Haberler

TBMM Çözüm Komisyonu Raporunda Özal'ın Olumlu Çabalarına Vurgu Yapıldı

Abone Ol

TBMM Çözüm Sürecni Değerlendirme Komisyonu'nun 450 sayfalık raporundan: "Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla resmi tezlerin dışında yeni bir inisiyatif ortaya çıkarken, 1991 DYP SHP koali...

COŞKUN ERGÜL - TBMM Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu raporunda, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "Kürt meselesinin" çözülmesi için yaptığı çalışmalar ve konuşmalardan övgüyle bahsedildi. Raporda, "1990'lı yıllarda meselenin çözümü noktasında önemli çaba içinde olan Turgut Özal, bir anlamda pandoranın kutusunu açan liderlerden biridir; siyasi kariyerini ve kişisel kaderini bu meselenin çözümüne bağlamıştır" denildi.

TBMM Başkanlığı'na sunulan rapor 11 bölüm ve 450 sayfadan oluşuyor. Raporda, konuyla ilgili çok kapsamlı tespitler ve çözüm önerileri içeriyor.

Başkanlığı'nı AK Parti Amasya Milletvekili Naci Bostancı'nın yaptığı komisyonun raportörlüğünü, diğer kurum ve kuruluşlarla koordinatörlüğünü Mülkiye Başmüfettişi Dr. Cem Toker yürüttü, komisyonda ayrıca 6 uzman görev yaptı. Bostancı ve Toker daha önce de TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki "terör alt komisyonu" ile Darbeleri Araştırma Komisyonu bünyesindeki "12 Eylül alt komisyonunun" raporlarını yazmıştı.

11 kişiden oluşan komisyonda, muhalefetten sadece BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu yer aldı ve rapora katılmayarak, 443 sayfalık muhalefet şerhi yazdı.

Komisyon, 24 toplantı yaptı; Bursa, Eskişehir, Hakkari, Kocaeli, Sakarya, Şırnak, Cizre ve Van'da 129 kişiyi dinledi. Komisyon ayrıca, cezaevlerinde inceleme yapmak üzere, AK Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner başkanlığında 3 kişilik bir alt komisyon kurdu.

Bakanlıkların verilerine göre, son 30 yılda toplam şehit sayısının 7 bin 918, ölen terör örgütü mensubu sayısının 22 bin 101 ve sivil can kaybı sayısının ise 5 bin 557 olduğu, toplamda yaşamını kaybeden sayısının 35 bin 576'ya ulaştığı belirtilen raporda, bu rakamları net olarak bilinemeyen örgüt içi infazlar, terör örgütlerinin diğer örgütlerin üyelerini öldürmeleri ve faili meçhullerin dahil olmadığı vurgulandı.

-"İlk yıllarda asimilasyon ve inkar siyaseti"

Cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan raporlara yer verilen raporda, Cumhuriyet'in ilk yıllarında sorunun "güvenlik" boyutuyla ele alındığı, temel enstrüman olarak "asilimasyon ve iskan" siyasetinin önerildiği belirtildi.

İlk dönem raporlarının bölgede yaşayan halkı "Dağ Türkü," konuşulan dili de "Dağ Türkçesi" olarak nitelendirirken, önerdiği sert tedbirlerle sorunun yapısal bir nitelik kazanmasına yol açtığı vurgulanan raporda, Cumhuriyet'in ilanından iki yıl sonra çıkan Şeyh Sait isyanının, kurucu kadronun hem bölge hem de ülke siyasetini derinden etkilediği belirtildi.

İlk dönem raporları içerisinde özellikle Şark Islahat Planı, Şükrü Kaya ve Abidin Özmen raporlarında ilginç önerilerde bulunulduğu ifade edilen raporda, "Özmen Raporu'nda yer alan 'her yıl, üç-dört bin kişinin batı bölgelerine iskan ettirilerek 15–20 yıllık bir programla bu halk ortadan kaldırılmalı' cümlesi, aslında tüm olayı ve dönemin genel havasını özetlemektedir. İlk dönem raporlarında dile getirilen sert önlemler tam tersine bir sonuç vermiş ve çok sayıda isyan çıkmıştır" denildi.

1990 sonrası dönemde hazırlanan raporlara yer verilen raporda, 1990 sonrası dönemde yapılan çalışmalarda ise genel olarak meselenin demokratik yollardan çözülmesi gerektiği fikrinin öne çıktığı vurgulandı. İlk dönemin güvenlik perspektifi merkezli raporların aksine, ikinci dönem yaklaşımları daha çok anayasal vatandaşlık ve demokrasi temelinde kaleme alındığı kaydedildi.

-"Sabancı'nın yaklaşımı anahtar cümlelerden birisi"

Raporda, Sakıp Sabancı'nın "Bu sorunu sadece fabrika kurarak çözemeyiz" yaklaşımının, bu dönemi özetleyecek anahtar cümlelerden birisi olduğu belirtilerek, "1990 sonrası dönem siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine, meslek odalarından aydınlara, topyekun rapor yazma seferberliğinin ilan edildiği bir dönemdir. Bu dönemde yaklaşık 50'ye yakın rapor kaleme alınmıştır. Sorunun gündeme gelme biçimi ve PKK şiddetine bağlı olarak çalışmaların da arttığı ya da azaldığı tespit edilmektedir. Raporların dili ve çözüm önerileri ile ülkenin genel havası ve siyasal atmosferi arasında adı konulmamış bir bağ bulunmaktadır" denildi.

-"Özal, Sultan Hamid'in siyasetinin modern izleyicisi"

Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla resmi tezlerin dışında yeni bir inisiyatif ortaya çıkarken, 1991 DYP-SHP koalisyonunun süreci hızlandıran bir etki yaptığı belirtildi. Raporda şöyle denildi:

"1990'lı yıllarda meselenin çözümü noktasında önemli çaba içinde olan Turgut Özal, bir anlamda pandoranın kutusunu açan liderlerden biridir. Turgut Özal, özellikle Cumhurbaşkanlığı döneminde ezber bozan, cesur açıklamalar yapmıştır. Özal, siyasi kariyerini ve kişisel kaderini bu meselenin çözümüne bağlamıştır. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, resmi tezleri tersyüz eden ve inkar siyasetine son veren bir yaklaşım içinde olmuştur. Özal, yaşanan hadiseyi gerçekçi bir yaklaşımla analiz ederken bölgede yaşanan olayların terör olayı boyutu kadar etnik bir boyutu olduğuna vurgu yapmaktadır. Özal, sorunu çözmeyi, Türkiye'nin büyümesinin ve bölgesel bir güç merkezi olmasının anahtarı olarak görmektedir. Bu yönüyle Özal'ın, Sultan Hamid'in siyasetinin modern izleyicisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Turgut Özal, İş Dünyası Vakfı'ndaki konuşmasında 'ben bu meselenin çözüleceğine adım gibi inanıyorum. Ama telaşa, heyecana lüzum yok. Büyük bir ülke olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız' demek suretiyle olaya yaklaşımını ortaya koymaktadır.

Cumhurbaşkanlığı döneminde mesaisinin önemli bir kısmını bu soruna ayıran Turgut Özal, 1993 yılında vefat etmeden kısa bir süre önce, 'Güneydoğu sorunu asker mantığıyla çözülemez. Bu mantık PKK'nın ekmeğine yağ sürmektedir" demiştir. Özal, terörün ayrı, asıl meselenin ayrı sorunlar olduğuna vurgu yaparken, bu iki mücadelenin birbiriyle karıştırılmaması gerektiğini belirtmiştir."

-DYP-SHP Koalisyonunun güneydoğu gezisine vurgu yapıldı-

1990'lı yılların en önemli gelişmelerinden birinin de DYP-SHP koalisyonunun kurulması olduğuna işaret edilen raporda, "Koalisyonun kurulmasından sonra hükümet, ilk yurt gezisini 8 Aralık 1991 tarihinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne yapmıştır. Koalisyon hükümetinin liderleri Süleyman Demirel ve Erdal İnönü, bakanları, komutanları ve geniş bir gazeteci topluluğunu yanına alarak Güneydoğu gezisine çıkmıştır. Gezi basında 'Güneydoğu'ya çıkarma' şeklinde verilmiştir. Diyarbakır'la başlayan gezi, Mardin, Şırnak, Siirt'le devam etmiş; mevsimin kış, havaların soğuk olmasına karşın, heyet gittiği her yerde coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanmıştır. Başbakan Süleyman Demirel ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Güneydoğu konusunda devletin geç kaldığı görüşünde birleşirlerken, Demirel, devlet ile halk arasındaki kopukluğun ara rejim sonucu olduğunu söylemektedir" denildi.

Raporda, 1970'li yılların Milliyetçi Cephe hükümetlerine Başbakanlık yapan Süleyman Demirel'in bu açıklamalarının devletçi ezberleri bir kez daha bozarken, bu söylem düzeyinin Demirel gibi ihtiyatı elden bırakmayan bir lider için gerçekten büyük bir devrim olduğu kaydedildi.

-"İrade ortaya koyan son parti AK Parti"

"Çözümde Yakın Dönem" başlığıyla verilen bölümde ise "Kürt meselesinin çözümü konusunda irade ortaya koyan son partinin AK Parti olduğu vurgulandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ""Demokratik Açılım/Milli Birlik Projesi" ismini verdiği bu sürecin aslında, 12 Ağustos 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başladığı kaydedilen raporda, AK Parti'nin iktidara gelmesinin hemen ardından "OHAL'in kaldırılması, DGM'lerin kapatılması, Kürtçe dil kursları açılması, pozitif ayrımcılığa varan ciddi ekonomik açılımlar yapılması, yaşayan diller enstitüsü kurulması ve TRT 6"  gibi devrim sayılabilecek köklü düzenlemeler yapıldığı bildirildi.

Raporda, "Geldiğimiz noktada kritik bir eşiğe dayanılmış durumdadır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de belirttiği gibi, Türkiye ya kendi sorunu olan bu meseleyi çözecek ya da sorun başkaları tarafından çözülecektir. Kürt meselesi, zamanında atılmayan adımlarla kendi mecrasından çıkarak Türkiye'nin kendisiyle imtihanına dönüşmüş durumdadır. Geldiğimiz kritik eşikte Türkiye ya büyük devlet gibi davranarak bu meselesini çözecek ya da çok daha büyük sorunlarla yüz yüze kalacaktır" görüşüne yer verildi.

-MHP'nin "Kürtlerin, Türk soyundan geldiği" raporu-

MHP'nin, meseleyi "terör ve güvenlik" sorunu olarak ele almayı tercih ettiği ifade edilen raporda, şöyle denildi:

"1980 öncesinde Komünizmle mücadele konsepti içinde, birçok Kürt aşiretinin desteğiyle MHP, bölgede toplumsal tabanını sağlamlaştırmış ve sorunu bu minvalde tarif etmiştir. 1980 sonrasında, MHP ile Kürtlerin arası açılmaya başlamış ve daha önce göreli olarak kurulabilen ittifaklar çatlamıştır. MHP, sorunu sürekli olarak dış güçlerin oyunu ve asayiş sorunu olarak tarif etmiş, özellikle Alparslan Türkeş döneminde meseleyi toplumsal bir boyuttan ayrı tutma konusunda hassas davranmıştır. Zaman zaman bölgedeki feodal yapıya vurgu yaparak, sorunun temel kaynağının iktisadi yapı ve cahillik olduğunu dile getirmiştir.

MHP'nin bilinen tek çalışması, MÇP döneminde hazırlanan 'Doğu ve Güneydoğu Anadolu Meselesi' isimli rapordur. Raporda 'Kürtlerin, Türk soyundan geldiği', Kürt diye bir etnisitenin ve Kürtçe diye bir dilin olmadığı, Osmanlıcanın bir türevi olduğu dile getirilmiştir. Bu minvalde sorunu tamamen güvenlikçi bir yaklaşımla tarif eden bir perspektif benimsenmiştir."

Raporda, milli görüş geleneğinin, ana akım sağ partilerden farklı olarak, kurulduğu ilk günden itibaren sorunla yakından ilgilendiği, "sorunun sistemden ve rejimden kaynaklanan bir problem olduğunu, sistem değişmeden sorunun çözülemeyeceğini, Kürtler'in varlığını inkar eden bir sistemin kardeşlik hukukuna uymadığını, devletin yanlış uygulamalarının yanlış bir zihniyete sahip olmaktan kaynaklandığını savunduğu" bildirildi. - TBMM

Kaynak: AA / Politika

Süleyman Demirel Turgut Özal Ak Parti Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title