Marco Pantani’nin trajik hikâyesi: Birinci bölüm
*Bu içerik Eurosport İngiltere'de yayımlanmış ve Tifosi Blog ekibinden Emre Köseoğlu tarafından çevirilmiştir.
*Bu içerik Eurosport İngiltere'de yayımlanmış ve Tifosi Blog ekibinden Emre Köseoğlu tarafından çevirilmiştir.
Bir bisikletçinin kariyerinin zirvesiyle dip noktasını birkaç güne sığdırması pek sık rastlanan bir olay değildir. Örnek olarak belki Floyd Landis’in 2006 Fransa Turu’ndaki akıl almaz geri dönüşü ve tur bittikten sadece dört gün sonra Morzine’deki zaferinin kaynağının ortaya çıkışı verilebilir. Landis’in kariyeri o doping cezasıyla birlikte sona ermişti.
Frank Vandenbroucke’un kariyeri de bu kategoriye uygun. Belçikalının kariyeri 1999 Liège-Bastogne-Liège zaferinden sonra rayından çıkmış ve bir daha da yerine oturamamıştı. Yine aynı baharda Pantani de kendi çizdiği yolun mahkûmu olacaktı. İkarus o kadar yüksekten uçmuştu ki Güneş kanatlarını eritmişti.
Sıradan bir Cuma günü bei milyon İtalyan’ın 1999 Giro’sunun 20. etabını izlemesinin nedeni; pembe giyinen, kel ve zayıf bir adamın tarih yazmasına şahit olmaktı.
Yarışın önceki dört zirve finişinin üçünü kazanan Pantani, o Haziran gününde de alev almıştı. Madonna di Campiglio’ya doğru kıvrılarak çıkan yolda herkesi ezip geçti. Yarışın bitimine iki gün kala Pantani’nin ikinciye olan farkı yaklaşık beş buçuk dakikaya ulaşmıştı. Artık düşündüğü şey kazanmak değil, Milano’daki kutlamanın nasıl olacağı olmalıydı.
Matt Rendell yazdığı biyografide onu anlatmak için “Marco’nun hükümdarlığı; inatçı, insanlık dışı ve hatta robotik temeller üzerine kurulmuştu.” der.
Belki hükümdarlığını sona erdiren de Pantani’nin kendini olduğundan daha güçlü sanmasıydı. Sondan bir önceki etabın sabahı lider olan Pantani, hematokrit seviyesinin yüzde ellinin üzerinde çıkmasıyla yarıştan atıldı.
“Yarıştan güvenlik gerekçesiyle ‘çıkarıldı’. Bir ceza değildi. Bir suçlama bile yoktu. Ama bu Marco için ölümcül bir darbeydi.” diyor Giro d’Italia kitabının yazarı Colin O’Brien. “Çok daha neşeli bir kariyer onu beklerken bir anda üzüntü, sefalet ve en sonunda da ölüme sürüklendi.”
Bu, dibin bazen zirveye ne kadar yakın olabileceğini anlatan bir hikâye.
‘Il Pirata’
1.72 boyunda ama sadece 57 kilo olan Pantani, yarışmaya başladığında kahverengi kıvırcık saçlı bir gençti. İlk Giro’sunda aldığı iki etap ve Fransa Turu’nda kazandığı Beyaz Mayo ile adını duyurduğunda da halen 24 yaşındaydı.
Sonraki sezon, 1995’te, hala en hızlı tırmanış rekorunu elinde bulundurduğu Alpe d’Huez etabını kazansa da 1996 sezonunu Milano-Torino’da yaptığı bir kazayla tamamen kaçıracaktı. Yine de, o kaza kariyerini bitirmediği için Marco şanslı bile sayılabilirdi.
1997’de döndüğünde çok geçmeden yeteneğinden bir şey kaybetmediği anlaşıldı. Tekrardan Alpe d’Huez etabını kazanmasının yanı sıra Tour genel klasmanını da Jan Ullrich ve Richard Virenque’la birlikte podyumda tamamlıyordu. Bir yıl sonra Pantani ‘korsan’ lakabını aldı. Tek bir saç bile bulunmayan kafası, ikonik bandanası, keçi sakalı ve daire küpeleriyle lakabının hakkını veren korsan artık yenilmezdi. 98’de başardığı Giro-Tour dublesi İtalyan bisikletinin derin uykusundan uyanışına işaret ediyordu.
Teknoloji ve bisiklet ilişkisindeki gelişim en çok zamana karşı disiplinini etkilemiş ve Miguel Indurain gibi modern şampiyonlar çıkarmaya başlamıştı. Lakin Pantani onlardan biri değildi. Onun tutkuyla yarışan, bisikletiyle tek parçaymış gibi görünen ve atak yapmaktan çekinmeyen karakteri İtalyan halkının aklına Fausto Coppi’yi getiriyordu.
Radyo spikeri Mario Ferretti’nin Coppi’nin 1949’daki unutulmaz Cuneo-Pinerolo arasındaki solo kaçışında sarf ettiği “un uomo solo è al comando” yani “Önde yalnız başına bir adam var” sözleri yıllardır söylenemiyordu, spor değişmişti. Fakat Claudio Chiappucci ve onun Carrera’dan takım arkadaşı Pantani gibileri akıntıya karşı yüzüyor, kimsenin gerçekleşmesine ihtimal bile vermediği risklere, ataklara inanıyordu.
John Foot İtalyan bisiklet tarihine dair yazdığı Pedalare! Pedalare! kitabında ‘Il Pirata’dan şöyle bahsediyor: “Pantani’yi tırmanırken izlemek, birinin yokuş yukarı uçmasını izlemek gibiydi. Çok hafif, narin, yıkılmış ve hasar almış gözüken bir adamın dağlara gelindiğinde bu kadar güçlü olabilmesi akıl almazdı. Pantani çılgınlığı 90’ların ortasından itibaren İtalya’yı ele geçirirken kahramanlarının özel hayatı da bir pembe diziye dönüşmüştü. Bir zamanlar Coppi ve Bartali’nin yarattığı etkiyi Pantani de yaratırdı. Pantani yarıştığında İtalya’da kimse başka bir işle uğraşmazdı. Yarışırken izlenme rekorları kıran Pantani, aynı zamanda pazarlanabilir bir ürüne de dönüşmüştü.”
Matt Rendell Pantani’yi şöyle tanımlamıştı: “George Best türü figürlerden biri. Uyumsuz bir kişilik, medyanın gözü hep üzerinde ve yaptığı her şeyde eşsiz yeteneğinden bir parça sunuyor. Yaptığı her şey karakterinin berrak bir yansıması.”
Rendell, Pantani’nin kariyerinin yerle bir olduğu gün yarışı yerinde takip etmiyordu ama önceki gün elbette Pantani’nin zaferini izlemek adına ekran karşısındaydı.
“Ekran başındaydım. Herkes öyleydi. Kim böyle bir şeyi izlemek istemez ki? Bisiklet dünyasında formda bir Pantani izlemekten daha keyifli herhangi bir şey yoktu. Bir saniyesini bile kaçırmak istemezdiniz.”
Rendell hem Pantani’nin hem de taraftarlarının o yıl kendilerinden geçmiş olduğunu söylüyor. “Onu izlerken ve atak yapmasını beklerken tam tanımlayamadığım büyülenmiş ve çocuksu bir ruh haline bürünürdünüz. Süper kahraman filmleri tekrar çekilmeye başlanmadan önce Pantani vardı. Onu izlemek, süper güçlere sahip birini izlemekle eşdeğerdi.
“Bir sene önce Fransa’daki Festina skandalı sporu derinden sarssa da biz Anglosaksonlar için Giro ve Tour birbirinden farklı iki dünyaydı. O zamanlar doping şüpheleri daha azdı ve Pantani profilindeki bir sporcu rahatlıkla sadece görülmesi isteneni gösterebilir, göz boyayabilirdi.
“O zamanlar Marco’nun kuralları ihlal etmeyen, doğuştan gelen bir yeteneği olduğu sanılıyordu. Kim bu şovun baş aktörünün kimyasallar olduğunu bilebilirdi ki? Pantani size büyüsünü yaparken garip bir şey olduğunu anlardınız ama büyüyü bozmamak adına kimse irdelemezdi.”
Pantanimania’nın Zirveye Çıkışı
Sicilya’nın Agrigento kentinde gerçekleşen Grande Partenza’dan sadece beş gün sonra favorilerden hamlesini ilk gerçekleştiren Laurent Jalabert, pembe mayoyu Calabria’nın tepelerinde sırtına geçirmişti. Maalesef, mayoyu olması gerekenden çok daha erken almıştı. Sekizinci etapta Apeninlerin en yüksek tırmanışı olan Gran Sasso d’Italia’da kazanan ve mayoyu alan Pantani’ydi.
Korsan bu kez pembe mayoda sadece bir gün geçirebildi. Ancona’daki zamana karşıyla beraber mayo tekrar Fransız’a geçecekti. Bu zaten beklenen bir şeydi ama asıl sürpriz Pantani gibi bir dağ keçisinin birçok zamana karşıcıyı geçerek sadece 55 saniye geriden üçüncü bitirmesiydi.
İtalyan’ın bulaşmadığı, hatta bisikletin kurtarıcısı olarak gösterilip kazandığı 1998 Fransa Turu’ndaki Festina skandalından neredeyse bir yıl sonra gerçekleşen bu yarışta, Pantani’nin tırmanış hatta zamana karşı performansı bile birçoğunun içine kurt düşürmek için yeterli değildi.
Sıradan bir Mercatone Uno mayosuyla geçirdiği beş günün ardından Pantani’nin Apeninler ve Alplerdeki dağ üçlemesinin ilk etabını genç vatandaşı Paolo Savoldelli’nin arkasında bitirmesi tekrar pembe mayoya dönmesi için yeterliydi. Bir sonraki gün ise Pantani sadece o yarışın değil, belki de hayatının en ihtişamlı galibiyetini Oropa’da alacaktı.
15. etaptı ve Jalabert pembe mayo için atağını yapmıştı. O esnada Pantani ise yolun kenarında durmuş, zincirini düzeltmeye çalışıyordu. Bir anda beş takım arkadaşını etrafında bulup onların yardımıyla kaybettiği zamanın bir kısmını kazandıktan sonra 48 bisikletçiyi daha geçen Pantani üç kilometre kala Jalabert’in yanına varmıştı.
Gözlerine inanamayan Fransız, rakibinin tekerine tutunmayı denese de başaramadı ve Pantani yanından uçup gitti. Bir şehir efsanesi Jalabert’in “Yolundan çekilmeseydim bile üzerimden geçerdi.” dediğini iddia eder. Pantani o gün sevinmemesinin nedenini kazandığına inanamamasına bağlamıştı.
“Başka kimsenin kazanma şansı yoktu. Tek bir galip olabilirdi. La Repubblica’ya göre Pantani bu senenin yarışını tam anlamıyla domine etmişti. Lakin birçok gazetenin o zaferden sonra yaptığı vampir benzetmesi, birkaç gün sonraki pozitif kan testiyle birlikte talihsiz bir ironi olarak tarihte yerini alacaktı.” diyor Foot kitabında.
Pantani’yi izlemeyi cezbedici hale getiren bir şeyler vardı. Yine aynı şey mantıklı düşünmenizi de birkaç saatliğine devre dışı bırakıyor, sizi kör ediyordu. Rendell bu konuda şöyle bir benzetme yapıyor: “Usta bir hokkabazı izlemek gibiydi. Ne yapacağını zaten biliyorsunuz ve o da beklediğiniz numarayı yapıyor ama siz gözlerinizin kamaşmasına engel olamıyorsunuz.”
Rendell için Korsan’ın seferlere çıkıp ganimetlerini toplamasını izlemek hipnotize edici bir deneyimdi. Hem de kullandığı ilaçlara rağmen. Ya da kullandığı ilaçlar sayesinde… “Hayranlık uyandırıcıydı. Birinin dışarıya bu kadar kayıtsız, yola böylesine konsantre şekilde sanatını icra etmesini ve hedeflerinin peşinde pedalları çevirmesini izlemek etkileyiciydi.”
Jalabert sıradaki etabı kazandı ve ondan sonraki zamana karşıda da rakibinden 57 saniye daha çalarak konumunu güçlendirdi. Fakat Pantani sürekli kazanıyordu. 19. günde kazandığı Alpe di Pampeago etabıyla rakipleriyle farkını arttırmanın yanı sıra puan ve tırmanış klasmanında da liderliği ele geçirmişti. Korsan acıkmıştı.
20. Etap: Madonna di Campiglio
Milano’dan sadece iki gün uzakta olunsa da henüz yarışta başarıya ulaşan bir kaçış grubu yoktu. Bu durumun daha da uzamaması için ise umutlar Pascal Richard ve Hernan Buenahora’ya bağlanmıştı.
Kaçıştaki iki bisikletçi, sonunda doğru hamleyi yaptıklarını düşünerek gökleri delen Dolomit dağlarının arasından yollarına devam ediyordu. Predazzo’dan Madonna di Campiglio’ya giden yolda umutları Pantani’nin sonunda arkasına yaslanıp biraz enerji tasarrufu yapacağı yönündeydi.
Bunlar elbette sadece bir hüsnükuruntudan ibaretti. Buenahora son Olimpiyat şampiyonu Richard’dan kurtulmayı başarmış, kaçışına yalnız devam ederken birkaç yüz metre geride de Pantani bir kez daha ataktaydı. Ona tutunmayı deneyen Gilberto Simoni’nin denemesi sadece birkaç saniye sürmüştü. Pantani son dört kilometrede selesine bir kez bile oturmadı ve zamanı geldiğinde Buenahora’nın yanından göz açıp kapayıncaya kadar geçti.
“Buenahora’ya bunu bir gün sormuştum ve inanılmaz olduğu cevabını aldığımı hatırlıyorum. Pantani’nin tekerine yapışmayı denese de o hıza 100 metreden fazla ayak uydurmasına imkân yokmuş.” diyor Rendell.
Pantani dışındakiler için mesele hasarı kontrol altına almaktı. Korsan farklı bir gezegende, farklı bir yer çekimiyle tırmanıyordu. dördüncü etabını rakiplerinden 57 saniye daha çalarak kazandı. İki etap kala, zirvedeki liderliği beş dakika 38 saniyeydi.
O etabı 20. sırada bitiren Richard, Pantani’nin kendisinin ihtiyacı olmayan ufak galibiyetleri başkalarının kazanmasına izin vermediğinden şikâyetçiydi. Pantani’nin cevabı ise basitti: “Onu ben geçmesem başkası geçecekti.”
Lakin İtalyan medyası bile Richard’ın beyanında haklılık payı olduğunu düşünüyordu. Yine de Pantani’nin gururu buna karşı geliyordu: “Ben tırmanışlarda Jalabert’in tekerini takip edecek bir adam değilim, o yüzden atak yapmalıyım. Tek başımayken daha iyi hissettim. Yaptıklarım yarışı onurlandırıyor.”
Pantani, Jalabert ve Simoni’nin atağına meydan okumanın doğru seçim olduğunu düşündüğünü ve ‘Keşke tırmanış daha dik olsaymış.’ dediğini daha önce basına iletmişti.
Pantani’nin güçlü hissettiğinde kendini atak yapmaktan alıkoyamadığı söyleniyordu. Rendell da bunu onaylıyor. “Evet, bu biraz bağımlılık gibiydi.”
“Kazanmamalıydı. Bisikletin ekosisteminin sürekliliği ve pazarlanabilirliği adına herkesin ilgiyi paylaşması gerek ama Marco buna izin vermiyordu. Sürekli hislerini takip ediyor, takıntılı davranıyordu. Marco’nun olduğu yerde alternatif senaryolara yer yoktu.”
Pantani hayranları için 1999 Giro’su heyecan vericiydi. Tarihte görülmüş en iyi atakların birçoğunda Korsan’ın adı vardı. Ama diğerleri, özellikle Giro’dan eli boş dönmemeye çalışan rakipler, bu tek kişilik gösteriden sıkılmaya başlamışlardı.
O akşam La Gazzeta dello Sport ön sayfasını hazırlarken şöyle bir manşete yer vermişti: ‘Inebriati da Pantani’, ‘Pantani Tarafından Mest Edilmek’. Gazzeta’nın Madonna di Campiglio yolculuğu yarış bittikten sonra başlayacaktı. Sıradaki etap için starta, Gavia’ya veya Mortirolo’ya gitmek yerine otelinden tek başına ayrılan Pantani’nin yanına gitmeyi tercih etmişlerdi. Pantani o gün arabasını Cesenatico’daki evine doğru sürerken birkaç saat önce kendi omuzlarındaki pembe mayonun başkalarına geçmesini izlemişti.
Devam edecek...