Giresun Üniversitesi yaylacılık faaliyetleri üzerine akademik çalışma yürütüyor
Giresun Üniversitesi yaylacılık faaliyetleri üzerine akademik çalışma yürütüyor Giresun Üniversitesi'nde görevli öğretim üyeleri, Karagöl Dağı civarında dünden bugüne yaylacılık üzerine çalışma yürütüyorlar.
Giresun Üniversitesi yaylacılık faaliyetleri üzerine akademik çalışma yürütüyor
GİRESUN - Giresun Üniversitesi'nde görevli öğretim üyeleri, Karagöl Dağı civarında dünden bugüne yaylacılık üzerine çalışma yürütüyorlar. 2019 yılında başlayan ve yaylaların ekonomik, sosyal, kültürel, sağlık ve eğitim hayatına ne gibi katkılar sağladığına yönelik çalışmalar 2021 yılında tamamlanacak.
Giresun Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi çerçevesinde Eğitim Fakültesi ve Tıp Fakültesinde görevli öğretim üyeleri, Giresun'da Karagöl Dağı civarında geçmişten günümüze yaylacılık üzerine sosyal, kültürel, tarihsel ve ekonomik boyutu üzerine disiplinlerarası akademik bir çalışma yürütüyorlar.
Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Nazım Kuruca, yapılan çalışmalar üzerine, "Bu çalışmamızın içerisinde Karagöl Dağı civarında tarihten günümüze yaylacılık faaliyetleri ve bu faaliyetlerin iktisadi, sosyal, kültürel, sağlık ve eğitim hayatımıza ne gibi katkılar sağladığına dair çalışmalar yapılıyor. Çalışmanın bir başka özelliği arazi çalışması olmasından dolayı özellikle kaynaklarımızın bir kısmı sözlü kaynaklar oluyor. Bu çalışmamız 2019 yılında başladı ve 2021 yılının Haziran ayında bitecek. Daha sonra çalışmamızı kitap haline getireceğiz" dedi.
"Yaylacıların sosyal güvencelerinin olması gerekiyor"
Eğitim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Cin, devletin yaylacılara sosyal güvence sağlamasınının üretime katkısı olaracağını belirterek, "Yaylacılık yapan insanlar devletten sosyal güvence desteği bekliyor. Keşke devlet onlara sosyal güvence verse ama kime gerçek yaylacılık yapan kişilere, belli bir üretim yapan kişilere verilmelidir. Eminim bu sayı daha artacaktır. Sosyal güvenceleri olması gerekiyor. Çobanların olsun, yaylacıların olsun sosyal güvencelerinin olması gerekiyor. Bu yalnızca Giresun özelinde değil bütün Karadeniz hatta bütün Türkiye'de olması gerekiyor" diye konuştu.
"Yeni bir yayla kanununa ihtiyacımız var"
Prof. Dr. Cin, yaylalar ile ilgili kapsayıcı bir kanunun yapılması gerektiğini söyleyerek, "Aslında bizim bir yayla kanununa ihtiyacımız var. Mera kanunu var, belediyerlerin kanunu var, valiliklerin genelgeleri, yönetmelikleri var. Ama başlı başına bir yayla kanunumuz yok. Çünkü yaylalar özel yerleşme alanıdır. Yaylalara özgü bir yayla kanununun çıkarılması gerekiyor. Büyükşehirlere bağlı olan yaylalar ayrı statüde, normal şehirlere bağlı olduğu yaylalar ayrı statüde olduğu için farklı bakış açısıyla değerlendiriliyor. Hepsini biraraya getirecek bir yayla kanununa ihtiyacımız var. Bizlerde bu kanunlar hazırlanırken bilimsel veriler sağlayabiliriz. Elimizde çok sayıda bu yöreye ait bilimsel veri var. Çalışmalarımızda devam ediyor" şeklinde konuştu.
"Yaylacılık antik çağlardan beri yapılıyor"
Doç. Dr. Mehmet Özmenli ise yaylaların tarihsel boyutuna değinerek, "Antik çağdan beri yani milattan önceki çağlarda bu yaylaların bir şekilde kullanıldığını biliyoruz. Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra en fazla kullandıkları yerlerdir yaylalar. Karagöl'ün 3 ille bağlantısını görüyoruz. Ordu, Giresun ve Sivas. Ancak obalar bu 3 ilin insanları tarafından kullanılırken aynı zamanda Samsun ve ilçeleri ile Tokat ve ilçelerinin de kullandığını görüyoruz. Doğal olarak burada tarihsel bir durumu da incelemeye çalıştık. Örneğin Çarşambalılar, Giresun sınırları içerisinde olsa da Karagöl obalarında şunu söylüyor; 'Biz 400 senedir buradayız.' Bu da bize tarihsel olarak geçmişe dayalı bir varlıklarının olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda buralarda çalışırken birçok mezara denk geldik. Dezavantajımız şuydu, mezarlar var, taşlar var ama herhangi bir kitabe, işaret ve şekil bir veya ikisi dışında olmadığını gördük. Mezarların hangi dönemlere ait olduğunu ancak sözel olarak anlamaya çalışıyoruz. Genelde bazı oba sahiplerinden duyduğumuz yaklaşık olarak 200 yıllık olduklarıdır. Oba sahipleri, dedelerinin büyüklerinin buralarda yattığını söylüyorlar. Tabi merzarların varlığı şu anlamada geliyor, burayı sahiplendirlerini gösteriyor" ifadelerini kullandı.