Haberler

    Batı Konferansı'nda playoff ilk turu panoraması

    Abone Ol

    Basketbolun yıldız oyuncuları ve taktisyenleri ile beyaz perdenin başrol isimleri ve dahi yönetmenleri arasında çok da büyük bir fark yoktur.

    Basketbolun yıldız oyuncuları ve taktisyenleri ile beyaz perdenin başrol isimleri ve dahi yönetmenleri arasında çok da büyük bir fark yoktur. Basketbolda bütün plan koç tarafından belirlenir, uygulamak ise parkenin yıldızlarına kalmıştır; film çekiminde ise senaristin metnini kadrajına döken yönetmen, oyuncusunun göstereceği verime paralel olarak değer kazanabilir. Basketbolda pick and roll gibi basit görünen ama yıllardır ana çözüm silahı olarak kullanılan taktik maç getirirken; beyaz perdede kötü bir senaryo, oyuncuların yeteneğiyle sizi unutulmazlar arasına bile sokabilir. NBA’in rekabetçilik seviyesi had safhada olan playoff süreci aslında bu dediklerimize birebir uyar. Yıllardır süregelen gelenekte iki takımın antrenörü her 24 saatini, karşısındakini mağlup etmek için harcar. Verdiği emek, oyuncusunun göstereceği performansla değer kazanır.

    Mart ayına kadar 11 takımın playoff potasında olduğu, son güne kadar sıralama heyecanının sürdüğü ve 1-8 arası kalite makasının çok dar olduğu Batı Konferansı, tarihin en iyi aktörleri ile yönetmenlerini barındıran normal sezonun ardından playoff sahnesinde tirat atmaya başladı.

    Alkışlar Clippers, tur Warriors’a: Golden State Warriors 4-2 Los Angeles Clippers

    Kağıt üzerinde Golden State’in maç vermeden geçmesi beklenen bu seri, içinde barındırdığı hikâyelerle playoff ilk turuna damga vurdu. Evinde oynanan üç maçın ikisini kaybeden ancak deplasmanda fire vermeyen Golden State Warriors, Kevin Durant önderliğinde bir üst tura yükseldi. Seriden öne çıkanlar;

    Golden State adına serinin öne çıkan ismi şüphesiz Kevin Durant oldu. KD oynanan altı maçta 35.0 sayı ve 5.3 asist ortalamalarını yakaladı. Şut yüzdelerinde de takımın önde gelen isimlerinden olan Durant, kendine has skorer oyununu en yüksek perdeden sergiledi. Patrick Beverly’nin ikinci maçtaki savunması nedeniyle yalnızca 8 şut kullanıp 9 top kaybı yapan KD, o mücadelenin ardından durdurulamadı. Özellikle de tepede perde geldikten sonra boyalı alandan ürettiği sayılar ve forvetlere yönlendirdiği toplar serinin anahtarlarından oldu.

    İşin hücum kısmında en büyük katkı Stephen Curry’den geldi. Özellikle ilk maçta 38 sayı ve 15 ribaund ile oynayan Curry, serinin ilerleyen maçlarında liderlik vasıflarına biraz daha fazla yöneldi. Seri boyunca %50 ile üç sayı isabeti bulan yıldız oyuncu, Steve Kerr’ün baseline’da kurduğu setlerde hünerlerini konuşturdu.

    Draymond Green’in normal sezonun aksine çift yönlü olarak net katkılar vermesi, Andrew Bogut’un legal ve illegal perdelerinin Clippers savunmasını aksatması ve Kevon Looney’nin de ekstra skorer olarak yardımda bulunması GSW adına önemli oldu.

    LA Clippers… Kesinlikle sezonun en güzel takım hikâyesi. 31 sayı farktan geri dönerek kazanılan ikinci maçın öyküsü ise ayrı bir anlama sahip; maç içerisinde bir ara 188 hücum reytingine ulaşan Clippers, Harrell & Williams ikilisini bench’ten getirmesine rağmen toplamda 61 sayılık katkı almıştı.

    Seride kazanılan iki maçta Lou Williams, Danilo Gallinari ve Montrezl Harrell önderliğinde hücumu domine eden; Patrick Beverly, Shai Gilgeous-Alexander ve Landry Shamet üçlüsünden de sert savunma katkısı alan Clippers, istikrara sahip olsa çok daha farklı bir senaryo görebilirdik.

    Lou Williams’ın serideki özel performansının yanı sıra Danilo Gallinari ve Shai Gilgeous-Alexander, çok büyük kazanç oldu. Gallinari’nin playoff arenasında ortalama bir yüzdeyle 19.8 sayı ortalamasına ulaşması ve Shai’nin de oyun olgunluğuna ulaşması gelecek sene adına ümit verici oldu.

    Doc Rivers’ın seri boyunca uygulamaya çalıştığı savunma stratejisi kağıt üzerinde dahice görünüyordu ancak GSW’nin opsiyonel silahları işleri biraz değiştirdi; fiziksel dezavantajlara rağmen Beverly’i Durant’e vermek -serinin ikinci maçı dışında- boyalı alandan fazla sayı yenmesine neden oldu. Aynı şekilde Beverly’e gelen yardımlarda da Klay Thompson veya Steph Curry gibi oyuncular boşta kaldı. Hücumda ise izlemeye doyamadığımız Williams-Harrell pick and roll’leri tek başına çözüm olamadı. Güzel giden hikaye belki de peri dünyasındaki gibi sonlanmadı ama herkesin damağında müthiş bir tat bıraktı.

    ‘’Mile High City’’ bir üst turda: Denver Nuggets 4-3 San Antonio Spurs

    Normal sezonun ilk 50 maçlık kısmında lig liderliğini de eline alan Denver Nuggets, Gregg Popovich’in mucizeler yaratarak playoff potasına soktuğu San Antonio Spurs ile eşleşmişti. İlk dört altında olan takımların tercihi olan Denver; hem antrenör Mike Malone’un hem de oyuncu kadrosunun playoff tecrübesinden yoksun olması nedeniyle dezavantajlı gibi görünüyordu. Ancak üçüncü maçın ardından toparlanan Nuggets, yedi maça uzayan seriden 4-3 zaferle ayrıldı ve 2008-2009 yılından beri ilk kez playoff’ta tur atladı. Seriden öne çıkanlar;

    Denver Nuggets’ın ana hücum planı çok fazla değişmedi: Nikola Jokic’in tepede top aldığı zaman bir kısanın ve bir forvetin sağ-sol dip olmak üzere ters kanatlara kat yaptığını, tam o esnada diğer uzunun hareketsiz kısaya perdeye gittiğini ve rakip savunma rotasyonunda karmaşaya neden olduğunu gördük. Sonuç: Ters kat yapan kısanın sol forvette üç sayı için hazır olması, kat yapan forvetin boyalı baseline’da tehdit yaratması, screen’den devrilen uzun ve screen’i alan kısanın skor için hazır olması ile oluşan set, Mike Malone’un göz bebeği oldu.

    Torrey Craig, Malik Beasley ve Monte Morris üçlüsünden katkı almayı sürdüren Denver, kazanılan maçlarda Jamal Murray’in de yıldızlaşmasına tanık oldu. Kaybedilen maçlarda takımın en büyük defolarından olan genç oyuncu, özellikle de ikinci maçta gösterdiği performansla olumlu işaretler verdi. Serinin ikinci maçına 0/8 başlayan ve basit hatalar yapan Jamal Murray, son çeyrek 8/8 ile 21 sayı buldu; bunun yanı sıra serinin son maçında el yakan topu baskete çevirdi ve dönüşünde de fena savunma yapmadı.

    Serinin üçüncü maçında takımın önde gelen kısaları Murray, Harris ve Barton üçlüsü 84 dakika süre aldı ve 8/25 ile 22 sayı üretti. Rotasyon üçlüsü Morris, Beasley ve Craig ise 67 dakika sahada kaldı ve 17/30 ile 42 sayı üretti. Yani Denver Nuggets, her maçta Jokic’in yanına farklı kısaları monte edebildi.

    Nikola Jokic’in tepedeki oyun kurulumunu muazzam çalıştırması tabii ki büyük bir teknik kazanç; ancak dahi uzunun artıları istatistik kağıdında da olumlu. Serinin altıncı maçı her ne kadar kaybedilse de 43 sayı ve 12 ribaund ile oynayan Jokic, serinin diğer maçlarında skor ve asist yükünü çeken oyuncu oldu.

    Denver’ın bir üst turda en fazla zorluk yaşayacağı alan Jamal Murray’in kısa savunması olacaktır. Zira Murray, Spurs cephesine karşı oldukça zorlandı. Serinin üçüncü maçında Derrick White’ı savunan ancak 36 sayı atmasına engel olamayan Murray, genel savunma rotasyonundaki kaymaları da doğru yapamadı. Jokic’in yavaş ayakları nedeniyle savunmada ikili yardımları arttıran Denver, Murray’in defosunu farklı bir yöntemle yamamalı.

    Spurs cephesinde ise geniş rotasyondan çok fazla verim alınamaması sorun yaratı. DeRozan ve Aldridge’in skor yükünü üstlenmeye çalıştığı seride Derrick White, Rudy Gay, Bryan Forbes ve Jakop Poetl’ın ayrı ayrı maçlarda öne çıkması serideki rekabet seviyesini arttırdı ancak son darbe için yeterli olmadı.

    Oyuncuya göre sistem oluşturmak yerine sisteme göre oyuncu yetiştirme felsefesini benimsiyen Gregg Popovich, kalitenin ve çekişmenin tavanda olduğu Batı’da, playoff yaparak yine iyi bir iş yaptı. Playoff sürecinde de Denver’a karşı bütün tecrübesini konuşturan Popovich, Malone’un geniş rotasyonu karşısında mağlup oldu. Ancak bu iki antrenörü yedi maçlık seride bire bir izlemek gerçekten de basketbolun en büyük kazancı oldu.

    Damian Lillard, OKC’yi tatile gönderdi: Portland Trail Blazers 4-1 Oklahoma City Thunder

    Normal sezonun ilk bölümünde gösterdiği performansla şampiyonluk adayları arasına bile giren Oklahoma City Thunder, özellikle de savunma verimliliği ile bu potaya girmişti. Ancak daha sonra gelen sakatlıklar ve form düşüklüğü kendilerini sıralamada gerilere itti; playoff’taki rakipleri ise sessiz sedasız 50 galibiyeti geçen ve harika bir takım oyunu sergileyen Portland Trail Blazers oldu. Seriden öne çıkanlar;

    Portland cephesinde tam bir Damian Lillard fırtınası hakimdi. Seriyi 33.0 sayı ortalamasıyla tamamlayan Lillard, saha içerisindeki her alanda efektifti. Seride takımını sırtlayan Lillard, serinin beşinci maçında gösterdiği performansla unutulmazlar arasına girdi; maç topunda Lillard, sağ forvette aldığı pick’in ardından Paul George ile eşleşti. PG13’ü orta saha çizgisine kadar çeken Lillard, cross-over denemesinin ardından geriye çekilerek üçlüğü gönderdi ve maçı takımına getirdi.

    Lillard dışında CJ McCollum, Enes Kanter, Al-Farouq Aminu ve Maurice Harkless’ın çift yönde verdiği katkı çok kritik oldu. CJ McCollum yüksek yüzdeli şut isabetleriyle 24.4 sayı ortalaması yakaladı. Aminu ve Harkless’ın switch savunması ile forvet oyunlarında verdiği katkı da görülmeye değerdi.

    Seri boyunca omuz sakatlığı fazlaca hissedilen Paul George, berbat şut attı. Ancak daha önemli bir sorun; Russell Westbrook'un kendisini ve takımını zirveye taşıyan top paylaşımı oyunundan vazgeçerek "ne alırsam potaya" felsefesine geçmesiyle oluştu. Tabii bunun sonucu da ağır oldu. Paul George %31.9 ile üçlük %43.6 ile de saha içi isabeti bulurken; Russell Westbrook %32.4 ile üçlük %36 ile saha içi isabeti buldu.

    Normal sezonda Jerami Grant, Terrence Ferguson ve Steven Adams bu takımın önemli silahları olarak öne çıkıyordu ancak üç oyuncu da seri boyunca takıma fazla yardımcı olamadı.

    OKC’de koç Billy Donovan, Portland’ın ağır boyalı alan savunmasını kullanamadı. En büyük silahları tepe pick and roll’leri de verimsiz kaldı.

    Dağın fare doğurduğu seri Texas zaferiyle sonlandı: Houston Rockets 4-1 Utah Jazz

    Playoff maç kartında rekabet seviyesi yüksek olması beklenen Houston-Utah eşlemesi, oyun bakımından tek taraflı geçti. Seri boyunca istediği hücum ritmini yakalayamayan Houston, Utah’a kıyasla daha iyi oynadı ve seriden 4-1 üstünlükle ayrıldı. Seriden öne çıkanlar;

    Houston Rockets’ta James Harden beklenildiği gibi vitesi biraz daha düşürerek başladı. Normal sezonun yorgunluğunu enerjiye çevirmek isteyen Harden, seri boyunca takım arkadaşlarını oyuna sokmak için çalıştı. Takımın en skorer ismi olsa da özellikle hücumda boyalı alana yönlendirdiği toplar ve dip perdelerinden sonra yaptığı asistler ilerleyen tur adına ekstra bir silah olabilir.

    Houston bütün oyuncularından verim almayı başardı; Paul ritim yakaladı, Tucker’ın çift yönlü etkisi hissedildi, Gordon fena iş yapmadı ve Capela hastalığına rağmen en iyisini sahaya koydu.

    Utah cephesinde Donovan Mitchell, harika bir sezonun ardından berbat playoff geçirdi. Sadece skor anlamında değil genel anlamda istediklerini yapamadı; bazı maçlarda takımın liderliğini alsa da sürekliliği sağlayamadı. Tabii ki yaşının verdiği gelişime açık oyunu ortada ancak takım kadrosunun yetersizliği de Mitchell’a dezavantaj getirdi.

    Quin Snyder ile Mike D’Antoni’yi bir playoff serisinde görmek çok zevkli oldu. Her ne kadar 4-1’lik Rockets üstünlüğü olsa da Snyder’ın denediği trap’ler, boyalı alanda oluşturmaya çalıştığı 1-1-2-1 savunma taktiği, hücumda forvet setleri seyir zevkini arttırdı. D’Antoni ise ekstra bir şey sergilemedi; zaten sezon genelindeki stratejiden verim alınıyordu, Harden dışındaki parçaların da katkı vermesi tecrübeli koçun elini biraz daha rahatlatacaktır.

    Kaynak: EuroSport.com / Spor

    Houston Denver Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title