"Aşk Gemisi"Ndeki Ölümlere CHP'den Değerlendirme...
'Aşk Gemisi' dizisine sahne olan 'Quail Cruises' adlı kruvaziyer gemisinde zehirlenerek hayatını kaybeden Davut Özdemir ve Doğan Balcı'nın ailelerini ziyaret edip başsağlığı dileyen CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin, ailelere baş sağlığı ziyareti...
'Aşk Gemisi' dizisine sahne olan 'Quail Cruises' adlı kruvaziyer gemisinde zehirlenerek hayatını kaybeden Davut Özdemir ve Doğan Balcı'nın ailelerini ziyaret edip başsağlığı dileyen CHP İzmir İl Başkanı Ali Engin, ailelere baş sağlığı ziyareti sonrasında CHP Aliağa İlçe Başkanlığı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Bayramda hiç istenmeyen bir olay neticesinde Durmuş Özdemir ve Doğan Balcı arkadaşımız gemi söküm sahasında çalışırken vefat etmiştir. Ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz" diyen Başkan Engin'in gündeminde Aliağa'yı yasa boğan iş kazası, hedefinde ise AK Parti Hükümeti vardı.
Parti olarak toplumun her sorunuyla ilgilenmek, bu mağduriyetlerin üzerine gitmek, varsa çözüm önerileri üretmek için gayret gösterdiklerine vurgu yapan Engin, geçtiğimiz gün Aliağa'da vuku bulan olayın spesifik bir konu olduğunu, otposi ve yasal bilirkişi raporlarında konunun detaylarının önümüzdeki günlerde mutlaka açıklanacağını söyledi.
Engin, "Biz bu konuda orada iş yapan, vergi veren, iş üreten firmalarla ilgili bir spekülasyona neden olmak istemiyoruz. Önümüzdeki aylarda kanuni süreç mutlaka devam edecektir. Ama şunu söyleyebilirim ki; başta tersaneler ve TOKİ inşaatları olmak üzere Temmuz ayında bir aylık süre içinde 41 yurttaşımız iş kazalarında can vermiş. Bilirkişi raporlarında bu vakaların tamamına yakınının önlenebilir kazalar olduğu ortaya çıkmış. Biraz da bu konuları kamuoyunun bilgisine sunmak ve hassasiyetlerimizi belirtmek için çaba gösteriyoruz." dedi.
AVRUPA'DA İŞ KAZALARINDA ÖLEN İŞÇİ SAYISI BAKIMINDAN BİRİNCİ SIRADAYIZ
Kısa bir süren İş Güvenliği Kanunu'nun çıktığına dikkat çeken Engin, söyle konuştu: "Bu konularla ilgili maalesef özel firmalar son aylarda piyasaya dahil oldular. Ama o konuda da ciddi bir sonuç alınmadığı ve konunun piyasalaştırıldığı görülüyor. Türkiye'de çeşitli alanlarda faaliyet gösteren yaklaşık bir buçuk milyon iş yeri var. Bunların 10 yılda sadece 80 bini denetlenebilmiş. Yani hemen hemen yıllık 7-8 bini denetlenebilmiş. Bu konuda mecliste verilen soru önergelerine karşılık hükümet tarafından verilen yanıtlarda denetleme yapacak eleman ve müfettiş yetersizliği gerekçe gösteriliyor. İnsan hayatının bu kadar değersiz olduğu bir ülke Avrupa'da yok. Bu açıdan Avrupa'da iş kazalarında ölen işçi sayısı bakımından birinci sıradayız. Dünyada da zannederim 200 ülke arasında beşinci sıradayız. Bu konularla ilgili parti olarak çok hassas davranmak durumundayız. Tabi ki özel sektör veya devlet eliyle iş alanları büyütülecek, ekonomi büyüyecek, dünya ile rekabet edeceğiz, değer yaratılacak, çocuklarımız iş bulacak; bunlara itirazımız yok ama burada en hassas nokta insan yaşamı ve bundan daha önemli bir şey yok. Ne parasal varlık ne de başka değerler insan hayatından daha değerli değil. Maalesef hükümet olarak bu konularla ilgili çok ciddi çabaların olduğunu görmüyoruz. İşsizlik fonunda yaklaşık 30 milyara yakın para biriktiğini biliyoruz. Bu 30 milyarlık paranın tamamı işverenlerden kesildi, yani devlet fonu değil. İşçilere ödenen paradan yaklaşık 10 yıldan beri kesilen bir tutar karşılığında bu rakama ulaşıldı. Parlamentoda geçen yıllarda çıkan bir yasayla bu paranın 5 milyara yakını GAP'a aktarıldı. Diğer rakamın da bir bölümü İş-Kur vasıtasıyla çeşitli sektörlerde olmak üzere iş güvenliği ve meslek içi eğitimlerde kullanılmak üzere harcanıyor ama bu konularla ilgili ciddi bir kaynak aktarımı görmüyoruz. Oysa fonda biriken para ciddi bir miktara ulaştı. Bu paranın önemli bir kısmı riskli sektörlerde çalışan işçilere, önlem olarak, iş güvenliği olarak ve yeni müfettiş olarak değerlendirilebilir, bunlar zor şeyler değil."
"AKP, iktidarını sürdürmek adına insanların yaşama tutunması, iş bulabilmesi için değil, maalesef biraz da Çin'i örnek alarak ucuz iş gücüyle yüz yıldan beri oluşan sanayici ailelere baskılarla, zulümlerle şirketlerine baskı yaparken, güçlü üniversitelerinde, düşünen insanlarıyla değer yaratacak, dünyayla yarışacak insanlara, fikirlere düşmanca davranarak hep ucuzculuğu, kayıt dışılığı özendiren uygulamalar içerisinde" diyerek sözlerini sürdüren Engin, şöyle devam etti: "Bu yönüyle AKP hükümetlerinin bir çok alanda olduğu gibi bu alanda da sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Çevre, insan kaygısı olmayan, sosyal harcamaları ve iktidarını bu sosyal harcamalara bağlayan bir hükümet, her şeyin sıcak parayla döndürülmesini isteyen bir hükümet. Doalyısıyla yerli sermaye ve insan gücünü kalkındırmak, dünyayla rekabet edebilen üniversiteleri, şirketleri, ülkeleri olan bir ülke değil, böyle yarım yamalak işlerle ülkeyi götürmeye çalışıyorlar. Son yaşanan üzücü olay da bunlara bir örnektir. Bizim Aliağa'da değer yaratan gemi söküm sanayicileri ile bir sorunumuz yok ama onlar da gerekli tedbirleri mutlaka alcaktır. Elimizdeki bilgiler doğrultusunda bunun bir su tahliyesinden kaynaklanan bir zehirlenme vakası olduğunu biliyoruz. Olay mahalinde çalışan bir pompanın egzos gazından dolayı zehirlenme yaşandığı bilgisi var. Ben tekrar olaylarda hayatını kaybeden iki yurttaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Bu siyasi bir istismar konusu değil ama artık şu bilinsin ki; Türkiye'de İzmir'de nerede bir haksızlık, kanunsuzluk varsa, nerede bir eksik, varsa orada CHP olacak, CHP İl Başkanı olacak, CHP İlçe Başkanı olacak, yöneticiler olacak ve yurttaşlarımız olacak. Nerede bir park yağmalanıyorsa, nerede bir insana haksızlık varsa, nerede bir insan hakları ihlali varsa, nerede bir yolsuzluk varsa orada artık CHP olacak. Bunu AKP hükümetinin böyle bilmesi lazım. "
Taşeronlaşmanın artık bir kölelik düzeni olduğunu savunan Engin, Büyükşehir belediyesinin taşeronu kaldırdığını, taşeronlaşmaya karşı olduklarını ve CHP'li Milletvekillerinin TBMM'de bu konuda bir çok kanun teklifleri verdiklerini belirterek,şunları kaydetti: "Tuzla Tersaneleri başta olmak üzere son 10 yıldaki işçi ölümlerini meclise taşıyan, bu konuda sürekli talepkar bir partiyiz. Genel olarak zaten sendikacı arkadaşlarımız var, bu konularla ilgili raporlar, çalışma hayatının düzenlenmesi, iş güvenliğinin sağlanabilmesi, taşeron çalışanlara da kıdem tazminatı ödenmesi gibi ciddi çabalar var. Biz bugün burada özellikle iki arkadaşımızın ölümü nedeniyle buradayız. Ayrıca bu olayın unutulmaması için, şirketin bir ihmali varsa da ortaya çıkması için buradayız. Biz 90 yıllık büyük bir partiyiz, Türkiye'nin en ciddi ana muhalefet partisiyiz. AKP gibi her konuyu istismar eden, herkesi suçlayan ve bunun üzerinden siyaset yürüten bir parti değiliz. Onun için dikkatli konuşmaya gayret ediyoruz. Temmuz ayında ölen 41 işçi TOKİ şantiyelerinde can vermiş. Yani bu hükümetin bizzat yürüttüğü inşaat projelerinde ya iskeleden düşmüş ya elini makinaya kaptırmış, kan kaybından ölmüş. O açıdan işçi sağlığı ve güvenliği bizim için önemli bir husus. Bununla ilgili ciddi çabalarımız var. Biz Aliağa'da hem iş barışına zarar vermeyelim hem de gerekli kamu görevlilerini de göreve çağıralım. Bir ihmal varsa zaten, iş güvenliği uzmanları,savcılar görevini, gereğini yapacaktır diye düşünüyoruz. "
Türkiye nüfusunun 40-45 milyon olduğu yıllarda sendikalı sayısıyla bugünkü sendikalı sayısını kıyasladığında misli ile azalma görüldüğüne vurgu yapan Engin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu konuda hükümet sendikasızlaştırmayı özendirmek istiyor. Taşeron yasası AKP icadı sömürüye dayalı, kıdem tazminatı ve iş güvenliği olmayan bir yasadır. AKP'nin insana ne kadar önem verdiğ ortada. Daha önce bu bölgede yaşayan PETKİM, TÜPRAŞ gibi veya diğer sanayi tesislerinde çalışan işçilerin yazlık, araba aldığını, çocuklarını refah içinde okuttuğunu hepimiz biliyoruz. Aliağa bir zenginlik ve bereket bölgesiydi. Eskiden insanlar kızlarını Aliağa'da çalışanlara verirdi. Ama gelinen noktada ne oldu, işçiler ya özelleştirmelerle işten çıkarıldılar ya başka kamu alanlarına aktarıldılar. Şimdi Aliağa'da bir kölelik düzeni hakim. 800-1000 liraya insan çalışıyor. Şimdi kız verme işlemi tersine döndü gibi. Bütün bunların müsebbibi AKP iktidarıdır. AKP döneminde ülkemizin dış borcu arttı. Çalışabilir insan sayısında ciddi bir azalma var. İşgücüne katılımda kadınlarda Avrupa ortalaması yüzde 52 iken, bizde bu rakam yüzde 28. Güya bizde de işsizlik yüzde 11, Avrupada'da 11. Ama orada işgücüne katılım ortalama yüzde 65, bizde 50 civarında. Yani bizdeki kadın oranını bu verileri dahil edersek işsizlik yüzde 20'lere varacak. Uluslararası standart da bunu gerektirir. İşsizliği yüzde 11 alıyorsan katılım oranını da yüzde 65 alacaksın. O açıdan ben açıklanan değerlere yeterince inanmıyorum. Maalesef yurttaşımız da 'bir işin var ya, buna şükret' durumuna getirildi. Yeniden CHP iktidarında tarlaların yeniden ekildiği, Türk pamuğunun, domatesinin para ettiği, fabrikaların çalıştığı, değer yarattığı günler gelecek."
Bir zamanlar İzmir'in tekstil fabrikalarında dünya lideri olduğunu, ancak bugün gelinen noktada fabrikaların kapatıldığını sözlerine ekleyen Engin, "Şimdi o alanlarda rekabet edemiyorsunuz, 'ne yapalım böyle riskli alanlara kayalım' Gemi söküm gibi, madencilik, petrokimya gibi çevreyi kirleten ve Batı'nın da artık kabul etmediği, yüksek vergiler koyduğu alanlardan kaçanlar ülkemizi tercih ediyor. 'Siz Çin'e benzeyin, 100 Dolar'a insan çalıştırın' diyorlar. Çin'de bugün sigorta bile yok. Bu gibi şeyler bizde devlet eliyle özendiriliyor. Çin gibi olmasak bile yavaş yavaş Çin'e benzeyeceğiz." dedi.
"Eğitimi küçümseyen, herşeyi bildiğini zanneden bir başbakanımız var." ifadesini kullanan Engin, "Herhelde bu ölümlü kaza sonucunda da iş güvenliği uzmanlarından daha fazla şey biliyordur. Belediye Başkanı da o, Cumhurbaşkanı da o, Anayasa Mahmesi Başkanı da o, Meclis Üyesi de o, Dış İşleri Bakanı da o… Hatta kendi ülkesi yetmez, Orta Doğu'nun da Dış İşleri Bakanı o. Kendi ülkesinin sorunlarını bırakmış, Orta Doğu'ya demokrasi getirmek için uğraşıyor. Genel Başkanımız'ın da ifade ettiği gibi, kendi ülkesinin değil, kendi partisinin çıkarı için dış politika üretiyor. Kendisini meşrulaştırmak için Mursi'yi meşrulaştırmaya çalışıyor. Kendisini adeta Müslüman Kardeşler ile özdeşleştirmiş durumda ki böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendisini Orta Doğu'daki İslami hükümetlerle özdeşleştirmiş durumda. Artık Avrupa Birliği sevdasından vazgeçen, laiklik ve Cumhuriyet'ten dünden vazgeçmiş bir anlayış söz konusu. Basına ve topluma uygulanan baskıları da ekleyebiliriz. Bakın, 10 yıllık AKP iktidarında hukuksuzluk diz boyu. Tayyip Erdoğan tek parti diktatörü. Biz bu tutumu benimsemiyoruz. Bir kitapta AKP nasıl başarılı oldu diyor. Aslında hepimizin bildiği basit şeyler. Biz önce kendimizden soumluyuz. Önce kendi sorunlarımızı çözelim, İzmir bunu yapamazsa hiçbir il bunu yapamaz. İzmir CHP'nin başkenti. En fazla oyu buradan alıyoruz. O yüzden yine yüzde 60 oy almamız lazım. Yine 30 belediyeyi yüksek bir oyla almamız lazım. Türkiye'ye örnek olacak yeni bir yönetim anlayışı sergilememiz lazım." diyerek sözlerini noktaladı. - İZMİR