Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması
"Sağlık şartları bakımından içeride kalmalarının mahsurlu görüldüğü her tutuklu ve hükümlünün tahliye edilmesi lazım" "Bu çığlığa hiç kimsenin kulağını kapatmaması lazım. Biz hükümet olarak yaptığımız yeterli değilse onun için mutlaka yeni hükümler getiririz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyuyu konuşacağım. Ama yazılı olarak da nerede kim var, hangi şartlar altında?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, sağlık şartları bakımından içeride kalması mahsurlu görülen her tutuklu ve hükümlünün tahliye edilmesi gerektiğini belirterek, "Bu çığlığa hiç kimsenin kulağını kapatmaması lazım. Biz hükümet olarak yaptığımız yeterli değilse onun için mutlaka yeni hükümler getiririz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyuyu konuşacağım. Ama yazılı olarak da nerede kim var, hangi şartlar altında? Bunu da bugünden itibaren toplamaya çalışıyoruz" dedi.
Arınç, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye edilen BDP'li 5 milletvekiliyle dün yaptığı görüşme sorulan Arınç, kendisine verdiği söz gereği cezaevinden çıkıp görevine başlayan milletvekillerini ziyaret ettiğini söyledi.
Milletvekillerinin 2-3 yıldır tutuklu kalmasını hazmedemediğini dile getiren Arınç, tutukluluğun istisna olduğunu her zaman savunduklarını, özellikle 3. yargı paketinde bu kapsamda hükümler getirdiklerini anımsattı.
"2010 referandumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu iyi ki getirmişiz" diyen Arınç, milletin seçtiği insanların parlamentoda görev yapması gerektiğini düşündüğünü vurguladı.
Ziyaret ettiği BDP'li milletvekillerinden özellikle cezaevi şartları, yargılamanın adilliği konusunda bilmediği pek çok şey öğrendiğini anlatan Arınç, Fatih Hilmioğlu'nun ön plana çıktığı ama emsallerinin onlarcası olduğunun ifade edildiğini, cezaevinde kalması sağlık şartları bakımından çok zorlanan bazı tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesi gerektiğini söyledi.
Çıkardıkları 2. yargı paketinde bunu kolaylaştırdıklarını belirten Arınç, "Faysal Sarıyıldız, bahsetti. Adli tıp raporu da olmasına rağmen bazı savcılar şöyle bir not düşmüşler mütalaa olarak, 'Evet sağlığı bakımından çok zor durumdadır, tahliye edilmesi gerekir ama tahliye edildikleri takdirde dışarı çıkarlarsa dışarıda çevresindeki insanlar huzur ve güvenlik bozucu bir eyleme kalkışabilirler' veya buna benzer bir cümle. Bu hukuki değil. Duyduğumda inanamadım. Kendilerinden de yazılı olarak varsa ulaştırın takip edelim dedim" ifadelerini kullandı.
Varsayımlara dayalı olarak böyle bir karar verilemeyeceğini vurgulayan Arınç, "Güvenlik bozucu eylemlere karşı güvenlik güçlerinin de elbette alacağı tedbirler vardır. Kaldı ki insan hayatı önemlidir. İnsan hayatının söz konusu olduğu yerde hiçbir mütalaanın geçerli olmaması gerekir" dedi.
BDP'li vekillerle çözüm sürecini de konuştuklarını anlatan Arınç, verimli bir görüşme olduğunu söyledi.
Arınç, "Cezaevinde sağlık açısından zor durumda olanlarla ilgili bir şeyler yapılabilir mi" sorusuna "Elbette yapılabilir" karşılığını verdi.
Cezaevi şartlarının son yıllarda çok iyi noktaya getirildiğini ifade eden Arınç, "Ancak sağlık şartları bakımından içeride kalmalarının mahsurlu görüldüğü her tutuklu ve hükümlünün tahliye edilmesi lazım. Sadece hastane şartları önemli değil. Bir insanın evine gitmesi, aile ortamı içinde bulunması, arkadaş ortamı içinde bulunması aynı zamanda tedavisinin de devam etmesi gerekiyor" diye konuştu.
Ağır hastalığı olduğu bilinen Güler Zere ile ilgili hükümetin harekete geçtiğini, Zere'nin 1 ay içinde tahliye olmasına karşın 3 ay sonra vefat ettiğini anlatan Arınç, aynı durumda başka kişiler de olabileceğini söyledi.
Arınç, "Bu çığlığa hiç kimsenin kulağını kapatmaması lazım. Biz hükümet olarak yaptığımız yeterli değilse onun için mutlaka yeni hükümler getiririz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyu konuşacağım. Ama yazılı olarak da nerede kim var, hangi şartlar altında? Bunu da bugünden itibaren toplamaya çalışıyoruz" dedi.
-Yeniden yargılama
Yeniden yargılamaya ilişkin soru üzerine Arınç, mevcut hukuk düzeninde bunun şartlarının zaten olduğunu anımsattı.
Yeni delil bulunması, esasa dayanak teşkil eden delilin sahteliği, yalan şahitliğin tespiti, AİHM kararıyla bozulması gibi durumların yargılamanın iadesi sebebi olduğunu anlatan Arınç, "Bu varken yeni olarak ne yapılabilir? Bu konuda ben şahsen yeni olarak bir şey yapılmasının çok zor olduğunu, mevcut hukuk sistemine bunu adapte etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum ancak üzerinde konuşmamız lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Barolar Birliğinin (TTB) bu konuda inisiyatif aldığını, TTB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun siyasilerle görüşerek bitmiş davaların yeniden görülmesiyle ilgili önerilerini anlattığını hatırlatan Arınç, "Doğrusu ilk planda baktığımda bugünkü mevcut hukuk sisteminde buna çok imkan olmadığını gördüm" dedi.
"Yargı üç erkten biriyse onun verdiği kararların yasamanın yapacağı bir şeyle ortadan kaldırılması, geçersiz sayılması nasıl mümkün olabilir" diyen Arınç, "Yargılamanın iadesi yönünden değil ama bir af çıkartılırsa bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırabilir. Af çıkarmanın da Anayasa içinde yeri belli. Büyük bir çoğunluk olması lazım. Ama ben Feyzioğlu'nun şüphesiz bir hukukçu olarak, Barolar Birliğini temsil eden kişi olarak düşüncelerinin saçma olduğunu söyleyemem. Tartışılması gerekir" diye konuştu.
TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan bilirkişi raporu tartışmalarına değinen Arınç, "Bu gerçekse, mahkeme de bu rapora itibar edecekse kendi içinde gereğini yapar. Dava bitmişse, 'Çok önemli bir delildi. Biz de buna dayanmıştık. Kararı da buna göre vermiştik. Demek ki bizim kararımız sakat' derse mesele yok. Yargılaması devam eden bir davaysa o zaman o delilden vazgeçer başka delillere göre karar verebilir. Hukukta çare tükenmez" dedi.
-Terörle Mücadele Kanunu
Arınç, soru üzerine, özel yetkili mahkemelerin kalkacağını belirterek, "Henüz çalışma halinde olan bir taslak ya da kaba çalışma diyebileceğimiz bir düşünce. Ama yargılamanın iadesi herhalde bir ayı bulan bir tartışma" diye konuştu.
Terörle Mücadele Kanunu üzerinde mutlaka bir şey yapmaları gerektiğine inandıklarını ifade eden Arınç, bununla ilgili yapılan düzenlemeyle, düz propagandanın suç olmaktan çıkarıldığını, nitelikli, şiddete yönelen propagandanın suç haline getirildiğini hatırlattı.
Ancak bunun yeterli olmadığını vurgulayan Arınç, "İçim yanarak söylüyorum, dün de BDP'li milletvekilleriyle konuşurken söyledim, öyle bir maddemiz var ki bizim kim akıl ettiyse, kim düşündüyse üstün bir zeka. Bizim anayasada böyle hükümler vardır" diye konuştu.
Arınç, "Bakın o madde şu, terör örgütünün üyesi olmamakla birlikte yine de yaptığı eylemlerle örgüt lehine faaliyette bulunana da ceza veriyor. Nasıl ayıracağız? Ayırmadıkları için zaten onlarca insan içeride" dedi.
Bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini ifade eden Arınç, Terörle Mücadele Kanunu'nun çok yeni bir kanun olmadığını, 90'lı yıllardan geldiğini söyledi. Arınç, 2005'te yeni ceza kanunu yapılırken terörle mücadeleyi de içerisine alacak maddeler konulduğunu dile getirerek, "O zaman TMK'ya ihtiyaç kalmadı, bizim düşüncemize göre. Fakat bugüne kadar da bu geldi" değerlendirmesinde bulundu.
"Adalet Bakanı Bozdağ'ın 'kanunu bazı nedenlerden dolayı kaldıramadıklarına' ilişkin açıklamasının" sorulması üzerine de Arınç, çözüm sürecinde bir yılın doldurulduğuna işaret etti.
Arınç, "Bir yıl öncesinde karakollar basılıyor, mayınlar patlıyor, sokaklarda canlı bombalar kadınları, karınlarındaki çocuklarıyla havaya uçuruyordu. Şehir merkezlerinde Gaziantep'te, Kayseri'de, her yerde büyük eylemler vardı. Güvenlik sorunu vardı. Askerimiz, polisimizin yanında kadınlar, çocuklar, köylüler de ölüyordu. Böyle bir ortamda caydırıcı olması bakımından Terörle Mücadele Kanunu'na ihtiyaç duyulmuş olabilir" dedi.
Şimdi çözüm süreciyle birlikte bu fazlalıktan vazgeçmeleri gerektiğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Ceza Kanunu yeterlidir, hatta onu bile gözden geçirebiliriz. Terörle Mücadele Kanunu'nun da amacını karşılıyor, artık buna gerek kalmadı. Çünkü hapşıran bir insana idam cezası vermeye kalkarsanız bu aksine caydırıcı olmuyor daha da teşvik edici oluyor. Dün arkadaşlarımızın anlattığına bakılırsa, bu kadar eziyetler karşısında, bu kadar uzun tutukluluklar karşısında hiç kimse inandığından da vazgeçmiyor. Belki daha çok bilenerek, daha çok ilerisine hazırlanma ihtiyacı duyuyor. Eğer 1980 darbesi sonunda Diyarbakır Cezaevi'nde acılar yaşanmamış olsaydı, terör bu üst noktaya gelebilecek miydi, herkes elini vicdanına koyup düşünmeli."
Arınç, "10. Ağır Ceza, Balyoz Davası'nda yeniden yargılama talebini reddetmişti. 11. Ağır Ceza kaldırdı" şeklindeki hatırlatma üzerine de bunun şekli bir unsur olduğunu belirtti. Avukat Celal Ülgen'in açıklamalarını hatırlatan Arınç, "Şekli bir bozmadır, doğru bir bozmadır, bundan sonra gereğini herhalde buna göre yapacaklardır" dedi.
-HSYK teklifi
"HSYK teklifi durduruldu, yeniden anayasa değişikliği gündeme geldi. Anayasa değişikliğinden umutlu musunuz" sorusu üzerine Arınç, "Kaldığımız noktadayız, çok ümitli değilim" diye konuştu.
Arınç, "Somut olarak Meclis Başkanımızın tarafları bir araya getirerek şu madde üzerinde mutabık kalın diye bir çalışma yaptığını doğrusu bilmiyorum, böyle bir birlikteliğin de olduğunu bilmiyorum. İlanihaye bekleyemeyiz. Biz varız. Gelin masa başında HSYK'nın, 159'dur anayasadaki maddesi. Onu yeniden, yani yapısını yeniden gözden geçirelim" ifadesini kullandı.
Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"Eğer değişiklik olacaksa Avrupa'daki örneklerine bakalım. Tabanı yine zengin olsun ama gruplaşmalar olmayacak, her farklı fikrin de temsil edilebileceği, çünkü mahkeme değil HSYK, idari bir organ. Fakat tabii hakimlerle, savcılarla ilgili önemli bir merci. Bunu yapalım dedik. Şimdi bu sonuna kadar beklenecek bir şey değil, önümüz seçim. Bu hafta, en fazla öbür hafta, neyse beklenecekse, bir şey çıkmazsa biz geri kalan maddeleri de çıkarırız. Çünkü yaptığımız şey bana göre Anayasa'ya aykırı değil. Evet, yargı bir karar verecektir, diyelim ki Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasal denetim altındayız biz, onun kararına da elbette uyarız. Ama biz Anayasa'yı değiştirmiyoruz, biz Anayasa'nın 159. maddesinde 'HSYK şu usul ve esaslara uygun çalışır' diyen bir kanunun maddelerini değiştiriyoruz. Kanunun maddelerini değiştirmek, şüphesiz Anayasa'ya aykırı değilse mümkündür. Bunun muhalefet elbette zararlı taraflarını söyleyecektir ama işi kavgaya dökmemek suretiyle. Esasen o kavgalardan sonra da herkes sulh oldu, uslandı, bundan sonra da zannediyorum ki HSYK görüşmeleri kavgasız devam eder."
- Ankara