Haberler

    38

    Abone Ol

    Pazar günü Novak Djokovic tarihi bir maç sonunda Roger Federer’i yenerek beşinci kez Wimbledon şampiyonu oldu.

    Pazar günü Novak Djokovic tarihi bir maç sonunda Roger Federer’i yenerek beşinci kez Wimbledon şampiyonu oldu. Maçla ilgili söylenebilecek fazlaca yeni şey yok. Maç puanları oynanırken, beşinci set devam ederken, oyunu bitiren tie-break kalemi kırarken herkes her şeyi gördü ve herkes her şeyi söyledi. Bana göre sonuca dair edilebilecek tek bir cümle var, gerisi biraz lafügüzaf. Federer daha iyi oynadı ama kazanmayı başaran Djokovic oldu.

    Bu ne demek? Teniste şans o kadar da baskın bir unsur değil. Yani, iyi oynayan, o gün sahada daha fazla doğru iş yapan oyuncu çok çok büyük oranda kazanır. Evet, skor sistemi çok kendine has ve bu da zaten oyuna lezzet veren bir bulyon gibi. Ancak yine de böylesi bir çelişkiyi kortlarda pek görmeyiz. Bilhassa da bunun gibi mega maçlarda.

    Olayın beni ilgilendiren kısmı aslında burada değil. Federer oynadığı tenisle, Djokovic ise buna insanüstü direnerek kazanmanın bir yolunu bulduğu için şampiyonluğu hak etti. Amenna. Ben iki gündür içimin neden bu kadar sızladığını bulmaya çalışıyorum. Esas mesele bu. Ve yalnız olmadığımı hissediyorum.

    Birçok defalar soruldu, birçok defalar söyledim. Üç Büyük’ten hiçbirinin taraftarı değilim, hiçbir zaman da olmadım. Üçünü de acayip derecede seviyorum. Belki enteresan gelecektir ya da politik konuştuğum düşünülecektir. Üzgünüm, ama gerçek bu. Hepsinin farklı özellikleri var ve ben kümülatif olarak meydana getirdikleri bu altın çağa, imece usulü tenisi çıkardıkları bu kutlu mevkiye tutkunum. O yüzden aralarında oynadıkları her maç bir şölen, kazandıkları her slam bir saygı duruşudur benim için. Ali mi küpünü doldurdu, Veli mi, yoksa Mehmet mi kisvesiyle yıllardır seyreylediğimiz şey aslında tenis tarihinin bir daha asla aynı olmayacak şekilde yeniden yazılması zira. Tek bir büyük kıtadan kopanların bugün bildiğimiz kıtaları nasıl oluşturduğunu süper hızlı çekimde izlemek gibi. O nedenle Veli ya da Ali ya da Mehmet. Fark etmedi, fark etmiyor.

    Ama pazar günü farklıydı. Federer için pek bir kederlendim. Novak’ın dünya dışı sertliğine bir kez daha şapka çıkarsam ve her şeyi sonuna dek hak ettiğini düşünsem de engel olamadığım bir hüzün kapladı içimi. Sebebi neydi, ne olabilirdi?

    Galiba ilk kez savunmasız göründü gözüme o koca adam. Gençliğinde heybetinden dağlar dize gelen Kanuni’nin 72 yaşında çıktığı Zigetvar Seferi miydi bu, yoksa Baba 3’te Michael Corleone’nin Vincent’a Don’luğu devrettiği sahne mi? Ne olursa olsun acıydı, acılıydı.

    Federer uzun süredir "yaşlı" oyuncu statüsünde. Sadece 20 sene önce "30" dendi mi biten kariyelerden şu anda çok farklı bir noktada olduğumuz doğru. Ama bir yere kadar. Federer bir süredir de "çok yaşlı" oyuncu statüsünde. Ve 38 yaşına günler kala böyle bir performansı sergileyip ödülünü alamaması, taraflı tarafsız herkese çok dokunmuş gibi görünüyor.

    Yaz bitince uzak bir ülkeye göç edecek bir can dost ile geçirilen temmuz-ağustos günleri gibi hâlihazırda Federer’i izlemek. Her kahkaha biraz yarım, her dakika biraz telaşe memuru. Ve biz ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Kalan zamanın tadını çıkartmak gerek sanırım, en doğrusu bu.

    Ama söylemesi kolay tabii.

    Kaynak: EuroSport.com / Spor

    Roger Federer Spor Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title