Binali Yıldırım, "Çağdaş Türk Dünyası Ortak Edebiyatın İnşası ve Nazım Hikmet Çalıştayı"na katıldı Açıklaması
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım, "Nazım Hikmet, bir dönem 'esir' diye nitelendirdiğimiz ve özgürlüklerine kavuşmaları için mücadele ettiğimiz Sovyetler Birliği'nin egemenliği altındaki Türkler tarafından Türkiye'nin, Türk dilinin, Türklüğün sembolü...
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım, "Nazım Hikmet, bir dönem 'esir' diye nitelendirdiğimiz ve özgürlüklerine kavuşmaları için mücadele ettiğimiz Sovyetler Birliği'nin egemenliği altındaki Türkler tarafından Türkiye'nin, Türk dilinin, Türklüğün sembolü olarak görülmüştür." dedi.
Binali Yıldırım, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinin Prof. Dr. Erdoğan Büyükkasap Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Çağdaş Türk Dünyası Ortak Edebiyatın İnşası ve Nazım Hikmet Çalıştayı"nda yaptığı konuşmada, etkinliğin, Nazım Hikmet'in her yönüyle konuşulması, edebi kişiliği ve kimliğinin ortaya çıkması, doğru bilinen yanlışların, yanlış bilinen doğruların gelecek kuşaklara aktarılması için düzenlendiğini söyledi.
Nazım Hikmet'in çocukluğundan bugüne hayatından kesitler anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Nazım Hikmet şiirlerinde sadece duygularını ve özlemini dile getirmemiş, aynı zamanda Nazım Hikmet siyasi mesajlar da vermiştir. Bu nedenle Cumhuriyetin ilan edildiği dönemden başlamak üzere soğuk savaşın devam ettiği süre içerisinde Nazım Hikmet hep gündemde olmuştur. Sosyalist çevrelerin Nazım Hikmet'i ideolojik bir taassupla sahiplenmeleri milliyetçi, muhafazakar siyasi çevrelerin de kendi sahiplendikleri merhum Necip Fazıl gibi şair ve yazarlara, ideolojik bir taassupla sarılmalarına yol açmış ve iki tarafın da karşılıklı olarak birbirlerini okuyup anlamalarını engellemiştir. Nazım Hikmet'in doğru şekilde anlaşılması ancak yakın zamanda mümkün olmuştur."
Yıldırım, ülkede ve dünyada 20. yüzyıla yön veren komünizm, faşizm, kapitalizm gibi ideolojilerin olduğunu belirterek, ideolojik çatışmalar sebebiyle on binlerce, yüz binlerce insanın hayatını kaybettiğini, yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldığını dile getirdi.
Soğuk savaş dönemi diye de nitelendirilen bu dönemde, Türk milletinin, özellikle gençliğin, ideolojik kamplara ayrıldığına işaret eden Yıldırım, "Her kampın kendi şairleri, yazarları, düşünce adamları, kanaat önderleri vardı. Belki hepsi aynı şeyleri söylüyorlardı ama birbirlerini dinlemedikleri için herkes farklı bir söz söylediğini, farklı bir siyasi görüşü savunduğunu zannediyordu." diye konuştu.
" Türkiye'nin, Türk dilinin, Türklüğün sembolü olarak görülmüştür"
Özellikle 1950'lerden itibaren bu ayrışmanın daha sert olduğunu kaydeden Yıldırım, şöyle devam etti:
"Nazım Hikmet de bu dönemin sembol isimlerindendir. Ülkemizde ve ülkemiz dışında hakkında bugüne kadar yüzlerce kitap ve binlerce makale yazılmıştır. Ancak Nazım Hikmet hakkında yazılan kitap ve makaleler, siyah ile beyaz kadar birbirine zıt olmuştur. Bunun nedeni biraz önce de ifade ettiğim gibi 20. yüzyılda insanların, düşüncelerin, eserlerin ait oldukları ideolojik topluluklara göre değerlendirilmesidir. Ateşin hem yakması hem ısıtması misali Nazım Hikmet de Türkiye'de farklı, Türkiye dışındaki Türkler tarafından farklı değerlendirildi. Türkiye'de 'hain' diye nitelendirilip vatandaşlıktan çıkartılan Nazım Hikmet, bir dönem 'esir' diye nitelendirdiğimiz ve özgürlüklerine kavuşmaları için mücadele ettiğimiz Sovyetler Birliği'nin egemenliği altındaki Türkler tarafından Türkiye'nin, Türk dilinin, Türklüğün sembolü olarak görülmüştür."
Yıldırım, Sovyetler Birliğinin Nazım Hikmet'i Türklere komünizmi benimsetmek için propaganda aracı olarak gördüğünü ifade ederek, "Ancak 'her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır' misali sonuç Sovyetler Birliği'nin planladığı gibi olmamıştır. Nazım Hikmet, Sovyetler Birliği sınırlarındaki Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere konferanslara götürülmüştür. Onun geldiğini haber alan Türkler de coşkulu, heyecanlı bir şekilde konferans salonlarını doldurmuşlardır. O yıllarda Nazım Hikmet'i görmek, dinlemek uzun yıllar hasretini çektikleri Türkiye'nin kokusunu içlerine çekmek, ruhuna nüfuz etmek, Türkçe konuşup söyleşmek demekti. Söz konusu bu durum, Türklerin yaşadığı bölgelerde Türklük şuurunu yükseltti. Zaten Sovyetler Birliği'nde onun bu etkisi fark edildiği andan itibaren Moskova dışına çıkması yasaklanmış, KGB tarafından takibe alınarak Türklerle buluşmasına izin verilmemiştir." diye konuştu.
"Türk dünyasının ortak edebiyatının inşasına Nazım Hikmet'le başlanmalı"
Konuya ideolojik bir pencereden bakılmaması gerektiğinin altını çizen Yıldırım, Nazım Hikmet'in Türk milletinin ve Türk dünyasının ortak şairi olduğunu vurguladı.
Türk dünyasının ortak edebiyatının inşa edilmesine Nazım Hikmet ile başlanılmasının isabetli bir tercih olduğunu söyleyen Yıldırım, gelecekte yapılacak çalışmalara da bunun örnek teşkil edeceğine inandığını sözlerine ekledi.
Vali Hamza Aydoğdu da Türk tarihinin geçmişi ve zenginliklerini anlattı.
Rektör Prof.Dr. Akın Levent de bir konuşma yaparak, katılımcılara teşekkür etti.
Konuşmaların ardından çalıştay, farklı ülke ve Türkiye'deki üniversitelerden akademisyenlerin Nazım Hikmet hakkındaki sunumlarıyla sürdü.
Çalıştayın onur ve düzenleme kurulu üyesi Prof. Dr. Ali Kafkasyalı, Yıldırım'a Nazım Hikmet'le ilgili yazdığı kitabı hediye etti.
Programa, AK Parti Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman, Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksun, kamu kurum müdürleri ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı.