Başka türlü bir güzel oyun mümkün
Futbol, er ya da geç dönecek.
Futbol, er ya da geç dönecek. Ama nasıl döneceği, ne zaman döneceğinden daha önemli... Bu tanımı dört yıl önce bir mülakatta okumuş ve çok beğenmiştim. O dönem kariyerinde ilk defa Avrupa'ya gelen ve Sevilla'yı çalıştıran Jorge Sampaoli, bir İspanyol gazetesine verdiği mülakatta, "Şu an oynadığı futbolla herkese örnek olan takım hangisi?" sorusuna, "Bayern Münih ve Pep Guardiola'yı takip ediyorum, yaptıkları şeyler dikkatimi çekiyor. Aynı şekilde Marcelo Bielsa'nın takımlarında da onun tarzını fark edebiliyorsunuz. Bu, futbolda çok önemli; çünkü her antrenörde görebildiğiniz bir şey değil" cevabını vermiş; fakat en mühim tespitini cümlesinin sonuna saklamıştı. Şöyle demişti Arjantinli antrenör: "Genel itibarıyla ise her zamankinden daha fazla maç izliyor ama daha az futbol görüyorum."
NE ZAMAN DÖNECEK?
SampaolI'nin dört yıl önce artık çok fazla göremediğini söylediği futbol, dünyanın 1945'ten bu yana en tuhaf zamanların içinden geçtiği şu sıralarda ise tamamen ortadan kaybolmuş durumda ve ne zaman döneceği hala belirsiz. Hemen her ülkenin bu konuda farklı bir düşünce ve eylemi bulunuyor. Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkeler en azından bu yaz sonuna kadar futbolun dönemeyeceğini kabullenip, sezonu iptal ettiler. Avrupa'nın dört büyüğü İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya ise bir an önce geri dönmek istiyor. Hatta Almanya, bu hafta sonundan itibaren maçlara başlayacağını açıkladı bile. Haziran ortasında ligleri yeniden başlatmayı planladığını duyuran Türkiye de bu konuda iyimserliğini koruyan ülkeler arasında. Ama ister bu hafta sonu, ister önümüzdeki ay, ister eylül sonunda, isterse bir yıl sonra olsun, dünya döndüğü takdirde nihayetinde bir gün geri dönecek olan 'güzel oyun', gerçekten o bıraktığımız futbol mu olacak, yoksa başka bir futbol olarak mı karşımıza çıkacak? Galiba işte bütün mesele bu.
NASIL DÖNECEK?
Kesin olan bir şey var ki, o da salgın öncesinde bıraktığımız futbolun temel olarak artık o kadar da eğlenceli bir oyun olmadığı. Hatta bilakis, son derece sıkıcı olduğu bile söylenebilir. Zürih'teki çürümüş bir yapı ve uluslararası şirketler tarafından esir alınan bu oyun, oyun olmaktan çıkalı çok oluyor. ve elbette oyuncular da artık sadece birer oyuncu değil. Adına oyun dediğimiz şey, ne pahasına olursa olsun kazanmak için yapılmayan şeyin kalmadığı bir bahis aracına dönüştürüldü. Artık kimse oyunun kendisiyle ilgilenmiyor, merak edilen tek şey maçın sonucu. Her geçen yıl sözleşmelerinde yazan rakamın yanına bir sıfırın daha eklendiği oyuncular ise bunun bedelini açgözlü temsilcilerinin birer kölesine dönüşerek ödüyorlar. Kulüplerin hali daha da berbat; maddi olarak en iyi durumda görünenler bile usülsüzlük suçlamalarıyla birbiri ardına Avrupa'dan men cezaları alıyorlar, sahip oldukları zenginliğin kaynağının nereden geldiği belli değil. Batık durumda olan kulüpler ise zaten iş bilmez ya da kötü niyetli yöneticilerin elinde oyuncağa dönüşmüş haldeler.
PARAYLA ÖLÇÜYORLAR
Tüm bu ahval ve şerait içinde en acıklı durumda olanlar ise elbette taraftarlar. Çünkü kulüplerine olan bağlılıkları durmadan istismara uğratılıyor. Taraftarlıkları bile harcadıkları parayla ölçülüyor. ve sadakatlerini sürekli kanıtlamak zorunda bırakılıyorlar. Takımları için harcadıkları paranın nereye gittiğini ise sormaya hakları bile yok. Hoş, sorsalar da muhatap alıp cevap verecek olan yok.
ZARAFET VE LETAFET
Oysa İngiliz düşünür Simon Critchley'in söylediği gibi, "Futbolda güzellik vardır: Oyuncuların, çimlerin taşkın yeşilliğini kesen net ve geometrik beyaz çizgilerin güzelliği; sürekli değişen şekillerin, birbirine bağlanan ve iç içe geçen hareketlerin, sahadaki dinamik sistemler ve düğümlü dizilişlerin güzelliği; taraftarların salladığı bayrak ve pankartların güzelliği; söyledikleri şarkılarının sesi, kuvveti ve ritminin güzelliği. Bir de zarafet var, kendiliğinden ve bazen de gayri iradi gelişen hareket ve letafet." Elbette bu yanıyla futbolu çok özledik. Tabii ki bir an önce geri dönsün. Ama çirkinliklerini bırakıp, güzellikleriyle dönsün. Birileri daha fazla para kazanmaya devam etsin diye değil, içinde yaşadığımız bu dünya en azından 90 dakikalığına daha katlanılabilir bir yer olsun diye dönsün.
DAHA AZ MAÇ, DAHA FAZLA FUTBOL
İbrahim Altınsay, bir keresinde 1970 Dünya Kupası'nda izlediği bir Brezilya maçını tüm detaylarıyla hala hatırlayabildiğini, buna karşın birkaç gün önce izlediği bir maçı ise unutabildiğini söylemişti. Bıraktığımız köhnemiş futbolun en büyük sorunlarından biri de buydu. Gelecek olan yeni futbolu ise unutmak için değil, yeniden hatırlamak için seyretmeye ihtiyacımız var. Yani Sampaoli'nin tespitini ters yüz edersek, daha az maç, daha fazla futbol. Bielsa ise geçtiğimiz günlerde cep telefonunun ön kamerasını açmak marifetiyle evinden dünyaya görüntülü bir mesaj gönderdi, acaba gördünüz mü? "Futbolun içindeki her birimiz gözden çıkarılabiliriz" diye sesleniyordu mesajında Arjantinli antrenör. "Yeri doldurulamayacak olanlar ise yalnızca sizler, duygularından başka hiçbir karşılık beklemeyen taraftarlarsınız." Oyunun taraftarları olarak, meftunu olduğumuz futbolu çok özledik. Her anlamda daha sağlıklı bir dünyada, bir an önce kavuşmak dileğiyle...