TİHEK Başkanı: Avrupa Ülkeleri Kur'an-ı Kerim Yakılmasına Müsamahakar Davranıyor
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Muharrem Kılıç, Avrupa ülkelerinin Kur'an-ı Kerim yakılması eylemlerine müsamahakar davrandığını belirterek, bu durumun insan hakları ve toplumsal barışı ihlal ettiğini söyledi.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Muharrem Kılıç, Kur'an-ı Kerim yakılması eylemlerine bazı Avrupa ülkelerinin müsamahakar davrandığını belirterek, "Kesinlikle bireysel, tekil eylemler olduğu kanaatinde değilim." dedi.
Kılıç, düzenlediği basın toplantısında, İslamofobik eylemlerin Avrupa'da giderek yaygınlık kazandığını, bunun, nefret söyleminin bir görünümü olarak Kur'an-ı Kerim'in yakılması şeklinde ortaya çıktığını söyledi.
Söz konusu eylemlere ilişkin, "Avrupa'nın temel insan hakları değerleriyle tümüyle çatışan, çelişen bir durum" değerlendirmesinde bulunan Kılıç, "Bu sadece kişilerin din ve inanç özgürlüğü başta olmak üzere özgürlük haklarının ihlali anlamına gelmiyor. Bütün Avrupa kamuoyunun ve bölgesel ölçekte bütün Avrupa'nın aynı zamanda toplumsal barışını, demokratik siyasal düzeninin ihlaline neden olan bir durum olarak karşımıza çıkıyor." dedi.
Kitap yakma eylemlerini "binlerce yıllık geçmişi olan arkaik bir eylem biçimi" olarak nitelendiren Kılıç, "Bunun bu çağda, 21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bu dönemde bütün bu üretilen insanlık hafızası ve hasılası olarak ortaya çıkan insan hakları ve özgürlükler noktasındaki bütün müktesebata, sözleşmelere, koruma mekanizmalarına rağmen böylesi arkaik, faşizan eylem türlerinin varlığı gerçekten esef verici, trajik bir hadise olarak nitelendirebiliriz." diye konuştu.
Kılıç, ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve ulusal hukukta güvence altına alındığını, nefret söyleminin ise hiçbir biçimde ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Nefret söyleminin hiçbir biçimde ifade özgürlüğünü güvence altına alan uluslararası normların, bölgesel normların, sözleşmesel normlarla uyumlu olmadığını, buna aykırılık teşkil ettiğini ifade etmemiz gerekiyor. Bütün bu güvencelere rağmen bunun fiilen gerçekleşiyor olması ve bu noktada ilgili ulusal hukuk düzenlerinin, ulusal devlet yapılarının Avrupa ülkelerinin bu noktada müsamahakar davranmasını kabul etmek mümkün değil."
Nefret söyleminin toplumsal barışı, demokratik toplumsal yapıyı tahrip ettiğine dikkati çeken Kılıç, "Ne yazık ki giderek artan biçimde tanıklık ettiğimiz eylemler, Avrupa'daki aşırı sağcı ve İslamofobik eylemleri destekleyen, bunları körükleyen, bunları teşvik eden aşırı sağ siyasete güç kazandırdığını, bunun da bunun bir neticesi olduğunu söyleyebiliriz." dedi.
"Kesinlikle bireysel, tekil eylemler olduğu kanaatinde değilim"
TİHEK Başkanı Kılıç, Kur'an-ı Kerim'in yakılması eylemlerinin yabancı düşmanlığı başta olmak üzere nefret suçlarını teşvik ettiğini belirtti.
"Söz konusu eylemlerin bireysel mi yoksa yönlendirme sonucu mu yapıldığına" yönelik soruyu Kılıç, "Kesinlikle bireysel, tekil eylemler olduğu kanaatinde değilim." diye yanıtladı.
Kılıç, şu ifadeleri kullandı:
"Yaratılan, üretilen bu korku iklimi İslamafobi olarak nitelendiriliyor. Artık İslam ve Müslüman karşıtlığına döndü. Sadece bir korku ve kaygı unsuru değil. Onun için bu üretilen bir şey. Bu üretimin de aktörü tekil anlamda bireyin kendi inisiyatifiyle yaptığı bir şey değil. İslamafobiye ve nefret söylemiyle ortaya çıkan diğer şiddet biçimlerine yönlendiren politik iklim var. Bu Avrupa'nın en büyük tehdidi. Avrupa'nın değerlerinin aşınmasına, tahribine, yıkımına yol açabilecek en büyük tehdit. Sadece orada yaşayan Müslüman unsurlar açısından bir risk ve tehdit faktörü değil. Bunun sonunun nereye varacağını kestirmeniz mümkün değil."
Kılıç, küresel ölçekte belli odaklarca üretilen bir korku biçiminin artık eyleme dönüştüğünü belirterek, şunları kaydetti:
"Sistematik biçimde bunların ortaya çıkması tahrik edici. İnsanların kutsal değerleri, dini inançları, temel hak ve özgürlükler kapsamında güvence altına alınıyor. Bunları hedef alan, bu türden eylemler doğrudan kişilerin bu noktadaki inançlarına yönelik olduğu için bunun bir tekil eylemler olduğunu düşünmüyorum. Kolektif biçimde bunların teşvik edildiğini ve tahrik edildiğini görüyorum."