Şansal Büyüka'nın Süper Lig İlk Yarı Analizi
Milliyet gazetesi yazarı, Türk spor basınının duayeni, Spor Toto Süper Lig'de ilk yarının röntgenini çekti.
Bizim yıllardır süren gayretimize rağmen, futbol kötü değil, futbol da bitmedi. 2000-2001 sezonundan bu yana üç büyükler, ilk yarının sonunda ilk kez ilk üçü paylaşıyorlar. 5-3’ler, 5-0’lar, 4-3’ler, 4-2 ler, hele 3-2’ler tonla...
Maç başı gol ortalamaları geçen yılların üstünde... Gol krallığında bir ya da iki değil, en az 5 oyuncu aynı iddia ile yarışıyor. Tehlike bölgesi deseniz, ilk yarı bitti kopup giden yok. Bu mu kötü lig... Bu mu heyecansız lig...
Yılların alışkanlıkları paslanmış çiviye benzermiş... Yani söküp atmak zor olur. Bizim futbola bakışımız da öyle... Futbolda kötüye tanıdığımız primi iyiye asla tanımıyoruz. İyiye, iyi davranmıyoruz, iyiye gözlerimizi kapatıyor, kulaklarımızı tıkıyoruz. Yıllardır kötüden besleniyor, kötüyü körüklüyoruz.
Sonra kendi kendimize dertleniyoruz: Futbol çok kötü, futbol bitti ...
Bizim bu yıllardır süren gayretimize rağmen, futbol kötü değil, futbol da bitmedi... Sıkıntı elbette var, seyirci kaçışı elbette var... Berbat zeminler, inkar edilemez şekilde ortada... Kötü başkanlık, kötü yöneticilik, her gün sahnede... İyiye cimri, kötüye cömert medya her gün önünüzde, her akşam televizyonunuzda...
Buna rağmen futbol bitmedi... Bakıyorum , 2000-2001 sezonundan bu yana üç büyükler, ilk yarının sonunda ilk kez ilk üçü paylaşıyorlar. Üstelik Fenerbahçe sadece bir puan önde... Beşiktaş ve Galatasaray eşit puanda takipte...
Geçen yıl da benzerdi ama, Fenerbahçe iki rakibinden birinden 8, diğerinden 9 puan öndeydi. Bu sezon soluk soluğa...
Bakıyorum ligin ilk yarısında 5-3’ler, 5-0’lar, 4-3’ler, 4-2’ler, hele 3-2’ler tonla... Maç başı gol ortalamaları geçen yılların üstünde... Gol krallığında bir ya da iki değil, en az 5 oyuncu aynı iddia ile yarışıyor. Tehlike bölgesi deseniz, ilk yarı bitti kopup giden yok. Baktığınızda abartısız 10 takım tehlike bölgesine girebilecek konumda...
Bu mu kötü lig... Bu mu heyecansız lig...
Doğru, geçen yılın fırtınası Fenerbahçe, o futbolun çok gerisinde kaldı ama kalitesi ve kariyerli oyuncuları ile toparlanıp ilk yarıyı lider kapattı. Lig başlarken emrivaki ile gelmiş ve hazırlıksız yakalanmış İsmail Kartal, buna rağmen, egosu yüksek oyunculardan kurulu takımla iyi iş çıkardı.
Fenerbahçe, çok üst seviyede bu yarıyı tamamlayan Gökhan ve Caner’i, aralarına katılan Egemen’i ile son üç maçı gol yemeden geçti. Her maçta en az bir-iki gol yemiş olmasına rağmen... İkinci yarıya böyle bir başlangıç olursa Fenerbahçe’ye avantaj sağlar.
Orta alanda Mehmet Topal, Emre, Meireles, son maçlarda Alper iyi işler yaptılar. Fenerbahçe’de sıkıntı santrforda... Emenike “kriz” halinde ve bitecek gibi görünmüyor. Sow, istekli, seyirciden destekli ama yetersiz... Fenerbahçe para bulur, iyi bir golcü alabilirse, büyük avantaj yakalar. Tabi en önemlisi bu egosu çok yüksek kadroyu idare edebilmek... Kartal bunu ilk yarıda yaptı. Ama unutulmasın, ikinci devrede her şey, herkes için çok daha sert geçecek.
G.Saray’a şaşıyorum
Galatasaray’a şaşıyorum... Bir İtalyan’dan büyük hayal kırıklığı yaşamışsın, ikinci İtalyan’ı alıp geliyorsun. Sabri’yi kadro dışı bırakıyorsun, yerine dört sağ bek alıp 10-12 milyon euro harcıyorsun, yeniden Sabri’ye dönüyorsun. Sabri iyi ama geri dörtlün sonbahar rüzgarlarına yakalanmış kuru yapraklar gibi bir o yana, bir bu yana sallanıyor. Hamza Hoca’nın dediği gibi stoper de şart, geri dörtlüyü toparlamak da... Golcülerde sıkıntı yok. Hiç kuşkunuz olmasın; Burak Yılmaz, bu sezonu gene gol kralı tamamlar.
Hamza Hoca, altı haftada bu Galatasaray’ı hayata döndürdü. Bana göre son haftalara kadar şampiyonluğa oynatır... Olur ya da olamaz, ama oy-na-tır...
Beşiktaş kelebek gibi uçan, arı gibi sokan bir takım... Hem iyi oynuyor, hem iyi mücadele ediyor. Efendiliği, Türkiye’de haklı bir sempati çemberi oluşturdu. Sadece kendi taraftarlarında değil, herkesin gönlünde az ya da çok bir Beşiktaş sevgisi oluştu.
Amaaa... Koca koca amalarım var... Sen derbi kazanamazsan, şampiyon adayı iki rakibinin oyuncuları kadar profesyonel ve uyanık olamazsan, ev sahibi olarak oynayacak saha bulamazsan, kusura bakma, şampiyon olamazsın.
Derbiler kurtarmaz
Veliler, Olcaylar, Demba Ba’lar, Oğuzhanlar, Sosalar, Francolar... Ve diğerleri... Futbolda fair-play’den ayrılmayın, güzelliklerin yanında olun. Bu tamam, buna saygılar ve alkışlar... Ama en azından tuzağa düşmeyin. En az şampiyon adayı diğer takımların oyuncuları kadar uyanık olun, futbolun cilvelerini kavrayın, her derbide eksik kalmayın. Daha açıkçası; tuzaklara düşmeyin...
Şampiyonluk yarışına, Trabzonspor dahil, bir başka takımın katılabileceğini düşünmüyorum. Fenerbahçe bir puan önde, ikinci yarıda derbiler evinde... Bu avantaj gibi görünüyor, doğru... Ancak Fenerbahçe’nin ikinci yarıda Galatasaray’dan iki, Beşiktaş’tan bir fazla deplasman maçı oynayacağı unutulmasın. Kaldı ki, ilk yarının deplasman maçlarında Beşiktaş 7, Galatasaray 6 galibiyet alırken, Fenerbahçe 3 galibiyette kaldı. Böyle bir deplasman istatistiği devam ederse, Fenerbahçe’yi kendi sahasındaki galibiyetler ve puanlar, hatta oynayacağı derbiler kurtaramaz. Fenerbahçe, şampiyon olmak, dördüncü yıldızı takmak istiyorsa ikinci yarıdaki 9 dış saha maçından en az 6-7 galibiyet çıkartmak zorunda... Benim yol haritam, benim hesaplarım bunu söylüyor, bu gerçeği gösteriyor.
Yanal hata mı yaptı?
Trabzonspor devre arası kimi alırsa alsın, dördüncülükten daha iyi bir dereceyi zor yapar. Ersun Yanal, sezon ortası gelmenin sıkıntılarını yaşıyor. Bir maçta Trabzonspor’un kurtarıcısı olup, iki-üç maç sonra Fenerbahçe’nin ajanı oluyorsa işi gerçekten zor... Gitmekle, yarı yolda takım almakla hata mı yaptı acaba?
Mehmet Topallar lazım
Demba Ba’ya neredeyse “penaltılık” ağır bir faul yapıyor, sonra yerde yatan rakibini kaldırmak için kolunu uzatırken “Are you okey” diye durumunu soruyor. Başakşehir maçında gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşüyor, “İkinci sarıyı gör, kupada oynama, ilk lig maçında sahada olursun” diyenlere “bize yakışmaz” cevabını veriyor. Rakiplerine faul de yapıyor, kart da alıyor, ama hepsini futbolun kuralları içinde yapıyor. Pisliği yok, çamurluğu yok, rakibi kandırmaya, hakemi aldatmaya, seyirciyi tahrik etmeye yönelik niyeti hiç yok. Bir oynayıp, üç maç yatmıyor. Kendi arkadaşlarına da, rakiplerine de sevgiyi, saygıyı bir kenara atmıyor... İstikrarlı, efendi, kaliteli, sosyal içerikli, donanımlı, adam gibi futbolcu...
Bu örneğin çoğalması lazım...
Bir Veli, bir Olcay yetmez...
Bize yeni Mehmet Topallar lazım...
Önce ‘kafalar’ değişecek
Fatih Terim’in manifestosunun tamamına sonuna kadar katılıyorum. Ancak Fatih Terim’e bu işleri yapmak için izin verirler mi, olanak tanırlar mı, bu konuda çok ciddi kuşkularım var.
Fatih Terim’in “antrenör seminerinde” ortaya koyduğu manifestonun tamamına sonuna kadar katılıyorum. Ancak Fatih Terim’e bu işleri yapmak için izin verirler mi, olanak tanırlar mı, bu konuda çok ciddi kuşkularım var.
Terim diyor ki, “Böyle genel kurul yapısı Avrupa’da yok. Genel kurulun yüzde 50’si kulüplerden, yüzde 50’si taban birliklerinden olmalı...” Doğru, ama yaptırmazlar. Kulüpler, her fırsatta federasyonun tepesine “tehdit” gibi binmek için bu fırsatı elleriyle teslim etmezler.
Fatih Terim, yerli yetiştiriciliğini geliştirmek için 14 yabancı modelini öneriyor. Kabul, ne var ki kulüpler bu şansı asla iyi kullanamazlar. 8 yabancıyı doğru dürüst alamayan kulüpler, 14 yabancıyı, kimse kusura bakmasın ellerine-yüzlerine bulaştırırlar.
Kulüpler, Avrupa piyasası 500-600 bin euro olan yabancılara 1-1.5 milyon euro verip aldıklarını bilmiyorlar mı? Kulüpler gelirken para verip, giderken üste para ödedikleri yabancı rezaletinin hesabını veriyorlar mı? Bizdeki futbolcu maaşları Avrupa’nın belli başlı 10-15 futbolcusu dışında kimde var? Bugüne kadar hangi genci bulup yıldız yaptık? Avrupalı şöhretlerin bugünlerine değil, mazilerindeki parlak günlerine milyonlarca euroyu ödemiyor muyuz? Pandev’in, Diego’nun ve benzerlerinin mazilerine mi; bugünlerine mi milyonlarca euroluk sözleşmeler yaptık? Kulüpler yasası yıllardır niye çıkmıyor?
Kulüpler Birliği, bugüne kadar Türk futboluna katkı sağlayacak hangi kararı aldı? Bakanlık, Belediyeler, İl müdürlükleri, kulüpler, bu zeminlerin rezaletine daha ne kadar seyirci kalacaksınız? Passolig’i daha basit uygulamak ve kolaylık sağlamak için daha ne bekliyorsunuz? Altyapılar sizin için özde mi var, sözde mi var? Altyapılara akademik kariyerli insanları mı, hatır, dost, eski futbolcu, dayımın oğlu, halamın çocuğunu mu getiriyorsunuz? Futboldan ne kadar anlıyorsunuz? Yönetimlerinize futbolun içinden gelen adamları niye almıyorsunuz? Kavgadan, öfkeden, gerilimden daha bıkmadınız mı? Her yere sınavla girilirken, belli kriterler aranırken, başkanlığın, yöneticiliğin belli kriterleri niye yok?
Devam etsem, yemin ediyorum Milliyet’in sayfaları yetmez...
Fatih Hoca “Ya değişeceğiz, ya değişeceğiz” diyor.
Hocam, tamam da, bütün bunlar için önce “kafalar” değişecek.
Ona da bizim niyetimiz yok...
Şenol Güneş Üniversitesi!
Bursaspor süperrr... Kaçıncı olursa olsun süper... Şenol Güneş Üniversitesi’nin öğrencileri adeta akademik kariyer yapıyor.
Eskişehirspor birden gençleşmenin, Diego ile Akaminko’nun uzun süren sakatlığının ve iki yıldır ısrarla Eskişehirspor’a yakışan ve yarayan bir golcü almamanın sıkıntısını yaşıyor ve faturasını ağır biçimde ödüyor. Bir de Ertuğrul Sağlam’ın yerine Skibbe... Dilerim yanılırım ama bence doğru bir karar değil...
Başakşehir, yoktan bir takım nasıl yaratılır, dosta, düşmana gösteriyor. Abdullah Avcı’ya tek kelime ile tebrikler... Ancak Semih’e rağmen, ciddi anlamda iyi bir golcüye ihtiyacı var.
Kasımpaşa, son maçı dışında genellikle ilk yarı boyunca “salla başını, al maaşını” durumundaydı. Süper kadro, oyun olarak, puan olarak kalitesinin gerisinde kaldı. Acele bir sağ bek, ama acele...
Gençlerbirliği gençleriyle iyi sonuçlar aldı... En azından Stancu gibi, diğer dengi takımlarda olmayan bir golcüsü var.
Mersin iyi başladı, çok kötü fikstüre rağmen gene de iyi bitirdi. Ama gol için Futacks’la nereye kadar?
Gaziantepspor’un başarılı olmasını duygusal olarak istiyorum, çünkü Okan Buruk’u Türk futbolunun yarınları adına iyi bir örnek olarak görüyorum. Akhisar’ın işi zor... Hem de çok zor ... Hamza Hoca’dan sonra bu kan bağını tutturmak kolay iş değil... Bir de hangi iyi oyuncusu varsa, hepsinin aklı transfere gitti. İçine kurt düştü mü, kemirir, bitirir... Zor toparlanırsın.
Konyaspor büyük bir şok ve artçılarını yaşadı. Mutlaka iyi bir golcü, mutlaka ... O stadın, o seyircinin hatırı için, takımın geleceği için mutlaka iyi bir golcü... Aynı golcü Karabükspor için de geçerli... İyi mücadele ediyorlar, zor atıyorlar.
Erciyes’de iyi kadro var, iş yapmıyor. Rize düşmez, Hikmet Karaman’a güveniyorum. Benzer şeyler Sergen Yalçın’ın Sivasspor’u için de geçerli... Balıkesirspor akıllı takviyelerle kurtulabilir. Unutulmasın Balıkesir, dört büyüklerin tamamıyla kendi sahasında oynadı. İkinci yarıda rakip kim varsa, hepsi Balıkesir’e gidecek. Ev sahibi olmanın “hovardalığını” göstermezse ligde kalır.
Süper Lig’in ilk yarısının kısa röntgeni böyle... Zirvede nefes nefese yarışan üç takım, tehlikenin içine girebilecek 10 ekip... Ne yukarıda, ne aşağıda kopan yok, geride kalan yok, umutsuzluğa kapılan yok...
Peki biz niye umutsuzuz... Tamam, biraz daha koşu, biraz daha mücadele, daha çabuk futbol... Ama bütün bunlar, futbolu bu kadar örselemeye, bitirmeye, öldürmeye değmez. Futbolun başı ağrıyor, bunu kabul ediyorum. Ama biz başı ağrıyanı “yoğun bakıma” soktuk, “Allah’tan umut kesilmez” diyoruz. Benim isyanım buna...
Öne çıkanlar
Gökhan Gönül, Emre Belözoğlu, Meireles (Fenerbahçe), Franco, Sosa, Demba Ba, Gökhan Töre (Beşiktaş), Selçuk (Galatasaray), Uğur, Ferhat, Yalçın, Mahmut, Visca (Başakşehir), Civelli, Aziz Behiç, Ozan Tufan, Josue, Volkan Şen (Bursaspor), Bosingwa (Trabzonspor), Babel (Kasımpaşa), Stancu, İrfan Can Kahveci, Ahmet Çalık, Gosso (Gençlerbirliği), Servet (Mersin İdmanyurdu), Mustafa Durak, Erdem Şen (Gaziantepspor), Gekas (Akhisar), Ömer Ali (Konyaspor), Cenk Ahmet (Erciyes), Engin Bekdemir (Ç.Rize), Sercan Yıldırım (Balıkesirspor)
Özel not : Gözümden kaçan varsa, lütfen hoşgörü...
Şansal Büyüka'nın ilk yarı 11'i: Volkan Babacan; Şener Özbayraklı, Alexandru Epureanu, Aurelien Chedjou, Caner Erkin; Veli Kavlak, Mehmet Topal, Fernando Belluschi; Olcay Şahan, Fernandao, Burak Yılmaz