“Efes’teki son iki üç yılımda bana adil davranılmadı”
Malumunuz sürekli olarak, “modern basketbol” terimi hakkında konuşuluyor.
Malumunuz sürekli olarak, “modern basketbol” terimi hakkında konuşuluyor. Bu konuşmaların odak noktası ise genelde üç sayılık atışlar ve çok pozisyonda oynamak üzerine kurulu. İşin parke dışı tarafında ise birbirinden ilginç olaylar yaşanıyor. Şu sıralar Belgrad’da keyifli bir yaşam süren ve basketbol kariyerini geliştiren Okben Ulubay, ailesinin basketbol bağlarından bahsederek başladığımız sohbeti modern dönem oyununa bakışı Belgrad’daki yaşamıyla sonlandırıyor.
Basketbola nasıl başladın? Daha doğrusu basketbolla tanışma ve bunu bir meslek hâline getirmeye karar verme sürecinde neler yaşadın?
Ailemdeki herkes basketbol izlemeyi ve oynamayı seviyor. Annem, babam ve amcalarım dâhil olmak üzere ailemde birçok kişi amatör veya profesyonel olarak basketbol oynamış. Küçük yaşlardan itibaren onların maçlarını izlemeye gidiyordum. Basketbolla orada tanıştım. Yani bunun bir nevi aile mesleği olduğunu söyleyebilirim. Kendimi, bildim bileli basketbola adadım.
Anadolu Efes, Yeşilgiresun ve Darüşşafaka derken şu an FMP Belgrad forması giyiyorsun. Belgrad’daki hayatın nasıl geçiyor? Oradaki insanların basketbola bakışı hakkında neler düşünüyorsun?
Buradaki hayatımdan gerçekten memnunum. Çoğu kişi Belgrad’ı, “Küçük İstanbul” olarak nitelendiriyor. İstanbul’la benzerliklerinden dolayı sosyal yaşama uyum sağlama konusunda pek sorun yaşamadım. Zaten şu anki takım arkadaşlarımın çoğuna karşı altyapıdayken oynamıştım. Yani birbirimizi tanıyoruz. Bu nedenle yabancılık çekmedim.
Sırbistan’ın genelinde oyuncuların bireysel çalışmaları üzerine yoğun bir ilgi var. Takım antrenmanlarının yanı sıra oyuncuların fiziksel ve teknik gelişimi için bireysel çalışmalar yapılıyor. Ve yabancı sınırı olmamasına rağmen genç oyunculara çok fazla şans veriyorlar. Burada en önemli olan nokta o genç oyunculara hata yapma lüksü vermeleri. Yabancı kuralının esnekliğine rağmen Sırbistan’ın yetiştirdiği değerli genç oyuncuları az çok hepimiz biliyoruz. Bence bu önemli bir nokta.
Burada her kafede veya restoranda basketbol maçları izleniyor. Birinci spor basketbol olduğu için kurallara, teknik ve saha dışı aktivitelere önem veriyorlar.
Türkiye’de oynarken NBA’den veya Avrupa’nın diğer takımlarından teklifler aldın mı?
Hayır.
Anadolu Efes’ten ayrılış sürecinde neler yaşadın? Hayal kırıklığı, üzüntü…
Anadolu Efes’ten ayrılırken tabii ki üzgündüm. Sonuçta oraya 10 yıl boyunca emek vermiş ve birçok anı yaşamıştım. İlk kez kendi ayaklarım üzerinde durup, paramı kazanıp aileme bakmamı Efes’le imzaladığım kontrat sayesinde yapabildim. O bakımdan Efes kariyerimi unutamam. Efes’teki son iki üç sezonumda bana kasten adil davranılmadığı için ayrılırken aslında biraz mutluydum. Yeni bir kariyer, yeni bir sayfa… Hem üzgün hem de mutlu..
Darüşşafaka’dayken David Blatt’le çalışma şansı yakalamıştın. Ondan neler öğrendin? Blatt’in saha içi ve dışında oyuncularıyla iletişimi nasıldı?
Davit Blatt muhteşem bir insan. Çok hırslı, teknik zekâsı yüksek, güler yüzlü, samimi ve saha dışında rol model alınması gereken antrenörlerden biri. Ve en önemlisi egosunu bir kenara bırakıp yalnızca oyunun gelişimine değer veriyor. Bana limitlerimin olmadığını, kariyerim boyunca iyi işler yapabileceğimi söylerdi. Onunla çalışmak gerçekten de büyük bir zevkti.
FMP Belgrad’a transfer sürecin hakkında bilgi verebilir misin?
Bildiğin gibi Darüşşafaka’da bir sezon oynamadım. Artık kariyerimde farklı bir adım atmayı düşünüyordum. Düşüncelerine değer verdiğim arkadaşlarımla oturup her gün bu konu hakkında konuşuyorduk. Yurt dışına çıkıp kendimi orada göstermem gerektiğini söylüyorlardı. Açıkçası bu adımı atmayı istiyordum. Yaşımdan dolayı hâlâ gelişime açık olduğumu ve yeteneklerimi iyi kullanabileceğimi biliyordum. Sonrasında menajerimi değiştirip Octagon’la anlaştım. Oradakilerle nereden başlayabiliriz, ne yapabiliriz diye düşünüyorduk. FMP’yle imzalama fırsatı bulunca bu şansı kaçırmadım ve şu an çok mutluyum. Eurosport Türkiye olarak bu konuyu doğru bir şekilde aktarmamı sağladığınız için teşekkürler.
Pace&space’in arttığı ve adam değişim savunmasının yaygınlaştığı modern basketbol döneminde senin için ideal olan rol hakkında ne düşünüyorsun? Sence şu anki dönemde, oyun tarzında saha dışı gelişimin rolü ne?
Ben birden fazla pozisyonda oynayabiliyorum. Yani şutör guard, kısa forvet ve uzun forvet pozisyonlarında çift yönlü oynayabilirim. Günümüz basketbolunda pozisyonel çokluk, sert savunma ve şut atabilme özellikleri bence önemli.
Saha dışı gelişimin bir oyuncu için sanılandan daha fazla önemli olduğunu düşünüyorum. Açıkçası bireysel olarak geçen seneye kadar fiziksel gelişim ve kondisyon konularını biraz göz ardı ediyordum. O dönemlerde çalıştığım antrenörlerden biri bana bütün bilimsel verileri gösterince işin ciddiyetini anladım. Bakış açım değişti.
NBA’de kısa forvetlerin pivot pozisyonunda oynayabildiklerini ve özellikle de hücum verimliliklerini arttırdıklarını görüyoruz. Sence bu mentalite Avrupa basketbolunda yayılabilir mi?
Kesinlikle. Hatta bence yayılmaya başladı bile. Euroleague’deki bazı maçlarda takımların kısa beşlerle oynadğını, uzunların topu getirip kısaların post’a geçtiğini ve pick&roll oyunlarında roll oyuncusu olduğunu görüyoruz. Net bir pozisyon tanımının olmadığı dönemdeyiz.
Türkiye’deki eski takım arkadaşların ve antrenörlerinle ilişkin nasıl?
Çoğuyla hâlen görüşüp konuşuyoruz. Bugüne kadar kazandığım her insanı basketbol sayesinde tanıdım. O yüzden bağlantılarımız ve birbirimize karşı olan tavırlarımız samimiyetini korudu.
Ailenden uzak bir şekilde basketbol kariyerini inşa etmeye çalışırken nasıl bir denge kuruyorsun?
Tabii ki ailemi özlüyorum fakat kariyer değişikliğinde adım atmayı ben istedim. Yani yeni bir maceraya atılıp basketbolumu ilerletmek istedim. Şu an konsantre olduğum tek nokta bu.
Basketbol dışında nelerle ilgileniyorsun?
Belgrad’a gelince doğal olarak alışkanlıklarım değişti. İlk başlarda biraz daha bireysel aktivitelere yöneliyordum. Tabii zaman geçtikçe burada arkadaş ortamım oluştu. Genelde dışarıya çıkıp kahve içmeyi, yürüyüş yapmayı ve yemek yemeyi seviyorum. Ekstra bir şey yapmadan basit yaşamayı seviyorum.
Şu anki düşünce yapınla beş yıl önceki Okben Ulubay’a vereceğin en önemli tavsiye ne olurdu?
Çok çalış. Hem de her zaman...
Son olarak, unutamadığın bir anını paylaşır mısın?
Daçka’da Eurocup şampiyonu olduğumuz sene yarı finalde Bayern Münih’le deplasmanda bir maç oynamıştık. Scottie Wilbekin o maçta 40 küsür sayı atmıştı. Kenarda ve soyunma odasında çılgınlar gibi seviniyorduk.