Başarılı Bir Erkeğin Hikeyesi: İşte Ersun Yanal Gerçekleri
Fenerbahçe'yi ilk sezonunda bitime üç hafta kala şampiyonluğa taşıyan Ersun Yanal, "başarılı bir erkek" olana dek oldukça zor günlerden geçti.
Fenerbahçe'yi ilk sezonunda bitime üç hafta kala şampiyonluğa taşıyan Ersun Yanal, şampiyonluk sonrası ilk demecinde "Yakışıklı erkek yoktur, çirkin erkek de yoktur, başarılı erkek vardır" derken, Yanal'ın başarıya giden zorlu yolunu sözler için derledik.
İşte başarılı bir erkeğin hikayesi...
Fenerbahçe'yi 19. şampiyonluğuna taşırken, sarı lacivertli takımı şampiyon yapan üçüncü Türk teknik adam olarak tarihe geçen Ersun Yanal babadan değil dededen Fenerli. 1920'lerde Fenerbahçe genç takımının formasını giyen Fehmi Bey'in torunu olan Ersun Yanal, elektrik malzemeleri satan Ural Bey'in oğlu olarak dünyaya geldi.
Yanal'ın ailesindeki futbol genleriyse dedesiyle sınırlı değildi. Uzun yıllar Galatasaray forması giyen Ayhan Elmastaşoğlu'nun akrabası Ersun Yanal, bu akrabalığa rağmen dedesi gibi bir Fenerbahçe taraftarıydı.
Yönettiği ilk takım mahalle takımıydı
Ural Yanal, Ersun Yanal'ın çocukluk günleriyle ilgili unutamadığı bir anıyı şöyle aktarıyor: "Ersun 10 yaşlarındaydı. Birgün komşularla pikniğe gittik. Orada yaşça çok büyük ağabeyleriyle birlikte 3'er kişilik çift kale maç yaptılar. Maçtan sonra komşulardan biri bana gelip 'Şu oğlana bak Ural! Topa ne kadar hakim, bize bağıracak kadar hırslı ve oyunu ne güzel yönetiyor. Bu söylediğimi unutma, Ersun çok büyük adam olacak Bu çocuğu destekleyin'dedi Sarayköy'deki arsalar, Ersun Yanal'ın futbol hayatının ilk merdivenleriydi. Okul dışında sadece futbol vardı onun için. Sürekli ayakkabı eskitirdi ama ailesi öyle Türk filmlerindeki gördüğümüz "top kesme" tipinde cezalandırma yöntemlerine hiç başvurmadı. Anneannesi Cemile Özol da emekli maaşını her aldığında torununa top ve ayakkabı hediye ederdi. Bu destek, Ersun'u mahalle takımı kaptanlığına kadar taşıdı. Daha sonra iş giderek ciddileşti ve Denizli Yıldız Takımı'nın kaptanlığına yükseldiğinde yaşı 13'tü.
Voleybol takımında kaptanlık yaptı
Futbol dışında diğer sporlara da yatkınlığı vardı Ersun'un... Eski güreşçi olan babası, oğlunun voleybol, basketbol ve hentbol oynamasını çok destekledi. Ama esas yükselişi 1974'te Denizli Endüstri Meslek Lisesi'nin elektrik bölümüne girmesiyle başladı. Okulun her spor aktivitesinde Ersun'un adı vardı artık. Üstelik Denizlispor Voleybol Takımı'nın kaptanı olacak kadar bu sporda da yetenekliydi. Lisede elektrik dersi hocası Raşit Ger, Ersun'un spora olan tutkusundan çok şikayetçiydi. Çünkü "amper"lerle ilgileneceğine, bir topun peşinden koştuğunu düşünüyordu... 15 günde bir babasını okula çağırıp, Ersun'dan "Bu çocuk derslerine hiç çalışmıyor. Böyle giderse geleceği karanlık. Sen uyar da derslere ağırlık versin" diye şikayetçi oluyordu. Ama bunlara hiç aldırmadı Ersun... O topun peşinden koşmaya devam etti. Her sömestrde Ersun'un karnesi kırıklarla doluydu ama ne yapar eder dönem sonunda sınıfı geçmeyi başarırdı. Allah'ı var, ailesi de bu konuda Ersun'u serbest bıraktı. Hatta babası Almanya'dan futbol dergileri getirip, kırık dökük Almancası ile oğluna çeviri yaptı. Ersun da bu dergilerden kestiği fotoğraflarla odasını süsledi. Bu arada merakınızı gidermek için şunu da söyleyelim, Ersun o dönemlerde babası gibi sıkı bir F.Bahçe taraftarıydı.
Maaşını takıma dağıtırdı
1990 senesinin Ersun Yanal'ın hayatında çok önemli bir yeri vardı... Çocukluğunun geçtiği Sarayköy'e dönerek, ilk profesyonel antrenörlük deneyimini yaşadı. Ersun'u Ersun Yanal yapan değerlerle ilgili bir anıyı yine sevgili eşi Şenay Yanal'dan aktaralım: "Maddi açıdan sıkıntı yaşıyorduk. Mütevazı bir yaşamımız vardı ve benim için Femin'in içeceği sütü almaktan başka bir dert yoktu. Kocamı seviyordum, onun ilkelerine de saygı duyuyordum. Bakkala veresiye yaparak mutfak alışverişlerini yapar, aybaşında da hesabı kapamayı iple çekerdim. Ama neredeyse her aybaşı aynı sahne yaşanıyordu. Eve geldiğinde Ersun, "Beş kuruşum kalmadı" diyordu. "Neden?" diye sorduğumda yanıt hep aynıydı: "Kulüpten sadece benim maaşımı verdiler. Futbolculara verecek paraları yoktu. Ben de maaşımı futbolculara dağıttım." Zorluklarla geçen bir dönemin ardından 2. yarının 3. haftasında Ersun, Sarayköy'den istifa etti.
Ağlatan kumbara anısı
Sarayköy yıllarının unutulmayacak bir anısı da şuydu: Ersun o kadar parasızdı ki, kimi zaman evden idmana otostop çekerek, bir kamyonun arkasında gidiyordu. Bir sabah, küçük Femin'in kumbarasını kırıp içindeki paraları almak ve yol parası yapmak zorunda kaldı. O gün karı-koca ağlayarak vedalaşmıştı. Aslında Ersun'un babası bölgenin zenginlerinden biriydi. Oğlunun sıkıntı çekmesini istemiyor, mağazanın başına geçmesini istiyordu. Ersun bir süre hem elektrikçilik, hem de hocalık yapmaya çalıştı Sarayköy'de. Ama başında durduğu dükkanı defalarca kapatıp, idmana gidince babasıyla da araları bozuldu. Artık Ersun tek başınaydı, gururu nedeniyle babasından yardım da istemiyordu. Ama bu sıkıntılar onun futbol aşkını ve ilkelerini sağlamlaştırdı.
Çamaşır makinesi için futbolu bıraktı
Yer: Denizli'nin şirin ilçesi Sarayköy... Yıl: 1988... Ersun'un takımı Sarayköyspor'un maddi kaynağı sıfırdı ve bu şartlarda başarı beklemek neredeyse imkansızdı. Ama Ersun, Ersun Yanal olacağının ilk işaretlerini de orada verdi. O dönemi, yine eşi Şenay Yanal'ın ağzından dinleyelim: "Ersun, Sarayköy'de oynarken takımın yıldızıydı. Hiç unutamadığım bir anım var. Evlenirken, çeyizimde çamaşır makinesi yoktu. Ersun da benim elde çamaşır yıkamama dayanamıyordu. O günlerde dizinden sakatlanmış ve ağır bir ameliyat geçirmişti. Sarayköy'ün de çok kritik bir maçı vardı ve ameliyattan 15 gün sonraki Nazilli maçında oynaması için baskı yaptılar. Ersun'un kulüpten 500 bin lira alacağı vardı. O parayı alabilmek için sakat ayağıyla çıkıp oynadı ve belki de futboldan o yüzden kopmak zorunda kaldı. 4-2 kazandıkları o Nazilli maçında 2 golü Ersun attı. Kulüpten verdikleri 500 bin liranın üstüne, borç aldığı 300 bin lirayı daha koyup bana bir otomatik çamaşır makinesi aldı.
O makineyi de kulübe götürdü
İki sene sonra Sarayköy'e antrenör olunca, kulüpteki olanaksızlıklar onu çaresiz bıraktı. Bir akşam eve gelip 'Şenay, kulüpteki formalar artık elde yıkanmıyor. Günde çift idmanyaptığımız için kurutamıyoruz, yetişmiyor. Bu çamaşır makinesini Sarayköy'e götürmem lazım' diyerek bizim evin çamaşır makinesini kulübe verdi. Ben yine elde çamaşır yıkamaya devam ettim ama Ersun'un bu hareketi, çalıştığı takıma bu bağlılığı beni çok etkilemişti."
Kadıköy'de adı ilk olarak 2003'te yankılandı
Sezona Ariel Ortega ve Washington gibi sansasyonel transferlerle başlamasına karşın aradığını bulamayan ve önce Werner Lorant ardından da Oğuz Çetin ile yollarını ayıran Fenerbahçe'nin Tamer Güney yönetiminde çıktığı maç 3-3 sona ererken, Ersun Yanal ismi de Kadıköy semalarında ilk olarak 13 Nisan 2003'te yankılanmıştı. İlerleyen yıllarda büyük takımların formasını giyecek olan Uğur Boral, Deniz Barış, Serkan Balcı, Ahmed Hassan, Okan Koç ve Veysel Cihan gibi isimlerin etrafında kurulan ve sezonu 76 golle en çok gol atan takım olarak kapatan Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği, ligi de 66 puanla üçüncü sırada tamamlamıştı. Sezonun en keyifli 90 dakikalarından birine sahne olan maçta Fenerbahçe'nin 36. dakikada Semih Şentürk ile öne geçerken, Bülent Karaman ve Veysel Cihan'ın golleriyle öne geçen Gençlerbirliği üstünlüğünü koruyamamış, Fenerbahçe bir kez daha sahneye çıkan "Genç Semih" ve Ali Güneş'le öne geçmişti. Son sözü 90. dakikada daha sonraları Fenerbahçe'ye imza atarak uzun yıllar sarı lacivertli takımın formasını giyen Deniz Barış'ın söylediği maç sonrası sarı lacivertli tribünler Başkan Aziz Yıldırım'dan ancak 10 yıl sonra kabul edilen bir dilekle Ersun Yanal'ı istemişti. Fenerbahçe tribünlerinin kendisine gösterdiği sevgi gösterilerini gülümseyerek izleyen Ersun Yanal'ın tribünlere doğru yürüyerek taraftarları selamladığı maçta, yere düşen sarı lacivert kaşkolu yerden kaldırıp alması da dikkatlerden kaçmamıştı.