Haberler

Prof.Dr. Celkan: "İmmün sistemi erken dönemde aktifleşirse lösemi olma olasılığı azalır"

Güncelleme:
Abone Ol

Prof.Dr. Celkan: "İmmün sistemi erken dönemde aktifleşirse lösemi olma olasılığı azalır" THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan: "Lösemiyi tek bir nedene bağlamak hiçbir zaman olası değildir, her şeyin birlikte olduğu etkileşim sonucu ortaya çıkar" THD Başkanı Prof. Dr.

Prof.Dr. Celkan: "İmmün sistemi erken dönemde aktifleşirse lösemi olma olasılığı azalır"

THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan:

"Lösemiyi tek bir nedene bağlamak hiçbir zaman olası değildir, her şeyin birlikte olduğu etkileşim sonucu ortaya çıkar"

THD Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan:

" Bir sihirli değnekle bu hastalıkları bir anda yok edemiyoruz ama sonuçlarımız eskisine göre daha iyi"

ANTALYA - THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan, immün(bağışıklık) sisteminin erken dönemde aktifleşmesi halinde lösemi olma olasılığının azaldığını söyledi.

Türk Hematoloji Derneğitarafından düzenlenen 45'inci Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya'nın Belek Turizm Merkezi'ndeki bir otelde gerçekleştirildi. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan THD Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, 45. Ulusal Hematoloji Kongresi'nde hematoloji alanında "Ölçülebilir Kalıntı Hastalık" ve "13. Mezuniyet Sonrası Hematoloji Eğitim Kursu- Zor Olgular" kurslarının büyük ilgi gördüğünü kaydetti.

Kongrede 25 bilimsel oturum, 12 uydu sempozyum, 4 uzmanına danış oturumu, 12 sözlü sunu oturumunun yapıldığını kaydeden Özsan, "Kongreye gönderilen 400'ü aşkın bildiriden değerlendirmeler sonucu, 5'ini başkanın seçtiği oturumunda; 84'ünü sözlü sunum oturumlarında; 50'sini tartışmalı poster oturumda dinleme imkanı bulduk" diye konuştu.

Emotolojinin kan hastalıklarının olduğunu aktaran Özsan, "Tüm gelişmeleri kongrede dinledik.Habis hastalıklarda, çok süratli bir devinim var. Her geçen gün yeni ilaçlar ve olanaklar ve bunların sonuçları karşımıza çıkıyor. Şunu hala söyleyemiyoruz, bir sihirli değnekle bu hastalıkları biranda yok edemiyoruz ama sonuçlarımız eskisine göre daha iyi. Hala tedavinin büyük omurgasını kemoterapi oluşturuyor. Hedefe yönelik ilaçların eklenmesiyle başarı oranları artıyor. Sınırlı sayıda bazı hastalarımızda ise bu ilaçlar kemoterapi olmaksızın da etki gösterebilir ama oldukça sınırlıdır" diye konuştu.

THD 2'nci Başkanı Prof.Dr. Tülin Tiraje Celkan, hemofilinin vücutta kanamanın durdurulmasıyla ilişkili olan bir faktörün eksikliği sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğunu kaydetti.

Hemofilinin bir kraliyet hastalığı olduğunu aktaran Celkan, "Kanamaların durdurulamaması sonrasında kaybedilen erkek çocuklar var. Bu hastalıkta uzun zamandan beri 1900'lü yıllardan bu yana plazma denilen kanımızın sıvı kısmının verilmesi ya da buradan elde edilen faktör 8'lerin izole edilmesi tedavisiydi. Bundan iyi sonuç almaya başlamıştık. Son yıllarda özellikle bilimsel olaraktan başka boyuta geçilmesiyle dışarıdan yapılan kombinat olarak yapılan faktörün, faktör 8'i, 9'u atlayarak daha ileri ki aşamada etkili olabileceği gösterildi." diye konuştu.

"Tek faktör yok"

Celkan, hemofili hastalarının çoğunun artık erişkin yaşa gelebildiğinin altını çizerek, "Hemofili de artık oran değişmeye başladı. Yüzde 60'ı artık erişkin hasta hemofililerin. Hemofili hastasına hematolog bakar" dedi. Yıllardan bu yana lösemi oranının değişmediğini kaydeden Celkan, "Hijyen şartlarının artmasıyla azalması, toplumdan topluma ırksal bir özelliği yoktur. Görülme oranı 100 binde 4'tür genelde. Gördüğümüz sıklıktaki değişim itibariyle çok fazla çalışma var. Anne babanın mesleğinden tutunda, annenin hamlelik sırasında yedikleri de bakılmış. Ama bunların hiçbiri kanıta dayalı bir şey değil. Bunlar olabilir şeklinde gösterilen çalışmalar. Hijyen kurallarının immünolojik olaraktan çocuğun erken gelişmesini sağlaması açısından, bunun haricinde aynı ortamda bulunan iki kardeş ve aynı şekilde besleniyorken birinde lösemi gelişirken diğerinde gelişmeyebiliyor. Lösemi gelişmesi tek faktör değildir. Genetik getirdiklerimiz, üstüne binen çevresel faktörler o anki vücudunun immünolojik cevabı. Tek bir nedene bağlamak hiçbir zaman olası değildir. Her şeyin birlikte olduğu etkileşim sonucu ortaya çıkar."ifadelerine yer verdi.

"İmmü sistemi erken aktifleşmeli"

Celkan sözlerini şöyle tamamladı: "Ne kadar erken immün sisteminiz aktifleşirse, immün sistemini erken uyanıyor. Çok steril ortamda, immün sisteminiz iyi değil. Onun için gün içinde vücudunuzda çok sayıda kanser hücresi oluyor ama vücudumuzda süzgeç var. Süzgeçler tutuyor, süzgeç dediğimiz olay immün sitemimiz. İmmün sistem erken dönemde aktifleşirse o zaman lösemi olma olasılığınız daha azalır. O açıdan çevresel faktörlerin önemlilerinden bir tanesi."

"Kesin ispatlanmış nedeni yok"

THD Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Meltem Kurt Yüksel lösemilerin kesin ispatlanmış bir sebebinin olmadığına dikkat çekti. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra atılan atom bombasından sonra lösemilerin insidansının arttığını görüldüğünü kaydeden Yüksel, "Demek ki radyasyon önemli bir etken. Genetik bir takım risk faktörleri lösemiyi kolaylaştırıyor. Ortaya çıkan hastalık tek bir hücrenin anormal bir şekilde çoğalarak kemik iliğinin dolmasına sebep olmakta. Bu da kan hücrelerinin görev yapamamasına neden oluyor. Lösemili hastalar bize genellikle kanama, ateş, halsizlik ve yorgunluklarla başvuruyor. Akut lösemiler hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıyor. Kronik lösemilerde ise kişi boynunda bir beze ve yada kan değerlerinde anormallikler bize gelmiştir."diye konuştu.

"Doping"

THD Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, dopingte amacın bir şekilde performansı arttırmak olduğunu kaydetti. Performansını artırmanın yolunun kas gücünü arttırmaktan geçtiğini kaydeden Acar, "Kas gücünü arttırmanın farklı maddelerle yapabilirsiniz. Denetimde bu maddeyi kanda ve idrarda tespit edilebilir. Kas gücünü arttıran şeylerden biri kasa giden oksijen miktarını arttırmaktır. Kasa giden oksijen miktarında kan miktarınızı hemoglobininizi arttırırsanız kasa giden oksijen artar. Önce başkasından kan nakli ama tehlikeli olabilecek şey. Onun için kendi kanlarını alıp saklayıp performans zamanına yakın dönemlerde kendi kanlarına kendilerine nakletmelerini bir yol olarak bulmuşlar. 1980'lerde kan yapımını kolaylaştıran hormonun ilaç olarak devreye girmesiyle kendine bunu enjekte etmeye başlamışlar. Böylece kas performanslarını artmayı hedeflemişler bunu da başarmışlar. Bu bir takım yöntemlerle dışarıdan aldığınız hormonu tespit etmek mümkün."dedi.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Sağlık

Sağlık Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title