Bu hikaye sayesinde azıcık da olsa birilerinin hayatına olumlu anlamda değebilme ihtimali; yaptığım işin yani yönetmenliğin de dışında, bir insan olarak beni çok heyecanlandırdı, çok tatmin etti.

    PSİKOLOGLARIN TEPKİLERİNE CEVAP:

    "KURMACA İŞ YAPIYORUZ, DRAMADAN BELGESEL GERÇEKLİĞİ BEKLEMEK DOĞRU OLMAZ"

    Diziye yönelik eleştiriler de var. Özellikle meslek etiği tartışılıyor, psikologların "yayından kaldırılsın" yönünde tepkileri var. Bekleme salonunda hasta mahremiyetinin olmaması ya da seansların sürekli çay-kahve servisi yüzünden bölünmesi gibi detaylar tartışılıyor… Siz ne diyorsunuz bu tartışmalara?

    Öncelikle belirtmek isterim ki biz "kurmaca iş" yapıyoruz. Hikayelerimiz gerçek de olsa, drama pek çok farklı birimin ortaklaşa üreterek oluşturduğu bir "kurmaca"dır. Dramadan, belgesel gerçekliğini beklemek, her konu için yanlış olur. Tarihi dizilerden tarih öğrenmek istemek kadar yanlıştır meslek ilkelerini drama üzerinden tartışmak.

    Dizinin insanların psikiyatrik tedaviye olan bakışını değiştireceğini düşünüyor musunuz?

    Drama pek çok şeyi değiştirebilir insan hayatında. Ancak seyircinin algısı üzerine konuşmak benim haddim değil.

    Aile içi şiddet, toplumun kanayan yarası… Dizide aile içi şiddetin yarattığı travmaların boyutu çok çarpıcı bir şekilde sergileniyor. Bunların bu şekilde ele alınmasının aile içi şiddet olaylarına nasıl katkısı olabilir?

    Katkı olur mu, olmaz mı? Nasıl bir katkıdır bu? Bu tartışmalar dramayı üreten bizleri kısıtlar yaratım esnasında. Elbette birçok faktöre dikkat ediyoruz ancak "katkı sağlamayı" üretirken düşünmek bana hem gerçekçi gelmiyor hem de bunun yaratım akışını bozduğunu düşünüyorum. Üreticinin değil, tüketicinin cevabıdır sanırım burada önemli olan.

    "OYUNCULARIMI ÖZGÜR BIRAKIRIM"

    Nasıl bir yönetmensiniz, oyuncularınız rollerini canlandırırken özgür müdürler mesela?

    Elbette oyuncu özgürdür. Özgürlük olmadan hiçbir şey yapılmaz ki! Özgürseniz yorumlayabilirsiniz. Oyuncularımı özgür bırakırım tabii ki, ortaya çıkanı çerçeveye yerleştirmektir yönetmenin işi. Yoksa kaos olur, üslup tutmaz. Her birim değerlidir benim için. Ekip ruhuna inanırım. Sinerjiyi yaratmak ve yönetmek diyebilirim "nasıl bir yönetmensiniz"e cevap olarak.

    Müzik ve şarkı seçimleriniz dikkatimi çekti… Nedir sizin müzikle ilişkiniz?

    Müzik olmazsa olmazlarımdandır hayatımda. Neyse ki bu projede de çok beğendiğim çalışmaktan çok mutlu olduğum Fırat Yükselir ile beraberiz. Dizimize şahane müzikler yapıyor kendisi. Onun dışındaki şarkı seçimlerini de senaristimiz, kurgu yönetmenimiz ve yapımcımızla beraber yapıyoruz. Ama benim için esas olan çalındığında beni o sahnenin atmosferine en hızlı ve konforlu şekilde taşıyan şarkılardır. Seçimlerimde buna dikkat ederim.

    Dizi tüketim alışkanlığı çok değişti. TV karşısında sevdiğiniz dizinin gününü ve saatini beklemek diye bir şey kalmadı artık. İzleyici ya arka arkaya bütün bölümleri bir kerede izliyor ya da sahneleri atlayarak izleyen de var. Bu tüketim alışkanlığı dizi üretimini nasıl etkiledi?

    Bir bölümümüz 150 dakika olduğu sürece çok da fazla yorum yapma şansımız kalmıyor. Kalite, keyif, seyir zevki istiyorsak süreyi dünya standardına getirmek zorundayız, yani 45-60 dakikaya.

    "CESUR VE KORKUSUZ İNSANLARLA ÇALIŞMAYI SEVERİM"

    Gündemde yeni sinema projeleriniz var mı?

    Üstünde çalıştığım ve fakat dizi yoğunluğumdan askıya aldığım iki sinema filmi projem var. En kısa sürede güzel bir ön hazırlık sonrası hayata geçirmeyi planlıyorum onları da..

    Cem Karcı Sineması'nın şifreleri nedir? Hangi sinema ekolü sizi yansıtıyor?

    Her türlü ekole büyük saygım var. İçinde insanın en sade ve gerçek hali olanlar ise favorilerim. Şifrelerimi söylemem gerekirse yalın bir gerçekliği yansıtmak, insanın o an yaşadığı ruh halini en çıplak haliyle resmetmek derdim.

    Hayalleriniz neler? Nasıl filmler yapmak hayallerinizi süslüyor? Mesela sınırsız imkanlarınız var, kimlerle çalışmak istersiniz?

    Bir önceki sorumda olduğu gibi sınırsız imkanları o an hayal ettiğim gerçeklik ne ise ona göre şekillendirmek isterim. Mesela bu bir göz odadaki iki insan arasında geçen yalın sade bir film de olabilir, veyahut eski dönemi yansıtan çok büyük bir savaş filmi de... En önemlisi başrolünde insanın olması. Dolayısıyla cesur, korkusuz, denemek ve yanılmaktan yüksünmeyen, karşılıklı güvene dayalı ilişkiyi esas alan her oyuncu, teknik insan yani sanatçıyla çalışmak isterim.

    Son soru… "Bu filmi ben çekmeliydim" dediğiniz bir film var mı?

    Evet var, "Laurence Anyways"…

    Kaynak: Hürriyet / Magazin

    Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title