CHP Cezaevi İnceleme Komisyonu 'Tutuklu Milletvekilleri Raporu'nu Hazırladı (2)
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, "Tutuklu milletvekilleri artık değişmekte olan bir kavram."
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, "Tutuklu milletvekilleri artık değişmekte olan bir kavram. Yargı süreci değiştikçe, ilerledikçe 'tutuklu milletvekili' kavramı, 'hükümlü milletvekili' kavramıyla yavaş yavaş yer değiştirmeye başlıyor"
CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ile Nurettin Demir tarafından cezaevlerinde yapılan inceleme, temas, görüşme ve değerlendirme sonucunda hazırlanan "İradesi Hapsolmuş Bir Ülkenin Çığlığı" isimli rapor CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve Mustafa Balbay'ın eşi Gülşah Balbay'ın katılımıyla açıklandı. CHP Genel Merkez'de gerçekleşen toplantıda, Hamzaçebi, CHP Cezaevi İnceleme Komisyonu'nun bu zamana kadar başarılı işler yaptığını kaydederek, "Türkiye'nin gündeminde 2011 seçimlerinden beri var olan ve bundan sonrada var olacağı anlaşılan bir sorunu inceledikleri bir raporu hazırladılar. Tutuklu milletvekilleri raporu. Tutuklu milletvekilleri artık değişmekte olan bir kavram, yargı süreci değiştikçe, ilerledikçe tutuklu milletvekili kavramı hükümlü milletvekili kavramıyla yavaş yavaş yer değiştirmeye başlıyor. Tutuklu ve hükümlü milletvekilleri bir bireysel sorun değildir. Onların özgürlük sorunu sadece 8 kişiye yönelik olarak ortaya konulan bireysel bir sorun değildir. Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı bir özgürlük sorunudur. Güçlü demokrasiler insan hak ve özgürlüklerinin güçlü olduğu demokrasilerdir. 1789 yılında yayınlanmış olan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 16'ıncı maddesi şöyle der: 'Hakları güvence altında olmadığı kuvvetler ayrılığının bulunmadığı ülkelerde demokrasi yoktur' Türkiye'ye baktığımızda kağıt üzerinde anayasa dediğimiz bir metin olduğunu görüyoruz. Ancak bu metin bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir metin değildir. Tutuklu ve hükümlü milletvekilleri bir özgürlük sorunu olarak ele alınmalıdır " değerlendirmesini yaptı.
Raporla ilgili ayrıntıları açıklayan CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu (CHP-CK) üyeleri olarak bugüne kadar, haksız ve hukuksuz gözaltı ve tutuklamaları, uzun tutukluluk sürelerini, gerçekçi kanıtlara dayanmayan iddianameleri kamuoyunun gündemine getirmeye çalıştıklarını belirterek, "Hukuk devletinin adım adım nasıl ortadan kaldırılmaya çalışıldığını göstermeye çalıştık. Bu duruma karşı durduk, durmaya da devam ediyoruz. Tutsak hastalar, sendikacılar, avukatlar, gazeteciler, öğrenciler, bilim insanları ve milletvekilleri ile görüşmeler yaptık. Onların adalet çığlıklarını hazırladığımız raporlar ile kamuoyu ile paylaştık. Cezaevi raporlarımıza ek olarak, 2012 yılında hazırlamış olduğumuz "Hasta Mahpuslar Raporumuzu" ve "Tutuklu Gazeteciler Raporumuzu" yayınladık. Bu rapor bizim değil AK Parti'nin eseridir. Büyük bir utanç ile söylememiz gerekir ki, tüm ziyaretlerimiz sonrasında dünyanın en çok tutuklu öğrencisini, sendikacısını, avukatını, gazetecisini, bilim insanını cezaevlerinde ziyaret eden milletvekilleri olarak tarihe geçtik. Buna ek olarak, CHP-CK üyeleri olarak, "dünyada en çok tutuklu milletvekilini ziyaret eden milletvekilleri" olarak da ne yazık ki bir rekor daha kırdık. Bugün sizlerle paylaşacağımız rapor, dünya parlamentolarında eşi benzeri görülmemiş ve daha önce hiçbir parlamento için hazırlanmamış bir rapor. Ne yazık ki ilk defa bizler böyle bir Raporu hazırladık" şeklinde konuştu.
"BU ÜLKENİN MECLİS'İNDE BARIŞ YOK"
Meclis'in yedi damarı tıkalı olduğunu kaydeden Ağbaba, "Van Milletvekili Kemal Aktaş, İstanbul Milletvekili Engin Alan, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Şırnak Milletvekili Selma Irmak, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım aramızda yine yok. Çünkü onlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde olmaları gerekirken Türkiye Büyük Milletvekili Mahpushanesindedirler. Tutuklu 7 milletvekili ve temsil hakkı büyük bir hukuksuzluk ile gasp edilmiş Hatip Dicle AK Parti'nin ileri demokrasi anlayışının sonucu olarak hala cezaevlerinde tutuluyor. Dolayısıyla bu ülkenin Meclis'inde barış yok. Peki soruyoruz biz de; bu ülkenin meclisinde, üniversitelerinde, sokaklarında barış yoksa neresinde barış olur. Bugün kelimenin tam anlamıyla halkımızın iradesi cezaevlerinde hapsedilmiş durumda" ifadesini kullandı.
Yaptıkları tespiti paylaşmak istediklerini ifade eden Ağbaba, sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün, 7 Milletvekilinin cezaevinde bulunması TBMM'nin sorunudur. Meclisimiz bir kez daha 'kendi sorununu çözemeyen bir Meclis' olarak tarihe geçmiştir. Bu noktadan hareketle, sormak gerekiyor, kendi sorununu çözemeyen bir Meclis ülkenin herhangi bir sorununu çözebilir mi?
Bugün sizlerle ve kamuoyu ile paylaşacağımız raporumuzun alt başlığı "iradesi hapsolmuş bir ülkenin çığlığı". Yüz binlerce oyun sahibi 7 milletvekili Meclis'te yok. Bunun tek bir anlamı var, O da halkın iradesi 2 yıldır hapsolmuş. 2 yıldır çözülmeyen bir demokrasi ayıbı, dinmek bilmeyen bir adalet çığlığı var. Ancak iktidar körleri sağırları oynuyor.
Bugüne kadar halk adına yapıldığı söylenen duruşmalarda alınan kararlar ile yüzbinlerce seçmenin iradesi görmezden geliniyor ve milletvekili seçilmiş kişiler "kaçma şüpheleri" veya "delilleri karartma şüphesi" olduğu gerekçesiyle tutsak ediliyor. Anayasa'nın ilgili 83. Maddesi ile sağlanan "yasama dokunulmazlığı" hakkı ihlal ediliyor. Tüm çabalarımıza, tekliflerimize ve uyarılarımıza rağmen İktidar bu sorunun çözümü için tek bir adım dahi atmıyor. Bizler açıkça söylüyoruz, bugün AK Parti'nin 'parmak demokrasisine' mahküm edilen Meclis, "Tutuklu Milletvekilleri" sorunu ile dünya siyasi tarihine geçmiştir. Dünya parlamentolarında bizim dışımızdaki hiçbir parlamentoda tutuklu milletvekili problemi yoktur. Bugün yeni bir kanun teklifi ile AK Parti'nin bu konudaki samimiyetini bir kez daha ölçeceğiz. Halkın iradesini temsil eden ve tüm Türkiye tarafından tanınan ve bilinen tutuklu milletvekillerinin tutuksuz yargılanmama sebebi nedir? Parlamento çatısı altında siyaset yapmak adına halk tarafından görevlendirildiğinin bilincinde olan hangi milletvekili ülkeyi terk etmeyi düşünebilir? Bugüne kadar gizli tanık ifadeleri, ortam dinlemeleri sonucu oluşturulmuş ve ev/ortam aramalarında toplanmış delillerin, milletvekilleri tarafından karartılabilmesi mümkün müdür?
İşte bizler, bu sorulara yanıt bulmak için, ortadaki bu büyük hukuksuzluk ile mücadele etmek adına "Tutuklu Milletvekilleri Raporunu" hazırladık. Silivri, Sincan, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa cezaevlerini tek tek gezdik. Tutuklu Milletvekilleri ile yüz yüze görüştük. Onların ağızlarından karşılarına dikilen hukuk terörünün boyutunu gözlemledik. Raporumuz hazırlanırken halen cezaevinde olan, 2 yıl boyunca halkı temsil yetkisi gasp edilen ve ancak bu yasama yılı başında yemin ederek görevine başlayabilen Sayın Prof Dr. Mehmet Haberal'ı da dahil ettik. Raporumuzu, Sayın Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına ve parlamentoda grubu bulunan siyasi partilere göndereceğiz. Ayrıca raporun İngilizce çevirisini de uluslararası kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine, AB Parlamentosuna göndereceğiz."
CHP-CK olarak cezaevleri hakkında bugüne kadar onlarca rapor hazırladıklarını da kaydeden Ağbaba, "Çok yalın ve tek bir tespitimiz var. Türkiye öğrencilerden, gazetecilere, akademisyenlerden, askerlere, avukatlardan sendikacılara kadar toplumun hemen her kesimi için "dünyanın en büyük cezaevi" görünümündedir. Aynı tanımlama milletvekilleri için de geçerlidir. Ülkemiz dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bu uygulama ile "dünyanın en büyük milletvekili cezaevi" olarak da tarihe geçmiştir. Bu durum hiçbir demokrasi anlayışına uymamaktadır. İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, bizlere yazdığı mektubunda bu durumu şöyle yorumluyor. 'Meclis'te dolayısıyla Türkiye'de 'irade özgürlüğü sorunu' vardır" şeklinde konuştu.
Bugün cezaevlerinde tutulan milletvekillerinin, tutukluyken seçilen ilk milletvekilleri olmadığını ifade eden Ağbaba, "Şubat 1950'de tutuklanan Mümtaz Faik Fenik, 14 Mayıs 1950 de milletvekili seçilince tahliye edilmiştir. Temmuz 1957'de Osman Bölükbaşı hükümete hakaretten tutuklanmış ancak 1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisinden milletvekili seçilmesiyle tutukluluğu sonlandırılmıştır.
Fadıl Akgündüz hakkındaki dolandırıcılık iddiaları nedeniyle 4 yıl 2 ay hapis cezası almış, tutuklama kararı çıkmasından sonra yurt dışına kaçmış ve kırmızı bültenle aranmaya başlanmıştır. Daha sonra 2002 seçimlerinde Siirt'ten bağımsız milletvekili olan Akgündüz'ün, seçilmesinin ardından hakkındaki tutuklama kaldırılmış ve 9 Kasım 2002'de Türkiye gelmiştir. Sebahat Tuncel, örgüt üyesi olmaktan yargılandığı davada 9 aydır tutuklu iken, 2007 seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olarak seçimlere girmiş ve milletvekilliği seçilmiştir. Milletvekili seçilmesi ile 25 Temmuz 2007 tarihinde cezaevinden tahliye edilmiştir. Tarihimizde bu kadar örnek mevcutken, bugün hala milletvekillerinin tutuklu olması iktidarın yargıya açıkça müdahale ettiğinin göstergesidir. Ayrıca yargının da keyfi olarak hareket ettiğini göstermektedir. Bugün halkın iradesinin özgür olmadığı ülkemizde "demokrasi yokluğu" çekilmektedir. Bugün çıkartılan tüm paketler ile paketlenerek rafa kaldırılan demokrasinin açlığını çekiyoruz" değerlendirmesini yaptı.
Gelinen noktada kimin terörist olduğuna kimin olmadığına karar vermenin Başbakan'a kaldığını söyleyen Ağbaba, Başbakan'ın, cezaevlerinde tutulan belediye başkanları, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler, avukatlar ve bilim insanları için ortak bir söylem geliştirdiğini kaydederek şöyle devam etti:
"Onlar öğrenci, gazeteci, belediye başkanı, avukat, sendikacı, bilim insanı, milletvekili vb. değil, terörist". Ülkemiz dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bu uygulama ile "dünyanın en büyük milletvekili cezaevi" olarak da tarihe geçmiştir. Tutuklu milletvekillerinin haklarındaki suçlamalar aynı. Kemal Aktaş "siyaset akademisi sorumlusu" olmaktan, Engin Alan "Askerlik mesleğinden", İbrahim Ayhan "İl başkanlığından", Mustafa Balbay "gazetecilikten", Hatip Dicle "DTK eşbaşkanlığından", Mehmet Haberal "Bilim insanı olmaktan", Selma Irmak "Belediye Başkanlığından, Faysal Sarıyıldız "Belediye Meclis Üyeliğinden, Gülser Yıldırım "ilçe yöneticiliğinden" yargılanmaktadır. Yani tüm tutuklu milletvekillerimiz, üstlenmiş oldukları görevlerden dolayı yargılanmaktadır. Tek tek milletvekillerimiz hakkındaki iddialar ve haklarındaki deliller çok benzer ve tipik. Hepsi "özel yetkili mahkeme mantığı ve tekniğiyle" oluşturulmuş durumda. Sözlerime son verirken bir kez daha altını çizmek istiyorum. Meclis Başkanlığı ve Meclis Başkanı "tutuklu milletvekili sorununu" adeta görmezden gelmektedir. Ancak ve ancak Meclis'in kendisinin çözebileceği bu sorunu, bu demokrasi ayıbını adeta yok saymaktadır. Meclis Başkanı sadece bir kere bayram tebriği göndermiş ve onların Başkanı değilmiş gibi davranmıştır. Bu rapor ile bu sorunu bir kez daha ülke gündemine getiriyor ve sorumluluğu olan herkese sorumluluklarını hatırlatıyoruz."
"TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİ HAKKINDAKİ İDDİALAR VE ALEYHLERİNDE KULLANILAN DELİLLERE ÖRNEKLER"
Tutuklu Milletvekilleri hakkındaki iddialar ve aleyhlerinde kullanılan delilleri paylaşan Milletvekili Özgür Özel, şunları söyledi:
"Tutuklu Milletvekili Van Bağımsız Milletvekili Kemal Aktaş, hakkında suçlamalar hakkında kendi açıklamasını aynen iletiyoruz. Diyor ki Aktaş: 'Üyesi olduğum partinin tüm faaliyetlerine katılmam suç unsuru olarak gösterilmektedir.' Diğer milletvekillerimizin iddianamelerinde de aynı benzeri suçlamalar var. Katıldıkları, parti çalışmaları, basın açıklamaları, mitingler, yaptıkları konuşmalar, miting organize etmek için yaptıkları görüşmeler. Diğer yandan Kemal Aktaş'ın hakkındaki delillere baktığımız da karşımıza şu çıkıyor. Başbakan'ın büyük bir beklentiyle hazırlayıp sunduğu ancak fos çıkan "demokratikleşme paketine" benzer yüzlerce pakete ihtiyacı ülkenin. Bu ülke siyaset yapan ve milletvekili seçilen Aktaş'ın hakkındaki deliller demokrasimizin ve hukuk devletimizin içler acısı halini gösteriyor. Aktaş'ın iddianamesinde, okumak için bilgisayarına kaydettiği 'Dinler tarihi, Felsefe, Anarşizm, Ekoloji' vb. birçok konudan oluşan ve herkesin internetten istediği an ulaşabileceği yazılar "örgütsel doküman" olarak adlandırıldı. Örneğin tutuklu milletvekili İstanbul Milletvekili Engin Alan. Engin Alan, görev arkadaşları olan generaller ile ilişkisinin bulunması, konuşması, hatta akrabalık bağının bulunması ise iddianamede yer verilen deliller arasında gösteriliyor. Diğer yandan Engin Alan, bir hakimin kendisine çıkabilir dediğini diğer bir hakimin tutuklu kalması gerektiğini söylemesini eleştiriyor. Alan diyor ki, 'Aynı hukuk fakültesinden mezun olan bu hakimlerin farklı kararlara imza atmasını anlamak mümkün değil.' Engin Alan, kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin şu yorumu yapıyor: 'Benim suçlamadıkları hiçbir şey kalmadı. Korkarım Pargalı İbrahim'in boğulması olayından da ben sorumlu olacağım." Sizlerin huzurunda buradan kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz."
Gazeteci olarak yaptığı görüşmelerden ve faaliyetlerden dolayı tutuklanan 34 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Balbay'ın raporda yer alan ifadeleriyle ilgili olarak Özel, "5,5 yıldan beri yargılama hiç yapılmamış gibi 5,5 yıl önce savcı ne dediyse 5,5 yıl sonra aynısını diyorlar. Ayrıca, Balbay'ın 8 yıllık süreyi kapsayan delillerin notlarının bilgisayar ortamında 3,5 dakikada ve aynı anda oluşturulduğu Boğaziçi Üniversitesi bilirkişi raporuyla ispatlanmış olmasında ve raporda bu notların delil olarak kullanılamayacağı belirtilmesine rağmen aleyhine kullanılmaya devam edilmiştir" diye konuştu.
Balbay'ın hakkındaki iddialarla ilgili ifadelerini ise Özel şöyle paylaştı:
"Benim için "Balbay, suçu 2005'ten önce işlemiş" diyorlar. Ama ben yıllardır gazeteciyim. Yıllardır aynı anlayış ile gazetecilik yapıyorum. Şimdi yaptığım bu gazeteciliğin 2005 e kadar olan kısmı suç, 2005'ten sonrası suç değil. 2005'e kadar hükümeti devirmeye teşebbüs etmişim, diğer zamanlarda etmemişim. Ama Balbay aynı gazeteci Balbay."
Özel, kendisini ziyaret ettikleri zaman hakkında verilen cezanın adeta matruşka gibi olduğunu söyleyen Balbay'ın ifadelerine şöyle devam etti:
"Benim için bilgisayarımdan çıkarıldığı söylenen notlardan 4 suç çıkardılar. Her bir suçun içinden de 4 tane suçlu Mustafa Balbay çıkardılar. Yazdıklarımla hükümeti devirmeye çalışma suçundan 16 yıl, bu yazdıklarımı dayandırdığım belgeleri bulundurduğum için 9 yıl, bu belgelerin içindeki adı geçen kişilerle ilgili haber yapmaktan 7 yıl, buradaki kişilere ait verileri bulundurmaktan, yani kişisel verileri açığa çıkartmaktan da 2 yıl 8 ay ceza aldım. Gazeteci aynı gazeteci. Yapılan haber, yazılan kitap aynı. Suçun içinden suç, gazetecinin içinden suçlu çıkarıyorlar. Bilgisi, belgesi olmayan gazetecilik olur mu? Öyle yapılırsa, buna gazetecilik denir mi? demiştir."
Balbay'ın kendilerine gönderdiği mektupta ise tarihimizde daha önceki örnekleri hatırlattığını kaydeden Özel, "Türkiye'nin yakın tarihinde hapisteyken milletvekili seçilen herkes serbest bırakıldığı halde ilk kez bunun tersine karar verildi. Mahkeme tutukluluğa devam kararı verirken Anayasa'yı "özgürlükleri kısıtlayıcı" yönde yorumlamış ve şu iki gerekçeye kararda yer vermiştir: 1) Milletvekili seçilmesi yurt dışına kaçma ihtimalinin ortadan kalktığı anlamına gelmez. 2) Serbest bırakılması öteki tutuklu sanıklara karşı eşitsizlik olur. Balbay'ın tutukluluğu hakkında bu iki gerekçe milletvekillerimizin cezaevlerinde tutulmasının adeta ortak gerekçesi. Tarafımıza gönderdiği mektupta Balbay çok çarpıcı 4 hak ihlalinden bahsediyor. Bu hak ihlallerinin ise ülkemizde özgürlükleri nasıl kısıtlandığına örnek gösteriyor. Balbay'ın cümleleri şöyle:
Mesleki faaliyetlerimden terör suçu üretilerek basın özgürlüğü ihlal edilmiştir. Tüm gazetecilere yönelik bir tehdit oluşturulmuştur.
Mesleğimi özgürce sürdürmem, bildiğim doğruları halka yansıtmam engellenerek ifade özgürlüğü ihlal edilmiştir. Yukarıdaki iki ihlal beraberinde halkın bilgi edinme hakkını ihlal etmiştir.
Milletvekili seçilmeme hukuk önünde hiçe sayılmış, milli iradenin Meclis'e tam yansıması engellenmiştir. Demokrasinin en önemli kuralı ihlal edilmiştir. Bu rapor hazırlanırken hala tek kişilik hücrede tutulmaya devam eden Balbay, görüşmelerimizden birinde ülke siyasetine yönelik çarpıcı bir tespiti şu cümlelerle ifade etmiştir: "Diktatörlük bir kişinin milyonlarca insana hükmetmesi değil, milyonlarca insanın bir kişinin diktatörlüğünü kabul etmesidir."
Özel, diğer bir milletvekili Şırnak milletvekili Selma Irmak'ın ailesinin ve yakınlarının, tutuklandığını mahkemeden değil basında öğrendiğini söylediğini belirterek, "Dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen haklarındaki iddiaların ve isimlerinin basın da çarşaf çarşaf yayınlandığını söylemektedir. Irmak'ın hakkındaki tüm suçlamaları ve ne ile suçlandıklarını öğrenmeleri ise 1,5 yıl sürdü. Irmak ve diğer tutuklular hakkındaki iddianame 7 bin 552 sayfadan ve yüzlerce klasör ek delil dosyalarından oluşuyor. Suçlamalar arasında en ilginç olanı ise Irmak'ın BDP'nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile yapmış olduğu bir görüşme. Bu görüşme aleyhine delil olarak kullanıyor" dedi.
Özel, diğer bir tutuklu milletvekili Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle'nin ise haksız ve hukuksuz yere milletvekilliğinin iptal edildiğini, bir siyasetçi olarak cezaevinde tutulduğunu ifade etti.
"TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNDE YAŞADIKLARI SORUNLAR VE HAK İHLALLERİ"
Cezaevlerinde milletvekillerinin karşı karşıya kaldıkları sorunları ise Milletvekili Nurettin Demir şöyle sıraladı:
"-Koğuşlarda kapasitelerin üstü mahpus bulunması: Örneğin 8 kişilik koğuşlarda 27 kişi, 22 kişilik koğuşta 45 kişi kalınıyor. Ayrıca "16 kişilik koğuşlarda 40'a yakın insan tutulunca kimi koğuşlarda merdiven altında, lavaboda, mutfak masası üzerinde yatmak zorunda kalınırken kimi koğuşlarda da vardiya halinde yatmak zorunda kalınıyor.
-Milletvekili yakınları taciz düzeyinde aranıyor. Rencide edici, onur kırıcı, ince arama yapılıyor. Çıplak aramalarda kadınlar iç çamaşırına kadar aranıyor.
-Banyo için yeterli miktarda su verilmiyor. Sıcak su sıkıntısı ile birlikte hijyen ciddi bir problem.
-Kışın ısınma, yazın serinleme sorunu mevcut.
-Yılda bir kez her tutukluya verilmesi gereken nevresim parayla satılıyor.
-Kürtçe yayınlar, Kürtçe yazılan mektuplar emniyete götürülüp uzun süre (bazen aylarca) el konuluyor
Her türlü demokratik eylem ve tepki, keyfi disiplin cezasıyla sonuçlanıyor ve sürekli soruşturma açılıyor.
-Revire çıkmak üzere verdikleri dilekçeler ya kayboluyor ya da haftalar sonra cevaplanıyor. Hastane sevklerimiz ayları bulduğu için doğru dürüst bir tedavi uygulanmıyor. Çoğu zaman ağrı kesici ilaçlarla geri gönderiliyorlar.
-Karavana usulü gelen yemeklerin içinden çivi, tırtıl, sinek, kıl, saç gibi çıkıyor.
-Milletvekillerine verilen "Unutmayınız " kartının cezaevine sokulmasına izin verilmiyor.
-Soda ve çiğ yumurta yasak, koğuş veya oda değiştirilmesine ise izin verilmiyor.
-Bir grip virüsünün tüm cezaevinde yayılması 2-3 günde gerçekleşebilmektedir
-Hastaneye sevk edilen hastalar bazen 6-7 ay sonra götürülmektedir.
-Küçük bir kanal tedavisi ile kurtarılabilecek bir diş için, hastaneye aylar sonra gidilmesi sebebiyle, genelde diş çekilmek zorunda kalınmaktadır.
-Günde 1 ya da 2 sefer yarım saatliğine verilen su ihtiyacı karşılamamakta, ciddi temizlik sorunlarına neden olmaktadır.
-Sohbet hakkının sınırlanması (2,5 saat)
-10 kitap sınırlaması dolayısıyla kitap bulundurmalarının engellenmesi"
Bazı Milletvekillerinin cezaevi koşullarına dair söylediklerini ise Demir şöyle aktardı:
"Faysal Sarıyıldız: "İlkel esir kampı koşullarını aratmayan Mardin Cezaevi'nde kaldığım 3 buçuk yıl boyunca her türlü gayri insani dayatma ile karşılaştık. Üç yıl boyunca gittiğimiz mahkemeler ayrıca işkenceye dönüşmektedir. Cezaevi ringlerinin standartlara göre olmayışı, 50'e yakın tutuklu veya hükümlünün her seferinde neredeyse üst üste yığılarak taşınması, en önemlisi de mahkeme günü boyunca ellerimiz kelepçeli olarak tutulduğumuz Adliye Binasındaki hücrelerin havasız, kirli ve dar olması açık bir işkenceye dönüşmektedir. Söz konusu durumu birçok kez mahkemede dile getirmemize rağmen en ufak bir çözüm geliştirilmemiştir."
Sarıyıldız'ın yakın dönemde yaşamış olduğu bir hastane sevkini ise Demir, "Hala hastaneye götürülürken tutuklu vekiller dahil, tüm siyasi tutsakların elleri kelepçeli olduğu halde ayrıca bir asker de harici bir kelepçeyle daha tutsağın koluna bağlanmaktadır. En son 17 Eylül 2013 tarihinde götürüldüğüm Diş Hastanesinde hasta koltuğuna oturtuluncaya kadar ellerim kelepçeli, bir er de koluma başka bir kelepçeyle bağlı, sağımda, solumda, önümde uzman bir çavuşun emrindeki askerlerle götürüldüm. Uzman Çavuş'a "Ellerim zaten bağlı, ayrıca bir askeri bağlayarak rencide etmenize gerek yok. Milletvekiliyim, kaçacak değilim." Dediğimde oldukça soğuk bir tavırla "Benim için fark etmez, bana böyle emir verildi, ben de uygulayacağım" cümleleriyle anlattı.
Meclis Başkanlığının bir kere bile iletişime geçmediği milletvekillerinin adeta kendilerini yok sayan bu yaklaşımı eleştirdiklerini de kaydeden Demir, "Örneğin Sayın Engin Alan'ın, Sağlık Bakanlığı tarafından kendisine verilen "adım ölçeri" cezaevinde kullanmasına izin verilmiyor. Sayın Alan diyor ki, "Obezite ile mücadele adına Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz dağıtılan "adım ölçeri" içeride kullandırmıyorlar, "Dalga geçer gibi 'adım ölçer' gönderiliyor sonra da kullandırmıyorlar" yorumunda bulunmuştur" ifadesini kullandı.
Mustafa Balbay'ın eşi Gülşah Balbay ise, tutuklu milletvekilleriyle ilgili, "Hazırlanmış olan bu rapor Türk demokrasi tarihinin yazılı bir utanç belgesidir. Bunları hükmen tutuklu vekilin eşi olarak üzüntü ve içinde dinledim. Alfabeye Q'lar X'ler eklenmek istenirken Mardin, Urfa, Şırnak Milletvekilleri içeride. Demokrasi denirken şuanda 7 vekil tutuklu ağır şartlar altında. Demokrasiyi bir denklem olarak söylersem, demokrasi bence eşittir; farklılık ve eşitliktir. Mecliste bugün ne kadar farklılık olursa ve bu farklılıklar kendilerini ne kadar eşit bir şekilde ifade etme şansı bulurlarsa işte orada demokrasi vardır. İktidara seslenmek istiyorum. Farklılıklardan ürkmeyin. Mecliste muhalif seslerin çokluğundan korkmayın, çünkü bu farlılıklar ne kadar artarsa eşitlik sağlanırsa gerçek demokrasi de ülkemize bu şekilde gelebilir. Bir an önce bu utancın sonlandırılmasını istiyorum. CHP üzerine düşen görevi yapmıştır. Şimdi sıra diğer siyasi partiler ve iktidardadır. İlk sıraya tutuklu vekilleri koyalım ve buradan meclise çağrı yapıyorum. Vekilleri özgür bırakarak Tükiye'deki demokrasi sorununun çözümüne başlayabiliriz" değerlendirmesini yaptı. - ANKARA