Dört elementte Liverpool’un zaferi
Küresel ısınmanın etkisi midir bilinmez, son üç Şampiyonlar Ligi sezonunda akıl almaz geri dönüşlere şahit oluyoruz.
Küresel ısınmanın etkisi midir bilinmez, son üç Şampiyonlar Ligi sezonunda akıl almaz geri dönüşlere şahit oluyoruz. Bunların en etkileyici örneklerinden biri, geçtiğimiz gün oynanan Liverpool-Barcelona yarı final rövanş maçında yaşandı. İlk randevuyu Camp Nou’da 3-0 kazanan Barcelona, Anfield Road’a hem bu ciddi skor avantajıyla hem de hafta sonu La Liga’da şampiyonluğunu ilan etmenin öz güveniyle geldi. Maçtan bir gün önce Lionel Messi ve arkadaşlarını rahatlatan bir diğer haber de Jürgen Klopp’tan gelmişti. Liverpool, bu tarihi karşılaşmaya Roberto Firmino ve Mohamed Salah’tan yoksun çıkacaktı.
Tüm koşullar, formda bir sezon geçiren Messi’nin bir Şampiyonlar Ligi zaferine daha emin adımlarla ilerlemesi için uygun görünüyordu. Fakat futbol bu; meşin yuvarlak beklemediğimiz ne varsa karşımıza çıkarıverir...
Liverpool’un tarihinde İstanbul'daki Şampiyonlar Ligi zaferi başta olmak üzere birçok başarı dolu an yaşandı. Fakat son yıllarda hiçbiri önceki gece kadar etki yaratmadı. Ve Kırmızılar, yıldızlarından yoksun çıktığı maçtan 4-0’lık mucizevi bir sonuçla galip ayrılmayı başardı.
Biz de futbolu futbol yapan, bu oyunun doğasındaki dört temel element olan izleyen, oynayan, çalıştıran ve yöneten cephesinden Liverpool’un tarihi zaferini görmeye çalıştık.
İzleyen
Futbol son on yılda tribünlerden ziyade akıllı televizyonlara ve teknolojiye adapte bir oyun olmaya gidedursun, Liverpool tribünleri bizlere hâlâ meşin yuvarlağa duyulan sevdanın saf halini sunan az sayıdaki taraftar oluşumundan biri olduğunu göstermeye devam ediyor.
Kop Tribünü futbolcularına, futbolcular Kop Tribünü'ne koşullar ne olursa olsun saygı ve sevgi duymayı sürdürüyor. Salah’tan Alisson’a kadar tüm futbolcular sevinçlerini de üzüntülerini de taraftarıyla paylaşabiliyor.
Paris Saint-Germain gibi dev bir sermaye tarafından desteklenen takımlarda oyuncular gol sonrası taraftara gitmek için yönetimden ekstra prim isterken, Kırmızılar’ın tüm oyuncuları omuz omuza taraftarıyla marş söylemeyi ayrıcalık olarak görüyor.
Geçtiğimiz akşam da tribünlerin yine günler öncesinden ortaya koyduğu inanç sahaya yansıdı. Sezonun en etkili performans oyuncusu olan Lionel Messi başta olmak üzere tüm Barcelonalı futbolcular, bakımı yapılmamış makinaya benzer şekilde verimsiz bir oyun ortaya koydu.
Evet, benim gibi tribünden gelen ve sporda başarının %51’ini psikolojik etmenlere bağlayan biri için geçen akşamki zaferin önemli bir kısmı tribünlerin başarısıydı.
Ve yine evet, tribünlerin ortaya koyduğu performans sahada da karşılığını bariz şekilde buldu.
Oynayan
Liverpool Menajeri Jürgen Klopp, Barcelona karşısında sahaya sürdüğü ilk 11 ile daha maç başlamadan futbolseverlere bir mesaj veriyordu: "Bu akşam ikinci bölgede ikili mücadele kaybetmeyeceğim."
İlk bakışta Salah ve Firmino’dan yoksun bir Liverpool’un gol yollarında etkili olması pek mümkün görünmüyordu. Fakat Klopp’un alametifarikası olan "gegenpressing" tam da bu noktada devreye girdi. Aktif alanda kazanılan her top, seri şekilde oyunun üçüncü bölgesine aktarılacak ve rakibi hazırlıksız yakalamaya çalışılacaktı.
İlk 11 tercihindeki Jordan Henderson-James Milner-Fabinho’lu orta saha, aslında skor avantajının elde tutulduğu bir oyun için uygun isimlerdi. Fakat Luis Suarez-Fabinho ve Milner-Messi eşleşmeleri meyvesini öyle etkileyici verdi ki, Klopp’un öğrencileri gol yollarında hafif kıpırdandıkları takdirde turu geçebilecek üstünlüğü ellerine alabileceklerinin sinyalini veriyordu.
Liverpool'da her oyuncu kendi ortalamasının üstünde bir performans ortaya koydu. İlk düdükle başlayan heyecan, zamanla oyuncularda haz ve tutkuya ulaşmanın basit tarifine dönüşmüştü. Salah ve Firmino yoktu; ama gegenpressing için isimlere değil, sahada her şeyini veren on bir oyuncuya ihtiyaç vardı.
Çalıştıran
Jürgen Klopp... Zaferin mimarlarından ve Kop Tribünü tarafından sonsuz saygı gören Liverpool’un nadide parçalarından biri.
Öncelikle Liverpool, Barcelona karşısında turu geçen taraf olmasa Klopp, Klopp’luğundan bir şey kaybeder miydi? Daha önce de böyle anları Borussia Dortmund ve Liverpool ile yaşamıştı. Evet, Klopp henüz Şampiyonlar Ligi'ni kazanamadı. Fakat verdiği her kararla, yaptığı her dokunuşla ve sarf ettiği her sözle kendisini şampiyondan da öte bir konuma taşımayı başardı.
Barcelona Teknik Direktörü Ernesto Valverde’nin karşısına, önceki maçta 3-0 mağlup olmuş bir takımın teknik direktörü olarak çıkmıştı. Her iki taraf da hafta boyunca planlar yaptı. Katalanlar ellerindeki skor avantajını korumayı, İngilizler ise öncelikle üç gollük handikapı aşmayı ve sürpriz bir dördüncü golü bulmayı amaçlıyordu.
Aslında Valverde’nin işi Klopp’a nazaran çok daha kolaydı. Pep Guardiola ve Thomas Tuchel gibi topa sahip olmayı seven menajerler, Klopp’un sistemini çözmüşler ve panzehiri milyonlarca futbolseverin gözleri önünde sunmuşlardı. Eğer Klopp’u zora sokmak ve mağlup etmek istiyorsanız, ona gegenpressing fırsatı vermeyeceksiniz. Bir başka deyişle, topa sahip olmak yerine Klopp’a topu teslim edeceksiniz. Pek tabii topa sahip olan takım kendisine baskı yapamayacağı için, oyunun gidişatına karar verme aşamasında bir adım öne geçmiş olacaksınız.
Lakin geçmiş hatalarından ders çıkarmayan ve yukarıda bahsettiğimiz ilk yardım kılavuzuna da iyi çalışmayan Valverde çareyi Messi ve Suarez’den bekleyince, finale uzanan doksan dakikalık süreç İspanyol hoca açısından çözümsüz kaldı.
Kısacası Valverde’ye göre kulübünün dinamiklerini daha iyi bilen Klopp, finali hak eden taraf olduğunu gösterdi. Tıpkı maç sonunda söylediği gibi; "Liverpool'un kendi geçmişiyle gelen güçle birlikte ortaya koyduğu bir ruh var ve biz bunu biliyoruz. Çok büyük bir yüreğe sahibiz ve bu gece kalbimiz deliler gibi atıyordu."
Yöneten
Cüneyt Çakır, Türkiye’de ne kadar talihsiz maçlar yönetiyorsa Avrupa kupalarında tam tersi bir yönetim sergiliyor. Öz güveni yüksek, oyuncularla iletişimi yerinde ve en önemlisi tempoyu bir an olsun düşürmeden çok değerli bir maç yönetimi sağladı.
Liverpool turu geçebilmek için yüksek tempoya ihtiyaç duyuyordu. Cüneyt Çakır da büyük ölçüde verdiği kararlarla oyunun her anına hareketlilik kazandırdı.
Jürgen Klopp’un heavy metal tutkusuna taraftarlardan ve oyunculardan sonra hakemden de bir tını eklenmiş oldu.