"Helal Olsun Tudor'a"
“Başkanı daha lig başlamadan başına getirmek için Lucescu’ya gidiyor. Kazansın kazanmasın her maçta taraftarından küfür yiyor. Her karşılaşma son maçı oluyor. Buna rağmen herkese inat, takımı Galatasaray’ı en yakın rakiplerine puan farkı atarak liderlik koltuğunda tutuyor.”
ŞANSAL BÜYÜKA ile DOBRA DOBRA
Yönetici maç günü açıklama yapıyor, "İstifa ederse kabul ederiz" diyor.
Başkanı daha lig başlamadan başına getirmek için Lucescu'ya gidiyor.
Kazansın kazanmasın her maçta taraftarından küfür yiyor.
Her maçı "istifa" sesleriyle oynuyor ve tamamlıyor.
Medyadan, basın toplantılarında neredeyse dayak yemediği kalıyor.
Sosyal medyada her gün, her saat linç ediliyor.
Kazanırlarsa takım kazanıyor, kaybederse hoca kaybediyor.
Kendi adından çok, Fatih Terim'in adını duyarak yaşıyor.
Her maç son maçı oluyor.
Meslektaşlarından, rakip hocalardan bile hakaret yiyor.
Kendisine "gitti gidiyor" gözüyle bakan futbolcularını bir sonraki maça hazırlıyor.
15 haftası geride kalan ligin 14 haftasını lider kapatmasına rağmen kimseye yaranamıyor.
Diğer hocaların aldıkları paralara baktığınızda "bedava" çalışıyor.
Maç olsun ya da olmasın her gün dayak yiyor.
İşin kötü tarafı, dayağı rakiplerinden değil, kendi mahallesinden yiyor.
Buna rağmen herkese inat, takımı Galatasaray'ı en yakın rakiplerine puan farkı atarak liderlik koltuğunda tutuyor. Demir olsa çürür, taş olsa çatlar...
Helal olsun Tudor'a... Dimdik ayakta duruyor.
Biraz özeleştiri!
Dikkatimi çekti, Aslantepe'ye hangi hoca gidiyorsa, Igor Tudor'un kendi kulübelerine sataştığından, laf attığından dert yanıyor. Bu kadar hoca bu konuda şikayetçiyse, demek ki, Tudor da sütten çıkmış ak kaşık değil... Bir özeleştiri de Tudor'a lazım...
Kararında olmalı
Akhisar hocası Okan Buruk'un Galatasaray maçında sahadan atılması ve daha sonra Igor Tudor için "seviyesiz" ifadesini kullanması gündemdeki yerini koruyor.
Ben bu işe bir başka yönüyle bakmak istiyorum. Yaklaşık iki-üç hafta önce hakemlerin dünyasından duydum. Süper Lig hakemleri genellikle Okan Buruk'un saha kenarı tavırlarından ve maç boyu söylemlerinden ciddi anlamda rahatsızlar.
Yanılmıyorsam, bu sahadan atılma, Okan Buruk için ilk defa olmuyor. Göztepe'yi çalıştırırken de uzunca bir ceza almıştı. Sanki Elazığspor hocasıyken de aynı şey oldu.
Okan Buruk daha yolun başındaki bir hoca... Hakemlerde Okan Buruk'a dair böyle olumsuz bir algı yerleşirse, bu genç hocaya zarar verebilir. Elbette Okan Hoca'nın haksızlığa, yanlışlığa, adaletsizliğe tepkisi olmalı... Ama bunun ölçüsü kararında kalmalı...
Nasıl bir Beşiktaş?
Biz tur ihtimallerimizi hep rakip üstünden yapıyoruz. Rakip belli... Yenilmesi ve elenmesi pek görülür bir şey değil... Ama en önemlisi, iki ay sonra Beşiktaş, nasıl bir Beşiktaş olacak?
Beşiktaş'ın Bayern Münih maçına daha iki ay var. Bu, futbol için uzun bir süre ve köprünün altından çok sular geçer. "Kim çıkmasın" diye sorsak ezici bir çoğunluk "Bayern Münih" derdi. Çıkmasını istemediğimiz karşımıza çıktı.
Elemek zor mu? Kabul edelim ki zor... Rakip kadro kalitesi daha mı iyi? Evet, çok daha iyi... Rakibin santrforunun değeri neredeyse Beşiktaş takımının toplam değerine yakın...
Gerçekçi olalım, böyle bir takımı elemek kolay değil... Ama imkansız mı? Hayır imkansız değil... Üstelik bu sezon Avrupa'da Türk futbol tarihinin ilklerini başaran bir Beşiktaş var. İlk kez gruptan yenilmeden çıkan, ilk kez grup maçlarını birinci tamamlayan bir Beşiktaş... Bir "ilk" daha niye olmasın?
Bayern Münih'in 85 milyon euro değerindeki golcüsü Lewandowski var ama Beşiktaş'ta da onu karşılayacak, onunla mücadele edecek dünya markası Pepe var. Rakipte Müller varsa, bizde de büyük ihtimalle Avrupa'nın iyi stoperlerinden biri, Vida olacak. Hummels'li savunmaya karşı, Avrupa kulüplerinin peşinden koştuğu Cenk Tosun'umuz, Avrupa şampiyonluğunu kazanan Portekiz Milli Takımı'nın banko oyuncusu Quaresma'mız, Avrupa maçlarının parlayan yıldızları Talisca'mız, Babel'imiz var.
Biz tur ihtimallerimizi hep rakip üstünden yapıyoruz. Rakip belli... Yenilmesi ve elenmesi pek görülür bir şey değil... Ama en önemlisi, iki ay sonra Beşiktaş, nasıl bir Beşiktaş olacak? Hesabı biraz da buradan yapalım.
Bu anlayışta Alex bile oynayamadı
Fenerbahçeli Valbuena, hocası Aykut Kocaman'a, "Oynamak istiyorum. Ben niye takımda yer bulamıyorum?" diye dert yanmış.
Elbette Valbuena önemli bir oyuncu ve yedek kalması bazı çevreler tarafından pek kabul edilmiyor. Oysa Aykut Kocaman'ın açıklamaları, "bir yıldıza, bir oyuncuya bağlı" sistemi ve futbol anlayışını reddediyor. Valbuena'nın aşırı top tutmasından, kalabalıklara dalmasından, o topların çoğunu kaybetmesinden ve bunun sonucu çabuk yorulup geriye dönemeyişinden Aykut Hoca şikayetçi...
Baktığınızda, çoğu futbolsevere bu ters gelebilir ama Valbuena'sız Fenerbahçe orta alanı topu rakip ceza alanına ve çevresine çok daha çabuk taşıyor. Valbuena bu takımda ilk on bir oynamak istiyorsa, topu ayağına yapıştırma illetinden en kısa sürede kurtulmalı... O yeteneklerini sahanın her alanında değil, sadece gol bölgelerinde kullanmalı... Aykut Hoca'nın futbol anlayışına ve takım oyununa uymuyor diye Alex oynayamadı, Valbuena nasıl oynayacak?
Antalya'daki yanlışlar
Antalyaspor Başkanı Ali Şafak Öztürk istifa etti. Takımın durumu ve puan cetvelindeki yeri son derece kritik... Çok yüksek kontratlar ve ödenmesi, eritilmesi gereken dağ gibi borçlar var. Bütün bunlar durup dururken olmuyor. Bırakın çok geriye gitmeye, sadece bu sezona bakmak bile yetiyor.
1) Futbolun artık emeklilik dönemine gelmiş, antrenmanı sevmeyen, disiplini sevmeyen, artık Avrupa'da dikiş tutturma şansı olmayan eski şöhretlerle yüksek maliyetlerle kontratlar yapıldı.
2) Bu yüksek kontratları alanlar, disipline uymayınca, özel ayrıcalıklar görünce, geçen yılın "altın takımı" huzurunu ve birlikteliğini kaybetti.
3) Nasri'nin kişisel kaprisleri nedeniyle ve gönlü hoş olsun diye Rıza Çalımbay gönderildi. Bu ayrılık hataydı. Parlak futbolculuk yıllarına rağmen hocalıkta dikiş tutturamayan ve çok uzun süre işsiz kalan Leonardo'nun yeni hoca olarak getirilmesi bir başka yanlış oldu.
Kısa sürede bu kadar "yanlış" yapılan bir yerde, futbol ve puan sıralaması olarak Antalyaspor'un "doğru" yerde olması elbette beklenemezdi.
Başakşehir'deki büyük tehlike
Başakşehir takımının maçlarını dikkatle izliyorum. Sanki büyük maçlarda ortaya koyduğu futbol kalitesini, hevesini, hırsını ve isteğini, diğer maçlarda ortaya koyamıyor. Büyük maçlardaki kalitenin, hırsın ve yaratıcılığın gerisinde kalıyor. Başakşehir bu sezon derece yapmak, hatta şampiyon olmak istiyorsa, her maçı büyük maçlara gösterdiği özenle oynamalı... Hafta arası, Avrupa maçları, yorgunluk hepsi bahane...
Başakşehir yorgunsa Sivas maçının son 10 dakikasında o tempoyu nasıl yakalıyor, o baskıyı nasıl kuruyor? Eğer son 10 dakikadaki o güce sahipse geride kalan 80 dakikanın hiç olmazsa belli bölümlerinde bu hırsını, isteğini, gücünü niye göstermiyor?
Sanki sıradan maçlar için çok hevesli ve istekli değiller. Şampiyonluğa giden yolda tehlikeli bir durum bu...
Aybaba iş başında!
Çalıştırdığı her takımda yeni oyuncuları Türk futboluna kazandırmaya çalışan ve bu konuda haklı bir şöhreti yakalayan Samet Aybaba, şimdi de Sivas'ta yeni gençleri Türk futboluna sunmaya çalışıyor. Göründüğü kadarıyla gençler de iyi yol alıyor. Samet Hoca bir de Sivaslı oyuncuların her pozisyonda yere yatmasını önleyebilse, süper olacak.
Kalkavan'ı takdir ettim
Osmanlı-Alanya maçının hakemi Mete Kalkavan'ı çok takdir ettim. İlk 27 dakika içinde Osmanlı lehine üç penaltı çaldı. İkisi banko doğru, birisi tartışılabilecek bir penaltı... Bizim hakemler bir penaltıyı verdiğinde ikincisini, ne kadar penaltı olursa olsun vermekten kaçınıyorlar. Penaltıysa verin kardeşim... Niye hesap kitap yaparsınız? Bu bakımdan Mete Kalkavan'ın üç penaltı kararını önemsiyorum.
Love'suz da oynamalılar
Alanyaspor ligin en renkli takımlarından biriydi. Vagner Love bir sakatlandı, Alanyaspor'un rengi, keyfi her şeyi kaçtı. Tamam Vagner Love büyük futbolcu da, takımın diğer oyuncuları ne yapıyor? Love'suz Alanyaspor'un da "ben buradayım" demesi ve rüştünü ispatlaması gerekiyor.
Sumudica bu işi biliyor
Kayseri takımına baktım, Beşiktaş karşısında ikinci yarının tamamına yakınını bir eksik oynamasına rağmen müthiş bir savunma anlayışı sergiledi. Öyle ki, kafasını kaldıran her Beşiktaşlı karşısında, hatta çok yakınında en az bir Kayserisporlu oyuncu buldu. Sumudica deli dolu bir hoca ama belli ki bu işi iyi biliyor.
Yeni bir zenginlik
Önce Bursa tribünleri... Tek kelimeyle muhteşemdi. Sonra Kayseri tribünleri... Göz kamaştırdı. Hadi Bursa'da bu tür görüntüleri daha önce de yaşamıştık ama "futbol şehri olamıyor" diye eleştirdiğimiz Kayseri'de Kadir Has Stadı'nın bu görüntülere sahne olması, Türk futbolunun yeni bir zenginliği olarak akıllarımızda kaldı. Dileriz devam eder.
MHK göreve
Süper Lig maçlarını, TFF Birinci Lig maçlarını büyük bir dikkatle izlemeye çalışıyorum. Üzüldüğüm, hatta tahammül edemediğim bur durum var. Aslında bu durumdan herkes şikayetçi ama önlem almıyoruz ya da alamıyoruz.
Bu durum, özellikle büyük takımların dışında kalan ekipler için geçerli... Eğer maç istedikleri sonuçla devam ediyorsa, son yarım saatte yere yatan kalkmıyor. En ufak bir temasta yerdeler. Darbe yok, vurma yok, hatta sürtünme yok ama yerdeler.
Oyun iki dakika oynanıyorsa, bir dakika duruyor. Hakemler işin kolayını bulmuşlar, kollarını kaldırıyorlar, saat gösterip "ekleyeceğim" anlamında işaret yapıyorlar.
Hakemin saati göstermesi neye yarar? Oyunun temposu iyice sıfırlıyor, hızı kesiliyor, futbol keyfi denen bir şey kalmıyor. Üstelik yere yatan, oyunu durduran, Allah korusun ayağı-bacağı koptu sandığımız oyuncu yeniden ayağa kalktığında "tazı" gibi koşmaya başlıyor.
Bu kandırmacaya, bu sahte davranışlara acil çare bulmak lazım... Kabul edelim ki, hocalar da skoru korumak adına, bu sahteciliğe prim veriyor.
MHK hakemlerine direktif vermeli... Çok ağır darbeler dışında, kafaya gelen temaslar dışında oyun durmamalı... Seyirci ne tepki gösterirse göstersin, oyun devam etmeli... İki dakika oyna, bir dakika dur... Maçların özellikle son bölümleri çekilmez hale geliyor. Bu yanlışa, bu sahteciliğe daha fazla seyirci kalamayız. Lütfen korkmayın ve radikal kararlar alın.
]
]
]