Fenerbahçe 'Sinir Oldu'
F.Bahçe, A planı sakin kalmak olması gerekirken rakibin sertliği karşısında çok kolay provoke oldu, oyun olarak da sezonun aksine hiç reaksiyon veremedi.
Fenerbahçe'nin elinde kadrodan ya da form durumundan çok daha büyük bir avantaj vardı: Sakin kalma lüksü... "Cool takılıp", kazanmak zorunda olan, işler tes giderse de tribünlerdeki homurtuları duyma stresini yaşayan rakibin sinir uçlarına dokunmak varken, G.Saray'ın gerilim politikasına çok kolay teslim oldular.
Agresif başlayan G.Saray'ın planı rakibi de aynı stres seviyesine çekip elinden bu lüksü almaktı. Ve Fenerbahçe maçın kahramanı (!) hakemin de katkılarıyla, bu tuzağa çok kolay düştü. Gerilim filminin havasına, itiş kakışa kendilerini kaptırdılar ve en büyük kozlarını daha maçın başında yitirdiler. 3 Temmuz sürecinden beri Trabzon deplasmanlarında dahi sakin kalmayı başaran ve bu sayede hiç kaybetmeyen bir takım için ne yaman bir "hafıza kaybı..."
TOP TUTAMADILAR, TEPKİ VEREMEDİLER
Pres yaparak ve istekli başlayan G.Saray, Fenerbahçe'yi geriye itti. Rakibini kendi silahıyla vurup beklerini de hücuma eklemledi. Buna karşılık Fenerbahçe orta sahası top yapamadı, Webo'nun yokluğunda forveti ise ön alana iletilen tek tük topları da çok kolay kaybedince baskı sürekli bir hal aldı. Ön alanda top tutamayınca bekler de her zamankinin aksine oyuna çıkacak fırsatı bulamadı, sistem tıkandı. Emenike ve sahanın en kötülerinden Sow hiç top tutamadıkları, faul alamadıkları gibi birbirlerinden de çok uzak kaldılar. Denge oyununa uygun bir merkez üçlüyle başlamasına rağmen de Fenerbahçe topa basıp tempoyu kontrol edemedi. Sonuç olarak da oyun dizayn edemediler ve forvet üçlüsünü ne kanatlardan ne de merkezden besleyebildiler. Çok kopuk, çok dağınık kaldılar.
ALPER'İ ÇOK ARADILAR
Maç öncesi demiştik Alper'i bu maçta Fenerbahçe çok arayabilir diye. Öyle de oldu... Zira erken gelen Sneijder golü sonrası, oyun tutma ve defansif becerileri daha ağır basan ama yaratıcılığı sınırlı Emre-Topal-Meireles üçlüsü hamle üstünlüğünü ele alamadı. Ve kanatların da işlemediği ortamda ön alana top taşıyacak, bağlantı kuracak Alper tarzı bir silah da olmayınca hiç üretemediler. Fenerbahçe birbirinden kopuk 3 bloğa dönüştü.
Bu tabloda lider adına asıl sorun, sezon başından beri pek çok benzer psikolojik ve fiziki sınavda reaksiyon gösteren, bu karakteriyle çok maç çeviren takımın bu kadar kolay köşesine çekilmesi, ne taktiksel ne de psikolojik olarak oyunun ellerinden gitmesine tepki vermemesiydi.
TERİM YERİNE MANCINI FENER'İN ŞANSI OLDU
Emre'nin atılışı sonrası ise kartlar yeniden karıldı. İkinci devre Meireles defans tandeminin önüne iyice sokulup hem süpürdü hem de ayağa sakin ve isabetli paslarla Fenerbahçe'nin daha iyi top kullanmasını sağladı. Tam bir derin (hatta biraz fazla derin) oyun kurucu gibi oynadı. Bu bölümde Fenerbahçe'nin belki de en büyük şansı G.Saray'ın başında Terim değil Mancini bulunmasıydı. Terim olsa 10 kişi kalmış rakibine ön alanda basarak ikinci golü gecikmeden bulup "fişi çekmeyi" denerdi. Ve erken gelecek bir ikinci gol Fenerbahçe açısından çok daha travmatik bir skora yol açabilirdi. Fakat Mancini felsefesi, ev sahibinin "Ya kazanamazsak" gerilimiyle birleşince 11 kişi avantajını hiç hissettiremedi G.Saray. Pas yapıp, sahanın kenarlarına oyunu açarak rakibi yormayı ve açık alanları sömürmeyi de dene(ye)mediler. Niteliğe, nicelik ve akıl ekleyemediler. Enerjisi tükenmiş rakibine karşı maçın son bölümünde Selçuk'a "Neden yerde yatmıyorsun" diye çıkışan bir hocayla da bunu başarmaları zordu zaten...
GÜNÜN FORMSUZU ERSUN YANAL
Gerek ilk yarıdaki genel görüntü gerekse ikinci yarıdaki tercihleri düşünülünce, dünün Fenerbahçe adına belki de en "formsuz" ismi Ersun Yanal'dı. Takımın hiç organize olamayışı ve psikolojik harbi çok çabuk kaybetmesi bir tarafa, Emre "Kırmızı kart göreceğim" diye bas bas bağırdı ama hoca belki de soyunma odasına gitmeyi bekledi müdahale için ve bu sabrını pahalıya ödedi. Sow'un bu silik performansıyla maçın dörtte üçünde sahada kalması, top tutmaya ve oyun aklına en çok ihtiyaç olan anlarda Salih'i düşünmemesi, hatta tam ters etki yapacak Mehmet Topuz'u tercih etmesi ve tabii 10 kişi olan takımı hem dinlendirecek hem de öne çıkarabilecek Webo'yu neredeyse maç bittikten sonra oyuna alması... Bunlar hep hoca adına eksi hanesine yazılacak notlardı.
HAKEM FACİASI DOĞRU AMA...
Evet hakemin dillere destan performansı, bireysel formsuzluklar, saha içindeki belli bazı provokasyonlar ve Emre'nin kim bilir kaçıncı sorumsuzluğu Fenerbahçe'nin ritmini olumsuz etkiledi. Ancak ligin en çok atan, en çok üreten, en dirençli takımı bir tek bir pozisyona dahi girmeden bir derbi maçını bitiriyorsa aynaya bakıp "Ben nerede yanlış yaptım" demelidir. Bu noktadan sonra, kart cezaları nedeniyle çok eksik kalan Fenerbahçe için öncelik, haftaya Antalya'ya karşı bir kaza kurşunu yememek olacaktır. Aksi takdirde hiç ummadıkları bir stresin altına kendilerini sokmuş olurlar. Velhasıl G.Saray dünkü futbol fukaralığında daha çok isteyen taraftı. Fenerbahçe de kaybetmeyi bir o kadar haketti.
ANCAK lsquo;KÜÇÜK DÜNYA'MIZIN DERBİSİ
Son söz ise sahadaki "topsuz oyun" kahramanlarına... Kimse aynaya bakmadığı, kendisiyle ve hatalarıyla yüzleşmediği müddetçe daha çok kart festivalleri yaşanır bu ülkede.
Meireles'in vaktiyle yaptıklarına ceza yerine övgü yağdırırsan, Melo'nun kanal kapatacak hareketlerine "yerel dans" deyip geçersen, kendi oyuncunun spora ve sporcuya karşı her 10 kusurlu hareketini görmezden gelir hatta "Hırslı adam" diye "idolleştirirsen", kendi tribünlerindeki anarşiyi, çirkin organizasyonları önlemek bir tarafa dursun el altından finanse-organize edersen, kimseye veryansın etme hakkın olmaz. Taraftar, rakip takımda olsa yerden yere vuracağı oyuncuyu, sırf tuttuğu takımda oynuyor diye baş tacı ettiği ve karakterin, sportmenliğin "renkler üstü değerler" olduğunu anlamadığı müddetçe de allayıp pulladığımız rekabet ancak bizim "küçük dünyamızın derbisi" olarak kalır.
degerlibulent/twitter.com