Londra’nın koleksiyoncusu geri döndü
“Eğer işimin kolay olmasını isteseydim, Porto’da kalırdım. Güzel mavi koltuk, UEFA Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı ve Tanrı’dan sonra ben...” – Jose Mourinho Jose Mourinho’nun bu ünlü sözüne aşinasınızdır.
“Eğer işimin kolay olmasını isteseydim, Porto’da kalırdım. Güzel mavi koltuk, UEFA Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı ve Tanrı’dan sonra ben...” – Jose Mourinho
Jose Mourinho’nun bu ünlü sözüne aşinasınızdır. Kendisinin rekabetçiliğini en iyi anlatan sözlerinden birisidir. Porto’daki başarılarından beri, elindekiyle yetinmeyen ve daha fazlasını kazanmak isteyen biri oldu Mourinho. Yeni maceraları atılırken de arkasında somut başarılarla beraber, çokça konuşulan huzursuz soyunma odaları bıraktı. Mauricio Pochettino’nun Tottenham Hotspur’dan kovulmasından sonra Londra’ya dönüşü de yine her zamanki gibi sükseli oldu. En son Manchester United’dan ayrılırken oldukça karışık bir soyunma odası ve başarısız bir takım bırakan Mou, geri dönüşünde yine benzer senaryoyla karşı karşıya. Londra’nın diğer takımı Chelsea’yle kazandığı kupalarla koleksiyon yapan Portekizlinin işi, artık eskisi kadar kolay gözükmüyor.
Pochettino geldiğinde, “Büyük Altılı” arasındaki en zayıf halka olan ve İngilizlerin dalga konusu yaptığı bir takımdı Spurs. Ancak Arjantinli menajer zamanla kendi sistemini sabırla inşa ederek ve her sene üstüne koyarak Spurs’ü ligin en güçlü üç takımından birine çevirdi. Geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde final oynaması ve ligi dördüncü sırada bitirmesi, performansının zirve noktasıydı. Takımı kurmaya başladığı 2014 yazından bu yana geçen beş senenin ardından, 2019 yazı takımın son kullanma tarihi oldu. Takımdan ayrılmak istediğini açıklayan Christian Eriksen’in ayrılamaması soyunma odasında huzursuzluk çıkardı. Bir de üstüne eklenen sakatlıklarla beraber Pochettino döneminin en kötü başlangıcını yapan Spurs’de fatura Pochettino’ya kesildi.
Takımın başkanı Daniel Levy, beş senede varlık içinde yokluk yaşattığı Pochettino’ya faturayı keser kesmez yeni hocasını da buldu. “Ligi iyi bilen”, hatta daha da iyisi şehri de iyi bilen Portekizli Jose Mourinho’yu takımın başına getirdi. Ligdeki son hatıraları soru işaretleri barındıran Mou’nun gelişi çokça soru yarattı. Cevapları mı? İşte onlar hâlâ belirsizliklerini koruyor. Gelin sorular neler bir bakalım.
Manchester United’dan ayrılırken oynattığı oyun için “taş devri futbolu” tanımlaması yapılıyordu. Kendisini başarıya götüren 4-2-3-1’den vazgeçmeyen ve fizik kalitesi yüksek olan oyuncuları tercih eden Mou’nun takımı seyir zevki olarak taraftarları hiç memnun edemiyordu. Manudaki ikinci senesinde ligi 100 puanlık Manchester City’nin arkasında 81 puanla ikinci tamamlarken Sir Alex Ferguson’dan sonra gelen menajerler arasındaki en büyük başarıyı da elde etmiş oluyordu. Ancak daha sonra bir zamanlar adam yönetimi konusunda örnek gösterilen Mou’nun aslında o kadar da örnek bir kişilik olmadığı ortaya çıkmıştı. Oyuncuların onun gönderilmesi için lobi yaptığı haberleriyle birlikte, Mou’nun metotlarını ve tarzını beğenmeyen oyuncuları onu istemiyorlardı. Real Madrid’den beri üstüne yapışan yıldız oyuncularla kavgalı olması ve takım yönetimlerini eleştirmesi, yine karşısına çıkmış ve sonunu hazırlamıştı. Akıl oyunlarını çok seven Portekizli, takımını bir arada yine tutamamış ve kendi oyuncularının kurbanı olmuştu. Real Madrid’de Cristiano Ronaldo ve Sergio Ramos, Chelsea’de Eden Hazard ve çetesi... Manu’da Paul Pogba ve oyun arkadaşları... Büyük isimlerin karşısında duvar gibi duran Mourinho; onları idare etmek yerine onların tamamen kendisine ayak uydurmasını beklerken, olumlu bir adım atamaması sonuçların aleyhine olmasına sebep oldu.
Yeni takımı Tottenham’da bu tarz problemler olmasa da, üst üste gelen kötü sonuçlarla beraber camiada bir huzursuzluk hâkim olduğu söylenebilir. Yeni jenerasyonla çalışma konusunda sıkıntı yaşayan ve Manu’da oynattığı oyunun artık demode kaldığı aşikâr olan Mou’nun kendi adına yapması gereken en önemli şey şu: Değişim.
Öncelikle, Sigmund Freud’un tanımlarken Mourinho’yu görse daha farklı değerlendireceği egosunu kontrol altında tutmalı. Ardından onu başarıya götüreceğini düşündüğü yollarda bazı değişiklikler yapmayı düşünmeli. En azından doğru oyuncu tercihlerinde bulunmaya tekrardan başlamalı. Çoğumuzun aklında kalan, ikinci Chelsea dönemi ve Manchester United dönemindeki oyuncu tercihleri, Mou’nun bıraktığı kötü imajın nedenlerinin başında geliyor. Chelsea döneminde takımda düşünmediği Mo Salah ve Kevin De Bruyne şu an ligin en iyi oyuncuları arasında başı çekiyor örneğin. Manu döneminde yapmış olduğu çoğu transfer ise fiyasko sayılabilir.
Mourinho ilk basın toplantısında herkesin aklındaki bu sorulara çok net bir cevap verdi: "Analiz ettim, hazırlandım. Asla DNA'nızı kaybetmezsiniz. Bana ne hatalar yaptığımı sormayın. Geçmişteki hataları bir daha tekrarlamayacağım. Yeni hatalar yapacağım ama aynıları olmayacak!"
Dâhilik ile delilik arasında sıkışmış bu futbol adamının boşta kaldığı 11 aylık süre içerisinde çokça düşünme fırsatı olduğuna eminiz. Peki, bunu başarabilmek için gerçekten değişimi göze alabilecek mi? En azından rekabetten asla kaçmayan ve kendisini tekrar ispatlama fırsatını bulan Mourinho buna hiç olmadığı kadar emin gözüküyor. Düşen başarı grafiğini yeniden yukarı çıkarmak için elinde hiç fena olmayan bir oyuncu grubu var. Bu sefer değiştiğini kendi ağzından dahi duyabildik. Ancak yine de o, Jose Mourinho:
“Ben Jose Mourinho’yum ve değişmem… Kalitem, defolarımla birlikte gelir.”