2017 Yılı Bütçesi Genel Kurulda
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Her bir bakanın davulu vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde değildir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Her bir bakanın davulu vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde değildir. Nerededir? Saraydadır. Koltuğuna sahip çıkamayan Türkiye'ye sahip çıkamaz." dedi.
Kılıçdaroğlu, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı'nın TBMM Genel Kurulundaki görüşmesinde partisi adına söz aldı.
Bütün cumhurbaşkanlarının her zaman parlamentonun önemine vurgu yaptığına işaret eden Kılıçdaroğlu, "Demokrasinin mabedi, milli irade kaynağı, halkın oylarıyla seçildik buraya geldik, halkın oylarıyla gitmeliyiz." dediklerini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, temel eksikliğin uzlaşma kültürünü yeteri kadar kavrayamamaları olduğunu savundu.
FETÖ'nün 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, 16 Temmuz'da yapılan toplantıda 4 partinin genel başkanlarının konuştuğunu, TBMM'nin yayımladığı bildiride demokratik parlamenter sistemin önemi ve parlamenter sistemin bu darbeyi savuşturduğunun yer aldığını aktardı.
Kılıçdaroğlu, konuşmalarında uzlaşma kültürünün önemine değindiğini vurgulayarak, Yenikapı mitinginde, "15 Temmuz'un özelliği var, 15 Temmuz uzlaşma kapısı araladı bize. 15 Temmuz'da artık yeni bir Türkiye var. Bu gücü, uzlaşma kültürünü daha ileriye taşıyabilirsek çocuklarımıza güzel Türkiye bırakırız." dediğine değindi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 25 Temmuz'da kendisini saraya davet ettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Darbe sonrası parlamentoda bulanan bütün partilerin genel başkanları ortak bildiri imzaladı, darbeye karşı durdular. 4 partiden milletvekilleri, sabaha kadar bombaların altında görev yaptılar. Keşke daveti hiçbir ayırım yapmadan gerçekleştirseydiniz." dediğini belirtti.
-"Yargı bağımsızlığı yok"
Kılıçdaroğlu, Erdoğan ile görüşmesinde, kendisine göre 2 konuda uzlaşma sağladıklarını belirterek; adalete, adaletin önemine, yargı bağımsızlığının önemine vurgu yaptığını bildirdi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Bugün yargının bağımsız olmadığını, bozulduğunu... Bunu düzeltmemiz lazım, hep beraber düzeltelim. Görüşbirliği sağlandı, bu konuda komisyon kurulması orada ifade edildi. İkinci konu olarak şunu söyledim: 15 Temmuz gecesi 3 asker linç edilerek öldürüldü. Hepimiz askerlik yaptık. Sorumlu olan komutandır, komutan emir verir, o komutanın emrine uymazsanız suç işlemiş olursunuz. Erin, erbaşın ne günahı var? Onların bulunup yargılanması lazım. 'Evet, doğrudur' dediler, onların da bulunup yargılanması lazım. Bir süre sonra 'Anayasa, yargı bağımsızlığı konusunda uzlaşma komisyonu oluşturalım 'dediler. Biz arkadaşlarımızı görevlendirdik. Ama bu uzlaşma komisyonu iki toplantı ötesine geçmedi. Yeri gelip, bizi zaman zaman 'Her şeye itiraz ediyorsunuz' diye suçlarsınız. Uzlaşmayı bozan biz değiliz. Uzlaşmayı bozan, arkada oturan değerli bakanlar, yani yürütme organı. Yargı bağımsızlığı bugün Türkiye'de yoktur. Kimseye anlatamazsınız. Ne yargı bağımsızlığı, birbirimizi kandırmayım. Birisi bir şey söyler, ertesi gün savcısı, hakimi de harekete geçer. Bunun önlemini neden birlikte almıyoruz? Bozan biziz, sorunu çözmesi gereken de biziz. Biz buna hazırız. Çünkü adaletin olmadığı yerde devlet olmaz. Yarın hepimiz adalet isteyeceğiz. Tartışmalarda şundan da özenle kaçınmamız lazım: Gözaltına alınan veya tutuklananı baştan mahkum ediyoruz. Biz hakim miyiz? Hayır."
-"Yetki alanları içinde görev yapması lazım"
Kılıçdaroğlu, Başbakan Binali Yıldırım'ın, OHAL ile ilgili kanun tasarısı Meclise gelirken, kendisini aradığını, destek istediğini kaydederek, parlamentoda demokrasiyi savunan bir parti olarak destek vermeyeceklerini söylediğini aktardı. Kılıçdaroğlu, son derece saygılı dille telefonları kapattıklarını, Yıldırım'ın kendisine yakışan üslup kullandığını belirtti.
Demokrasi üzerindeki her türlü vesayetin kaldırılmasını savunan bir parti olduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, 16 Temmuz'da yaptığı konuşmada, "Madem milletin takdiriyle buraya geldik, madem milletin oyu, milli irade çok değerlidir demokrasi üzerindeki vesayete kim olursa olsun, makamı ve mevkisi ne olursa olsun, rütbesi ne olursa olsun bu parlamento asla izin vermemelidir." dediğini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Makamı ve mevkisi ne olursa olsundan kimi kastettiğimi de rütbesi ne olursa olsundan kimi kastettiğimi de gayet iyi biliyorsunuz. Demokrasi üzerinde vesayet olmamalıdır. Herkes anayasal sınırları içinde görev yapmalıdır. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama demokrasi mademki bizim ortak paydamızdır ortak paydaya hep birlikte sahip çıkmak zorundayız. Diyeceksiniz ki 'Demokrasi üzerindeki vesayeti biz de kabul etmiyoruz.' Arkamda Bakanlar Kurulu var. Bakanlar Kurulunun, her bir bakanın davulu vardır ama ses çıkaracak tokmağı bakanın elinde değildir. Nerededir? Kimse kusura bakmasın, gerçeği söyleyeyim, saraydadır. Bu olmaz. Bunu kabul etmeyiz. Bakanların, yürütme organının, yasama organının iradesine kimse gölge düşürmemelidir. 'Böyle bir şey yok' diyeceksiniz. Elinizi vicdanınıza koyarak, bana şu sorunun cevabını verin: Dış politika oluyor, Dışişleri Bakanı değil, saray konuşuyor; ekonomi, tarım, turizm oluyor, saray konuşuyor. Yetkisi, sorumluluğu var mı? Yok. Yetki kimde? Burada. Sorumluluk kimde? Burada. Niye bunlar konuşmuyor, neden susturuluyor? Koltuğuna sahip çıkamayan Türkiye'ye sahip çıkamaz. Herkesin koltuğuna sahip çıkması, herkesin yasaların gereğini yerine getirmesi lazım. Bakanların ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendi yetki alanları içinde görev yapması lazım. Aksi halde, parlamentonun iradesine müdahale ediyorlar çünkü bakanların tamamı parlamentoda da aynı zamanda milletvekilidirler. Demokrasiyi ve güçler ayrılığı ilkesini savunuyoruz. Hele hele bir ülkede bakanlar konu mankeni konumuna düşürülüyorsa orada sorunumuz var demektir. "
-"Derin gölge düşüren..."
Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuzun kendilerine sağladığı büyük uzlaşma alanını, arenasını kaybettiklerini belirtti.
"Demokrasiyi güçlendirmek için ne getiriyorsanız, 'evet' diyeceğiz." dediklerini, bugün de aynı şeyi söylediklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, halktan daha büyük bir güç olmadığına değindi.
Kılıçdaroğlu, birisi suç işlerse hukuk içinde adalete teslim edilmesi gerektiğini belirterek, işkenceler yapıldığını, işkence fotoğraflarının servis edildiğini öne sürdü. "Türkiye'yi dünyaya rezil etmeye kimin ne hakkı var? " diye soran Kılıçdaroğlu, eğer bir hükümet işkenceyi savunursa, işkenceden ve adalet dağıtmamaktan yana tavır alırsa, orada Türkiye'nin saygınlığına derin bir gölge düşeceğini belirtti. Hükümetin bunu yaptığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Bu hükümet, maalesef, Türkiye'nin saygınlığına en derin gölgeyi düşüren hükümettir." dedi.
-"Bir çuval inciri berbat ediyor"
BM Türkiye Temsilcisi Halit Çevik'in 21 Temmuz 2016'da, BM'ye, "Bizde darbe girişimi oldu. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 13 maddesini OHAL süresince askıya alıyoruz." diyerek dilekçe yazdığını anlatan Kılıçdaroğlu, Fransa 3 maddeye çekince koyarken, Türkiye'nin 13 maddeye çekince koyduğunu belirtti.
Çekincelerden ikisinin önemli olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, bunların, "Tutulanlara insani biçimde davranmak" ve "adil yargılama" olduğunu anımsattı. Kılıçdaroğlu, "Bir hükümet nasıl olur da 'Tutulanlara insani muamele yapmayacağım, onlara işkence yapacağım, ey BM bunu bilin' diyor. Bu benim ağırıma gidiyor. Bu kadar yıldır demokraside kazanım elde edelim diye dişimizle tırnağımızla hep beraber mücadele ederken bir hükümet geliyor, bir çuval inciri berbat ediyor." ifadesini kullandı.
-"Bunların tamamının haberi vardı"
Kılıçdaroğlu, Hükümetin, "Bu terör örgütü öyle bir örgütki bizi kandırdılar, haberimiz bile yoktu. Biz bunlarla sarmaş dolaştık, aynı menzile gidiyorduk. Ama bunlar geldiler, bize ihanet ettiler. Vallahi de billahi de haberimiz yoktu." demesine inanılmamasını istedi.
Bunların tamamının haberi olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, 25 Ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, "FETÖ'cü irtica grubu devletin tüm kadrolarında, özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı, emniyet teşkilatı ve Türk Silah Kuvvetlerinde kadrolaşmayı, bünyesinde bulunan vakıf, okul, dershanelerde eğittiği gençlerle bir taban oluşturmayı ve kendisine maddi destek sağlayacak sermayeyi oluşturarak, dini ele alarak bir devlet kurmayı esas alan bir strateji geliştirmiştir." denildiğini, toplantıda Fetullah Gülen cemaatinin himmet paraları topladığının da yazıldığını söyledi.
MGK'nın bunu hükümete bildirme kararı aldığına işaret eden Kılıçdaroğlu, olayın 2007'de gazetelere yansıdığını, dönemin bakanının, "Biz MGK kararını yok hükmünde saydık." dediğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, devletin istihbarat örgütüne, emniyetine, ordusuna güvenilmediğini, ancak FETÖ üyesine güvenildiğini, sonra da "Bunlar beni kandırdı." denildiğini savundu. Kılıçdaroğlu, bir hükümeti terör örgütü kandırırsa, o hükümetin ülkeye yararının olmayacağını bildirdi.
Kılıçdaroğlu, "Bu olayın sorumlusu kim? Bank Asyaya para yatıran, oğlunu cemaatin okullarına, dershanelerine gönderen mi yoksa devletin bütün uyarılarına rağmen görmeyen, dinlemeyen, Türkiye'yi bilinçli şekilde, adım adım darbeye hazırlayan bu siyaset mi bunun sorumlusu.?" diye sordu.
-"Hükümetten çekilmesini bilmeliler"
Akıncı Üssünde darbeyi yöneten Mehmet Dişli'nin 2011'de tuğgeneral olduğunu, kıta hizmetine gitmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Kıtada işi yok, Genelkurmayın karargahına gelsin." denildiğini belirtti. Kılıçdaroğlu, proje yönetim daire başkanlığı kurulduğunu, Dişli'nin kıta hizmetini tamamlamadan buraya geldiğini, 2015'te tümgeneralliğe terfi ettiğini, yine kıtaya gitmesi gerekirken daire başkanlığı için "Orayı tuğgeneral değil, tümgeneral yürütür." diye yeni kural getirildiğini, Dişli'nin burada kaldığını anlattı.
Kılıçdaroğlu, "FETÖ'nün asıl sorumlusu Mehmet Dişli'yi darbe yapsın diye Genelkurmay karargahında tutan mı yoksa birikimlerini Bank Asya'ya yatıran vatandaş mı?" sorusunu yöneltti.
Askerlerin, "Fetullah Gülenciler var, onları temizlememiz lazım." demesine rağmen "Hayır temizleyemezsiniz." karşılığı aldığını öne süren Kılıçdaroğlu, Gülen cemaati üyesi olmayan 3 generalin terfi ettirildiğini, ancak Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın bu kararı imzalamadığını, Meclise, "Cumhurbaşkanı'nın imzalamadığı YAŞ kararları geçersizdir." şeklinde bir kanun getirildiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
"3 general ordudan ayrılır, yerine nasıl olsa 3 FETÖ'cü gelecektir. Çocuğunu cemaatin okuluna veya dershanesine gönderen mi suçludur yoksa YAŞ kararlarında Fetullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinenlerin ihraç edilmesini istedikleri halde devreye girip, bunları atmayacaksınız diyenler mi? Hükümeti uyardık, hükümet bu uyarıların hiçbirine uymadı, dikkate almadı. Sorumlu bu arkada gördüğünüz hükümettir ve daha önceki hükümetlerdir. Balık baştan kokar diyoruz. En dipteki adamla, öğretmen, er, erbaşla uğraşıyoruz. ya komutanlar, ya bu işe yol açanlar, siyasi kulvarı, caddeleri açanlar? Onlara tek kelime yok. Onlar sadece 'aldatıldık' diyorlar. Aldatıldıysan namusunla, şerefinle çekilirsin bir köşeye. İnsanlar yeri geldiğinde izzet-i ikbal ile hükümetten çekilmesini de bilmeliler. Bu işin siyasi sorumlusu kim?
Ömer Dinçer'in, 'Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?' adlı kitabı var. Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde olayları anlatıyor. Kitapta, 'MGK'nın tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulunda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterdik. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim.' yazıyor. 'Dönemin Başbakanına ait, riski aldı üstüne' diyor. Sorumluluk ona aitse, Türkiye'yi bir darbe ortamına taşıyan bu yapı içinde, o kişinin sorumluluğunu ona hatırlatacak makam, mevki, yetkili kim? Allah aşkına bu parlamento ne yapıyor o zaman? Bu Parlamentonun işlevi ne? 'Biz Kurtuluş Savaşı'nı da yönettik' diye yeri geldiğinde mangalda kül bırakmıyoruz. Peki, Türkiye'yi adım adım darbeye götürenler hakkında bir şey yapmayacak mısınız? Elinizi vicdanınıza koymayacak mısınız? Çocuklarınıza hesap vermeyecek misiniz?"
Bütün operasyonların intikam duygusuyla yapıldığını ileri süren Kılıçdaroğlu, bir polisin FETÖ'den hapse atıldığını, valiliğin özel sektöre yazı yazarak, bu kişinin eşinin de işine son verilmesini istediğini öne sürdü.
Kılıçdaroğlu, "Bu adam hapiste. Çoluk çocuğuna kim bakacak. Bir insana 'ağaç kökü yesinler' denilir mi? Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. Siz kollektif suç yaratıyorsunuz, insanları OHAL uygulamalarıyla perişan ediyorsunuz." dedi.
(Sürecek)