"Benim jenerasyonum, sesini duyurma vakti geldiğine karar verdi!"
Bu yazı; The Guardian gazetesinde ve internet sitesinde 17 Ekim 2019 tarihinde yayımlanmış Tumaini Carayol imzalı makalenin çevirisidir.
Bu yazı; The Guardian gazetesinde ve internet sitesinde 17 Ekim 2019 tarihinde yayımlanmış Tumaini Carayol imzalı makalenin çevirisidir.
Cori “Coco” Gauff, ilk WTA zaferini kazandığı WTA Linz’in ve son zamanlarda birçok kez olduğu gibi medyanın göz bebeği olmasının ardından, galibiyetini 2004’te doğan birçok kişinin kutlayacağı gibi kutladı: Telefonuyla. Instagram’a girdi, bir kutlama yayını başlattı, hayranlarına şakalar yaptı ve onların sorularını cevapladı. Oradan ayrılmadan önce, Gauff’un söyleyeceği son bir şey vardı: “Bunu yapamayacağımı ve başarımın bir kereye mahsus olduğunu söyleyen herkese şunu söylemeliyim: Bu sizin için bir şakaydı!”
Tenis hiç ara vermiyor ve Gauff’un Lüksemburg’a gidip bu yıl katılacağı son turnuvaya yetişmesi için yalnızca birkaç saati var. Linz’deki yedi maçın ardından bir hayli yorgun, ancak onunla uğraşan troll’ler hakkında konuşurken gözleri açılıyor. Amerikalı raket, kendisini Instragram’dan uzak tuttuğunu ama yine de kendisi adına yazılan kötü şeyleri hâlâ gördüğünü söylüyor.
“ Wimbledon ve Amerika Açık’tan sonra insanlar bana başarımın bir kereye mahsus olduğunu ve abartıldığımı söylüyorlardı.” diyor Gauff. “İnsanlar, diğerlerinin benim hakkımda konuşmasına sinirleniyorlar. ‘Neden onların görünürlüğünü arttırıyorsun? Neden bunu kendin için yapmıyorsun’ diyorlar. Kendim hakkında sosyal medya gönderileri paylaşan ben değilim, bunu başkaları yapıyor. Onlara yardım edemem.”
“Onları asla ciddiye almıyorum. Onlar, yalnızca Wimbledon ya da Amerika Açık’ta olmak istediğimi sanıyorlar. Ben tüm takvimde yer almak için çalışıyorum ve bunun adına onları bir motivasyon olarak kullanıyorum. Evet, o iki turnuva harikaydı, ancak sene başında planladığım gerçek takvimimde yer bile almıyorlardı.”
Dijital çağda ilgiyi çaresiz bir şekilde üzerinde tutmaya çalışan bir sporda, hiçbir sporcu Gauff kadar halkın aklında yer etmedi. Coco’nun Wimbledon üçüncü turunda Polona Hercog ile karşılaştığı mücadeleyi Birleşik Krallık’ta tam 5,2 milyon kişi izledi. Onun her Grand Slam tekler maçı, ABD’de günün en çok izlenen maçıydı. Amerika Açık’ta çiftlerde oynarken dahi Louis Armstrong Stadyumu’nda tam 14 bin 53 kişi vardı. 15 yaşındaki oyuncu, sporun en önemli isimlerinden biri hâline geldi.
Altı ay önce, her şeyin bu kadar hızlı ilerleyeceğini kimse tahmin edemezdi. Gauff, ocak ayında arkadaşlarına yıl sonuna dair amacının dünya sıralamasında 800’lü sıralardan yukarı çıkıp ilk 100 içinde yer almak olduğunu söylüyordu. Bu öylesine iddialı bir hedefti ki, Gauff hedefe ulaştıktan sonra dahi çıtayı aşağı çekeceğini söylüyordu: “25 binlik bir turnuvanın ilk eleme turunda kaybediyordum. Hayal kırıklığı içindeydim. Kendime şöyle diyordum: ‘Bunun olmasına imkân yok!’ ”
Gauff, kendi kendine yarattığı bir baskı içinde Roland Garros’a geldi. Elemelerin ikinci turunda iki sette kaybetti. Bu sonuç, 15 yaşındaki biri için harikaydı, ama Gauff öyle düşünmüyordu. Babası Corey ile kendi sezonunu yörüngesine oturtmaya yardımcı olan bir tartışma yaptı. Corey, ona henüz bu yaşta kendine çok baskı yüklememesi gerektiğini söylüyordu. Gauff böylece kort üzerinde daha özgür oynamaya başladı. “Kendime henüz 15 yaşımda olduğumu ve tenis oynamaya devam etmek için hayatımın geri kalanına sahip olduğumu hatırlatıyordum.” diyor Gauff.
Bir ay sonra Florida’daki evindeydi. Fransa’daki bir galada giymek üzere internetten elbise bakıyordu. O sırada, Wimbledon için yaptığı wildcard başvurusunun kabul edildiğini öğrendi. Tüm planları değişmişti. Ertesi gün uçağa atlayıp Londra’ya gitti ve Roehampton’ın eğri büğrü çimlerinde tecrübeli profesyonellere karşı mücadele etmeye başladı.
Gauff, sonraki on gün içinde, dünyanın en büyük spor hikâyesinin içindeydi. Elemeleri geçti ve ardından beş kez şampiyon Venus Williams’ı geçerek Wimbledon’da son 16 turuna ulaştı.
Venus’e karşı aldığı galibiyetten sonra, Gauff’a turnuvada nereye kadar ilerlemeyi amaçladığı soruldu. Cevabı şöyleydi: “Şampiyon olmak!”
Gauff, uçsuz bucaksız amaçları hakkında çekinmeden konuşuyor. En iyi olmayı amaçladığını sık sık söylüyor. Şimdiye kadar hiç kimse ona karşı çıkamadı. “Babam her zaman bana istediğim şeyi yapabileceğimi telkin etti ve hep şöyle dedi: ‘Kendini sınırlama ve hedeflerini olabildiğince yüksek tut!’ Bunun, kendime çok fazla inanmamın ve yaptıklarımın sebebi olduğunu düşünüyorum. Bunlar, 15 yaşındaki biri için mükemmel diye tahmin ediyorum. İnsanlar sürekli benim yaşım hakkında konuşuyor. Başkaları için bu çok önemli olabilir ancak benim için yalnızca bir gerçeklik. Ben daha küçükken dahi ebeveynlerim bana bunu yapabileceğimi söylüyordu. Sonuç olarak birçok şey oldu, evet biraz şaşırtıcı, fakat herkese göründüğü kadar da şaşırtıcı değil.”
Gauff, kariyerinde gördüğü en büyük baskı altında Amerika Açık’a geldi. Ancak başardı. Naomi Osaka’ya kaybetmeden önce iki tur geçti. Osaka maçı ise tenisin ötesine geçen bir andı. Aynı rüyalara sahip bu iki siyahi kız, büyürken aynı kulüpte oynamışlardı. Birbirlerini uzaktan da olsa görüyorlardı. Ardından birden bire dünyanın en büyük tenis stadyumunda karşılaştılar. Osaka o anın öneminin farkındaydı. Maç sonundaki kort röportajı için Gauff’u yanına aldı, birlikte ağladılar.
Gauff sık sık Williams kardeşlerle karşılaştırılıyor. Ve bazı açılardan bakıldığında; oyunu, Venus’ün oyununun özünden bir şeyler taşıyor. Gauff da tıpkı Venus gibi uzun ve hızlı, tüm kortu yalnızca birkaç adımda katedebiliyor. Onun oyun stilini tanımlamak gerekirse, oldukça yumuşak bir tarza sahip olduğunu söylemek mümkün. Bir sonraki hamlesini bilmeye imkân yok. Zaman zaman agresif bir şekilde patlayıcı servisler kullanıyor, ancak diğer yandan dip çizginin bir hayli gerisinde durarak agresifliğini kaybediyor. Linz’deki turnuvada önceden planlanmışçasına birçok dropshot denedi. Ancak o şutlar önceden planlanmamıştı.
“Onları ilk turda bir kez yaptım ve işe yaradığını gördüm. Bu sebeple tüm turnuva boyunca yapmaya karar verdim. Babamın ya da bir başkasının bana söylediği bir taktik değildi bu. Kortta birden bire oluştu. Sanıyorum ki artık kullanmaya devam edeceğim.”
Gauff’un tüm hayatının tenis etrafında kurulu olduğunu düşünmek yanlış olur. Adı milyonlar tarafından duyulmadan önce Instagram’da çokca vakit geçiriyor, tarih ve eğitim tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı deniyordu. Kara Tarih Ayı (Afrikalı Amerikalıların ABD ve Kanada’ya sağladıkları katkılara dikkat çekmek amacıyla kutlanan bir ay) boyunca Juneteenth - ABD’de köleliğin kaldırılmasını anma - ve okulda öğrenmediği şeyler hakkında gönderiler paylaştı.
Haziran ayında, “Afrikalı Amerikalıların Juneteenth kutlamasının önemli olduğunu düşündüm yalnızca. Zira biz 4 Temmuz’da Bağımsızlık Günü’nü kutluyoruz ancak birçoğu bunu kutlamıyor.” demişti Gauff. “Bunun gerçekten önemli olduğunu hissediyorum çünkü öncesinde herkes özgür değildi. Birçok insan bu konuda bilgi sahibi değil, gerçekten şaşırdım.”
Gauff için elde ettiği başarının en önemli getirilerinden biri, büyüyen takipçi kitlesiyle birlikte daha fazla insana tutkusuyla seslenebilmesi oldu. “Wimbledon bana para kazanma ve diğer şeyler adına farkındalık yaratma imkânı sundu. Bunu yapabiliyor olmaktan dolayı çok memnunum. Kazandığım her bir maçla birlikte git gide daha fazla insan beni takip ediyor. Çok güzel. Bu durum, önemsediğim konular hakkında daha fazla farkındalık yaratabilmem anlamına geliyor. Her zaman için bir tenis oyuncusundan fazlası olmak istiyorum.”
Peki Gauff neye tutku duyuyor? “Son zamanlarda daha genç insanlar bazı hareketlere liderlik ediyor. Sanırım ki dünya buna alışmak zorunda çünkü biz, bize ne yapmamızı gerektiğini söyleyen yaşlı insanlara yeterince alıştık. Benim jenerasyonum, bir şeyler hakkında tek başımıza konuşmamız gerektiğine karar verdi. Ben, iklim hareketini sıkı takip ediyorum ve en azından kendi yaşam tarzım ve aile yaşamım gibi şeyleri değiştirerek bizi daha iyiye götürecek yolları öğreniyorum.”
“Genç olduğumu ve çok iyi şeyler yaptığımı söylemeri mükemmel. Şunu söylemeleri ise sinir bozucu: ‘Sen gençsin, henüz iyisini bilmiyorsun.’ Daha genç insanlara yol göstermenin iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Ancak başkalarının zekasını küçümsememeliyiz.”
Çeviren: Enes KANBUR