Kılıçdaroğlu: Türkiye, birilerinin çöp deposu, sığınmacı deposu olmayacak
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fox TV'de katıldığı programda sığınmacı sorununu ele aldı ve Türkiye'nin birilerinin çöp deposu, sığınmacı deposu olmayacağını söyledi. Ayrıca siyasi iktidarın sessiz kaldığını ve hala Erdoğan'a oy verenlerin günaha girdiğini belirtti.
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Pantolon alamadı diye intihar eden baba, bu ülkede var mı? Var. Meclis'in duvarının dibinde 'İşsizim' diye kendisini yakan var mı? Evet, var. Peki buna sessiz kalan kim? Siyasi iktidar. Sessiz kalan kim? Gidip hala Erdoğan'a oy verenler. Yapmayın, etmeyin. Günaha girmeyin. Samimi bir Müslüman, bu kadar büyük bir günaha girmez, girmemeli de zaten. Herkes ahlaklı, erdemli olmalı. Devletini, geleceğini, evlatlarını düşünüyorsa gidip yeniden düşünmeli ve oyunu ona göre kullanmalı" dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu akşam Fox TV'de gazeteciler Doğan Şentürk, İlker Karagöz, Tülay Ünal Öçten, Selçuk Tepeli ve Engin Yılmaz'ın Liderler Fox'ta programına konuk oldu, gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu'na sorulan bazı sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:
"TÜRKİYE, BİRİLERİNİN ÇÖP DEPOSU, BİRİLERİNİN SIĞINMACI DEPOSU OLMAYACAK"
"Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu öncesinde Milet İttifakı'nın 'sığınmacılar' sorununun üzerine eğilinmesi ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile yapılan protokol nedir?"
"Şöyle; sınır diye bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sınır diye haritalarda var ama gerçekte böyle bir sınır yok. Elini kolunu sallayan herkes, cebinde parası olan herkes rahatlıkla Türkiye'ye gelebiliyor. Hangi bölgeden olursa olsun. Yeter ki rüşvetinizi verin. Bu gerçeği hepimiz görmek zorundayız. İster İran sınırına bakın ister Suriye. Parayı bastırdığınız da geliyorsunuz. Hatta hükümet sizi davet ediyor; 'Kirli para getir, ne yaparsan yap, hakkında soruşturma bile açılmayacaktır' dedi. O da kanun, çıktı. Öyle bir yasa da çıkardılar. Şimdi, Suriyelilerin önce sınır güvenliğini alacağız. Hudut namustur, bunu sağlayacağız. İki; Geri Kabul Anlaşması'nı neden imzaladılar? Suriyeli gidecek Avrupa'ya, 'Sen geri bana gönder, ben buradan göndermeyeceğim' diye. Niçin? Para için yaptılar. ya burası göçmen deposu mu? Sığınmacı deposu mu Türkiye? Siz rahat edin diye orada, güzellikler içinde yaşayın diye, huzur içinde yaşayın diye bütün sıkıntıları bu millet mi çekecek? Bu milletin sırtına neden bunu yıkıyorsunuz? Meydan okuduk; evet, bunları göndereceğiz. Zafer Partisi'nin Sayın Genel Başkanı'da dedi ki 'Evet, beraber göndereceğiz'. 'Biz iki yıl içinde göndereceğiz' diye benim düşüncem vardı; 'evlerini, yollarını, okullarını yaparız, ondan sonra göndeririz' diye. 'Bir yıl içinde ben bunları göndereceğim' dedi. Kendisi kararlıysa, göndereceksek hiçbir sorun yok, göndeririz. Bir yıl içinde, insani koşullar içinde.
Hiç kimsenin endişesi olmasın. Türkiye, birilerinin çöp deposu, birilerinin sığınmacı deposu olmayacak. Türkiye; itibarlı, saygın bir Türkiye olacak. Kimsenin önünde eğilmeyecek. 5-10 kuruş para gelecek diye ben, on milyon kişinin yükünü sırtıma, bu milletin sırtına yıkamam. Biz, bu kadar açık, bu kadar net söyledik. Ümit Bey, bu konuda zaten kararlı. Kararlılığı için de kendisine teşekkür ederim."
Ümit Özdağ'a Göç Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı'nın verilecek mi?
"Oturup bir pazarlık yapılmadı. Zaten kendisinin duruşu da bu ülkenin huzuru için, 'Bu ülkede üstüme ne görev düşerse rahatlıkla yapabilirim, bütün mesesle Türkiye'nin huzurudur, Türkiye'de bu sığınmacı sorununun temelde çözmektir. Türkiye'nin sınırlarını güvence altına almaktır. Bir vatansever olarak geliyorum, bir vatansever olarak da Millet İttifakı'nın yanında duracağım, size destek vereceğim. Türkiye'deki sığınmacı sorununu çözeceğiz' dedi. Ben de kendisine teşekkür ettim.
Bizim bir protokolümüz var, kamuoyuna açıkladığımız. Altı lider bir araya gelecek, önce her partiye bir bakanlık ve sonra da çıkarılan milletvekili sayısına göre bakanlıklar verilecek."
" EĞER CESARETİ VARSA ERDOĞAN'IN, ÇIKAR KARŞIMA, KORKMASIN"
Sinan Oğan pazarlık yaptı mı?
"Mansur Bey bir şey söylemişse doğrudur.
Şunu vatandaşıma söylüyorum; sen, bugün için 10 milyon, yarın için 30 milyon sığınmacının yükünü çekmek istiyorsan git Erdoğan'a oy ver. Hiç şikayet etmem. 'Hayır, olmasın. Ben kendi ülkemde çalışayım. En azından benim çocuklarım da iş güç sahibi olsunlar. Umutlarını dışarıya bağlamasınlar' diyorsa oyunu bana verecek. Gayet açık, gayet net. Hırsızlık yok, yolsuzluk yok, kul hakkı yemek yok, sığınmacılar gidecek. Yabancıların önüne diz çökmek yok. Para dilenmek yok, namusu gibi bu ülkeyi yönetmek var. Eğer böyle bir yönetim istiyorsan, helalinden bir yönetim istiyorsan, ahlaklı bir yönetim istiyorsan, erdemli bir yönetim istiyorsan gelip oyunu vereceksin kardeşim. Yok, 'ben her türlü yolsuzluğa, hırsızlığa göz yumarım. 10 milyon sığınmacı var. Yarın 30 milyon olsun, bu yükün altına girerim. Benim çoluk çocuğum da perişan olsun' diyorsan oyunu gidip Erdoğan'a vereceksin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Eğer cesareti varsa Erdoğan'ın, çıkar karşıma, korkmasın. Çıkar karşıma, benimle oturur konuşur. Çıkamaz. Korkuyor. Terör konusunda da korkuyor, ekonomi konusunda da korkuyor. Dış politika konusunda da korkuyor. Rüşvetler, yolsuzluk konusunda da korkuyor. Sen, bu ülkeyi samana muhtaç ettin. Ete muhtaç ettin, canlı hayvana muhtaç ettin, buğdaya muhtaç ettin. Bakın, hala buğday taban fiyatını açıklamıyor. Gayet açık, gayet net.
"ÜLKÜCÜYSEN, MİLLİYETÇİYSEN GELİP BANA OYUNU VERECEKSİN KARDEŞİM"
MHP'li kardeşime de söyleyeyim; sen, Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişmesini istiyorsan gideceksin oyunu Erdoğan'a oy vereceksin. 'Öyle adı Türkiye Cumhuriyeti'ymiş falan filan, önemli değildir diyorsa… 'Hayır, Anayasa'nın ilk dört maddesi kalacak. Türkiye Cumhuriyeti devletinin adı, bayrağı… Ben bunun sahibiyim' diyorsan, geleceksin kardeşim, bana oy vereceksin. Ülkücüysen, milliyetçiysen gelip bana oyunu vereceksin kardeşim. Memlekette huzur istiyorsan, terör olmasın istiyorsan; doğusunda, batısında, güneyinde, kuzeyinde herkes evinde huzur içinde yaşasın istiyorsan gelip oyunu bana vereceksin kardeşim. Bu kadar açık, net söylüyorum.
Diyorsan ki 'Önemli değil, hırsızlık da olabilir, yolsuzluk da olabilir, çocuğum da işsiz kalabilir, millet bir kuru ekmeğe de muhtaç olabilsin' diyorsan ve bu devleti yönetenler lüks içinde yaşıyorlarsa, bu devleti yönetenler mallarını, mülklerini yurt dışına kaçırmışlarsa, 'olsun' diyorsan gideceksin, Erdoğan'a vereceksin. Bu kadar açık. Sen, benim bu söylediklerime inanmıyorsan Erdoğan'a baskı yapacaksın. Diyeceksin ki 'Kardeşim, bu Kılıçdaroğlu denilen adam, çıktı sana meydan okuyor. Sen de dünya liderisin. Çık şunu bir boz bakalım' desin. Onu dinlemez, korkar ve karşıma çıkmaz. Korkar ve çıkmaz. Çünkü bütün suçlarını benim bildiğimi biliyor. Her birisinin önüne belge koyacağımı o da gayet iyi biliyor.
Havuz medyası dediğimiz televizyon kanalları var, TRT de onlardan birisidir. Niye TRT beni davet etmez? Orada da bir sürü gazeteci var. Niye soru sorma cesaretini göstermezler? Neden korkarlar bunlar? Niye ürkerler bunlar? Gerçekleri görmek istemiyorlar, gerçekleri açıklamak istemiyorlar. Gerçeklerin kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyorlar. Erdoğan'a tekrardan çağrı yapıyorum; TRT'ye güvenmiyorsan bak, senin CNN Türk'ün var, senin A Haber'in var, senin Ülke TV'n var, bir sürü televizyon kanalların var. Onlara çıkalım. Senin seçtiğin gazeteciler olsun, ben seçmeyeceğim. Hayatım boyunca hiç gazeteci de seçmedim. Sen seç gazeteleri, senin gazetecilerin gelsin oraya ki onlara gazeteci denilirse. Gelsinler, soru sorsunlar. En sert soruları bana sorsunlar. 'Buna Kılıçdaroğlu cevap veremez' dedikleri soruları sorsunlar. Senin gazetecilerin sana da soru sorsunlar. Niye cesaret edemiyorsun?"
"YOLSUZLUK YAPAN ADAMA OY VEREN KİŞİYE MİLLİYETÇİ DENİLİR Mİ"
Az önce dediniz ki 'Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişmesini istemiyorsanız gelin bana oy verin', bunu HÜDA PAR kaygısı ile mi söylüyorsunuz?
"Öyle. Cumhur İttifakı'nın bir parçası. HÜDA PAR dedi zaten; 'Anayasa'da değişmez maddeler olmaz' dedi. Artı, 'Türk bayrağı değil, Türkiye bayrağı olması lazım' dedi. Buna benzer pek çok şey var. Yüksek Seçim Kurulu geciktirdi, değil mi? 'Parlamento, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra toplansın.' Çünkü yemin krizi çıkacak.
Ülkücü kardeşlerime, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan kardeşlerime seslenmek istiyorum; eğer bu suça ortak olmak istemiyorsan ve bana da oy vermek istemiyorsan sandığa gitme o zaman. 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ilk dört maddesini değiştireceğiz' diyen partiye, kişiye oy verme kardeşim. Verirsen kusura bakma, sen milliyetçi falan değilsin. Milliyetçilikle senin bir ilgin yok. 'Türk bayrağı değil de Türkiye bayrağı olsun' diyorsan kardeşim, kusura bakma senin milliyetçilikle falan bir ilgin yok.
Yolsuzluk yapan adama oy veren kişiye milliyetçi denilir mi? SADAT Başkanı, Erdoğan'ın danışmanı değil miydi? Ne diyordu? 'Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldıracağız' diyordu. 'ASRİKA diye bir devlet kuracağız' diyordu. 'Türkçe olmayacak, resmi dili Arapça olacak' diyordu. Peki buna destek vermek milliyetçilik midir? Hangi milliyetçi buna diyebilir ki 'Türkiye Cumhuriyeti devletini kaldıracağız da resmi dili Arapça olacak' diye. Milliyetçi kardeşlerime sesleniyorum; SADAT'ın önüne niye gittim? Biz, asla bu düşünceyi kabul etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletine sen müdahale edemezsin kardeşim. Yer altı faaliyetlerin var senin. Sen, yasal görünmek ile beraber yasa dışı bir kuruluşsun. Onu seslendirmek için gittik oraya ve bunu seslendirdik orada. Kamuoyuna seslendik oradan ve oradan bazıları istifa emek zorunda kaldılar. Bu tür karanlık odaklar var. O karanlık odakların tamamının üstüne gideceğiz."
"KADINLARI KADIN OLARAK DEĞİL DE KÖLE OLARAK GÖREN BİR ZİHNİYETE GİDİP NASIL OY VERECEKSİNİZ"
"Kadınları kadın olarak değil de köle olarak gören bir zihniyete gidip nasıl oy vereceksiniz? Kadını kadın olarak görmüyor. Ben zaten şunu da anlamıyorum; sevgili peygamberimiz, 'Cennetin anahtarı kadınların ayakları altındadır' diyor, değil mi? Kadını bu kadar yücelten başka bir din var mı bilmiyorum. Kadını yücelten bir inanç anlayışımız var. Siz, kadını alıyorsunuz, tam tersine kölelik düzeni içine sokuyorsunuz ve biz de gidip ona oy vereceğiz; sen iyi yaptın diye. Buradan kadın kardeşlerime de sesleniyorum; sizin hakkınız var. Üniversiteyi bitirdiniz, iş istiyorsunuz. Başı açık, başı kapalı bunlar da artık geçmişte kaldı. İster başı açık olsun ister başı kapalı olsun bütün kadınların başımızın üzerinde yeri var. Kadın da çalışacak, kadın da üretecek. Kırsalda çalışan bu kadar kadın olmasa üretim olmaz. Ben, Karadenizli kadını biliyorum. Sabahın köründe kalkar, gece yarısında gelir evine. Çalışır, günün 24 saati neredeyse. Anadolu'da kırsalda kadın böyledir, günün 24 saati çalışır. Kadını alacaksın, 'çalışma'. Ne demek çalışma, ne demek üretme? Bütün bunların hepsini değiştireceğiz."
"SENİN VATANDAŞLIĞINI SATAN ADAMA SEN NASIL OY VERİRSİN"
14 Mayıs'tan önce kalp yapıyordunuz, daha keskin bir dil var artık.
"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, gelip oy kullanıyor ama Türkçe bilmiyor. Vatandaşlık verilmiş, gelip oy kullanıyor ama Türkçe bilmiyor ve bu kişi, Türkiye'nin kaderi hakkında rol oynuyor. Böyle bir garabet hangi ülkede var Allah aşkına? Bari vatandaşlık veriyorsan Türkçeyi bilip bilmediğine bir bak. Ondan sonra bir vatandaşlık ver. Türkçeyi bilmeyen, öğrenmeye niyeti de olmayan, ama gelip vatandaşlığı da alan… Bunlar vatandaşlığı da sattılar. O nedenle milliyetçi kardeşlerime zaman zaman sitem ediyorum. Senin vatandaşlığını satan adama sen nasıl oy verirsin? Vatandaşlık bu kadar ucuz mu ya bu memlekette? İngiltere'de vatandaşlığı şöyle veriyorlar; dünyanın en önemli 20 üniversitesinden mezunsanız 'Gelin, bizim ülkemize size vatandaşlık vereceğiz' diyorlar. Bizde, bastırdığın zaman 400 bin doları vatandaşlığı alıyorsun. Hatta şimdi 400 bin doları bastırmaya da gerek yok. Uyuşturucu baronuysanız rahatlıkla gelip vatandaşlığı alabiliyorsunuz."
BAĞ-KUR'lulardan, çalışan kesimlerden, kamu mühendislerinden, İİBF mezunlarından mesaj trafiği var. Burada EYT'lilere bir vaatte bulunmuştunuz. BAĞ-KUR'lular da diyor ki 'Bizim 9 bin küsür iş günü prim ödememiz var. Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçildiğinde inecek mi?'
"7 bin 200 güne inebilir. Yani sigortalı olanların hepsi eşitlenebilir. Yani hakkı eşitleyebilirsiniz."
EYT'de çıraklık ve staj mağdurları var.
"Çıraklık ve staj mağdurları var, doğrudur. Çalışmış, staj yapmış ama o süreyi borçlanmamış. Borçlanma hakkını vermeniz lazım. Devlet, çalıştığını kabul ediyor zaten; 'Bu çalıştı, ücret de aldı' diyor. Tamam, primi ödemesin ama ona borçlanma hakkı verin. Gelip borcunu yatırsın ve o haktan yararlansın. Bunun için özel bir yasal düzenleme yapılması gerekiyor. O yasal düzenlemeyi biz getireceğiz. AK Parti, 'Biz bunu Meclis'ten geçirmeyiz' demesin. Onlar da el kaldıracaklar, hiç endişe etmeyin."
Bir izleyicimiz yazmış; 'Memur maaşlarıyla ilgili Kılıçdaroğlu'nun vaadi ortada. Meclis'e geldiğinde acaba Meclis bunu onaylamamazlık eder mi?'
"Onaylarlar. Asgari ücretin 2,5 katına çıkaracağız. Çünkü daha önce 2,5 katıydı. Fakat sonra asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. Yoksulluk sınırını hiç saymıyoruz. Türkiye'de ciddi bir gelir dağılımında bozulma var."
Dar gelirlilere bir kira yardımı olacak mı? Kiralar, alınan ücretin kat be kat üstüne çıktı.
"Her alanda sorun var. Şimdi ben size desem ki ben, bunu hemen geleceğim, 6 ay, 1 yıl içinde çözeceğim dersem bu millete doğruyu söylememiş olurum. Her aldığımız kararı bütün ayrıntılarıyla millete anlatmamız lazım. 'Şu kararı şunun için, şu kararı şunun için aldık.' Sorunları da ağırlığına göre sıraya koyacağız. Bazı sorunlar var ki ivedilikle çözülmesi lazım. Bazı sorunları ötelememiz, yani belli bir zaman diliminde çözmemiz lazım. Bütçe dengelerini dikkate almamız lazım. Örneğin bütün okullarda beslenmenin okulda yapılması lazım. Dolayısıyla beslenme çantası uygulamasının kalkması lazım. Her çocuk, akranlarıyla beraber okulda yemeğini yiyebilmeli, evine öyle dönmeli. Dolayısıyla anne, beslenme çantasına ne koyacağım diye düşünmemeli. Sosyal hizmet uzmanları var. Aile Destekleri Sigortası getireceğiz. Söz verdim, 'hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek' diye. Nerede aile hekimi varsa, aile hekiminin olduğu yerlerde sosyal hizmet uzmanları olacak. Sosyal hizmet uzmanları, aile hekiminin baktığı ailelerin sosyal pozisyonunu, durumunu raporlayacak. Evde engelli, yaşlı var mı, kadın çalışıyor mu, çalışmıyor mu, kaç kişilik nüfusu var, üniversiteye giden çocuğu var mı, yok mu, ailenin geliri ne… Rapor düzenleyecek. O rapora esas alınarak kadının banka hesabına düzenli bir aylık yatacak. Örneğin 20 bin aile hekimi varsa Türkiye'de en az 20 bin sosyal hizmet uzmanı da olacak. Bu sosyal hizmet uzmanları, ailelerle sürekli bağlantı kuracak ve ailenin pozisyonunu sürekli raporlayacaklar. O rapor esas alınarak aileye sosyal yardım yapılacak. Onun yoksulluğunu hiç kimse bilmeyecek. Kadın, evde daha güçlü olacak. Evin ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilecek. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği ve yoksulluğun sıfırlandığı bir Türkiye'yi biz inşa edeceğiz."
"'STAJ MAĞDURLARININ SORUNLARINI ÇÖZECEĞİZ' DİYE ATACAKTIK. SOSYAL HİZMET UZMANLARINI ATACAKTIK"
Sırada olan bir SMS var mıydı? Buradan söylemek ister misiniz?
"Bir tane değil ki. Aslında sıraya koymuştuk. Birçok SMS atacaktık. Kredi kartları ve EYT'lileri attık. 'Staj mağdurlarının sorunlarını çözeceğiz' diye atacaktık. Sosyal hizmet uzmanlarını atacaktık. Kırsalda her köye ziraat mühendisi veya ziraat teknisyeni, hayvancılık yapıyorsa veteriner hekim atanacaktı. Dolayısıyla kırsalda imam, mühendis, veteriner, öğretmen olacaktı. Yine bütün köy okullarını açacağız, köy okullarını açtığımız zaman oraya, atama bekleyen öğretmenler var. 100 bin öğretmen atama sözü vermiştim. Dolayısıyla öğrenciler ve öğretmenler buluşacaktı. Taşımalı eğitime tümüyle son verecektik. Onlar oraya yerleşecekti. Öğretmenler gidecekti. Böylece kırsalda imamımız, öğretmenimiz, ziraat teknisyenimiz olacaktı. Toprak analizleri yapılacak, hayvanların aşıları yapılacak. Bütün bunlarla kırsal, entelektüel yapı itibarıyla da biraz öne çıkmış olacaktı. Buna benzer pek çok SMS sırada vardı. Şimdi dediler ki 'SMS'leri yasaklıyoruz'. Bir anlamda el koydular."
"DEĞİL SÜLEYMAN SOYLU, KİM GELİRSE GELSİN HİÇ KİMSE ENGELLEYEMEZ. HER VATANDAŞIN, OY KULLANDIĞI SANDIĞA OYLAR SAYILIRKEN BAKMA, GÖRME, DENETLEME HAKKI VAR"
Sandığa gitme mevzuunda neler söyleyeceksiniz? Oy ve Ötesi'ne bugün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bütün kolluk kuvvetlerine talimat verdi. 'Oy ve Ötesi'ni sandıklara yaklaştırmayın.' Oysa biz biliyoruz ki yurttaşlık olarak bir anayasal hak. Verdiği oyun nereye gittiğini denetleyebilir, müşahit olabilir. Burada da orantısız bir güçle karşı karşıyayız.
"Buradan bütün vatandaşlarıma çağrı yapıyorum. Oy kullandıktan sonra oy kullandığınız sandığa sahip çıkın. Biz, 'En az 1 milyon müşahit bekliyoruz' diye çağrı yaptık. Oy ve Ötesi de dahil olmak üzere çok sayıda başvuru var. Onlara da müşahit kartı vereceğiz. Değil Süleyman Soylu, kim gelirse gelsin hiç kimse engelleyemez. Her vatandaşın, oy kullandığı sandığa oylar sayılırken bakma, görme, denetleme hakkı var. Bu, onun anayasal hakkıdır. Demokrasi olarak hakkıdır. Kim oluyorsun da sen engelleyeceksin? Hangi valiye talimat vereceksin?
Şunu da yapmak istediler. YSK'ye dediler ki 'Biz İçişleri Bakanlığı'nda bir merkez kurduk. Polisler gidecek, bilgileri alacaklar. Bize gönderecekler.' Polislerin seçim sandığında ne işi var? Hangi gerekçeyle gidiyor? YSK, bunu reddetti. Bir daha başvurdular. Yüzsüzlüğe bakın. Hala baskı kuruyor. Bugün seçim otobüsüyle gezerken genç birisi kalp işareti yapmış. Hemen gözaltına alıp götürmüşler. Akıl alacak şey değil. Korkuyorlar. Gidişin maliyetini biliyorlar. Gerçeğin halk tarafından öğrenileceğinden korkuyorlar. Türkiye'nin ne kadar kötü yönetildiğini, nasıl bir batağın içine sürüklendiğini aslında onlar da çok iyi biliyorlar. Para dilenmeleri ondandır. Şükran ziyaretine çıkmaların tamamen ondandır. 'Ne olursunuz bize para verin' diyen onlardır. Türkiye bu duruma hiç ama hiç düşmemişti. Buradan çıkacağız. Eğer gerçekten huzur istiyorsan, siyasette yalan olmasın istiyorsan, kendi ödediğin verginin hesabını siyasi iktidar sana versin, 'ben bu ülkede sığınmacı istemiyorum, ben bu ülkede rahat huzur içinde yaşamak istiyorum, benim çocuğum iş bulsun' diyorsan, 'benim çocuğum neden yurt dışına gitmek istesin, bu ülkede çalışsın, üretsin, evlensin' diye düşünüyorsan oylarını getireceksin, vereceksin. Bana vereceksin, Erdoğan'a değil.
"50 BİN DOLARLIK ÇANTALARLA GEZİYORSUN. NEREDEN GELİYOR BU PARALAR"
Benim mal varlığım buradadır. Ben, mal varlığımı zaten kendi internet siteme koymuşum. Erdoğan'dan iste, o da yapsın. O da servetini ortaya koysun. Halktan ne gizliyoruz? 50 bin dolarlık çantalarla geziyorsun. Nereden geliyor bu paralar? Kimin paraları bu paralar? O nedenle vatandaş, sandığa giderken elini vicdanına koysun. Oturup bir düşünsün. Dua ediyorsa ettiği duanın ne anlama geldiğini bilsin. Hırsızlık yapana, kul hakkı yiyene, devleti soyanlara prim vermesin. Memleketin hali ortada. 22 yılda memleketi bu hale getirdiler. Düzelen bütün dengeleri bozdular.
"PANTOLON ALAMADI DİYE İNTİHAR EDEN BABA, BU ÜLKEDE VAR MI? VAR. MECLİS'İN DUVARININ DİBİNDE 'İŞSİZİM' DİYE KENDİSİNİ YAKAN VAR MI? EVET, VAR"
Pantolon alamadı diye intihar eden baba, bu ülkede var mı? Var. Meclis'in duvarının dibinde 'İşsizim' diye kendisini yakan var mı? Evet, var. Peki buna sessiz kalan kim? Siyasi iktidar. Sessiz kalan kim? Gidip hala Erdoğan'a oy verenler. Yapmayın, etmeyin. Günaha girmeyin. Samimi bir Müslüman, bu kadar büyük bir günaha girmez, girmemeli de zaten. Herkes ahlaklı, erdemli olmalı. Devletini, geleceğini, evlatlarını düşünüyorsa gidip yeniden düşünmeli ve oyunu ona göre kullanmalı.
"PLATON DİYOR Kİ 'SİYASETÇİ, SİYASET YAPARKEN VE ÜLKEYİ YÖNETİRKEN ZENGİNLEŞİRSE ARTIK KENDİ HAKLARINI, SERVETİNİ KORUR. HALKIN HAKLARINI, ÇIKARLARINI KORUMAZ'. GELDİĞİMİZ NOKTA BUDUR"
Milliyetçi kardeşlerime de seslendim. Kendi ülkende yabancı, sığınmacı istemiyorsan, 'Türkiye Cumhuriyeti devleti bir sığınmacı deposu olmasın' istiyorsan oyunu vermeyeceksin karşı tarafa. Memleketi bu hale onlar getirdiler. Hastanesi olmayan, dünyadaki tek orduyuz. GATA'yı, yani Ankara'daki büyük askeri hastane, bütün askeri hastaneleri aldılar. Ordunun elinden aldılar. Bunu milliyetçilik adına yapıyorlar. Türkiye'nin bunlardan çıkması lazım. Türkiye'nin yeniden, eskiden olduğu gibi daha güçlü, saygın bir yapıya kavuşması lazım. Aksaklıkları ve yanlışları var mıydı? Elbette vardı. Ama bunlar, onarılır ve giderilir şeylerdir. Mesele şudur; siyasetçinin cam gibi olması lazım. Buradan baktığınız zaman arkasını görmeniz lazım. Siyasetçi, halkına yalan söylememeli. Siyasetçi mal varlığı dolayısıyla kalkıp da halkına hesap veremiyorsa o artık devleti yönetemez. Platon var, bu toprakların insanı. 2 bin 400 yıl önce söylemiş. Platon diyor ki 'Siyasetçi, siyaset yaparken ve ülkeyi yönetirken zenginleşirse artık kendi haklarını, servetini korur. Halkın haklarını, çıkarlarını korumaz'. Geldiğimiz nokta budur. Bu vatandaşın çıkarını koruyan siyasi bir iktidar yok. Tam tersine, kendi çıkarlarını, yandaşların, Beşli Çetelerin, uyuşturucu baronlarının çıkarlarını kurtaranlar var. Buradan Türkiye'nin çıkması lazım. Bunun yolu da belli. Demokratik yollarla sandığa gideceğiz. Elimizi vicdanımıza koyacağız. 'Evet, ben oyumu Kılıçdaroğlu'na veriyorum.'"
Sandık güvenliği konusu… Sandıklar sıkılaştırılıyor mu?
"Çok sayıda başvuru var. Hepsi sandıklarda müşahit olarak görevlendirildi. Bizim müşahitler dışında vatandaş da sandıkların başında olsun. Çünkü bir yerden bir telefon geldi. 'Burada sizin iki müşahidiniz var. Karşı tarafın müşahidi çok daha fazla. Bize psikolojik baskı yapıyorlar. Ne olursunuz siz de sayıyı artırın. Biz burada vicdani olarak doğru karar alıp yazalım ve bunu kamuoyuyla paylaşalım' diye. Bu tür öneriler de geliyor. O sandıklara özellikle dikkat ediliyor. Gerekli müşahit sayısı artırılıyor."