Diyetteyken, 'Kahvenize Tereyağı Koymak' Artık Çok Demode!
Verilen kilolar hızla geri alınıyor ve kilo vermede süreklilik ya da istikrar sağlanamıyor. Hal böyle olunca, bu diyetler ister istemez "popüler" ya da "moda diyetler" sınıfına giriyor. Konuyu, Diyetisyen Emre Uzun'a danıştık. Söze, "moda diyet" kavramını açıklama getirdi.
"DEMODE" DİYETLERİN LİSTESİ
Intermittent Fasting Diyeti:"IF" ya da Aralıklı Oruç Tutma Diyeti'nin mantığı basit: Teoride aç kalıp sonra besleniyorsunuz. Bu da sağlığınızı, performansınızı ve vücut kompozisyonunu geliştirmek için yapılıyor. Altın kuralı şu: Yemek yiyerek geçirdiğiniz sürenin aç kaldığınız süreden kısa olması gerekiyor ve bu sayede vücut açlık çekerken biriktirdiği yağları yakıyor. Ama öyle olmuyor! Kalori kaybına yönelik diyetlerle kıyaslandığında IF diyeti son derece etkisiz. Uzun süre açlık çekenlerin yeme saatlerinde aşırı yemesi de bu diyeti işe yaramaz kılıyor.
Elma Sirkesi Diyeti: Ilık suyun içerisine karıştıracağınız elma sirkesi ve bal karışımı ile hazırlanan kür sayesinde ayda 8 kiloya kadar verebileceğiniz iddia ediliyor ve web siteleri bugün bile artritten obeziteye, akneden soğuk algınlığına kadar elma sirkesi diyetini övüyor. Elma sirkeli karışımı yemeklerden yarım saat önce 1 çay bardağı tüketmek kilo vermenize yardım eder ve elma sirkesi içmenin kimseye bir zararı yok. Ancak elma sirkesinin yağ dokunuzu çözeceği iddiası asılsız! Öncelikle elma sirkesinin ilk ulaştığı yer olan midenizde yağ dokusu zaten yok. Gönüllüler üzerinde yapılan ve sonuçları yayınlanan bir araştırma da, elma sirkesinin orta yollu dahi kilo verdirmediğini kanıtlamış. Yani, elma sirkesi elbette yararlı ama kilo verdirmiyor...
Tom Brady Diyeti: Amerikan Futbolunun ünlü oyuncularından Tom Brady nasıl beslendiğini açıklayıp bir de yakın zamanda 'TB12 Metodu' isimli bir kitap yayınlayınca diyet yapmak isteyenlerin göz bebeği oldu. Tom Brady, sağlıklı kalmanın ve ilerleyen yaşına rağmen performansını sürdürebilmenin sırlarını paylaşıyordu ama hata şuradaydı: Brady gibi ömrünü spora ve kondisyona ayıran birinin beslenme sırlarını, günde 9 saat ofiste çalışan, hiç egzersiz yapmayan kitlelere uyarlamak imkânsızdı! Şu örneğe ne dersiniz? Tom Brady unlu, şekerli, kahveli ya da kafeinli hiç bir şey yemiyordu. Mantarı ağzına sürmüyordu. Domatese, bibere, patatese, patlıcana ve süt ürünlerinin tamamına yaklaşmıyordu. Her gün içine enerji verici ve protein tozu eklenmiş 25 bardak su içiyordu, sadece tahıl yiyordu ve özel çiftliğinde yetiştirilmiş hayvanların etlerini yine özel aşçısı hazırlıyordu! Bu diyeti uygulamak hayli zor, hatta bu diyet yanlış. En basitinden domatesin prostat kanserini önlediği bilinirken...
Avokado Diyeti : Omega 9 yağ asitlerinden oldukça zengin ve kilo vermeye yardımcı bir besin olan avokadonun yağ yakımını ve metabolizmayı hızlandırdığı da biliniyor. Ancak sorun şu: Yepyeni tüketici talepleri doğrultusunda, özellikle İspanyol çiftçiler, yağ oranı %30 azaltılmış avokado üretmeye başladı ve buna "Light Avokado" adı verildi. Oysa avokado tekli doymamış yağ içerir ve bu yağdan korkmaya hiç gerek yok. Üstelik yine bu yağ, kalp hastalıklarını da önler. Aslında bir bütün olarak avokadodaki kaloriler de yeterli ve tarım mühendislerinin daha az yağlısını üreteceğiz diye üzerinde oynadığı avokadonun ileride kim bilir ne zararlarını göreceğiz.
Tereyağlı Kahve: Kilo vermede bir zamanların yeni modası, kahveye şeker yerine 1 kaşık kadar tereyağı ve Hindistan cevizi yağı eklemekti. Tereyağlı kahveyi ünlü yapan kişi ise, Tibet'te tırmanış yaparken, sırf enerji vermesi için kendisine tereyağlı kahve ikram edilen Dave Asprey idi. Tereyağlı kahvenin enerjiyi artırdığı doğru ama herkesin atladığı konu şu: Dave Asprey'in içtiği kahvenin çekirdekleri az kafein içeren Tibet kahvesiydi. İçine eklenen tereyağı da serbest gezen büyükbaşların sütünden elde edilmişti. Bu da tereyağının orta zincirli trigliseritlerden oluştuğu anlamına geliyordu. Asprey'in aldığı kaloriyi 400 kalori kadar yükselten de buydu. Dahası bu, yudumlanarak alınan bir kaloriydi, direkt sindirim sisteminize iniyordu. Oysa sindirim ağızda başlar; yani bir şeyleri çiğnediğiniz anda sindirmeye başlamış olursunuz ve bu da metabolizmanıza daha az yağ girmesini sağlar. Çünkü ne kadar çok çiğnerseniz o kadar hızlı doyar ve az yersiniz. Siz de dağcılık yapıyorsanız uygun ama şehir hayatında fazla kilolarla savaşıyorsanız, denemeyin bile...
Glutensiz Diyet : Günümüzde glütensiz beslenme özellikle zayıflamak, daha sağlıklı beslenmek, gelecekte bazı hastalıklara yakalanma riskini azaltmak isteyen kişiler tarafından uygulanan bir beslenme akımı olarak karşımıza çıkıyor. Çölyak veya glüten hassasiyetiniz varsa yanınızdayız ama herhangi bir hassasiyet yaşamıyorsanız glütensiz beslenmenin ekstra bir yararı olmayacak. Gluten dediğimiz buğday, pirinç, arpa, çavdar gibi tahıllarda doğal olarak bulunan bir protein... Bunu beslenmenizden çıkarmakla kilo vermezsiniz aksine glütensiz gıdalardan fazlasıyla kilo alırsınız. Glutensiz gıdalarda ise pek çok B vitamini, lif ve demir bulunmaz. Glutenli tahıllar ise diyet reçetelerinin bel kemiğidir. Tekrarlamak gerekirse, glutensiz gıdalara yönelmek, çölyak ve gluten hassasiyetiniz yoksa ne obeziteye de kilo vermeye yardımcı olur.
Temiz Beslenme (Clean Eating): Bu diyet yöntemi temelde doğal ve işlenmemiş gıdaların oluşturduğu bir programı kapsıyor. Temiz beslenmede uygulanan ise besin miktarına değil besin kalitesine odaklı bir program. Daha pek çok detayı da var. Örneğin sadece evde pişen yemekleri yiyeceksiniz, paketlerin üzerindeki "içindekiler" kısmını okuyacaksınız vb. Büyük ilgi gördüğü kesin. Hatta Google'da beş milyonu aşkın tık'lanmış. Yalnız temiz besleneceğiz diye abartanlar hiç de az değil. Kimi evine paketlenmiş gıdayı sokmuyor, kimi "içindekiler" kısmındaki bir malzemeyi bilmiyor diye paketi geri bırakıyor vs. Temiz beslenmek herkesin ideali yalnız "suni gübreyle" yetiştirilmiş sebzeyi tercih etmeyenler acaba gerçek gübreyle yetiştirilen bir sebzenin tarlada ne içinde büyüdüğünü görüyor mu? Uzmanlara göre temiz beslenme diyeti çağımızın paranoyasını, korkularını ve takıntılarını tavana vurdurmaktan başka bir işe yaramıyor. Beslenme değerlerinden çok estetik ve mükemmeliyetçilik ön planda olduğu için bu diyet de unutulmaya mahkûm...
Paleo Diyeti: Az veya hiç işlem görmemiş besinleri yemeye odaklı bir beslenme planı bu. Asıl olarak 10.000 yıl öncesinde yaşayan atalarımızın beslendikleri gibi beslenmemiz gerektiğini savunuyor. Bu diyet sistemi yüksek protein ve yüksek lif içeriği ile kalori kısıtlanmadan kilo verilebileceğini vaat ediyor. Ete bu kadar değer vermesi, tahılları, baklagilleri, pek çok meyveyi ve süt ürünlerini yeme-içme listesinden çıkarması ise gerçekçi bulunmuyor. Düşük karbonhidrat ve düşük kalori alımı kilo vermede yardımcı olabilir ama bunun yolu tamamen et odaklı beslenmek değil. Bu sizi baş dönmelerine, baş ağrılarına, kabızlığa, ruh halinizdeki gel-gitlere ve en önemlisi kalp hastalıkları ile bazı kanser türlerine mahkûm eder. Paleo diyeti, bana sorarsanız, insanların mecburen uyguladığı 10.000 yıl öncesinde kalmak zorunda...
Ketojenik Diyet: Ketojenik diyetin temeli karbonhidratları önemli ölçüde sınırlayıp, yağ ve protein tüketimini artırmaya dayanıyor. Böylece vücut, enerji sağlamak için yağ yakmak zorunda kalıyor. Savunduğu şey şu: %75 yağ, %20 protein ve sadece %5 karbonhidrat!4 gün içinde vücudun yağ yakmaya başladığı da kanıtlanmış. En büyük eksiği ise lif, vitamin ve minerallerden yoksun olması. Ketojenik diyet, aslında epilepsi başta olmak üzere bir takım sinirsel hastalıklar ve bazı kanser türleri için geliştirilmiş bir diyet. Herkesin uygulayabileceğine dair elde bilimsel bir veri ya da araştırma yok! Verilen kiloların kısa sürede geri alınması da bunun delili...
Asker Diyeti: Bu diyete "ordu diyeti" de deniyor. Hedef şu: 3 günlük asker diyeti ve kalori kısıtlamasıyla yürütülüyor ve diyet yapanlar günde 3 öğün, son derece küçük bir porsiyondan oluşan az kalorili bir menüyle besleniyor. Hedef, 3 gün içinde toplam 3700 kalori almak! İlk 3 günün ardından haftanın geri kalanında ise günde toplam 1500 kaloriden az almanız hedefleniyor. Son derece sıkı bir listesi var, hangi öğünde neyi ne kadar yiyeceğiniz bile belirlenmiş ve listede tuzlu krakerden hamburgere kadar şaşırtıcı yiyecekler de yer alıyor. Sonuçlar olumlu, kilo verdiriyor ama bir yaşam tarzı ya da beslenme düzenini yerleştirmekten uzak. Üstelik "yiyin" dediği gıdalar lif, vitamin, mineral yoksunu. Bir haftada üç kilo vermeniz gerekiyorsa uygulayın ama aksi bedeninizin düzenini bozmaktan başka işe yaramaz.
DİYET, NEDEN KİŞİYE ÖZGÜ?
Diyetisyen Emre Uzun'a aklımıza takılan soruyu yöneltiyoruz: Bu diyetler bir zamanlar kilo vermek isteyenlere umut olmuştu. Şu anda da yine böyle umut veren pek çok diyet gündemde. Onların da modası geçecek mi?
"Burada sorun şu: Diyetlerin popüler olması! Birinin işine yaradıysa sizin de ona bel bağlamanız. Oysa bu diyetler sizi tek yönlü, yanlış, düzensiz ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarına yöneltir, bunu unutmamak gerekir. Bu tür diyetlerden uzak durmak şart. Karşınıza bir diyet tanımı çıktıysa iyice inceleyin: Tek yönlü beslenmeyi vaat ediyorsa, kısa süreli hedefleri varsa, size bir yaşam şeklini değil bir modayı empoze ediyorsa temkinli yaklaşın. Her gün bir yenisi daha eklenen ve sadece kilo verdirmeye yönelik olan bu tarz diyetler sağlığımızı ciddi açıdan tehdit ediyor. Unutmayın ki diyet yaparken doğru, dengeli ve sağlıklı beslenmemiz gerekir. Yoksa diyetler hastalık reçetesi olabilir. Diyetler; kişinin biyokimyasal bulgularına, yaşına, boyuna, kilosuna, fiziksel aktivite düzeyine, beslenme alışkanlıklarına ve sosyo-ekonomik durumuna göre alması gereken kalori hesaplanarak hazırlanır. Bu nedenle diyet, kişiye özgüdür!"