Haberler

    Geleceğin yıldızları #21: Santiago Aldama

    Güncelleme:
    Abone Ol

    İspanya, 2000’li jenerasyonlarından büyük yetenekleri basketbol dünyasına kazandırmaya devam ediyor.

    İspanya, 2000’li jenerasyonlarından büyük yetenekleri basketbol dünyasına kazandırmaya devam ediyor. 2000 doğumlu Carlos Alocen, NBA’deki önemli takımların draft radarında yer alıyor. Alocen, mükemmel saha görüşü, pas repertuvarındaki derinlik ve oyun zekâsıyla bu onura erişirken 2002 doğumlu Usman Garuba ve Hector Alderte, 2003 doğumlu Ruben Dominguez ve Eshete Calvo farklı özellikleriyle dikkat çekiyorlar.

    İspanya’nın 2001 jenerasyonu ise bir hayli ilginç. Üç hafta önce Eurosport Türkiye’nin konuğu olan Golden Dike, 203 santimetrelik boyuna karşın mobilitesi ve açık alandaki hızıyla kalburüstü takımların radarında yer almayı başardı. Alain Digbeu’nün oğlu Tom Digbeu ise yaratıcılığı ve skor üretimindeki derin yetenekleriyle dikkat çekiyor.

    Ülkenin 2001 jenerasyonundaki en ilgi çekici isim kuşkusuz Santiago Aldama. Santi, 2019 U18 Avrupa Şampiyonası’nda ülkesinin Türkiye’yi mağlup edip altın madalya kazandığı turnuvada MVP oldu. Turnuvada oynadığı yedi maçta %45,7 saha içi isabetiyle 18,0 sayı, 7,6 ribaund, 2,6 asist, 1,9 top çalma ve 2,3 blok ortalamaları yakaladı.

    Onu diğerlerinden ayıran özelliği, 211 santimetrelik boyuna karşın topla bir guard gibi oynayabilmesi. Elbette mükemmel bir hazırlayıcı veya yaratıcı değil fakat kendi yaşıtlarına hatta kendisinden büyük olan isimlere karşı bu konuda bir hayli avantajlı. Ayrıca üçlük de atabiliyor. Yani tam bir modern dönem oyuncusu Santi Aldama.


    Koronavirüs süreci sizin açınızdan nasıl geçti?


    Biliyorsun, İspanya’daki durum Nisan-Mayıs aralığında biraz kötüydü. Bu nedenle hem ülkem hem de tüm dünya adına endişeleniyordum. Fakat son bir aydır işler yoluna girmeye başladı. Elbette her şey tamamen düzelmedi ama en azından umudumuz arttı. Süreç boyunca evde antrenmanlar yaptım. Her gün iki-üç saat fitness çalıştım. Yeterli alan olmadığı için istediğim antrenmanları yapamadım ama bir şekilde formda kalmayı başardım. Boş zamanlarımda okulla ilgilendim ve tabii PlayStation oynadım.


    Basketbola nasıl başladınız?


    Basketbolla eğitim hayatımdan önce tanıştım. Aslında hayatımda yaptığım ilk spordu. Basketbola üç yaşımdayken amcam ve babamın yönlendirmesiyle başladım. İkisi de profesyonel olarak basketbol oynamışlardı. Ayrıca kuzenim de oynuyordu ve açıkçası iyiydi. Ondan etkilendim çünkü sahadayken daima mutlu oluyordu. Maçtan sonra çok bitkin görünüyor fakat oynamaktan daima zevk alıyordu. 15 yaşıma kadar bu oyunu hobi olarak yaptım. Sadece eğlence için oynuyordum ve eğitim hayatıma daha fazla önem veriyordum. 15-16 yaşımda ise, “Dostum, bu işte iyisin” diye düşündüm. Birkaç antrenörle görüştüm. Onlardan ve ailemden görüşler alıp bu işi profesyonel olarak yapmaya karar verdim. O günden beri %200’ümü vererek çalışıyorum. Çünkü hedeflerim çok yüksek seviyelerde iyi oynayabilmek ve bunu gerçekleştirebilmem için gelişmem gerekiyor.


    Las Palmas’ta doğdunuz. Las Palmas, İspanya’nın cezbedici yerlerinden biri, özellikle turistik anlamda. Orada çocukluğunuz nasıl geçiyordu?


    Mutlu, huzurlu bir çocukluk dönemi geçirdim. Eğitim hayatıma önem veriyordum çünkü ailemin çabaları karşısında bir şeyler yapmak istiyordum. Tabii basketbolda işler ciddileşince her şey değişti.

    Dediğin gibi, Las Palmas’ın turistik özelliği mükemmel. Yaz aylarında orada olduğum zamanlar farklı ülkelerden insanlarla tanışıyorum. O ülkelerin kültürlerini öğreniyorum. Böylece hayata bakış açım biraz daha değişiyor. Bilgileniyorum. Tabii sabahtan akşama kadar plajda kalabilme gibi mükemmel bir şey de var.


    2019 U18 Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazandınız. Finalde Türkiye’yi yenmiştiniz. O maça dair neler söylemek istersiniz?


    Ah, o maç kariyerimdeki ikonik anlarım arasına girdi. Turnuva boyunca genelde yüksek skorlar atarak galibiyetler alıyorduk. Hızlı oynayan ve yetenek seviyesi yüksek bir takımdık. Finalde ise işler tamamen değişti. Türkiye’nin sağlam savunma hattını geçmekte zorlandık. Maçta genelde önde olan taraf bizdik fakat onlar asla pes etmediler. Özellikle Mustafa Kurtuldum… Ona karşı oynamak zor. Yetenekli ve çok zeki bir oyuncu. Finaldeki performansı değerliydi. Türkiye’deki her oyuncuya saygı duyuyorum. Maç sonunda şampiyon olduğumuz için mutluydum ama bu şampiyonluğu kazanırken ne kadar zorlandığımızı asla unutamayacağım.


    Sezon başında NCAA takımlarından olan Loyola Greyhounds’la anlaştınız. Oraya gidiş sürecinizden bahseder misiniz? Ayrıca başka akademilerden teklifler var mıydı?


    Dediğim gibi, kariyerimde en yüksek seviyelerde iyi oynayan bir oyuncu profili yaratmak istiyorum. Bu nedenle NCAA’deki düzenin hem basketboldaki gelişimim hem de eğitim hayatım için değerli olduğunu düşündüm. Bu, kariyerimi daha iyi oluşturabileceğimi düşündüğüm için yarattığım bir yol.

    Loyola Greyhounds dışında birçok programdan teklif almıştım. Onlarla görüşmeler yaptık, birkaçıyla antrenmana çıktım fakat Loyola’yı tercih ettim. Çünkü onların teknik ekibinde uzun bir süre birlikte çalıştığım Ivo Simovic var. Biliyorsun, basketbol sadece saha içinde olan şeylerle devam etmiyor. Saha dışında da birçok konuda gelişmeniz gerekiyor. Bulunduğunuz takımın ve ülkenin kültürünü öğrenmeniz gerekiyor. Bir kıtadan başka bir kıtaya genç bir oyuncu olarak gittiğim için orada tanıdığım birinin olmasını istiyordum. Simovic, NCAA’deki düzenin benim için mükemmel olduğunu söylüyordu. Onu babam gibi gördüğüm için tavsiyesini göz önüne aldım, araştırmalar yaptım, ailemle ve birkaç antrenörümle daha konuşup Loyola Greyhounds’a gitmeye karar verdim.




    Farkı kültür derken neyi kastettiniz?


    Loyola’da İspanya’dan takım arkadaşım Golden Dike’la birlikte oynuyorum. Mesela ikimiz de ilk başlarda saat farkına alışmakta zorlandık. Uyku düzenimiz bozuldu. Bir de yemek konusu var. İspanya’da geç saatlerde akşam yemeği yeriz. Çünkü kahvaltı sonrasında birkaç öğünümüz daha var. Fakat Amerika Birleşik Devletleri’nde işler farklı. Burada yemek saati erken, 16:00 ile 17:00 civarında. Akşam 19:00’dan sonra atıştırmalıklar tüketiliyor. Bu “sağlıksız” düzene uymamaya çalışıyordum fakat eh, yapacak bir şey yok.


    Sizce oyununuzdaki artı ve eksileriniz neler?


    Bence çok yönlü bir oyuncuyum. Her bölgeden hücum edebiliyorum. Top hâkimiyetimin iyi olduğunu düşünüyorum. Böylece fiziksel olarak avantajlı olduğum şeyleri daha iyi kullanabiliyorum. Savunmada enerjiğim. Eksilerime dair aklıma ilk olarak güç geliyor. Güçlenmem lazım. Ayrıca ayaklarım yavaş. Ayak oyunlarındaki verimimi arttırmam gerekiyor. Şut konusunda istikrar kazanmalıyım.


    Bireysel antrenmanlarda en çok hangi konu üzerinde çalışıyorsunuz?


    Açıkçası genel olarak her alanda çalışıyorum. Şut, dripling, reverse, top hâkimiyet vs. gibi konularda. Fakat temel olarak post hareketlerim ve oradaki oyunum üzerinde çalışıyorum. Çünkü mobilim, oyunu iyi okuyabiliyorum ve top hâkimiyetim benim boyumdaki oyunculara göre iyi. Eğer post hareketlerimi biraz daha geliştirirsem repertuvarımdaki en etkili hücum silahımı yaratmış olurum.


    Peki sizce tarihin en iyi post oyuncusu kim?


    Bu biraz zor bir soru. Çünkü son dönemde YouTube’da çok fazla zaman geçirdim ve genelde post hareketlerine dair şeyler izledim. Sanırım bir numarada Tim Duncan olur. Çünkü onun post oyunu sadece temel şeylere bağlı gibi görünse de o temel şeyleri kusursuz yapabilmesiyle durdurulamaz oldu. İkinci sırada ise Hakeem Olajuwon var. Mükemmel bir post oyuncusu. Özellikle son dokunuş konusunda. Bence Michael Jordan dönemine denk gelmeseydi en az iki yüzük daha kazanabilirdi.


    NBA’e dair neler söylersiniz?


    NBA’de oynamak ve kendimi göstermek istiyorum. Bu konuda Luka Doncic gibi mükemmel bir örnek var. Gelecek sene draft’a girmeyi planlıyorum fakat kesin olan bir şey yok. Şu an sadece Loyola’daki kariyerime odaklanmış durumdayım. Bireysel olarak gelişip zirve performansıma ulaşmak istiyorum.


    Sizce Avrupa ve ABD basketbolu arasında ne gibi farklar var?


    ABD’deki oyun biraz daha tempolu, atletizme dayalı. Ayrıca üç sayılık atışlar çok daha fazla kullanılmaya başlandı. Avrupa’da ise klasik pick&roll setleri, izolasyon oyunları ve sert savunmalar göze çarpıyor. Fakat bence aradaki farklar azalmaya başladı. Çünkü son birkaç yıldır hem NBA Draftı’na giren hem de sezon içerisinde Avrupa’ya giden oyuncu sayısı arttı. Mesela bu yıl Deni Avdija, Theo Maledon gibi birçok yetenekli genç oyuncu draft’a girecek. Ayrıca Avrupa’daki orta yaşlı isimler NBA’den kontrat alıyorlar ve orada başarılı oluyorlar. Aradaki farklar, en azından teknik açıdan giderek kaybolmaya başladı.


    Hobileriniz neler?


    PlayStation oynamayı çok seviyorum. Eğer antrenmanım bittiyse ve başka yapacak işim yoksa tüm zamanımı PS’te geçiriyorum. Bazen kendimi diğer sporlarda deniyorum fakat açıkçası sakatlık riskini sıfıra indirmek istediğim için o alanlarda fazla zaman geçirmiyorum. 6-7 yaşımdayken tenis oynamıştım ama sonrasında istikrarlı bir izleyici oldum.


    PlayStation’da oynamaktan en keyif aldığınız oyun ne? Ayrıca favori tenis oyuncunuz sanırım Rafa Nadal, değil mi?


    NBA 2K serilerini oynamaktan keyif alıyorum. Ayrıca rekabetçi bir Fortnite ustasıyım. Ve evet, Rafa, onu destekliyorum.


    En sevdiğiniz film?


    Forrest Gump.


    En sevdiğiniz kitap?


    Açıkçası burada favori bir şeyim yok fakat genelde biyografi ve basketbol içerikleri okuyorum.


    En sevdiğiniz dizi?


    La casa de papel.


    En sevdiğiniz yemek?


    Siyah pirinç


    John Wooden mı Mike Krzyewski mi?


    Ah, çok zor seçim. Biraz izin ver… İkisinin de felsefesini seviyorum fakat sanırım Coach K diyeceğim.


    1995-1996 Chicago Bulls mu 2016-2017 Golden State Warriors mı?


    Michael Jordan’ın yanındaki isimler bence Warriors’ın “Hamptos Five”ından daha etkililerdi. Bu nedenle Bulls diyeceğim.


    NBA’de oynamış en iyi Avrupalı oyuncu?


    Pau Gasol.


    Sadece Avrupa’da oynamış en iyi oyuncu?


    Sergio Llull.



    LeBron James mi Michael Jordan mı?


    Hm, bu konuda biraz farklı düşünüyorum. Şampiyonluk, istatistik gibi klişe yolları kullanmayıp duygusal bir seçim yapacağım ve LeBron James diyeceğim. Her ne kadar MJ’in maçlarını YouTube’dan izlesem de basketbolda profesyonelleştiğim yıllarda LeBron’u izledim. Bu yüzden tercihimi ondan yana kullanıyorum.


    Son olarak, sizce NCAA saygınlığını kaybediyor mu? Çünkü bildiğiniz gibi, LaMelo Ballv ve RJ Hamtpon, bu sezonu Avustralya’da geçirdiler. Avrupa’dan gelen genç oyuncular neredeyse daha önemli görülüyorlar. James Wiseman birtakım kural ihlalleri nedeniyle ligden atıldı. Gelecek yıllarda ilk sıralardan seçilmesi beklenen bazı isimler G-League’de kontrat imzalıyorlar.


    Bu konu son dönemlerde çok tartışılıyor fakat bence NCAA, saygınlığını kaybetmedi. Her oyuncunun tercihi, yaşam standartları ayrı. Bu yüzden işe farklı yönden bakmaları doğal. NCAA’de yer aldığım için mutluyum.

    Kaynak: EuroSport.com / Spor

    basketbol Santiago İspanya Spor Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title