Delacroix’dan Zidane’a
"Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez...” Nazım Hikmet Fransız şair Baudelarie, Delacroix’yı “Rönesansın son, modern resmin de ilk büyük ressamı“ olarak tanımlar.
"Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez...”
Nazım Hikmet
Fransız şair Baudelarie, Delacroix’yı “Rönesansın son, modern resmin de ilk büyük ressamı“ olarak tanımlar. Fransız ressam, neoklasik bir eğitim alarak başladığı resim kariyerine büyük ustalar Rubens ve Raphael’den etkilenerek devam eder. Delacroix, 1822 yılında arkadaşı Gericault’nun da dâhil olduğu Romantizm akımının etkisiyle Dante’nin Kayığı resmini çizer. Dante’nin Kayığı resmi, hem konu hem de çizim tekniği ile sanatçının önceki çalışmalarından ayrılır. Ressam bu resimde kullandığı tonlarla kasvetli Styx Nehri’yle fondaki ölüler şehrini keskin bir şekilde betimler ve bu resimle klasizme sert bir şekilde veda etmiş olur. Bu resimle birlikte yıllar sonra 1830 Fransız Devrimi’ni anlatan, vurucu etki yaratan, Halka Yol Gösteren Özgürlük resminin ilk sinyalleri de verir.
Sakin geçen kariyerine sert bir vedada bulunan bir diğer sanatçı ise yine aynı topraklardan, Zinedine Zidane. 2006 yılında Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası büyük ustanın futbola veda turnuvası olacaktı. Usta, ayak grup maçlarında sessiz kalsa da, takımı grubunu beş puanla ikinci sırada bitirerek bir üst tura yükseldi. Zidane sahneye İspanya karşısında bir gol bir asist ile oynayıp takımını çeyrek finale taşıyarak çıktı.
Belçikalı romancı Jean-Philippe Toussaint, Zidane’ın Melankolisi isimli kitabının bir bölümünde, “Futbol da Leonardo Da Vinci’ye göre resim gibi zihin işidir, imgelemde ölçülüp biçilir, değerlendirilir. Futbolun büyüleyiciliği zihnimizde yarattığı zafer ve tümgüçlülük düşlemlerinden kaynaklanır.”
Baudelarie, “Delacroix tutkuya tutkuyla bağlıdır, ama tutkuyu mümkün olabilecek en soğukkanlı şekilde resmetmiştir.” derken bir yandan Zidane’ı da tarif ediyordu. İçinde taşıdığı tutku oyun zekâsını ve yeteneklerini başka bir noktaya taşıyordu. Brezilya maçını Zidane’ın şiirsel oyunuyla geçen Fransa’nın finaldeki rakibi rönesansın çıkış noktası olan İtalya’ydı. Fransız romantikleri Zidane’ın attığı penaltı golüyle öne geçse de geleneklere bağlı İtalyanlar sıkı bir savunma ile farkın artmasına izin vermedi. Kupayı kazanarak sahalara klasik bir vedada bulunmak yerine, Materazzi’ye kafa atıp oyundan ihraç edilen Zidane, sahayı terk ederken kenardaki kupaya göz ucuyla dahi bakmayarak romantik bir vedayı tercih etti… Yıllar sonra yaptığı bir açıklama Zidane’nın beslendiği temel kaynağı bizlere gösteriyor: "Kariyerim boyunca on dört kırmızı kart gördüm ve bunların on iki tanesinin sebebi provoke edilmemdi. Bu bir gerekçe ya da bahane değil fakat bana bu tepkiyi verdiren şey kanımda taşıdığım öfkem ve tutkum.”