Bu bir futbolcu değildir
"Her şeyi yıkalım ve ne kaldığına bakalım.” Dada Manifestosu Dedelerinden birisi Mussolini’ye, öteki ise Franco’ya karşı cephe almış bir ailenin göçmen torunu. Kanında bulunan isyanı önce futbol sahalarına taşıdı, sonra sokaklara en sonunda da beyaz perdeye.
"Her şeyi yıkalım ve ne kaldığına bakalım.”
Dada Manifestosu
Dedelerinden birisi Mussolini’ye, öteki ise Franco’ya karşı cephe almış bir ailenin göçmen torunu. Kanında bulunan isyanı önce futbol sahalarına taşıdı, sonra sokaklara en sonunda da beyaz perdeye. Eric Cantona, namı diğer "Eric The King”
"Ben sahaların Jim Morrison’ıyım ve benim gözümde sanatçı, karanlık bir odayı aydınlatabilendir. Hiçbir zaman 1970 Dünya Kupası Finali'nde Pele’nin Carlos Alberto’ya attığı pas ile Rimbaud’nun 'İpler gerdim kuleden kuleye; / pencereden pencereye çiçek bezekleri; / altın zincirler yıldızdan yıldıza, / ve işte dans ediyorum' dizeleri arasında bir fark bulamayacağım." sözlerinin sahibi olan Eric, henüz sporcuyken futbol sonrasındaki yaşantısının sanattan vareste geçmeyeceğini belli etmişti.
Ressam babasının da etkisiyle küçük yaşlarda resim ve heykelle tanışan Cantona, sanat yaşantısına görkemli bir futbol arası verdi. Aktif futbol kariyerini 1997 yılında sonlandıran “Eric The King” bundan bir yıl sonra Elizabeth filmiyle beyaz perdeye geçişini yaptı. Sinema serüveninin başından itibaren kendisiyle benzer kariyer planlamasını izleyen çifte meslektaşı Vinnie Jones’un canlandırdığı gibi kalıp rollerin dışında kalmak isteyen Cantona, memnun olmadığı sert adam rollerinden bir süre kurtulamadı. 2008 senesinde Ken Loach ile tanışmasıysa hayalini kurduğu türde bir sinema filmine kavuşmasını sağladı.
Ken Loach sineması, Cantona’ya çok uygundu çünkü Loach da bizlere süslühikâyeler yerine kendi gerçeğini veriyordu: İşçiler, kadınlar, göçmenler, sıradan hayatlar…2010 senesinde Paris sokakları yanarken, “İnsanlar bankalardan paralarını çekerek ekonomik ve toplumsal devrimi gerçekleştirilebilir. Çevremizde bu kadar sefalet varken mutlu olamayız. Yapılması gereken şeyler var. Bugünlerde sokaklarda olmanın, gösteri yapmanın anlamı nedir? Böyle yaparak kendinizi kandırırsınız. Devrimi başlatmak için elimize silah alıp öldürmeye de başlayamayız. Devrim, bugünlerde gerçekten çok kolay. Sistem ne? Sistem, bankaların iktidarı üzerine kurulmuş. O zaman bu sistem, bankalar üzerinde imha edilmeli.’' diyen Eric, ile işçi sınıfının yönetmeni Loach’ın ortaklığı, Postacı Eric’in hikayesinin anlatıldığı Cannes ödüllü “Looking for Eric” filmini ortaya çıkardı.
Filmin başarısındaki büyük etken, iki ismin de farklı türde bir sahiciliğin peşinde koşmasıydı. Rene Magritte, bu tarz bir sahiciliğin peşindeki diğer isimdir. Sürrealizm akımının etkisiyle resimler yapan Magritte, resimlerini statik, durağan kompozisyonlarla oluşturur. Fakat bizlere o düzenin aslında bozulmaya bir anlık mesafede olduğunu hissettirir. Ve bu, ressamın en önemli özelliklerinden birisidir.
Cantona, Rene Magritte’in futbol sahasındaki bir yansıması gibiydi. Kimi zaman düzenin içinde unsur kimi zaman sürreal bir sanatçı kimi zaman da her şeyi yakıp yıkabilecek ruhta bir dadaist… Tıpkı 1996 senesinde kendisine küfür eden bir taraftara attığı tekmeyle yaptığı gibi.
“Dada bir protestodur; yıkıcı bir eylemdir. Mantığın yerle bir edilmesidir. Dada özgürlüktür…"
Tristan Tzara