Haberler

Yediğiniz her lokmanın Dünya'ya bir etkisi var

Abone Ol

140 ülkede, 140 farklı beslenme alışkanlığı ve bunun iklim üzerindeki 140 farklı etkisi...Yapılan bir araştırma, iklim değişikliğiyle mücadelede, beslenme alışkanlıklarının da değiştirilmesi gerektiğini ortaya koydu.

140 ülkede, 140 farklı beslenme alışkanlığı ve bunun iklim üzerindeki 140 farklı etkisi…Yapılan bir araştırma, iklim değişikliğiyle mücadelede, beslenme alışkanlıklarının da değiştirilmesi gerektiğini ortaya koydu.Dünyadaki tüm insanları nasıl doyurabiliriz? Birleşmiş Milletler bu sorunun yanıtını arıyor. Ancak bu soru kadar önemli olan bir soru daha var: Tüm insanların sağlıklı beslenmesini sağlarken aynı zamanda dünyayı nasıl koruyabiliriz?

Bu sorunun yanıtını bulabilmek için Amerika'nın Baltimore kentinde bulunan John Hopkins Yaşanılabilir Gelecek Merkezi'ndeki bilim insanları 140 farklı ülkenin beslenme şekillerini ve bunların iklimi nasıl etkilediğini araştırdı.

Bu bilim insanlarından biri de Martin Bloem. Merkez tarafından yayınlanan raporda araştırmacı olarak görev alan Bloem "Avrupa ve Amerika'da yaşayan insanların acilen beslenme biçimlerini değiştirmeleri gerekiyor. Daha fazla bitkisel gıdaya yönelerek, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak adına et, süt ya da yumurta gibi hayvansal gıda ürünlerinden uzak durmaları gerekiyor" önerisinde bulunuyor. Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu ise hangi beslenme şekillerinin hangi etkiye sahip olduğu. Araştırmaya göre üçte biri hayvansal gıdalardan oluşan, diğer üçte ikisi ise vegan olan bir beslenme şeklinin iklim ve su kaynakları üzerinde bıraktığı iz, lakto ovo vejetaryenlik. Yani et ve balığın tüketilmediği ancak süt ve süt ürünleri ve yumurtanın tüketildiği bir beslenme biçiminden daha az olduğu yönünde.

Hayvansal gıdalar iklim için neden daha sorunlu?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre hayvancılık sera gazı emisyonlarının yüzde 15'ini oluşturuyor. Bu emisyonlar ise hayvan tipine göre değişiyor. Örneğin sığır üretimi emisyonların yüzde 65'ini, domuz üretimi yüzde dokuzunu, manda sütü ve tavuk yetiştirme ile yumurta üretimi ise yüzde sekizini oluşturuyor.

Emisyonların büyük bir kısmı metan gazı. Metan gazı, hayvanların sindirim esnasında salgıladığı bir gaz. Ancak hayvancılığın iklime etkisi bununla sınırlı değil. Hayvanlara verilen gübrelerde yüksek oranda nitrojen bulunduğundan atmosfere bol miktarda azot gazı ve karbondioksit de salınıyor. İklim mi, aç insanlar mı daha önemli?

Ancak yukarıda belirtilen durumlar gelişmiş ülkeler için geçerli. Araştırmada bu etkenin de göz önünde bulundurulduğunu belirten Bloem "Fakir ülkeler ve insanların daha yüksek gelirlere sahip olduğu ülkeler arasında farklar var. Zengin ülkelerde çözüm yolları çok daha açık" diyor.

Araştırmacılar ayrıca raporlarında dünyada 800 milyon insan açlık içindeyken, sırf beslenmenin iklim üzerindeki etkisi olacağı için, insanların neyi yiyip neyi yiyemeyecekelerine dair bir kılavuz çıkarılamayacağını da belirtiyor.

Bloem "Endonezya, Hindistan ve Afrika'daki birçok ülke açlıkla mücadele etmek ve gelişebilmek adına sera gazı emisyonlarını çok fazla yükseltecek. Bu ülkelerdeki yetersiz beslenme nedeniyle oradaki çocukların yüzde 40'ı iki yaşına basana kadar o kadar eksik besleniyor ki, bu durum bazılarının gelişimini olumsuz etkileniyor ya da beyin fonksiyonlarının yeterince gelişmemesine neden oluyor" diye konuşuyor.

Bloem ayrıca bu durumun ülkelerdeki eğitim sermayesini de çok fazla etkilediğini sözlerine ekliyerek "Bu gelişim bozukluklarını engelleyebilmek için özellikle hayvansal gıdalara ihtiyaç var. Çünkü süt ya da yumurta gibi ürünler çocuklar ve hamile kadınlar için önemli protein kaynaklarını oluşturuyor" görüşünü savunuyor.

Balık tüketimi çare olabilir

Bloem'un önerdiği çözümlerden biri örneğin mısır gevreği gibi bitkisel ürünlere vitamin ve besleyici maddelerin eklenmesi. Bloem bu şekilde hem insanlara hem de iklime pahalıya mal olan hayvansal ürün tüketiminin azalabileceğini belirtiyor. Ancak Bloem bu fikrin gelişmemiş ülkelerde söz konusu olmadığını da belirtiyor. Araştırmanın önemli bulgularından biri de omurgasız hayvanlarla ilgili. Buna göre balık ya da salyangoz gibi beslenme zincirinin en sonunda bulunan omurgasız hayvanların iklime olan etkisi neredeyse vegan beslenme kadar az. Bloem "Afrika ve Asya'nın birçok bölgesinde süt tüketimi çok az. Bu yüzden insanların temel protein ve kalsiyum kaynağı balıklar oluyor" diyor.

Dünya çapında üretilen balık hacminin yüzde 80'inin Asya'dan, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ne ihraç edildiğini belirten Bloem "İthalat edilen balıklar genelde büyük balıklar. Bizim ithal ettiğimiz bu büyük balıklar ise daha küçük balıkları yiyerek besleniyorlar. Bu durumda orada yaşayan insanlar yaşamları için en önemli kaynaklardan biri olan protein ve kalsiyumdan mahrum kalıyorlar" şeklinde konuşuyor. Üretim, üretim yerine göre şekillenmeli Araştırmacılara göre yerel üretim iklim açısından en iyi çözüm değil. Örneğin Paraguay'da üretilen yarım kilo sığır eti Danimarka'da üretilen aynı orandaki etten tam 17 kat daha fazla sera gazı salgılıyor. Araştırmaya göre bunun nedeni de genellikle mera alanı açılması için katledilen orman alanları oluyor.

"Bir gıdanın üretim yeri, iklime etkisinde belirleyici etken oluyor. Örneğin Avrupa'da toprak çok verimli, bu nedenle üretim de çok daha verimli. Üretim nerede iklime en az etkiyi yaratacaksa, orada olmalı. Emisyon ve taşıma göz önünde bulundurulduğunda dahi, bu iklim için daha doğru olur" diyor Bloem.

Sanayi ülkelerine düşen rol

Araştırmanın sonunda bölgelere göre belirlenmiş ve iklimi olumsuz etkilemeyecek dokuz farklı beslenme planı çıkarılmış. Bu planlar kırmızı et tüketilmemesinden, lakto-ovo-vejetaryene ve vegan beslenmeye kadar bir çok alternatifi içeriyor. Araştırmada görev alan kıdemli isimlerinden Keeve Nachman "Araştırmalarımız, iklim ve beslenme krizinin önüne geçilebilmesi için tek bir çözüm yönteminin olmadığını gösteriyor.Önemli olan bağlantıların ortaya konması ve gıda üretimindeki yönetmeliklerin o ülkedeki duruma ayna tutuyor olması" diyor.

Ancak araştırmanın en önemli noktalarından biri özellikle sanayi ülkelerinin etkisine odaklanıyor. Araştırma sanayi ülkelerinin gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeleri desteklemesini ve daha önce zengin ülkelerin düştüğü hataların tekrarlanmaması için onlara bilgi vermesini öneriyor.

Anne-Sophie Brändlin

(c)

Kaynak: Deutsche Welle / Yaşam

Amerika Birleşik Devletleri Birleşmiş Milletler Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title