Başbakan Erdoğan."Derdimiz Suriye'nin İç İşlerine Karışmak Değil, Kapsamlı Bir Yangına Dikkat...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki meselenin tüm bölgeyi etkisi altına aldığını belirterek, "Derdimiz asla ve asla Suriye'nin iç işlerine karışmak değil, tam tersine Suriye'deki bir yangının bütün bu coğrafyayı içine alacağını bildiğimiz"...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki meselenin tüm bölgeyi etkisi altına aldığını belirterek, "Derdimiz asla ve asla Suriye'nin iç işlerine karışmak değil, tam tersine Suriye'deki bir yangının bütün bu coğrafyayı içine alacağını bildiğimiz için dünya kamuoyunun dikkatlerini buraya çekiyoruz" dedi.
Türkiye'de ilk kez düzenlenen "Dünya Ekonomi Forumu" başladı. Swiss Otel'de düzenlenen foruma Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, Tunus Başbakanı Hamadi Jebali, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, WEF Başkanı Klaus Schwap, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Mücahit Ören, işadamları ve çok sayıda davetli katıldı.
Forumun açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son derece zor bir coğrafyanın ortasında tüm zorluklara ve tüm sorunlara rağmen istikrarla, demokrasiyle büyüyen, çevresinde yaşanan tüm hadiselere rağmen bir güven adası olma konumunu güçlü şekilde muhafaza eden bir ülke olduğunu söyledi. Erdoğan, "Kafkasya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar'da içine kapanan ülkelerin başarılı olamayacağı, bölgesel işbirliğinden kaçınan bir ülkenin sadece refah değil, huzur, istikrar ve güvenlikten yoksun kalacağı aşikardır. Esasen Türkiye son derece bunun somut, bariz ve herkes tarafından görülen bir örneğidir. Türkiye'nin yakın tarihine bakıldığında aktif dış politika ve demokratikleşmenin ivme kazandığı dönemlerin ekonomiği çok ciddi manada desteklediği görülecektir" şeklinde konuştu.
Erdoğan, demokrasinin kesintiye uğradığı, reformların askıya alındığı, temel insan hak ve özgürlüklerinin yeterince önemsenmediği dönemlerde Türkiye'nin ekonomik atılım gerçekleştiremediğini vurguladı. Aynı şekilde içine kapanan bir dış politika anlayışına sahip olduğu bölgesel meselelerde, aktif roller üstlenmediği dönemlerde de Türkiye ekonomisinin büyütemediğini ve refahını yükseltemediğini aktardı. Erdoğan, "Hükümetimiz idaresinde son 10 yıl aktif barış odaklı bir dış politikayla demokratikleşme eksenli reformların bir ülkeyi nereden nereye getirdiğini göstermesi açısından son derece manidardır. Türkiye'nin içinden geçtiği süreç belli noktalarda Türkiye'ye özgü olsa da genel manada bölgemizdeki tüm ülkelere örnek teşkil edecek bir süreçtir" dedi.
Türkiye ekonomisinin son 10 yıl içinde yıllık ortalama büyüme hızının 5,3 olma başarısı gösterdiğini aktaran Erdoğan, "Bu 10 yılın içinde küresel ekonomik krizin de olduğu dikkate alındığında bu büyüme önemli başarıdır. 2011 yılında Türkiye dünyada Çin'den son en fazla büyüyen ülke olmuş, ekonomisini yüzde 8,5 gibi yüksek bir oranda büyütmüştür" dedi.
"2013 YILININ NİSAN AYINDA IMF'YE OLAN BORCU TAMAMEN SIFIRLAYACAĞIZ"
Erdoğan, tüm ekonomik göstergelerin küresel ekonomik krizin ağır seyrettiği 2009 yılında bir miktar gerileme gösterse de bugün kriz öncesi dönemlerin aşıldığını söyledi. İhracatta, büyümede, turizm gelirlerinde, doğrudan yatırımlarda, bütçe dengesinde, borçlanma faizlerinde Türkiye'nin çok olumlu bir performans seyrettiğini belirten Erdoğan, kriz sürecinin IMF ile bir borç anlaşması yapmadan atlatıldığını vurguladı. Türkiye'nin 2202 yılında IMF'ye borcunun 23,5 milyar dolarken, bugün bu borcun 1,7 milyar dolara kadar düştüğünü ifade eden Erdoğan, "2013 yılının nisan ayında Türkiye IMF'ye olan borcunu tamamen sıfırlamış olacaktır. Ekonomide kaydettiğimiz bu başarı sadece bununla kalmıyor. 2002 yılı sonunda Merkez Bankamızın döviz rezervi 27 milyar dolardı. Ama dün itibariyle döviz rezervi 92 milyar dolar oldu. Hiç kuşkusuz ülke içinde istikrar ve güvenin eseri olduğu kadar aktif, barışçı bir dış politika ve demokratikleşmenin eseridir bu gelişmeler" şeklinde konuştu.
İstikrar ve güvenin Türkiye için olduğu kadar bölgedeki her ülke için hayati unsurları olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları söyledi;
"Türkiye 10 yıllık iktidarımız döneminde istikrar ve güveni zedeleyecek her adımdan büyük bir özenle, hassasiyetle kaçınmıştır. Yaşadığımız tüm seçimlerde popülizme asla fırsat vermedik. Mali disiplin ve para politikalarından asla taviz verilmemiştir. Türkiye'nin yaşadığı bu tecrübe sadece bölge ülkeleri açısından değil, başta Avrupa olmak üzere krizin ağır seyrettiği ülkeler için örnek teşkil edecek tecrübedir. Türkiye'de popülist kaygılarla on yıllar boyunca ertelenen reformları biz kararlılıkla gerçekleştirdik. Bankacılık, finans, ticaret, kamu maliyesi alanlarında özellikle de sosyal güvenlikte çok büyük yatırımlar yaptık. Yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların en güçlü şekilde teşvik edilmesi için cesur adımlar attık. Alacağımız tedbirleri, yapacağımız reformları ilgili taraflarla yoğun şekilde istişare ettik. Ayrıca milletimizden hiçbir şeyi saklamadık, gizlemedik ve tam bir şeffaflıkla ekonomiyi idare ettik. Son 10 yıl içinde gerek komşu ülkelerle, gerek bölge ülkeleriyle, gerekse ulaşabildiğimiz en uzak coğrafyada ülkelerle iletişim ve işbirliğini güçlendirdik. İşadamlarımızın ulaştığı her ülkeye biz de ulaştık ve sorunları çözmenin mücadelesi içinde olduk. Kimi zaman biz işadamlarımızın önünde giderek yollar açtık, anlaşmalar imzaladık. İşadamlarının birbirleriyle tanışmasını sağladık. Türkiye yurt dışı müteahhitlik sektörünün büyüklük bakımından Çin'den sonra dünyada ikinci sırada olduğunu, yüklendikleri işler bakımından söylüyorum alınlarının akıyla tamamladıklarını hatırlatmak istiyorum."
"ÜLKELERİN İÇ İŞLERİNE KARIŞMAK GİBİ BİR NİYETİMİZ YOK"
Türkiye'nin son 10 yılda elde ettiği başarının, içeride kaydettiği reformlar kadar, dış politikada aktif, çok boyutlu, yapıcı, başarı eksenli gayretlerinin bir neticesi olduğunun altını çizen Erdoğan, "Esasen biz içinde bulunduğumuz coğrafyada dayanışmanın, iletişim ve işbirliğinin nasıl sevindirici sonuçlar doğurduğunu yaşarak öğrendik ve gösterdik. Türkiye olarak yanı başımızda olan ülkelerin hiç birisinin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Ama biz çok anlaşılabilir bir görüşü yüreklilikle de savunuyoruz. Diyoruz ki, bu bölgedeki her ülkenin istikrarı, refahı, barış ve huzuru, bölgenin refah, istikrar, barış ve huzuruna bağlıdır" ifadelerini kullandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu coğrafyada sınırların acı bir şekilde ayrıldığını, kimi zaman akrabaların, hatta kardeşlerin yaşadığı köylerin ikiye bölündüğünü, köyün bir tarafı bir ülkede kalırken, diğer tarafının ise başka bir ülkede kaldığını kaydetti. "Biz Türkiye olarak bunu hemen tüm sınırlarımızda yaşadık" diyen Erdoğan, "Birçok ülkede de bunu yaşadı. Bu durum araya bir sınır çizme, bir ayrılık olduğu kadar bugünün dünyasının da artık yeni ve büyük bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.
Bu geniş coğrafyada özellikle ortak noktalar, farklılıklardan çok daha fazladır. İşte bu nedenle de bir ülkenin sorunu, diğer ülkeyi çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Bir ülkedeki savaş, çatışma, göç, terör, yanı başındaki ülkeyi doğrudan ilgilendiriyor" şeklinde konuştu.
"Türkiye olarak bölgesel meselelerde inisiyatif almamız, bölgesel meselelerde kimi zaman sesimizi yükseltmemiz asla ve asla birilerinin iç işlerine karışmak değil, bu özen gerektiren hassasiyete dikkat çekmektir" diyen Erdoğan, sürekli Filistin meselesine dikkatleri çektiklerini söyledi. Erdoğan, "Filistinlileri kardeşlerimiz, akrabalarımız olduğu için çok ama çok önemsiyoruz. Aynı zamanda Filistin meselesini bölgenin barış ve istikrarını tehdit eden, huzurunu tehdit eden en önemli mesele olarak gördüğümüz için oraya dikkat çekiyoruz. Bir yanda bebek demeden, çocuk demeden, kadın, yaşlı demeden masum insanlar havadan bombardımana maruz kalıyor, kitlesel olarak fosfor bombaları yla dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde insanlar tutsak ediliyor, öbür yandan aynı anda tüm bölgeye büyük ölçekli bir öfke pompalanmış oluyor" diye konuştu.
"DERDİMİZ SURİYE'NİN İÇ İŞLERİNE KARIŞMAK DEĞİL"
Başbakan Erdoğan, İran meselesinde de aynı ilkeli duruşu sergilediklerini belirterek, "Bölgede yeni bir krizin bütün bölgeyi etkisi altına alacağını savunduk. Her zaman müzakereden, her zaman diyalogdan yana olduk. Arap ülkelerinde son yıllarda ortaya çıkan talepler noktasında tarihi tecrübelerimizden istifade ederek, ülke yöneticilerine her zaman bu talepleri dikkate almaları çağrısında bulunduk. Yani otokratik yapılardan özellikle demokratik yapıya, milletin iradesine saygı duyulması gereğini özellikle işledik" dedi.
Suriye meselesine de değinen Erdoğan, şunları söyledi;
"Suriye konusunda Türkiye'nin tavrı nettir. Derdimiz asla ve asla Suriye'nin iç işlerine karışmak değil, tam tersine Suriye'deki bir yanının bütün bu coğrafyayı içine alacağını bildiğimiz için uyarılarımızı yapıyor, böyle kapsamlı bir yangına karşı dünya kamuoyunun dikkatlerini buraya çekiyoruz. Suriye'deki olaylar nedeniyle onbinlerce kişi Lübnan'a ve Ürdün'e göç etti. Türkiye'de şu anda yaklaşık 24 bin kişi mülteci olarak yaşıyor. Yani mesele Suriye sınırları içinde kalmıyor, sınırları aşıyor, tüm bölgeyi etkisi altına alıyor."
Küreselleşen dünyada her ülkenin meselesinin de küresel olduğuna değinen Erdoğan, "Dünya küreselleşirken insani değerler de, demokrasi de, insan hak ve hürriyetleri de küreselleşmek zorundadır. Dünya küresel bir köye dönüşürken artık vicdan da küreselleşmelidir. Eğer insanlık için bütün bu olaylar yeterli gelmiyorsa bile yaşanan son küresel ekonomik kriz görülmeli, krizin küresel nedenleri görülmeli ve en azından ekonomi adına küresel tedbirler alınmalıdır. İstanbul toplantılarını bu açıdan son derece önemsiyorum" ifadelerini kullandı. - İSTANBUL