Haberler

    Geleceğin yıldızları #5: Yiğitcan Saybir | Özel röportaj

    Abone Ol

    “Modern” kavramı basketbol için artık neredeyse kaçınılmaz oldu.

    “Modern” kavramı basketbol için artık neredeyse kaçınılmaz oldu. Malum şeyler, üçlükler, adam değişim savunmalarının artması, beş oyuncunun çizgi dışına çıkıp oynaması, delicilik, atletizm, hız gibi birçok faktörün bir araya gelerek oluşturduğu, “modern basketbol”un etkisini en fazla hisseden isimler kuşkusuz dört ve beş numaralarda oynayan isimler.

    Geçmişte potanın altında bir ribaund için kavga etmekten kaçınmayıp oraları adeta darmaduman eden dev adamların artık çizgi dışına çıkıp naif bir mekanizmayla şut atmaları, kendi perde setlerini yönetmeleri, savunmada kısaları durdurmaları ve pas özelliklerinin ortalama üstü olması gerekiyor. En azından belirli bir seviye üzerinde, genel geçer yargıda, kabul görmek için.

    Türkiye’deki genç oyuncu havuzuna baktığımızda maalesef pek de modern dönem oyuna uygun uzun göremiyoruz. Fakat 1999 doğumlu olan ve Anadolu Efes forması giyen Yiğitcan Saybir, bu söylemimizi dışında kalan bir oyuncu. Zira kendisini biz pozisyonda penetre edip posterlik smaçlar yaparken veya perdeden dışarıya açılıp üçlük isabeti bulurken görmek fazlasıyla mümkün. Peki, bu yeteneğin hikâyesinde neler saklı?

    Korona virüs salgını nedeniyle sezon şu anlık askıya alındı. Siz bireysel hazırlık sürecinizde neler yapıyorsunuz?

    Öncelikle umarım bir an önce herkes sağlığına kavuşur, işler düzelir. Basketbola gelecek olursak tabii doğal olarak biraz üzgünüm fakat sürece ayak uydurmalıyım. Takım kondisyonerimizden aldığım programlara göre ilerliyorum. Malum, sürekli evdeyiz. Yani vücudumu formda tutmalıyım. Tabii mental açıdan da diri kalmalıyım. Bunlar üzerine çalışıyorum.

    Kariyerinize dönelim. Basketbolla nasıl tanıştınız? Bunu bir meslek hâline getirmeye nasıl karar verdiniz?

    Babam eskiden profesyonel olarak basketbol oynuyordu. Yani ilk yaşlarımdan itibaren bu sporla içlidışlıydım. Altı yaşıma geldiğinde Anadolu Efes’in minikler grubuna başladım. Ardından kendimden bir yaş büyüklerle birlikte C takımında devam ettim. Fiziksel olarak geliştim, oyuna olan sevgim arttı, bilgilendim, etkilendim kısacası işler gelişti. Ve kulübümdeki 14. yılımı geçiriyorum. Son üç yıldır A takımdayım. Bu büyük bir mutluluk.

    Açıkçası kulübümüzdeki aile ortamı ve bütün gruplardaki antrenörlerimizin inancı bu tutkumu profesyonel bir meslek hâline getirmeme yardımcı oldu. Yani yaptığınız şeylerin karşılığında huzur, sevgi ve inanç buluyorsunuz, bence bu önemli. Tabii ailemin yardımları ve sanırım istikrarım, bu yolda önemli rol oynadılar.

    Peki, bu işin ciddi ciddi bir meslek olduğunu anladığınız zaman ailenizle neler konuştunuz? Özellikle de eğitim konusunda.

    (Gülerek.) İdolüm ve ilk antrenörüm olan babam bu konuda beni tamamen destekledi, ailevi bir karardı bu açıkçası. Onlar elbette eğitime ve eğitimin hayata bakış açıma olan etkisine önem veriyorlar, basketbol ile eğitimi birlikte götürmemi istiyorlar. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum fakat malum, basketbolun saha dışı yıpratıcılığı ve yoğunluğu çok daha fazla.

    Şu an "modern" olarak tabir edilen basketbolda pace&space temelli bir oyun anlayışı hâkim. Bunun sonucunda oyun temposunun ve üç sayılık atışların arttığını görüyoruz. Ayrıca görünmeyen istatistiklerin önemi de arttı. Siz kendinizi bu değişimlere karşı nasıl hazırlıyorsunuz?

    Günümüzde yalnızca NBA’de değil her yerde basketbol değişti. Tempo inanılmaz seviyelere yükseldi. Bu durumda hücum setleri genelde ceza şutlarıyla bitiyor. Yani topla buluşur buluşmaz o şutu atabilme güvenini vermeniz, isabet bulmanız önem kazandı. Bu nedenle idman sonrası antrenörlerimle birlikte şut üzerine özel çalışmalar yapıyoruz. Tabii aynı şey savunma ve pas dağıtımı konusu için de geçerli. Ama şut en önemlisi.

    Tam bu noktada, bu sezon neredeyse her Euroleague maçı öncesinde ve genelde antrenman tesislerinizde asistan koç Cenk Yıldırım, Mustafa Kurtuldum ve Ömercan İlyasoğlu ile birlikte çalışıyorsunuz. O idmanlarda ekstra bir motivasyonunuz oluyor mu? Neler yapıyorsunuz?

    Üçümüz de genciz. Ve ana noktamız her anlamda gelişmek. Cenk Abi’nin bizim için hazırladığı özel programlara uyup bireysel gelişimimizi o antrenmanlarda arttırmaya çalışıyoruz. Şut öncelikli tabii. Sonrasında pas, yine şut, kondisyon, şut… Böylece fark edilir bir gelişim sergiliyoruz. Hedefimiz Euroleague’de süre alıp kendimizi kanıtlamak olduğu için bu idmanlarda tabii ki ekstra bir motivasyonumuz oluyor.

    Türkiye’de hem şut hem de atletizm seviyesi yüksek olan neredeyse tek genç uzunsunuz. Kendi oyun repertuarınızda artı ve eksileriniz neler sizce?

    Zayıf elim olan sağ elimi geliştirmem gerektiğini biliyorum ve çalışmalarıma da bu yönde devam ediyorum. Ayrıca biraz daha kalıplanmam gerekiyor ve şutumu daha da geliştirmem lazım. Artılarım ise atletik olmam, sol tarafa penetre etmem diyebiliriz. Ayrıca kazanma hırsım, her pozisyonda elimden gelenin en iyisini ortaya koyacağımdan maç sabahı bile emin olmam, diğer artılarım.

    Kulübünüz ülkenin en değerli altyapı sistemlerinden birisine sahip. Bu sistemde yetişen oyuncu olarak, sizce altyapınızı özel kılan faktörler neler? Tabii şu dönem Ergin Ataman tedrisatı altında olmak büyük bir artı olsa gerek.

    Ya çok klişe gibi gelecek ama doğru, Anadolu Efes, Türk basketbolcuları için bir okuldur. Gerçekten. Yalnızca baş antrenörler veya görünen yöneticiler/isimler değil bu kulüple bağı olan herkesten samimi bir sinerji alıyorsunuz. İşin teknik kısmında birikimi ve bilgisi yüksek kişilerle çalışıyorsunuz. Ama bütün bunları birliktelik ve samimiyet içerisinde yapmak burayı diğer her yerden ayırıyor.

    İkinci soruya gelecek olursak, kesinlikle! Ergin Abi, basketbol kültürümüz için bir mihenk taşı. Onunla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Gelişimim de büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Basketbol bilgisi ve tecrübesi tartışılmaz. Bazı maçlardaki kreatif yaratımları, takımdaki her oyuncuya verdiği rol ve onlarla olan ilişkisi etkileyici.

    İdeal bir maç gününüzdeki hazırlıklarınız nasıl oluyor?

    Sabah tesislerde buluştuktan sonra takım olarak şut idmanı yapıyoruz. Genelde teknik hazırlıklarımızı ve setlerimizi önceden ezberleyip ve uygulayıp yalnızca soğuk kalmamak için çalışıyoruz. İdman sonrası kampa giriyoruz. Yemek, dinlenme dedikten sonra bir toplantı yapıyoruz. Ardından yeniden dinlenip arenaya gidiş saatimize kadar odada kalıyoruz.

    NBA’deki basketbol hakkında neler düşünüyorsunuz?

    Oradaki seviye bambaşka. Konuşmamızın başlarında bahsettiğim hız/tempo konusu mesela apayrı seviyelerde. Süper yıldızların neredeyse hepsinde riske edilmeyecek şut tehdidi var ayrıca ligin atletizm, patlayıcılık ve zekâ tavanı çok yüksek. İzlemesi keyifli.

    Peki, NBA’de en çok hangi şehrin takımında oynamak istersiniz?

    Orada herhangi bir takımda oynama ihtimalini düşünmek bile tarifsiz bir heyecan fakat bir takım seçme hakkım olsaydı… Los Angeles Lakers derdim.

    NBA ve Avrupa tarihinden bir ilk beş kursanız…

    Hmm. Sanırım moderniteye uygun ama biraz fazla ütopik bir modernite olacak. Sarunas Jasikevicius, Ray Allen, Kobe Bryant, Michael Jordan ve Petar Naumoski. Evet, büyük bir ribaund problemimiz var ama bu ilk beşi savunmak gibi bir şey olamaz.

    Hobileriniz neler? Ve en sevdiğiniz yemek ile film ne?

    Çok ilginç veya şaşalı bir hobim yok açıkçası. Müzik dinlemeyi, oyun konsolunda zaman geçirmeyi ve arkadaşlarıma vakit geçirmeyi seviyorum. Klasik ama yaşıma göre çok keyif verici, eğlendirici. Maalesef yemek en büyük zaaflarımdan biri. Bu nedenle bir yemek tercihi yapamıyorum. Filmlerde ise The Revenant, The Upside ve Split diyeceğim.

    Kaynak: EuroSport.com / Spor

    basketbol Atletizm Türkiye Haberler

    Bakmadan Geçme

    1000
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title