Dünya Ehlibeyt Vakfı'nın Muharrem Ayı İftarı
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, tarih boyunca bizi içten kemiren iki olayın olduğunu ve bunlardan birinin mezhepçilik, diğerinin ise etnikçilik olduğunu söyledi.
Dünya Ehlibeyt Vakfı tarafından Muharrem ayı dolayısıyla iftar yemeği düzenlendi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, tarih boyunca bizi içten kemiren iki olayın olduğunu ve bunlardan birinin mezhepçilik, diğerinin ise etnikçilik olduğunu söyledi.
Dünya Ehlibeyt Vakfı tarafından Muharrem ayı dolayısıyla iftar yemeği düzenlendi. Ankara Rixos Grand Otel'deki iftar yemeğine TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Anayasa Mahkemesi Başbakanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve çok sayıda davetli katıldı. Konuşmasında barış ve sevgiye vesile olan İslam aleminin Muharrem ayını kutlayan TBMM Başkanı Çiçek, "Muharrem ayı barış ve bereket ayı olduğu gibi savaşmanın ve kan dökmenin yasaklandığı aylardan biridir. Bu ay küslerin barışması, kırgınlıkların affedilmesi için bir fırsat ayıdır. Maalesef günümüz İslam dünyası Muharrem ayının anlamından da, mesajından da çok uzaktadır. Kan dökülmeye devam ediyor. Tekbir getirerek Müslümanlar boğazlarına sarılmaya devam ediyor. Birbirlerinin mabetlerini bombalamaya devam ediyor. Nerede İslam topluluğu varsa orda kan var, gözyaşı var, dikta var, fesat var. Bütün Müslümanlar bu olumsuz tablo karşısında tövbe altında kalıyorlar."
Aklı ve hırsına yenilen insanların neler yapabileceklerinin örneklerini günümüzde de görmeye devam edildiğine dikkat çeken Çiçek, "Çağdaş diktatörlerin tahtını sağlamlaştırmak için işlenen cinayetlerde İslam'ın sevgi ve hoşgörü yüzü perdeleniyor. Bu perdelemenin ilk örneği günümüzde 1333 yıl önce verilmiştir. Hz. Ali'nin sevgili evladı Hz. Hüseyin, Kerbela'da şehit edilmiştir. O Hz. Ali ki hicret sırasında Hz. Muhammed'in yatağına yatıp müşrikler tarafından öldürülmeyi göze almış, adanmış kutlu bir insandır. İşte o gün dökülen kan bugün de gözümüzden yaş olarak süzülmekte ve içimizi sızlatmaktadır. Bugün de kültürel hafızalarımızda capcanlı yaşamaya devam etmektedir. Maalesef günümüzde de İslam dünyasının başka coğrafyalarında kanlar dökülmekte ve yeni Kerbelalar yaşanmaktadır. Kardeşin kardeşe sıktığı kurşunlar sebebiyle Müslümanların kalpleri birbirinden uzaklaşmaktadır" şeklinde konuştu.
Yıllar önce meydana gelen bu olayın İslam dünyasında ayrışmalara neden olduğunu vurgulayan Çiçek, "Siyasi yorum farkından kaynaklı bu ayrışma nedeniyle Müslümanlar bütün enerjilerini özellikle geçmişte ve günümüzde birçok İslam ülkesinde birbirine karşı har vurmak zorunda bırakılmıştır. İnsanlığın kurtuluşu için harcanması gereken mesailer, iktidara sahip olunmak için harcanılmıştır" diye konuştu.
1333 yıl öncesi yaşanan vahşeti siyasi sahiplerle de olsa savunacak kimse olduğunu düşünmediğini ifade eden Çiçek, şöyle devam etti:
"Bizim insanımız arasında Yezit ismi yoktur. Ama camilerimizde Hz. Ali de, Hz. Hasan da yazılıdır. Her evde de bir Hasan, Hüseyin, Fatma vardır. O masumiyet ile bizler ortak noktasında uzanmış bulunuyoruz. Bu niyetle ki bize, 'Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum' diyen Hz. Ali'ye ve evlatlarına duyduğumuz muhabbeti, fevkalade işlenen muhabbeti daha da derinleştirmiştir. Bugün bir millet olduğumuz için oynanan oyunların farkında olmamız gerekiyor. Tarih boyunca Alevi-Sünni çatışmasını tekrardan ele almamız gerekiyor. Aramızda kin ve nefret tohumları ekmeye çalışanlara şüphe ile bakmamız gerekiyor."
Tarih boyunca bizi içten içe kemiren iki olay olduğunu belirten Çiçek, "Biri mezhepçilik, diğeri de etnikçilik. Bir millet diri devlet olmak varken düşman olarak komşu kapısını işaret eden bu iki fitne, günümüzde yine hortlatılmaya çalışılmaktadır. Millet olarak hepimiz son derece dikkatli ve uyanık olmak zorundayız. Başkalarının planları olmak yerine kendi planlarımızı yapmak zorundayız. Türkiye bu konuda önemli bir ülkedir. 1920'de açtığımız TBMM İslam dünyası için iyi bir örnektir. Demokrasinin bütün kurum ve kurallar ile işlemesi, toplumsal barış ve dayanışmasının da vasıtasıdır. Hiçbir ayrım gözetmeksizin her görüşten insanın gerçek anlamda TBMM'yi yaşatmak ve daha da güçlendirmek ortak zorunluluğumuzdur" ifadelerini kullandı.
"OLAĞANÜSTÜ OLAYLARIN SEMBOLLEŞTİĞİ BU KUTSAL AYIN HEPİNİZE KUTLU OLMASINI DİLİYORUM"
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ise, kutlu bir günde bir arada olmaktan onur duyduğunu belirterek, Ehlibeyt Derneği Başkanını ve yöneticilerini sevginin, aşkın, şefkatin, bolluk ve bereketin merhametin ve barış duygusunun en yoğun yaşandığı Muharrem ayında bir araya getirmelerinden dolayı yürekten kutladığını söyledi. Bu ayın aynı zamanda Kerbela'da yaşanan acının, hüznün, vahşetin sel olduğu bir dönemin hatırlandığı bir ay olduğunu kaydeden Kılıç, şunları söyledi:
"İnsanlık tarihinin önemli kilometre taşlarından olan peygamberlerin yaşadığı olağanüstü olayların sembolleştiği bu kutsal ayın hepinize kutlu olmasını diliyorum. Allah insanoğlunu sayısız farklılıklarla ve onun güzellikleriyle birlikte yarattı. Aklını özgür kıldı. Ona özerklik tanıdı. Farklılığın doğduğu, rekabet aklın özerkliğiyle buluşunca insanoğlu amansız bir sınavın da muhatabı oldu. İnsanlık tarihi bu sınavın bazen acı sonuçlarıyla, bazen tarifi imkansız güzellikleriyle doludur. İşte Kerbela'da yaşananlar da bu sınavın en hazin örneklerinden biri olup, hatırlamak dahi istemediğimiz insanlığın utanç tablosudur. Bu olayın gönüllerde ve kalplerde bıraktığı acı izler onaylamadığımız bir tarih bilincinin de doğmasını beraberinde getirdi. İnançlar, ideoloji haline dönüştürüldü. Hiçbir araştırma ve bilgilenmeye dayanmadan duygusal ve önyargılarla inanç sahipleri birbirini ötekileştirmek için var gücüyle çalıştı. Kutuplaştık ve kin ve nefretin yaşandığı bir tarih bilinci yaşadık. Düşüncelerimize ve inançlarımıza kesinlik kazandırarak konuşmadan birbirimizi öteledik. Vicdanlar sağır ve dilsiz kılındı. Sevgi ve hoşgörü üretemediği için birbirimize ulaşamadık, oysa Allah gönülleri kin ve nefretin evi olarak değil, sevginin, merhametin ve tüm güzelliklerin mekanı olarak yaratmıştı. Gönüller bu tarihi sarmalın işgali altındadır. Yürekleri ve inançları bu işgalden kurtarmadıkça girdiğimiz insanlık sınavından başarıyla çıkamayacağız."
Kılıç, şöyle devam etti:
"Dünyada hızlanan dini ve mezhebi farklılıklar çok ama çok ciddi ayrışmalara ve kaygı verici fay hatlarının oluşmasına yol açmakta, oluşan mezhep söylemi eyleme dönüşerek insanlık onuru ağır yara almaktadır. Dünyadaki insan coğrafyasına baktığımızda mezhebi farklılıklar nedeniyle ölüm kusan silahları camilerde kiliselerde patlayan bombaları İslam inancının onaylaması asla düşünülemez. Bir insanı öldüreni tüm insanlığı öldürmüş gibi kabul eden bir öğretiyle bu vahşeti izah etmek mümkün değildir. Hangi amaç, hangi siyaset, hangi kutsal düşünce İslam aleminde yaşanan bu sefaletin haklı sebebi ne olabilir. Bu vahşeti sergileyenlerin hangi cennete gireceğini merak ediyorum. İslam dünyasında yaşanan bu sürecin aktörleri küresel çapta uygulamaya konulan İslam dinini itibarsızlaştırma operasyonunu gerçekleştirmektedirler. Üzücü olanda Müslüman dünyasının idarecilerinin bu projenin uygulanmasına imkan ve zemin hazırlamasıdır. Bu kutsal günlerin İslam coğrafyasında yaşanan ölümlerin ve gözyaşlarının sona ermesine vesile olmasını diliyorum."
İnançlar karşısında eşit uzaklıkta bulunan bir devlet anlayışı yerine eşit yakınlıkta duran bir devlet anlayışının hakim olduğuna dikkati çeken Kılıç, geçmişte inanç ve ifade özgürlüğünü savunanların çok ağır bedeller ödediğini ve ödemeye de devam ettiklerini söyledi. TBMM'ye başörtüsüyle giren bir milletvekilinin devlete meydan okumakla itham edilerek Meclis'ten kovulduğunu söyleyen Kılıç, yüzlerce milletvekiline sahip olan hadisenin kapatılmakla cezalandırıldığını kaydetti. Daha yakın bir zamanda inanç ve öğretim özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için TBMM'de 410 milletvekilinin yapmak istediği anayasa değişikliğinin 336 milletvekiline sahip bir siyasi partinin kapatılmasına delil olması için mahkemeye sunulduğunu ve partinin kapatılmaktan kıl payı kurtulduğunu kaydeden Kılıç, "İnandığı dinsel değerleri değiştirmek için gençleri ikna edemeyenleri toplum ikna edemez, yaşanan utanç sayfalarını kapatmıştır. Geçmişte demokratik hayatın ağır yara almasına sebep olan bu olayların sonuçlarını keşke Anayasa Mahkemesi olarak biz tedavi edebilseydik" diye konuştu.
Geçen hafta TBMM'de yaşananlara da değinen Kılıç, "Aynı anlayışın hangi inanç ve düşünceye sahip olursa olsun, terör ve şiddeti çağırmayan, ona bulaşmayan tüm inanç ve ifade özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması için sürdürmelerini yürekten diliyorum. İnanmasak da başkalarının hak ve özgürlük sorunlarına sahip çıkmayı insan olma onurunun taşıdığı gereği olarak kabul ediyoruz. Bu bağlamda Hz. Ali sevgisine yoğunlaşan Alevi vatandaşlarımızın inanç ve sevgilerini icra etmek istedikleri mekanların sorunları devletin inançlar karşısında eşit yakınlık anlayışı içinde çözülmelidir" şeklinde konuştu.
Sözlerini Hrant Dink'in sözleriyle tamamlayan Kılıç, "Hangi inancın, hangi düşüncenin mensubu olursa olsun, Hrant Dink'in ifadesiyle güvercin ürkekliği içinde yaşamaya mahkum edilmesi zalimliktir" dedi.
"ANADOLU TOPRAKLARINDAKİ HER EVDE BİR HASAN, HÜSEYİN, ALİ VE BİR FATMA BULUNUYOR VE BU ACI HERKESİN ORTAK HÜZNÜDÜR"
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de yaptığı konuşmada, Muharrem denildiği zaman İslam tarihinde pek çok hadisenin içinde vuku bulduğu ve bütün müminleri ilgilendiren çok önemli hadiselerin olduğunu kaydederek, "Muharrem' denildiği zaman aynı zamanda iman bulunan bütün yüreklerde bir hüzün, bir keder, bir acı hissedilir. Hz. Hüseyin ve beraberinde bulunan içinde küçük çocukların, kadınların, erkeklerin, yaşlıların olduğu 70 sahabi, 70 büyük insanın çok acı bir şekilde bir katliama uğradılar. Anadolu topraklarındaki her evde bir Hasan, Hüseyin, Ali ve bir Fatma bulunuyor ve bu acı herkesin ortak hüznüdür. Bugün aslında Kerbala'yı, Kerbela üzerinden bir ayrılık oluşturmak, müminler topluluğuna yakışmaz. Bugün Müslüman toplumuna düşen Kerbela'yı doğru okumak ve anlamaktır. Kerbela, sadece bir efsane, bir mitoloji, sadece hüzün ve keder duyulacak bir konu değildir. Kerbela'yı bugün evrenselleştirmek gerekiyorsa, Kerbela'yı doğru anlamanın yolu Hz. Hüseyin'i doğru anlamaktır. Hepimiz şahit oluyoruz son on yıllarda İslam toplumu Şii'siyle, Sünni'siyle, Alevi'siyle, Caferisi'yle mezhebi ne olursa olsun bugün Kerbela'yı hala doğru anlamadığımızı, doğru okumadığımızı, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını doğru okumadığımızı ve anlamadığımızı ortaya koyuyor. Onun içindir ki etrafımızda nice Kerbelalar yaşanıyor. Bugün İslam medeniyetinin üç büyük başkentinden ateşler yükseliyor. Bağdat'tan, Şam'dan, Kahire'den" ifadelerini kullandı.
Irak'ta son iki yılda ortalama ayda bin insanın boş yere hayatını kaybettiğini ve ilk defa Müslümanların birbirlerinin cami ve mabetlerine saldırarak, Kerbela'dan ne kadar uzak olduklarını ortaya koyduklarına vurgu yapan Görmez, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugün, Kerbela'yı hüzünle yad eden müminler topluluğuna düşen nedir? Hz. Hüseyin'i sevgiyle yad eden müminler topluluğuna düşen vazife nedir? Bugün hepimize düşen en büyük vazife, Hz. Hüseyin'in sevgisinden, muhabbetinden Müslümanların birliğine ve beraberliğine devşirmektir. Bugün bize düşen Kerbela'nın acısından, kederinden Müslümanların arasındaki birliği, beraberliği, kardeşliği, sevgiyi, barışı yeniden ayağa kaldırmaktır. Bunu ayağa kaldırdığımızda ancak Kerbela'yı doğru anlamış oluruz. Yeni Kerbelalar'ın yaşanmaması için ortak bir dile ihtiyaç vardır. Yeni Kerbelalar'ın yaşanmaması için yüreklerimizi birleştirmeye, birbirimize gönül kapımızı açmaya ihtiyacımız vardır. Yeni Kerbelalar'ın yaşanmaması için inancı ve düşüncesi ne olursa olsun, hangi mezhepten olursa olsun bu topraklarda, herkesin kendi inancını istediği şekilde başka birisinin tarifine ihtiyaç duymadan özgürce yaşamanın önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmaktır."
"ALEVİ, SÜNNİ SORUNU YOKTUR, CAMİ, CEMEVİ SORUNU YOKTUR, SİSTEMDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR VARDIR"
Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Kerbela vakasının 1333. yılının olduğunu ifade ederek, "Büyük bela sadece bir katliam değil, aynı zamanda insanlığın ders alması gereken çok tarihi bir olaydır. Kerbela'nın bugüne kadar belli bir inancın yas günü gibi algılandığını ancak her geçen gün bütün Müslümanlar'ın bunun ortak bir değer olduğunda buluştu. Alevi, Sünni sorunu yoktur. Cami-cemevi sorunu yoktur. Sistemden kaynaklanan sorunlar vardır. Din ve vicdan özgürlüğünün en iyi şekilde yaşanması gerekir ve bunun için engellerin kaldırılması gerekir" dedi. - ANKARA